Kitapsiz bir Hayata LÂ DEMEK‏

  • Konuyu başlatan AhDe_VeFaLi
  • Başlangıç tarihi
A

AhDe_VeFaLi

Ziyaretçi
" Kes şu saçlarını…Bir de kitap okumayı bırak..Bak kitap okumak sende artık bir alışkanlık olmuş..Dışarı çıkalım…Spor yapalım…Eve geliyorum kitap okuyorsun…Anlamadığın halde yine okuyorsun…Haydi çıkıp gezelim…Sana bunu iki yıl önce de söylemiştim…Kitap okumayı bırak demiştim…Bak saçlarını kes her şeyin nasıl değiştiğini göreceksin…Ne alakası var deme çok alakası var…"

Bu sözlerin sahibi aynı evde kaldığım, gurbetini beraber taşıdığım ev arkadaşıma ait… Gurbetim/iz demiyorum çünkü ben kendimi hiçbir şehre ait hissetmedim ki oradan uzaklaştığımda gurbeti yaşayayım… İkimizde İstanbul'dayız ama İstanbul ona gurbet… benimse hikayemin sadece devamı… Şiirimin bir satır kenarı…Cümlemin herhangi bir devrikliği…

Sözleri elbet yabana atılacak sözler değil… kitabı hayatta ve insanların arasında yaşamak yerine hayatı kitaplarda ve kitapların arasında yaşamaya karşıyım ben de… Bunun için de sağlam bir diyalektik oluşturmak gereklidir. Kitapsızlık ile kitap koliklik arasında bir sentez bu.Ona göre saçlarımın uzaması, uzun saç sevmemden değil de gitgide çoğu şeyi umursamadığım şeklinde görmesinden, deli gibi dışımdaki benden içime döndüğümü, akıp giden hayattan koptuğumu düşünmesinden ileri geliyor elbette…

"Yaşamıyorsun" demişti bana.." Ee n'apıyrm dostum?" diye sormuştum."Kitap okuyorsun" dedi gülerek. Yaşamıyorum da kitap okuyorum ona göre. Cemil Meriç'i nasıl anlatabilirim ki arkadaşıma.

Görmeyen gözleriyle gören gözlere yeni ufuklar gösteren Meriç'in "Yaşamak için kendime bir dünya inşa etmek zorundayım. Anlıyorum ki zalim ve kıyıcı bir gerçekten kurtulmanın tek çâresi reel dünyadan kitapların dünyasına sığınmak" demesini… Meriç in politikadan da beklediği bir şeyler yoktu zaten:.

"Önünde bir çok yollar var: Politika bunlardan biri. Belki en aldatıcısı olduğu için en cazibi. Mutlakın ve sonsuzun rüyası." Diyordu. Benim için evden ve kitaplardan başka dönülecek bir yer kalmamış olması modern çağın insanı için elbette bir şey ifade etmeyecektir. Evden ve kitaplardan kaçışı çıkış yolu olarak gösteren toplum mühendislerine inat fikrin emektar mühendisi Cemil Meriç'in şu sözleri benim yegane sığınağımın neden kitaplar olduğunu daha iyi anlatır: "Mukaddes bir abes. Bana sorarsan kütüphanene dön, yani kitap ol, aydınlan ve aydınlat. Neden İşçi Partisi'ne girmiyorsun? Girmem, çünkü benim yerim kütüphane. Ben ışık arayan, aydınlanmak ve aydınlatmak isteyen bir insanım. Politikanın kurtarıcılığına inanmıyorum." Kitaba düşkün bir kalbin çarpışını nasıl duyurabilirim ki kitaptan bu kadar uzağa savrulmuş popüler kültürün "hemen şimdi" ci insanına? Hayat hızlı, hayat modern, hayat kinetiks, hayat imaj, hayat vitrin… durup düşünmek mi? Düşünmek için durmak gerekiyor halbuki değil mi? Durmayı, durulmayı bu kadar ötelemiş bol kameralı bu çağın insanına empoze edilen yaşam biçimi…
Saçları dağınık ve avuçlarında sessizlikler taşıyarak kitaplara gömülmüş bir insan… ne kadar garip geliyor di mi çağın nesline?

Ansızın aklıma Muhammed Taki Şeriati'nin oğlu Ali Şeriati için sızlanmaları geliyor : Bu nasıl bir çocuk anlayamadım.Öğretmenlerinin hepsi senden şikayetçi. Gece gündüz hep kitap okuyorsun. Anlayamadığın kitapları bile okuyorsun. Bir saat bile olsun kendi kitaplarını okusana.Bu çocuk derslerine bakmıyor.Hep araştırma yapmak ve başka kitaplar okumak istiyor.Sanki derslerinin düşmanı. Gece yarılarına kadar benimle oturup kitap okuyor. Oğlum, sen sabahları kalkıp okula gidinceye kadar çoraplarını aramaktan başka bir şey yapmıyorsun." İşte babasının bu şikayetleriyle büyüdü devrimin fikir babası Ali Şeriati… Bu kadar kitaplarla iç içeydi yani…
Sezai Karakoç nedense karışıyor ansızın çağrışımlarımın arasında zihnime

"Küf tutmuş kilitler gıcırdarken
ta karanlıklar içinde birden
bir türkü gibi yükselirsin sen
fısıldarım sana yıllarca içimde biriken
söyleyemediğim ateşten kelimeleri
şuuraltım patlamış bir bomba gibi
saçar ortalığa zamanın…"

Kitaptan kopuk, fikri sancılardan ve ilmi derinleşmeden uzak bir dünyaya fısıldamak… Varlığımın sancılarını irdelemek… şuuraltımda patlayan bombalardan söz açmak…. nasıl olabilir ki? Sözünü kitabı hayattan taca atarak kuran insanlara…

"Göğsümde sürgünümü geri çağıran bir damar var" O damarla geceleri kitaplarımın arasında buluşuyorum. O damarla sabahları secdelerde örüyorum ruhumun merdivenlerini… O damardan açılıyorum tefekkürün zırhlı dağlarına… Sürgünü nedir insanın? Sürgünü sürüklenmektir meçhule. Kaçımız biliyoruz mesela şu hayatta nereye aktığımızı?… Kitap projektör olur doğru ellerde meçhule akan hayatların sarp yollarında.

İnsanın hayatından secdeyi, fikri, kitabı, kütüphaneyi, etüdü, fıkhı, zikri çekin alın; yerine cafeleri, eğlence merkezlerini, alışveriş mağazalarını, bedava dakika kazandıran GSM promosyonlarını, sınav maratonlarını, kadın programlarını, dizileri, öğleye kadar uyumaları, kahvehaneleri, kitlesel yaşam tarzlarını koyun; bakın ortaya ne çıkıyor? Ne çıkacak? Biz çıkıyoruz işte… Ulaşamadığımız çocuklarımızla, yitirdiğimiz eşlerimizle, dağıldığımız ailelerimizle… İlgilenmediğimiz mahallelerimizle… soğuduğumuz komşularımızla… Gitgide bedenen yakınlaştığımız ama aramıza ördüğümüz görünmez duvarlarımızla ruhen uzaklaştığımız biz, biz çıkıyoruz ortaya…

İdeallerimiz var evet ama idealize edemediğimiz ailelerimiz… Hayallerimiz var evet ama hayallerimizi pazarlayamadığımız bir gençlik...Gelecek tasavvurumuz var evet ama bunu sevdiremediğimiz bir nesil…
Gitgide yalnızlaşan biz, bizden kopan ardılımız kuşak...Reklamlar bağırıyor: "haydiiiii sokağa, patlican,eğlenceye sen de katıl"…
bombalar düşerken Irak'a, sen eğlenmene bak.
Neden asgari ücret bu kadar düşük?; düşünme,
Eğlenceye katıl ama kitaptan uzaklaş…

Amerika nedir?
Sadece bir coğrafya mıdır?
İsrail ne demek?
Bel'am nedir?
Nasıl Samirileşilir?
Cumartesi halkı ne demek?
Alt yapı-üst yapı nedir?
İletişim nedir? İlişki nedir?
Kültür emperyalizmi yenir mi içilir mi?
Sosyo-ekonomik patlamaya, sosyo-kültürel çürümeye nasıl gidilir?

Düşünme… bir sevgili edin kendine…kimim?- nerden geliyorum?- nereye gidiyorum? Deme, kimsen kimsin, nerden geliyorsan gel, nereye gidiyorsan git…Harçlığını kap…Haydi eğlen eğlen eğlen…

Bu mantığın arkasında perdelenen fesadın Amerika'cası şudur:
Altı daima karışık tut ki üst rahat etsin!!!

Oysa Avrupalı bir burjuva adamının bindiği otomobilin bir tekeri Afrikalınındır. Oturduğu malikânesinin havuzu Asyalınındır. Çocuğuna aldırdığı lüks eğitimin kalemleri defterleri Ortadoğulunundur. Benim kanımdan ve gözyaşımdan, üzerimden çevrilen politikaların arenasından kendi topraklarına aktardıkları zenginliğimdir.

Katır dışkısındaki arpa tanelerini ayıklayarak ayakta kalmış bir ecdadın torunları beyinlerini değil de göbeklerini açarak yaşıyorlarsa… Kıbleleri kadına, dolara, dijitale bu kadar endeksli bir nesil kurgulanıyorsa, bunun ilk sorumlusu aldatanlardan ziyade aldananlardır. Aldatanlar kadar aldananlar da suçludur.

"Kitap"a ısrarla inadına dönmemiz gerekiyor. "Kitap" hiçbir zaman bize boşanma davası açmadı(!) Çekleri karşılıksız çıkmadı(!) Kışın ortasında "Kitap" bizi evden çıkarmadı(!) Döneceğim deyip bizi yıllarca bekletmedi(!) Bizden sadece sukut ve emek istedi… Bizi aldatmadı…
Şunu çok iyi bilmeliyiz ki kitaptan ilimden fikirden kopuşun temelinde acı çekmemek yatar. Düşüncenin namusunu korumak diye bir telâşın yatmaması yatar. Kitap bir aşk işidir.

Irak işgali boyunca Irak'a düşen bombaların sayısını kitap okuyanların sayısına vurduğunuz zaman aldığınız sonuç sizi küfrün fikri kalelerini mağlup edip edemeyeceğinize götürecektir zaten.

Kitaba ihanet etmek Allah'a ihanet etmektir.Kitapsızlık Allahsızlıktır.

Peygamberine "yürüyen Kitap" gözüyle bakan bir ümmetin çocukları evlerine ne zaman 2+1,3+1 gözüyle bakmaktan vazgeçip; evlerini karargâha çevirirler(yunus/87)...Evin ana caddeye bakan tarafından çok "Ana Kitap"'a bakan yönüne kıymet verirler… O evlerin anneleri ne zaman gömme dolaplardan ziyade gömme kitaplıklardan dolayı heyecanlanır. O zaman her ev bir ALLAHUEKBER dirilişine kapı aralayacaktır.

Evlerimiz Ka'be'nin üretildiği mekanlar mı tüketildiği mekanlar mı? dönüp bakalım.

Aile bireylerimizle, sahabeleri/sahip çıkanları/ sohbetleri üretenlerden miyiz, tüketenlerden miyiz?
Hepimizin sorumlusu ve suçlusu hepimiz iz. Hepimizin medarı iftiharı hepimiziz…

Sözlerime, kendisini ihmal ettiğimiz, çok önemli gündelik işlerimizden(!) bir türlü kafamızı kaldırıp ta şöyle sindire sindire eserlerini, fikirlerini incelemediğimiz, kendisine dönemin resmi makamlarınca önem verilmediği için cenazesine bile katılmadıkları ve oğlu açlıktan bir çöplükte ölü bulunmuş değerli şuur mühendisi, zamanın çığlık çığlık Kur'an haykırıcısı değerli hocam/ız M. Akif'in sözleriyle bitiriyorum:

"İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlarda okunmak, ne fal bakmak için

İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkıyla bilin,
Ne duvarlara asılmak, ne el sürülmemek için

İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkıyla bilin,
Ne tezhip, ne sulus, ne hat yazmak için

İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkıyla bilin,
Ne tapınak, ne nutuk, ne vaaz dini için

İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkıyla bilin,
Ne meslek kaygılari ne kariyer hesapları için

İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkıyla bilin,
Ne erkeği yüceltmek, ne kadını aşağılamak için
Ne Araba paye vermek, ne Acemi hor görmek için"

Mehmet Âkif Ersoy


KADİR BAL
 

__DURU__

KF Ailesinden
Özel Üye
Yaşamımızdan kitabı,kütüphaneyi,zikri,fıkhı,etüdü,aldık diyelim vs.vs.. bunun yerinede cafeleri,eğlence merkezlerini,bedava promosyon dağıtan mağazaları,desti izdivaç programlarını,680 bölümlük brezilya dizilerini koysak(izleyene hayretler ederim o ayrı):)ne kadar faydalı olur değilmi?bakın ortaya ne çıkacak?Üstadın Kalemine sağlık ..:tşk:
 

Mu@YMe

Vip Üye
Özel Üye
O zaman her ev bir ALLAHUEKBER dirilişine kapı aralayacaktır.

ALLAHU teala razı olsun çok güzel bir paylaşımdı
emeğine sağlık​
 
Üst