Kıyamet Gününde Rasûlullah (S.A.V.) Kimlere Şefaat Edecektir ?

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Kıyamet Gününde Rasûlullah (S.A.V.) Nefsinin Yularını Salıveren Ve Günah Yükünü Ağırlaştıran


Hafız el-Beyhakî… Câbir b. Abdullah’tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Kıyamet gününde şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyen kimse*leredir.”

Bu hadisi Câbir’den rivayet eden Muhammed diyor ki: Ben, “Ey Câbir bu nedir?” diye sordum. Câbir şöyle cevap verdi: Evet ey Muhammed. Bir kimsenin iyilikleri kötülüklerinden fazla olursa, o kimse hesaba çekilmeksi-zin cennete girer. Bir kimsenin iyilikleriyle kötülükleri eşit sayıda olarsa, o kimse kolay bir hesaba çekilir, sonra da cennete girer. Rasûlullah (s.a.v.)’in şefaati, nefsinin yularını salıverip sırtının günah yükünü ağırlaştıran kimse*leredir.

Beyhakî… Câbir’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şu âyet-i kerîme*yi okudu:

Onlar Allah’ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler. O’nun korkusundan titrerler.” (Enbiyâ, 21/28) Bu âyeti okuduktan sonra Rasû*lullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şefaatim; ümmetimden büyük günah işleyen*leredir.

Beyhakî dedi ki: Bu âyet ve hadisin zahirinden anlaşılıyor ki, büyük gü*nah işleyenlere şefaat etmek, Rasûlullah (s.a.v.)’e özgüdür. Melekler, ancak küçük günah işleyenlere şefaat edeceklerdir. Âyetten anlaşılıyor ki, kendisi*ne şefaat edilecek olan kimse; her ne kadar şirkten aşağı derecede büyük gü*nahları olsa da, imânı nedeniyle Allah’ın kendisinden hoşnud olduğu kimse*dir. Şu halde âyetten anlaşılıyor ki; kâfirlere şefaat edilmeyecektir. Zira Ce*nab-ı Allah buna izin vermemiştir. Kâfire şefaatin caizliğine inanmaya da ra*zı olmamıştır.

İmam Ahmed b. Hanbel… Câbir b. Abdullah’tan rivayet etti ki; Rasûlul*lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Her peygamberin kendi ümmeti için yaptığı müstecab bir duası vardır. Ben de duamı, kıyamet gününde ümmetime şefaat olarak sakladım.”

İmam Ahmed b. Hanbel… Câbir’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur:

Cennetliklerle cehennemlikler birbirlerinden ayrılıp da cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme girdiklerinde, peygamberler kalkıp Şefaat ederler. Onlara: “Haydi gidin bakalım. Kalbinde zerre kadar bir kırat kadar imân bulduğunuz kimseyi cehennemden çıkarın” denir. O denilen va*sıftaki kimseleri cehennemden çabucak çıkarırlar. Sonra yine şefaat ederler. Kendilerine:Haydi gidin bakalım. Kalbinde bir hardal tanesi ağırlığınca imân bulduğunuz kimseleri cehennemden çıkarın” denir.

Sonra Cenab-ı Allah: “Şimdi de ben kendi ilim ve rahmetimle bazıları*nı cehennemden çıkaracağım.” der. Peygamberlerin cehennemden çıkardıklarından kat kat fazlasını çıkarır. Çıkardıklarının boyunlarına “Allah’ın azat ettikleri” ibaresi yazılır. Sonra onlar cennete girerler. Orada onlara “Cehen*nemlikler” adı verilir.”

İbn Ebi’d-Dünyâ… Saîd b. Mühelleb’den rivayet etti ki; Talk b. Habib şöyle demiştir:

Ben önceleri şefaati şiddetle inkâr edenlerdendim. Derken Câbir b. Ab*dullah’la karşılaştım. Cehennemliklerin cehennemde ebedi kalacaklarını ifa*de eden âyetlerden bildiğim kadarını ona okudum. Bana dedi ki: “Ey Talk! Kendini Allah’ın kitabım benden daha çok okuyan ve Rasûlünün sünnetini de benden daha iyi bilen biri mi sanıyorsun? Okuduğun âyetlerde kastedilen*ler, müşriklerdir. Ama şefaate mazhar olacak olanlar; bazı günahlar işleyen*ler ve bu günahlar nedeniyle azâb görenler, sonra da cehennemden çıkarılan*lardır.” Böyle dedikten sonra Câbir, eliyle kulaklarını göstererek,Eğer şim*di okumakta olduğumuz bu âyetleri de o zaman da okumakta olduğumuz hal*de Rasûlullah (s.a.v.)’in şefaatten bahsettiğini duymamış isem bu kulaklarım sağır olsunlar!

İmam Ahmed b. Hanbel… Ali b. Zeyd b. Ebi Nadre’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: İbn Abbas, Basra Camiinin minberinde bize bir hutbe irâd etti. Hutbede bize Rasûlullah (s.a.v.)’in şu hadisini aktardı:

Her peygamberin mutlaka dünyada karşılığını aldığı bir duası olmuş*tur. Ben duamı, kıyamet gününde ümmetime şefaat olarak sakladım. Kıya*met gününde ben Âdemoğullannın efendisiyim. Bunu övünmek kastıyla söy*lemiyorum. Mezarı açılıp yerden ilk çıkacak olan benim. Bunu da övünmek kastıyla söylemiyorum. Livâül hamd (hamd sancağı) o zaman elimde olacak*tır. Bunu da övünmek kastıyla söyemiyorum. Âdem (a.s.) ve ondan sonraki*ler, sancağımın altında duracaklardır. Bunu da övünmek kastıyla söylemiyo*rum. Kıyamet gününde insanların (haşir yerinde) bekleyişi uzayacaktır. Bir*birlerine,Beşeriyetin babası Adem’e gidelim de aramızda hüküm vermesi için Rabbimiz katında bize şefaatçi olsun.” derler. Yanına gidip ona derler ki:

Ey Adem! Sen Allah’ın kendi eliyle yarattığı, Cennetine yerleştirdiği, me*leklerini de secde ettirdiği bir kimsesin. Rabbinin katında bize şefaatçi ol da hakkımızda hüküm versin.Âdem (a.s.) onlara şöyle cevap verir:Ben bu is*tediğinizi yapacak durumda değilim. Çünkü ben, işlediğim bir günah nede*niyle cennetten çıkarıldım.” Bugün ben ancak kendi nefsimi düşünmekteyim. Ama siz İbrahim Halil (a.s.)’e gidin.” İbrahim (a.s.)’a gider ve: “Ey İb*rahim! Rabbin katında bizim için şefaat et de aramızda hüküm versin.” der*ler. İbrahim (a.s.) onlara şöyle der:

Ben bu istediğinizi yapacak durumda de*ğilim. Çünkü ben İslâm için üç kez yalan söyledim.” Vallahi o bunları söy*lerken sadece dini savunmaya çabalamıştı.Ben rahatsızım” (Saffat, 37/89) de*mişti. Oysa rahatsız değildi. Putları kimin kırdığını soranlara demişti ki:Belki onu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa onlara sorun.” (Enbiya, 21/ 63). Hükümdarın huzuruna getirildiğinde karısı için, “Bu benim kardeşim*dir” demişti. “Bugün ben sadece kendi nefsimi düşünüyorum. Ama siz, Allah’ın elçi yaparak ve dünyada kendisiyle konuşarak seçtiği Musa’ya gi*din.” Hz. Musa’nın yanına gidip şöyle derler: “Rabbin katında bizim için şe*faat et de aramızda hüküm versin.” Hz. Musa onlara der ki:

Ben bu istedi*ğinizi yapacak durumda değilim. Çünkü ben hiç kimseyi öldürmemiş bir adamı öldürdüm.Bugün ben ancak kendi nefsimi düşünüyorum. Ama siz: Allah’ın ruhu ve kelimesi İsa’ya gidin.” Hz. İsa’ya gider ve ona: “Rabbin ka*tında bizim için şefaat et de aramızda hüküm versin.” derler. İsâ (a.s.) onla*ra cevaben der ki: “Ben bu istediğinizi yapacak durumda değilim. Çünkü ben, Allah’tan başka bir tanrı edinildim. Bugün ben ancak kendi nefsimi düşünüyorum. Bakın hele siz şu işe ne dersiniz? Ağzı mühürlü bir kabın için*deki şeyi, mührü kırmadan ele geçirmek mümkün müdür?” İnsanlar “Hayır” deyince, sözüne şöyle devam eder:Doğrusu Muhammed (s.a.v.) peygam*berlerin hatemi(mührü)dir. Bugün o burada hazırdır. Onun önceki ve sonra*ki günahları bağışlanmıştır.” İnsanlar yanıma gelir veYa Muhammed! Rab*bin katında bizim için şefaat et de hakkımızda hüküm versin.” derler. Onla*ra: “Ben buna varım” derim. Nihayet Cenab-ı Allah, dilediği ve Razı olduğu kimselere şefaat etmeme izin verir.

Yaratıkları arasında hüküm vermek iste*diğinde, bir seslenici şöyle ünler: “Muhammed ve ümmeti nerede?” Biz hem sonrakileriz hem de öncekileriz..Son gelen ümmetiz, ama ilk hesaba çekilecek ümmetiz. Ümmetler, geçmemiz için bize yol açarlar. Yüzümüz, el ve ayak*larımız abdestin etkisiyle parıldar vaziyette yolumuza devam ederiz. Bizim için ‘Neredeyse bu ümmetin hepsi peygamber olacaktı.’ denilir. Cennetin ka*pısına gelir, kapının halkasını tutar, kapıyı çalarım. Sen kimsin? derler. “Ben Muhammedim” derim. Kapı açılır. Aziz ve Celil olan Rabbimi, kürsüsünün (ya da tahtının) üstünde görürüm. Huzurunda hemen secdeye kapanırım. O’nu benden önce hiç kimsenin söyleyemediği sözlerle överim. Benden son*ra da hiç kimse O’nu bu şekilde övemeyecektir. “Ey Muhammed! Başını sec*deden kaldır. Dile, ne dilersen verilecektir. Konuş, sözün dinlenecektir. Şe*faat et, şefaatin kabul edilecektir.” denir. Ben: “Ey Rabbim! Ümmetim, üm*metim…” derim. Cenab-ı Allah: “Kalbinde şöyle ve şöyle ağırlıkta (neyin ağırlığında olacağını Rasûlullah bildirmiş, ama Ravi Hammad, o kelimeyi aklında tutamamıştır.) imân bulunan kimseleri cehennemden çıkar.” diye emreder. Tekrar secdeye kapanır ve diyeceklerimi derim. Cenab-ı Allah: “Başını secdeden kaldır. Konuş, sözün dinlenecektir. Dile, ne dilersen veri*lecektir. Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir.” der. Ben: “Ey Rabbim! Ümme*tim, ümmetim…” derim. Cenab-ı Allah: “Kalbinde şöyle ve şöyle ağırlıkta (bu defa öncekinden küçük bir şeyin adını verir) imân bulunan kimseleri ce*hennemden çıkar.” diye emreder. Tekrar dönüp Rabbimin huzurunda secde*ye kapanır ve aynı şeyleri söylerim. Cenab-ı Allah bana: “Başını secdeden kaldır. Konuş, sözün dinlenecektir. Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir.” der. Ben: “Ey Rabbim! Ümmetim, ümmetim...” derim. Cenab-ı Allah buyurur: “Kalbinde şöyle ve şöyle ağırlıkta (bu defa öncekinden daha küçük bir şeyin adını verir) imân bulunan kimseleri cehennemden çıkar.

Taberanî… İbn Abbas’tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyur*muştur:

Şefaatim, ümmetimin büyük günah işleyenleri içindir.

İmam Ahmed b. Hanbel… Abdullah b. Ömer’den rivayet etti ki; Pey*gamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Şefaat etmek ve ümmetimin yarısının cennete konulması ikilemi ara*sında bir seçim yapmak durumunda bırakıldım. Ben şefaat etmeyi seçtim. Çünkü şefaat daha genel ve daha yeterlidir. Siz şefaatin takvalar için yapı*lacağını mı sanıyorsunuz? Hayır, o Allaha dönen günahkârlar içindir.”

Müslim… Abdullah b. Amr b. Âs’tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.), Hz. İbrahim’in sözlerini nakleden şu âyet-i kerimeyi okudu:

Rabbim! O putlar çok insanları saptırdı. Bana uyan bendendir. Bana karşı gelen kimseyi sana bırakırım; sen bağışlarsın, merhamet edersin.” (İbra*him, 14/36}

Sonra, Hz. isa’nın sözlerini nakleden şu âyet-i kerimeyi okudu: “Onlara azâb edersen, doğrusu onlar senin kullarındır. Onları bağışlarsan, güçlü olan, Hakim olan şüphesiz ancak sensin.” (Mâide, 5/118)

Sonra da Hz. Nuh’un sözlerini nakleden şu âyet-i kerimeyi okudu: “Rabbim! Yeryüzünde hiç bir inkarcı bırakma.” (Nûh, 71/26)

Bu âyetleri okuduktan sonra Rasûlullah (s.a.v.) ellerini kaldırıp “Alla-hım! Ümmetim, ümmetim...” dedi ve ağladı. Bunun üzerine Cenab-ı Allah buyurdu ki: “Ey Cibril! Muhammed’e git. Niçin ağladığını (onun niçin ağla*dığını Rabbini daha iyi bilir.) ona sor.” Cebrail ona gelip niçin ağladığını sor*du. Rasûlullah (s.a.v.),.ağlamasının nedenini ona bildirdi. Cebrail de gidip bu nedeni Rabbine bildirdi (oysa o nedeni? Rabbin -kendisine anlatılmasa da-çok iyi biliyordu.) Bunun üzerine yüce Allah buyurdu:Ey Cibril! Muham*med’e git ve ona de ki: Doğrusu biz seni ümmetin konusunda memnun ede*cek ve Üzmeyeceğiz.”

Beyhakî… Abdurrahman b. Ebi Ukayl’ın şöyle dediğim rivayet etmiştir: Bir heyetle birlikte Peygamber (s.a.v.)’in yanına gittik. Kapıda oturup bekledik. Yanına varıp kendisiyle görüşeceğimiz adam (yani Hz. Peygam*ber) kadar kendisine kızdığımız hiç kimse yoktu. Görüşüp yanından ayrıldı*ğımızda, kendisiyle görüştüğümüz adam kadar sevdiğimiz hiç bir kimse yok*tu.

Heyettekilerden biri, “Ya Rasûlallah! Rabbinden, Süleyman Peygambe*rin mülkü gibi bir mülk istedin mi?” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) güldü. Sonra şöyle buyurdu: “Belki de ihtiyaçlarınıza yetecek kadarının size veril*mesi, Allah katında Süleyman’ın mülkünden daha üstün ve iyidir. Şüphesiz, Allah göndermiş olduğu her peygambere bir duâ vermiştir. Kimi bu duâsıy-la dünyalık istedi. Kendisine dünyalık verildi. Kimi bu hakkını kendisine is*yan ettiklerinde kavmine karşı beddua olarak kullandı ve kavmi de bu yüz*den helak oldu. Allah bana bir duâ verdi. Ben bunu kıyamet gününde ümme*time şefaat etmek üzere Rabbimin katında gizledim.”

Ben derim ki; bu hadis de, senedi de gariptir.

Kaynak: Ölüm ve Ötesi – İbni Kesir
 
Üst