KÖYÜN AĞASIYDI. Dededen, babadan kalma bir zenginlikti onunki. Malları da, namı da ata yadigârıydı. Varsın olsun. Ona göre, sorun yoktu. Zira, onu köyün bir numaralı adamı yapmaya yetecek kadar malı da vardı, namı da...
Ağa demek, bir bakıma, köyün padişahı demekti. Sözünün üstüne söz gelmezdi. Hele bir gelsin; getiren ya anında özür diler, ya derhal karşısından kalkardı. Hele kalkmasın; başkaları kaldırırdı. Hele kaldırmasınlar; ağa yapacağını bilirdi. Önünde yürüyen de olmazdı, ardından konuşan da. “Ağa”ydı bugüne bugün. Köy küçüktü gerçi, ama ağa büyük adamdı.
Herşey iyi hoştu da, ağanın ağzının tadını kaçıran bir sorun vardı. O da hallolsa, hiçbir sorun kalmayacaktı. Ağa, köyün imamından yana dertliydi. Gerçi kendisinin namaz-niyazla fazlaca işi yoktu. Allah’ını bildiğini, çok sevdiğini söyler; “Yalnız, Allah’la kul arasına girmeye gerek yok” diye eklerdi. Namaz, onunla Allah’ı arasında bir meseleydi.
Yine de, köyün camisine hiç uğramamak olmazdı. “Gavur değiliz herhalde.” Ağa, her Cuma günü en yeni giysilerini giyer, abdestini alır, etrafına toplananların önüne düşer, caminin yolunu tutardı. Yolda beride görenler selam verir, cami kapısında ise köylüler ona yol açarlardı. O da selamları karşılar, kendisine açılan yoldan gururlu bir eda ile ilerler ve en ön safa kurulurdu. Bu arada, kendi safındakilerden bir adım ileride durmayı da unutmazdı.
Buraya kadar sorun çıkmazdı da, sorun bundan sonra başlardı. Zira, hutbesini bitirir bitirmez minberden inen imam, kalabalığı yara yara öne doğru ilerler, tam da ağanın önüne yerleşirdi.
Her Cuma tekrar tekrar yaşanan bu durum ağayı elbette memnun etmiyordu. Ağalık otoritesini rencide eden bu durum, ağa kadar, oğlunun da canını sıkıyor olmalıydı ki, bir keresinde, “Niye babamın önüne geçiyorsun?” diye çıkışmıştı imama. İmam oğlunun bu densizliğini ağaya açınca, ağa da ağzındaki baklayı çıkarmadan rahat etmemişti. “Oğlan yanlış yapmış imam efendi, ama sen de fazla önümde duruyorsun. Bu işi düzeltmek lâzım.”
Bu görüşmenin üstünden çok zaman geçmeden, sorun, hiçbir ilave sorun çıkmadan çözülü verdi. Ağa, en sonunda, muradına erdi. Artık en öndeydi, üstelik hiç itiraz eden de yoktu. İmam dahil.
İmam, “Er kişi niyetine!” diyerek cenaze namazına çoktan başlamıştı bile...
İSTERSEN BİR BEY OL İSTERSEN PAŞA İSTER
ASIRLAR BOYUNCA YAŞA
YAZILANLAR GELİR ELBETTE BAŞA KAPINI ÇALACAK
ÖLÜM MELEĞİ
Ağa demek, bir bakıma, köyün padişahı demekti. Sözünün üstüne söz gelmezdi. Hele bir gelsin; getiren ya anında özür diler, ya derhal karşısından kalkardı. Hele kalkmasın; başkaları kaldırırdı. Hele kaldırmasınlar; ağa yapacağını bilirdi. Önünde yürüyen de olmazdı, ardından konuşan da. “Ağa”ydı bugüne bugün. Köy küçüktü gerçi, ama ağa büyük adamdı.
Herşey iyi hoştu da, ağanın ağzının tadını kaçıran bir sorun vardı. O da hallolsa, hiçbir sorun kalmayacaktı. Ağa, köyün imamından yana dertliydi. Gerçi kendisinin namaz-niyazla fazlaca işi yoktu. Allah’ını bildiğini, çok sevdiğini söyler; “Yalnız, Allah’la kul arasına girmeye gerek yok” diye eklerdi. Namaz, onunla Allah’ı arasında bir meseleydi.
Yine de, köyün camisine hiç uğramamak olmazdı. “Gavur değiliz herhalde.” Ağa, her Cuma günü en yeni giysilerini giyer, abdestini alır, etrafına toplananların önüne düşer, caminin yolunu tutardı. Yolda beride görenler selam verir, cami kapısında ise köylüler ona yol açarlardı. O da selamları karşılar, kendisine açılan yoldan gururlu bir eda ile ilerler ve en ön safa kurulurdu. Bu arada, kendi safındakilerden bir adım ileride durmayı da unutmazdı.
Buraya kadar sorun çıkmazdı da, sorun bundan sonra başlardı. Zira, hutbesini bitirir bitirmez minberden inen imam, kalabalığı yara yara öne doğru ilerler, tam da ağanın önüne yerleşirdi.
Her Cuma tekrar tekrar yaşanan bu durum ağayı elbette memnun etmiyordu. Ağalık otoritesini rencide eden bu durum, ağa kadar, oğlunun da canını sıkıyor olmalıydı ki, bir keresinde, “Niye babamın önüne geçiyorsun?” diye çıkışmıştı imama. İmam oğlunun bu densizliğini ağaya açınca, ağa da ağzındaki baklayı çıkarmadan rahat etmemişti. “Oğlan yanlış yapmış imam efendi, ama sen de fazla önümde duruyorsun. Bu işi düzeltmek lâzım.”
Bu görüşmenin üstünden çok zaman geçmeden, sorun, hiçbir ilave sorun çıkmadan çözülü verdi. Ağa, en sonunda, muradına erdi. Artık en öndeydi, üstelik hiç itiraz eden de yoktu. İmam dahil.
İmam, “Er kişi niyetine!” diyerek cenaze namazına çoktan başlamıştı bile...
İSTERSEN BİR BEY OL İSTERSEN PAŞA İSTER
ASIRLAR BOYUNCA YAŞA
YAZILANLAR GELİR ELBETTE BAŞA KAPINI ÇALACAK
ÖLÜM MELEĞİ