Kamus-u Okyanus
Bedîüzzaman da, kendisine neden lügat ezberlediğini soranlara şu cevabı verir: “Kamus, her kelimenin kaç mânâya geldiğini yazıyor. Ben de bunun aksine olarak, her mânâya kaç kelime kullanıldığını gösterir bir Kamus vücuda getirmek merakına düştüm. Çalışmam bunun içindir.”
Kamus “kelimesi, Arapçada “sözlük” manasındadır. Okyanus ise kıtaları birbirinden ayıran engin, açık denizler demektir. Arapçadaki tüm kelimeleri ihtiva etmeye çalışıldığından dolayı bu lügate Kamus-u Okyanus denmiştir.
Kamus (lügat=Sözlük): Bir dilin veya dillerin kelime haznesini, söyleyiş biçimini ve yazılış şekillerini gösteren yazılı bir eserdir.
Kelimenin kökünü esas alarak, bunların başka unsurlarla kurdukları sözleri ve anlamlarını, değişik kullanışları ifade eder. Kelimelerin nerden geldiğini ve ne manalara geldiği ifade eden sözcük bilimine Leksikoloji denir. Sözlükçüye ise leksikografır denir.
Lügatçe ise, sadece hazırlandığı kitapta geçen terimleri anlatır.
Sözlükler kelimelerin anlamlarını veya bir kelimenin farklı dillerde ki anlamlarını açıklayabilir. Sözlüklerde bir kelimenin birden fazla anlamı olabilir. Ama genelde esas manası ilk başta belirtilir. Diğer manalar, yakın manadan uzak manaya göre sıralanır. Bununla beraber birçok sözlük kelimelerin; okunuşu, dilbilgisi, etimolojik yapısı, tarihi, kullanım bilgisi, türeme şekilleri veya cümle içinde kullanımı hakkında bilgiler verebilir. Bu Sözlükler tek veya çok dilli, genel veya özel alanlarla ilgili olabilir. Türleri ise şöyledir: tek dilli, çok dilli, kavramsal, eş anlamlı, karşıt anlamlı lehçeli, misalli, kökenli, deyimli, atasözlü, argolu, mesleki terimli ve Ansiklopedik olabilir.
Tarihte ilk lügat Bizanslı İskenderiye Müzesi kütüphanecisi Aristophanes’in hazırladığı eser kabul edilir. İslam dünyasına bakıldığında ise en önemli sözlük X. yüzyılda yaşayan Fârâblı İsmail Cevheri’nin Sihâh adlı Arapça eseridir. Bu eserin tercümesine Vankulu Lügatı de denir. Türk aleminde kültüründe ilk sözlük ise Kaşgarlı Mahmut’un kelimeleri Türkçe’den Arapça’ya çevirdiği ve manalarını verdiği Divanü Lügati’t-Türk’üdür.
Kelimelerin Türkçeden Türkçeye çevrilen adında “Türk” kelimesi geçen ilk Türkçe sözlük, Ahmed Vefik Paşa’nın hazırladığı Lehçe-i Osmanî sözlüğüne benzeyen Şemseddin Sami tarafından yazılan Kamûs-u Türkîdir. ilk baskısı 1901 tarihinde İkdam gazetesi tarafından yapılmıştır.
Şemseddin Sami, bu sözlükte Osmanlıcada kullanılan, ancak konuşulan Türkçeye girmeyen Arapça ve Farsça sözcükleri ayıkladı, Türkçe kökenli sözcüklere ağırlık verdi. Ayrıca, Türkçeyi zenginleştirmek için dile tekrar kazandırılması gerektiğine inandığı doğu Türkçesine ve Anadolu Türkçesine özgü kelimelere yer verdi.
Kamûs-u Türkî 1985 yılında Tercüman gazetesi tarafından güncelleştirilerek “Temel Türkçe Sözlük” adıyla yeniden yayımlandı.
Gelelim Kamusu Okyanus’a
Kamus-ul Muhit ve Kamus-u Firuz Abadi gibi isimlerle anılan Kamus-u Okyanus’un müellifi, Mecduddin Ebû Tâhir Muhammed bin Yakub bin Muhammed Fîruz Abadî’dir (Rumi 729-816). Arapça’daki tüm kelimeleri kapsamayı hedefleyen sözlük, 60 bin kelime ihtiva etmektedir. “Deniz/okyanus” mânâsına gelen Kamus adı verilen sözlük, tüm lügatlerin âlemi haline gelir.
Elimizde bulundurduğumuz Kamus-u Okyanus ise Sultan İkinci Mahmud devrinde Âsim Efendi tarafından Türkçeye tercüme edildi. Birçok şerhler yazılan kitabın Türkçesi, Matbaa-i Osmaniye yayınevinde (rûmî 1305 yılında) basıldı. Büyük boy üç cilt olup, komple orijinal yeşil deri ciltlidir.
Lügatlerde madde başlarını a-be-ce şeklinde alfabetik sıra takip eder. Kamus-u Okyanus böyle değildir. Arap dilinin klâsik halini almış güzel bir sözlüğüdür. Çok sayıda şerhle de ikmal edilmiş lügatin İki tertibi var. Birinci tertip alfabetik, ikinci tertip ise özellikle manzum nesre düşkün olanların ihtiyacına cevap verecek vasfı haiz olan ve kelimelerin asli harfleri olan sülasi mücerred mastarların son harflerine göre bablara ayrılan, o babın içinde ilk harfe göre de fasıllara ayrılan alfabetik sırayı izleyen tertiptir. Bu tertip de yirmi sekiz bab oluşturulmuştur. Bununla beraber asli kelimelerin en sonunda bulunan hemze-i asliye ile olan kelimeler hemze babında, son harfi “vav” ve “ya” ile ifade edilen (illetli olan elifler) hemze ve elifler “bab-ı vav” ve “ya”da gösterilmiştir. Başka bir şeyden dönüşmeyen “li elifler” ayrı bir bab olup yirmi sekize tamamlanır.
Müellif tâlibin biraz gayretini ve müştak olmasını ister. Cemil Meriç’in doğu geleneğinin yarı şuurlu geleneği dediği bu üslup için şu ifadeyi kullanır.
“Okuyucuya bir keşfin zevkini tattırmak, gerçek dostlara, yani layık olanlara seslenmek, bezirganları mabede, başka bir tabirle avamı “fildişi kule”me sokmamak arzusu. Doğu, irfanı hisarlarla kuşatır, “emanetleri ehline tevdi etmek” imanın şiarıdır. Bu duyguda gururla tevazu, edeple istiğna kucak kucağadır. Bir Kamus-u Okyanus’ta kelime bulmak, denizden inci çıkarmak gibi güç bir iş.”
Ne kadar güç bir iş dense de aslında zevkli bir iştir.
"السلطان" Bir misal verecek olursak; sultan kelimesi misalimiz olsun.
Bu kelimenin asli mücerred masdarını bulmamız gerekiyor. Fiil-i mazi 3. Tekil şahıs üzerine mana cihetiyle farklı manalar kazandıran zaid harfleri bulmamız lazım. Zaid harfleri "اليوم تنساه" ayeti kerimesiyle kodlayalım kelimemiz olan "السلطان" da zaid harfler neler olabilir. Zaid harfleri attığımızda kelimenin manasını taşımalı. Eğer taşımıyorsa aslı herfin birisini atmışız demektir. Bu kelimede kodladığımız zaid harlerden hangi harfler vardır? Bakalım. Elif ve nun zaid harftir attığımızda “selit” سلط kalır.kamus-u okyanusta bu kelimeyi bulalım. İlk önce فغل kalıbımızdan son harf olan lam’el fiil olan “tı” harfinden dolayı “bab-ı tı”ya buda 3. cilt 476 sayfayı gösterir. Sonra onun içinde birinci harf fa’el fiil olan “faslı sin”e bakıyoruz. Buda 482 sayfada “selit” mastarını gösterir. Selit ise, zeytinyağının ismidir. Misalimizdeki harfleri takiben sultanı buluruz.
SULTAN: Allah. (cc) Kuvvet, kudret ve hâkimiyet sâhibi. Hüccet ve delil. Kahr ve tegallüb mânasında masdardır. Her şeyin yavuz, şiddet ve satvetine denir. Kelimenin aslı «selit» olup, cem'i sultandır. Selit ise, zeytinyağının ismidir. Zeytinyağı kandilinin ışığıyla ışıklandırma yapıldığı gibi, padişâh ve vali dahi şule-i adl ve zabt ü ihtimamıyla memleketini tenvir etmek münâsebetiyle onlara da bu mâna ıtlak olunmuştur.
Kamus-u Okyanusu edebiyat, arapdili uzmanları ve ilahiyat cevresi bilir. Ama avamın dikkatine Bedîüzzaman Hazretleri sunmuştur. Molla Said’in Arapça’ya hâkimiyeti eşsizdir. Kendisine Bedîüzzaman ünvanını kazandıran müktesebatı içinde Arap diline vukufiyet derecesinin de önemli bir payı vardır.
Bedîüzzaman Arap diline olan vukufiyetinin teşekkülünde Kubbe-i Hasiye’de ezberlemeye çalıştığı Kamus-u Okyanus’un önemli bir payı vardır. Bedîüzzaman alet ilmini ulviyata basamak kılmak yolundaki bir çaba göstermiştir.
Bedîüzzaman da, kendisine neden lügat ezberlediğini soranlara şu cevabı verir: “Kamus, her kelimenin kaç mânâya geldiğini yazıyor. Ben de bunun aksine olarak, her mânâya kaç kelime kullanıldığını gösterir bir Kamus vücuda getirmek merakına düştüm. Çalışmam bunun içindir.” Bedîüzzaman Mısır’da bir heyetin böyle bir çalışma yaptığını duyunca, “emeğinin boşa gittiğini” söyleyerek Sin harfine, hacimce yarıya kadar, ezberlediği Kamusu ezberlemekten vazgeçer.
alıntı irfan mektebindendir