Kesildi mi ellerin?

mekke-medine

KF Ailesinden
Özel Üye
Öyküyü bilirsiniz.
Mehmet Emin Yurdakul, hayırsız bir evladı anlattığı manzum eserinde, gece yarısı sarhoş olarak eve gelen oğulun, dul annesini, “Kalk çabuk, kalk bana para ver!” diye sert hareketlerle sarsarak uyandırmasını kaydeder.
Anne, “Bende para ne gezer evladım? Param olsa ele dikişi diker miyim?” dese de, hayırsız evlat elinde bıçakla, “O masalı başkasına anlat sen. Para istiyorum! Yoksa vururum seni!” diye tehdit eder.
Annenin feryadı yürek yakıcıdır: “Vurma, dur; beni dinle, hangi ana para vermez oğluna?
Vallahi yok, olmuş olsa feda olsun yoluna.”
Çocuğun gözünü hırs ve ihanet bürümüştür, bıçağı annesinin omzuna saplar.
Bıçak darbesinden daha çok evladın ihaneti yere devirir anneyi... “Kim derdi ki, koynumda büyüttüğüm o ellerin benim şu ak, şu kınalı saçlarımdan tutarak acımadan, titremeden bana bıçak vuracak?” diye inlerken, oğlunun elinde kan görür.
Ve bunun üzerine, benim yazarını kıskandığım, okuru tam kalbinden yakalayacak ve yaralayacak cümle gelir anneden:
“O kan ne?.. O damlayan kimin kanı? Yoksa bana bıçak saplarken ellerin mi kesildi? Kesildi mi ellerin?! Kıyamam... Kaç buradan, seni şimdi gelip burada tutarlar; zincir vurup o karanlık zindanlara atarlar. Kaç buradan kuş gibi, ben kanımı helal ettim, sen de affet Yâ Rabbî!..”
***
Aşağıdaki satırları yazarken yukarıdaki öykü aklıma geldi.
Bir gazetede montaj elemanı olarak çalışan genç, düğünün üzerinden altı ay geçtiği halde yalnız yaşayan annesinin evine bir kez (o da yalnız) ziyarete gitmişti. Evliliğinin haftasıydı. Bir daha da annesinin kapısını açmadı.
Evlatsız geçen her gün dul annenin özlem hanesine bir kiremit daha koyarken, bu altı aylık zaman dilimine bir kandil, bir de dinî bayram girmişti.
***
Soğuk bir kış gecesinde eşinin yakıt tasarrufu sebebiyle kafasında başlık ve ayağında çoraplarla girdiği yatağından, acı acı çalan telefonla kalktı montajcı delikanlı...
Gece lambasının cimri ışığı ile önce telefonun yanında duran saate göz attı, ikiyi yirmi geçiyordu.
Bu saatte çalan hemen hiçbir telefon iyi şeylerin habercisi değildi.
Küt küt atan kalbi ve titreyen elleriyle telefona uzandı, ürkek sesi zor çıktı:
- Aloo?
Karşıdan da belli belirsiz, korkak ama yumuşak bir ses duyuldu:
- Benim...
Acı bir haber yerine şefkatli bir ses duyunca hem rahatlamış, hem de sinirlenmişti:
- Bu saatte ne var anne?!
- Özür dilerim evladım. Sen de yirmi dört yıl önce bu gece, bu saatte beni rahatsız etmiştin. Doğum günün kutlu olsun oğlum.
Delikanlı, annesinin burnunu çekmesinden, telefonu ağlayarak kapattığını hissetti.
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
İnsan zalimdir, cahildir. Rabbim bizi ölümden önce gaflet sarhoşluğundan uyandırsın inşaAllah.
 
Üst