Kula kul olmak ne demek

  • Konuyu başlatan Misafir Sorusu
  • Başlangıç tarihi
M

Misafir Sorusu

Ziyaretçi
Selamun aleykum. Kula kul olmak ne demek hocam. Su şekilde yazılar kafamızı bulandırdı. Bizde kula kul mu olmuş oluyoruz. Mesela okuduğumuz yazılar

1) Kula kul olmak sadece yöneticilere, liderlere ve kanun koyuculara kul olmakla bitmez. Bu, kulluğun
açıkça görülen bir şeklidir....

2) Kendi kişiliğini ortaya koyamayıp başka bir insanın iradesine tâbi olarak hareket etmek

Ve benzeri gibi yazılar okudum.

Ben özel şirkette çalışıyorum ve başımızda müdür var. İş ile ilgili emirlerini istediklerini yapıyoruz ve adam bağırıp çağırıyor. Bundan dolayı da adamdan korkuyoruz laf söyleyecek diye çekiniyoruz. İş yerinde istim üzerinde duruyoruz. Ve adama mecburen hep alttan alıyoruz laf söyleyemiyoruz. Şimdi ben bu adamdan korkmakla verdiği emirlere uymakla kendi kişiliğimi korkudan yansıtamadığım için ben kula kulluk mu yapmış oluyorum. Şirk mi koşmuş oluyorum haşaa. Aklımı kemiriyor detaylı açıklarsanız sevinirim.
 

sorularlaislamiyet

Deneyimli Üye
Üye
Aleykümselam
Değerli kardeşimiz,

Kötü huy olan tezellül, aşağılık ile güzel huy olan tevazuyu karıştırmamak gerekir. Her san’atı ve ticareti yapmak, maâş, ücret karşılığında mubah olan işleri yapmak, meselâ çobanlık, bahçıvanlık yapmak, inşâatta ve hafriyâtta çalışmak ve sırtında yük taşımak tezellül değildir.

Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ve Velîler “rahime-hümullahü teâlâ” bunları yapmışlardır. Kendinin ve çoluk çocuğunun nafakasını temîn için çalışmak farzdır. Başkalarına yardım için her türlü kazanç yolunda çalışarak daha fazla kazanmak mubahdır.

İdrîs aleyhisselâm terzilik yapardı. Dâvüd aleyhisselâm demircilik yapardı. İbrâhîm aleyhisselâm zirâat ve kumaş ticareti yapardı. İlk olarak kumaş dokuyan Âdem aleyhisselâmdır. Din düşmanları, ilk insanların ot ile örtündüklerini, mağarada yaşadıklarını yazıyorlar. Bu yazılarının hiçbir vesîkası yoktur, uydurmadır.

Îsâ aleyhisselâm kunduracılık yapardı. Nûh aleyhisselâm marangozluk, Sâlih aleyhisselâm çantacılık yapardı. Peygamberlerin çoğu “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” çobanlık yapmıştır. Hadîs-i şerifte, “Evinin ihtiyaclarını alıp getirmek kibrsizlik alâmetidir.” buyuruldu.

Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” mal satmış ve satın almışdır. Satın alması daha çok olmuştur. Ücret ile çalışmış ve çalıştırmışdır. Mudârebe şirketi ve ortaklık yapmıştır. Başkasına vekîl olmuş ve vekîl yapmıştır. Hediyye vermiş ve almıştır. Ödünç ve âriyyet mâl almıştır. Vakf yapmıştır. Dünya işi için kimseye kızmamış, incitecek şey kimseye söylememiştir. Yemîn etmiş ve ettirmişdir. Yemîn ettiği şeyleri yapmış, yapmayıp keffâret verdiği de olmuştur. Latîfe yapmış ve söylemiş, latîfeleri hep hak üzere ve faydalı olmuşdur.

Yukarıda sayılanları yapmakdan çekinmek, utanmak, kibir olur. Çok kimseler burada yanılırlar. Tevazu ile tezellülü birbiri ile karıştırırlar. Nefs, burada çok kimseleri aldatır.

Fakirlik, tezellüle sebep olmamalıdır. Çünkü, fakirlik utanılacak bir şey değildir. Müslüman, Allah Teâlâ emr ettiği için rızk kazanmağa çalışır. Çalışırken, ibâdetlerini terk etmez ve haram işlemez. Kazanırken de, kazandığını sarf ederken de, İslâmiyete uyar. Böyle kimseye zenginlik de, fakirlik de faydalı olur. Dünya ve âhıret saadetine kavuşmasına sebep olur. Fakat, nefsine uyarak, sabır ve kanâ’at etmiyen kimse, Allah Teâlâ'nın kaza ve kaderine râzı olmaz. Fakir olunca, az verdin diye, i’tirâz eder. Zengin olursa, doymaz, daha ister. Kazandığını haramlara sarf eder. Zenginliği de, fakirliği de, dünyada ve âhırette felâketine sebep olur.

TEVAZU

Sözlükte tevazu kelimesine; alçakgönüllülük, gösterişsizlik, mahviyet hâli, anlamları yüklenmiştir.1

Konu ile ilgili bir kısım âyetler Cenâb-ı Hak, şöyle buyurur:

“Ey iman edenler! Sizden birisi dininden dönecek olursa, Allah öyle bir kavim getirir ki, onlar Allah’ı, Allah da onları sever. Onlar mü’minlere karşı mütevazi, kâfirlere karşı şiddetlidirler.”2

Yukarıdaki âyette mü’minlerin bir vasfının tevazu olduğu ifade edilmektedir. Başka bir âyette şöyle buyrulur:

“(Ey habibim!) Mü’minlerden sana tabî olanlara kanadını yay (Onlara şefkat ve tevazu ile davran)."3

Yukarıdaki âyette de Cenâb-ı Hak, Hz. Peygamberin (asm) şahsında Müslümanların birbirlerine karşı mütevazi ve şefkatli davranmalarını emretmektedir.

Konu ile ilgili bazı hadisler

Müslüman mütevazi olmaya memurdur. Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurur:

“Allah, birbirinize karşı tevazu ile davranmanızı bana vahiy ile emretti. Öyle ki, hiç kimse kimseye karşı övünmeyecek ve hiç kimse kimseye zulmetmeyecek.”4

“İktisat edeni Allah zengin eder, israf edeni Allah fakir kılar, tevazu göstereni Allah yüceltir, zulmedeni Allah paralar.”5

“Kişinin sohbet toplantılarında aşağı oturmaya gönlünün razı olması, Allah için tevazudandır.”6

“Tevazu, ancak kulun şerefini arttırır. Öyle ise mütevazi olun ki, Allah sizi yüceltsin. Affetmek de ancak kulun izzetini artırır. Öyle ise affediniz ki, Allah sizi aziz kılsın. Sadaka ancak malı artırır. Öyle ise sadaka veriniz ki, Aziz ve Celil olan Allah size merhamet etsin.”7

Yukarıdaki hadislerde Hz. Peygamber (asm) tevazuun ve mütevazi olmanın önemine ve Allah katındaki mükâfatının büyüklüğüne dikkat çekmektedir.

Büyüklüğün Alâmeti Tevazudur

Bediüzzaman 1911 yılında Doğu vilayetlerine yaptığı seyahatte, oradaki aşiretlere hürriyet ve meşrutiyeti (demokrasiyi) anlatırken kendisine şöyle bir soru sorulur:

“Bir büyük adama, bir veliye, bir şeyhe ve bir büyük alime karşı nasıl hür olacağız? Onlar meziyetleri için bize tahakküm etmek haklarıdır? Biz onların fazîletlerinin esiriyiz.”
Cevaben şöyle der:
“Velâyetin, şeyhliğin, büyüklüğün şe’ni (gereği) tevazu ve mahviyettir, tekebbür ve tahakküm değildir. Demek tekebbür eden, sabiy-yi müteşeyyihtir (büyüklük taslayan küçüktür) siz de büyük tanımayınz.”8

Başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere sahabeler, ilimleriyle amel eden İslâm alimleri, evliyalar ve salih insanlar, hayatlarında mütevazi ve alçakgönüllü olmuşlardır. Asr-ı Saadetten bir örnek vermemiz yerinde olacaktır:

Bir gün Hz. Ömer (ra) Peygamber Efendimizin (asm) huzuruna girer. Onun hasır liflerinden yapılmış bir döşek üzerinde yattığını, mübarek sırtında lif izleri bulunduğunu görür ve Ona sorar:
“Ya Resulullah! Kisralar, kayserler dünyanın zevk ve sefasını sürerken, siz Allah'ın en sevgili kulu olduğunuz halde bu basit şartlarda mı yaşıyorsunuz?"
Hz. Peygamber (asm):
“Ey Hattap’ın oğlu Ömer! Dünya nimeti onların, ahiret saadeti bizim olmasına razı değil misin?” buyurur.9

Asrımızda Hz. Peygamberin (asm) varisi ve temsilcisi olan Bediüzzaman da hayatı boyunca tevazu ve mahviyeti düstur edinmiş ve bunu fiilen ispat etmiştir.10

Tevazu ve Kibirliliğin Makamları

Tevazu ve kibir meselesi, farklı mekân ve makamlarda farklı hüküm alır. Bediüzzaman’a göre zayıf bir kişinin kuvvetli birine karşı takındığı izzet-i nefsi, (ağıbaşlı ve vakur tutumu) güçlü biri zayıf birine karşı takınırsa tekebbür olur. Güçlünün zayıfa olan tevazuunu, zayıf biri kuvvetli birine gösterirse tezellül olur. Meselâ bir amirin makamındaki ciddiyeti vakar (ağırbaşlılık), mahviyeti (tevazuu) zillet olur. Evinde ciddiyeti kibir, mahviyeti (yumuşaklığı) tevazu olur.11

Tevazu ve kibir davranışları yanlış yerlerde ve yanlış şekillerde kullanılırsa ailenin huzuru kaçar, sosyal hayattaki işler karışır. Bir baba evinde kibirle davranırsa ailenin mutluluğu sarsılır. Baba evde otoritesini kaybettirmeden yumuşak ve mütevazi olmalıdır. Bir amir de makamında kibire kaçmadan vakur ve ağırbaşlı olmalıdır. Bir baba, evde aşırı mütevazi ve sulu olması halinde sözü dinlenmez olur. Bir amir, makamında gereğinden fazla ciddi ve katı olursa, mesai arkadaşları tarafından sevilmez olur. Bediüzzaman’ın önde gelen talebelerinden merhum Zübeyr Gündüzalp, “Mesai arkadaşlarına hürmet ve sevgi beslemeyenler, idare ve dâvâ adamı olamazlar.” der.12

Valilerinden biri Hz. Ömer’i (ra) evinde ziyaret eder. Makamında ciddiyeti ile tanınan Hz. Ömer’i (ra) evinde ölçülü bir tevazu içinde çocuklarıyla şakalaşmakta olduğunu görünce vali şaşırır ve ona:

“Evde siz hep böyle misiniz Ey Mü’minlerin Emiri?” diye sorar. Hz. Ömer (ra):
“Evet, ya sen evde nasıl davranırsın?” diye valiye sorar. Vali:
“Ben eve girince ev halkı telâşa kapılır. Her biri bir köşeye kaçar. Ben olduğum yerde seslerini çıkaramazlar.” der. Hz. Ömer (ra) bu cevaba kızar ve valiye:
“Şu andan itibaren sen artık vali değilsin. Çünkü ailesine şefkat ve merhamet göstermeyen, diğer Müslümanlara hiç göstermez. Seni valilikten azlettim.” der.

Dipnotlar:

1. TDK sözlüğü, tevazu md.
2. Mâide Sûresi, 54.
3. Şuarâ Sûresi, 215.
4. Müslim, Cennet: 64.
5. Camiü’s-Sağir, c. 3, 337.
6. A.g.e, c. 2, 42
7. A.g.e., c. 2, 244
8. Münâzarat, 59-60
9. Kâinatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, 2/446
10. Târihçe-i Hayat, s. 17
11. Sünuhat, 20
12. Altın Prensipler, s. 72.

Bilgi için tıklayınız:

Tevazu göstermekle kendine güvenmek duygularını nasıl dengede tutabiliriz?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
 
Moderatörün son düzenlenenleri:
Üst