KIYAFETLER KİMLİĞİMİZİ ele veren dış yansımalar, davranışlar samimiyeti yansıtan içsel görüntüler… Hüküm şekle göre mi verilir, yoksa özden dökülen edebe göre mi?
Sıcak solunan sokaklar aynı zamanda edebin, tesettürün, inanmışlığın, kimliğin turnasolu; ne kadar samimisin inandığına, çelişkilerden kurtulup aidiyetlerinle sağlam bir kimlik ve o kimliğe yaraşan bir kıyafet ve davranış sergileyebiliyor musun? Sergilenen sulu, samimiyetsiz görüntüler koyu bir taklitçilik içerinde olunduğunu gösteriyor, öyle ki bazı manzaralar yakışıksızlıktan öte çirkin, utanç verici…
Başına örtü takmakla tesettür olunmuyor, bez parçasıyla saçını örtmekle haya kuşanılmış olmuyor; bütün azaları ve davranışlarıyla tesettüre bürünmek, duygularını düşüncelerini imanla terbiye etmek ve dizginlemek, karşı cinsin hislerini uyandırmamak, fitneye sebep olmamak; samimiyet ve sağlam kimliğin elbisesini giyinmek bu olsa gerek…
Dünyaya tercih edenler her yaz biraz daha hayâsızlığı yaklaşıyor – tarife gerek yok, sokaklar bunu şahidi – başörtüsü ile ehli iman görüntüsü veren bir kısım tesettürsüzler bunu kötü bir kopya ile taklit etmeleri doğrusu çok üzücü, çok endişe verici, çok rendice edici… Ne oralı ne buralı olamamışlık, imanla imansızlık arasında salınım, dünya ve ahret arasında sağlam sırat köprüsü kuramamak… Öyle manzaralar gösteriliyor ki utanmaktan öte ızdırap verici, ayıp bile bundan utanıyordur herhalde…
Evet, muvaffak oldular, başörtüsü diye diye bize de alıştırdılar, tesettürü sadece başını örtmek olarak algılattılar ve öyle uygulattırıyorlar; tesettür ruhu ve bedeni örten ne kadar kuşatıcı bir kavram, başörtüsü kuşa çevrilmiş, içi boşaltılmış değersiz bir kavram… İçi dolmamış şekilcilik, çelişkilerle hayâsızca savruluyor sokaklarda, bazen de içi edeple dolu başı açıkları görüyor şaşırıyoruz; hangisi hangi yolda, hangisinin imana daha yakın?
İnanç köklerinin zayıflığı rüzgârın önünde oradan oraya savuruyor; kalpten, kâinatın kalbine uzanan Kur’ani kökler sağlam olsaydı böylesi bir savrulmuşluk olmaz, kimlik kırılmaları yaşanmaz, kavi bir dik duruşla edeple yürünürdü sokaklarda, tam bir tesettürle sıcak zemherilerden kurtulunur, kurtarılırdı gençlik…
Kalpteki zaafı diyanet devam ediyor, imana çalışmak daha bitmedi, köke ve insana yatırım en büyük yatırım olduğu halen geçerliliğini koruyor… Küfür ile iman, hayâ ile hayâsızlık, sıradanlık ile samimiyet, örtüsüzlükle ile tesettür arasında yakınlık görülüyorsa da aralarındaki derin çukur hiç değişmedi, değişmeyecek, değişen gündemler düşünceler algılayışlar da değiştiremeyecek bu değişmez hakikati; kainatta en büyük hakikat imandır, haya imandandır, dünya ise bir meydan-ı imtihandır, ebedi saadet burada kazanılacaktır. hüseyin eren
(karakalem dergisi)
_________________
Sıcak solunan sokaklar aynı zamanda edebin, tesettürün, inanmışlığın, kimliğin turnasolu; ne kadar samimisin inandığına, çelişkilerden kurtulup aidiyetlerinle sağlam bir kimlik ve o kimliğe yaraşan bir kıyafet ve davranış sergileyebiliyor musun? Sergilenen sulu, samimiyetsiz görüntüler koyu bir taklitçilik içerinde olunduğunu gösteriyor, öyle ki bazı manzaralar yakışıksızlıktan öte çirkin, utanç verici…
Başına örtü takmakla tesettür olunmuyor, bez parçasıyla saçını örtmekle haya kuşanılmış olmuyor; bütün azaları ve davranışlarıyla tesettüre bürünmek, duygularını düşüncelerini imanla terbiye etmek ve dizginlemek, karşı cinsin hislerini uyandırmamak, fitneye sebep olmamak; samimiyet ve sağlam kimliğin elbisesini giyinmek bu olsa gerek…
Dünyaya tercih edenler her yaz biraz daha hayâsızlığı yaklaşıyor – tarife gerek yok, sokaklar bunu şahidi – başörtüsü ile ehli iman görüntüsü veren bir kısım tesettürsüzler bunu kötü bir kopya ile taklit etmeleri doğrusu çok üzücü, çok endişe verici, çok rendice edici… Ne oralı ne buralı olamamışlık, imanla imansızlık arasında salınım, dünya ve ahret arasında sağlam sırat köprüsü kuramamak… Öyle manzaralar gösteriliyor ki utanmaktan öte ızdırap verici, ayıp bile bundan utanıyordur herhalde…
Evet, muvaffak oldular, başörtüsü diye diye bize de alıştırdılar, tesettürü sadece başını örtmek olarak algılattılar ve öyle uygulattırıyorlar; tesettür ruhu ve bedeni örten ne kadar kuşatıcı bir kavram, başörtüsü kuşa çevrilmiş, içi boşaltılmış değersiz bir kavram… İçi dolmamış şekilcilik, çelişkilerle hayâsızca savruluyor sokaklarda, bazen de içi edeple dolu başı açıkları görüyor şaşırıyoruz; hangisi hangi yolda, hangisinin imana daha yakın?
İnanç köklerinin zayıflığı rüzgârın önünde oradan oraya savuruyor; kalpten, kâinatın kalbine uzanan Kur’ani kökler sağlam olsaydı böylesi bir savrulmuşluk olmaz, kimlik kırılmaları yaşanmaz, kavi bir dik duruşla edeple yürünürdü sokaklarda, tam bir tesettürle sıcak zemherilerden kurtulunur, kurtarılırdı gençlik…
Kalpteki zaafı diyanet devam ediyor, imana çalışmak daha bitmedi, köke ve insana yatırım en büyük yatırım olduğu halen geçerliliğini koruyor… Küfür ile iman, hayâ ile hayâsızlık, sıradanlık ile samimiyet, örtüsüzlükle ile tesettür arasında yakınlık görülüyorsa da aralarındaki derin çukur hiç değişmedi, değişmeyecek, değişen gündemler düşünceler algılayışlar da değiştiremeyecek bu değişmez hakikati; kainatta en büyük hakikat imandır, haya imandandır, dünya ise bir meydan-ı imtihandır, ebedi saadet burada kazanılacaktır. hüseyin eren
(karakalem dergisi)
_________________