KABAK BAŞINA PATLAMAK

asya_kurt

◄ كُن فَيَكُونُ ►
Özel Üye
KABAK BAŞINA PATLAMAK

Hatice BAĞÇELİ


Bir varmış, bir yokmuş çok uzaklarda sebzesiyle ünlü bir şehir varmış. Bu şehirde herkes sebzeyle uğraşırmış. İnsanlar geçimlerini sebze yetiştirerek sağlarmış. Burada sebze tarlası olmayan tek bir kişi bile yokmuş. Yalnız her sene bu şehirde çok enteresan bir şey olurmuş. Her yıl herkesin bir sebzesi bereketli olurmuş. Bu yıl salata bereketliyse diğer sene havuç bereketli olurmuş. Bir sebzenin iki yıl art arda bereketli olduğu da olurmuş. Bunun neden böyle olduğunu kimse bilmezmiş. Bu olay yıllarca sürmüş . Bir günün akşamı domatesin bereketli olduğu yılda gökyüzünden yağmur gibi turuncu ışıklar yağmış ve domatesin bereketliliği aniden bitmiş. Herkes bu ışıklara çok şaşırmış. Bu ışıklar yarım saat kadar yağmış ve sonunda bitmiş. Herkes hangi sebzenin bereketli olacağını merakla beklemiş. Bunu beklemekten yorgun düşen insanlar uyuyakalmış.Sabah uyandıklarında bir bakmışlar ki her tarafı kabaklar sarmış, evleri, arabaları, sokakları her yeri... İnsanlar buna çok sevinmişler. Hiç bu kadar bereketli bir sebze görmemişler. Aradan bir yıl geçmiş. İnsanların kabakları hala çok bereketliymiş ve kabakları satarak zengin olmuşlardı ama kabağa doymuşlardı..bir yılın geçtiğine çok sevinmişlerdi şimdi hangi sebzenin bereketli olacağını merakla bekliyorlardı. Ama beklentileri gerçekleşmedi.O yıl da yine kabak bereketliydi. Biraz üzüldüler ama şaşırmadılar. Kabakta diğer sebzeler gibi iki yıl bereketli geçecektir dediler ve o yılın bitmesini beklediler. Aradan bir yıl geçti. İnsanlar artık kabağa fazlasıyla doymuş, bıkmışlardı. Herkes çok mutluydu. Bir daha kabak yemeyeceklermiş. O gece herkes evinde uyuyordu ve dışarıda nelerin olduğunu bilmiyorlarmış.Sabah uyandıklarında çok şaşkınlarmış çünkü yine tarlalar kabaklarla doluydu. Bu olayın nasıl olduğunu hiç kimse çözemedi. İlk defa bir sebze üç yıl art arda bereketliydi ve buna katlanmaya çalışıyorlarmış. Aradan çok zaman geçti. O yılın altıncı ayıydı ve artık kabaklar ihraç edemiyorlardı çünkü diğer ülkelerde kabak yemekten bıkmışlardı. İnsanlar üç öğünde de kabak yemek zorunda kalmışlardı. Kabak yetiştirmemeye çalışsalarda kabaklar kendiliğinden büyüyorlardı. Dört ay geçmişti ama yine bereketli olan sebze kabakmış. İnsanlar artık kabaktan ev,araba vb. araçlar yapmaya başlamışlardı. Artık her şeyleri kabaktandı. Kıyafetleri kabaktandı. Kıyafetleri, ayakkabıları, çatalları her şeyi… İnsanlar artık böyle yaşamaya alışmışlardı. Bir gün topluca bir yerde bir kavga olmuştu, pek çok insan zincirleme bu kavgaya karışmış ve çok kötü bir durum ortaya çıkmıştı. Orasının başbakanı kavganın olduğu yere kavga eden kişileri cezalandırmak için gitti. Bu şehrin bir kuralı da buymuş. Kavga eden kişileri başbakan ayırırmış, bu yüzden bu şehirde birden fazla başbakan olurmuş. Başbakan oraya gittiğinde etraftaki kişilere ‘kavgayı kim çıkarttı?’ diye sormuş ve araştırılmış. Etraftaki herkes kimsesiz gariban bir adamı göstermiş. Adam sadece ben yapmadım dese de masumluğunu anlatamamış. Herkesin önünde cezalandırmak için bir meydana getirilmiş. Böyle bir suçu ilk defa o işlemiş ve bu suçun cezasını herkes merak ediyormuş. Suçu işleyen adamda meraklıymış. Başbakan ortaya büyük bir kazanın içinde kabak suyu ve yanında da bir kabak getirilmiş. Herkes bunlarla ne yapılacağını merak ediyormuş. Başbakan ‘bu kapağı başında patlatmazsan seni bu kabağın suyunda boğarız’ demiş ve kabağı eline almış. Kabağı incelemiş dışı ve içi taştan bile sertmiş eğer bunu parçalamazsa boğulacağı için kabağı çok hızlı bir şekilde başında patlatmış ve yere yığılmış. Adam haksız yere ölmüş. Adam öldükten sonra başından çıkan kanlar bütün etrafa yayılmış ve o günden sonra bir daha hiçbir meyve bereketli olmamış. Herkes onu haksız yere öldürdüğünü sonradan anlayıp, pişman olmuş.
 
Üst