Soru
İslam’ın ferdiyetçiliğe bakışı nasıldır? Bazıları dinin bütün insanlara aynı yaklaştığını, ferdi hususiyetleri hesaba katmadan bütün insanlara aynı yaşam biçimi ve aynı emir ve yasakları koyduğunu söylüyorlar. Buna misal olarak dinin hakim olduğu toplumlarda insanların birbirine düşünce ve hayat tarzı olarak daha benzer olduğunu gösteriyorlar. Ama Avrupa’da ferdiyetçilik daha güçlü. Buna nasıl cevap verilir?
Cevabımız
Değerli Kardeşimiz;
- İslamiyet’te ferdiyetçilik esastır. “Hiç kimse başkasının suçundan dolayı sorumlu tutulamaz” mealindeki ayette bu hususu açıkça görmekteyiz. (En’am Sûresi,164; İsra Sûresi,15; Fâtır Sûresi,18; Zümer Sûresi,7 ve Necm sûresi,38 )
- Uygar bütün devletlerde insanlar hukuk karşısında eşit olduğu gibi, İslam’da da emir ve yasaklar bütün insanları muhatap kabul eder. Fakat İslamiyet’te asla tekdüze-tek tip insan yetiştirme düşüncesi yoktur. Ayetlerin önemli bir kısmının yoruma açık olması, bu bağlamda milyonlarca tefsirlerin yazılması, farklı fıkhî ve içtihadî mezheplerin olması, İslam’ın ferdiyetçiliğe, özgür akıl ve iradeye ne kadar önem verdiğinin göstergesidir.
- Kişinin babası, kardeşi, annesi de olsa, onun yaptıklarından sorumlu tutulmaması, eşsiz bir şahsî sorumluluk örneğidir.
- İslam’da insanlar, yalnız formel hukuk karşısında posizyon alan bir varlık olarak değil, fıtratında var olan bütün kabiliyetlerini –pozitif yönde-sonuna kadar kullanma özgürlüğüne sahiptir. Onlarca tasavvuf ekolü, bunun açık belgesidir.
- Allah, insan nevini binler nevi haline getirmek için, insanları istidat ve kabiliyet bakımından çok farklı yaratmıştır. Bu gün, insanların farklı zekâ, farklı kabiliyetlere sahip olduğu ilmen tespit edilmiş bulunuyor.
- İnsanların hepsi, ilahî imtihanı kazanıp kazanmama hususunda, gereken teçhizatla donatılmıştır. Bundandır ki, aklı olmayanın sorumluluğu da yoktur.
- Kabiliyetin farklı olması, imtihanın özüyle değil, detaylarıyla ilgili bir konudur. Büyüklerin imtihanı da ona göre büyüktür. “En büyük belayı çekenler/imtihana tabi tutulanlar peygamberlerdir, sonra evliyalardır, sonra da onlara yakın olanlardır” (Buharî, Merdâ: 3; Tirmizî, Zühd: 57) mealindeki hadis-i şerifte bu gerçeğe işaret edilmiştir.
- Temel prensiplerde benzerlik, derinlemesine özgür iradenin, özgür aklın, özgür düşüncenin frenlemesinin değil, dinin hayat felsefesinin toplum tarafından benimsenmesinin yansımasıdır. İslam literatüründe mevcut olan geniş ilmî miras, farklı zekâların, değişik ilmî mülahazaların, çeşitli öznel yorumların, özgür iradelerin ürünüdür.
Ancak İslamiyet, insanın insanî boyutlarını güdükleştiren, ruh ulviyetinden uzaklaştıran, beraberce yaşama düşüncesini öldüren, ilim ve teknikle hikmet arasına sed çeken bir ferdiyetçilik anlayışını asla kabul etmez.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet Editör
İslam’ın ferdiyetçiliğe bakışı nasıldır? Bazıları dinin bütün insanlara aynı yaklaştığını, ferdi hususiyetleri hesaba katmadan bütün insanlara aynı yaşam biçimi ve aynı emir ve yasakları koyduğunu söylüyorlar. Buna misal olarak dinin hakim olduğu toplumlarda insanların birbirine düşünce ve hayat tarzı olarak daha benzer olduğunu gösteriyorlar. Ama Avrupa’da ferdiyetçilik daha güçlü. Buna nasıl cevap verilir?
Cevabımız
Değerli Kardeşimiz;
- İslamiyet’te ferdiyetçilik esastır. “Hiç kimse başkasının suçundan dolayı sorumlu tutulamaz” mealindeki ayette bu hususu açıkça görmekteyiz. (En’am Sûresi,164; İsra Sûresi,15; Fâtır Sûresi,18; Zümer Sûresi,7 ve Necm sûresi,38 )
- Uygar bütün devletlerde insanlar hukuk karşısında eşit olduğu gibi, İslam’da da emir ve yasaklar bütün insanları muhatap kabul eder. Fakat İslamiyet’te asla tekdüze-tek tip insan yetiştirme düşüncesi yoktur. Ayetlerin önemli bir kısmının yoruma açık olması, bu bağlamda milyonlarca tefsirlerin yazılması, farklı fıkhî ve içtihadî mezheplerin olması, İslam’ın ferdiyetçiliğe, özgür akıl ve iradeye ne kadar önem verdiğinin göstergesidir.
- Kişinin babası, kardeşi, annesi de olsa, onun yaptıklarından sorumlu tutulmaması, eşsiz bir şahsî sorumluluk örneğidir.
- İslam’da insanlar, yalnız formel hukuk karşısında posizyon alan bir varlık olarak değil, fıtratında var olan bütün kabiliyetlerini –pozitif yönde-sonuna kadar kullanma özgürlüğüne sahiptir. Onlarca tasavvuf ekolü, bunun açık belgesidir.
- Allah, insan nevini binler nevi haline getirmek için, insanları istidat ve kabiliyet bakımından çok farklı yaratmıştır. Bu gün, insanların farklı zekâ, farklı kabiliyetlere sahip olduğu ilmen tespit edilmiş bulunuyor.
- İnsanların hepsi, ilahî imtihanı kazanıp kazanmama hususunda, gereken teçhizatla donatılmıştır. Bundandır ki, aklı olmayanın sorumluluğu da yoktur.
- Kabiliyetin farklı olması, imtihanın özüyle değil, detaylarıyla ilgili bir konudur. Büyüklerin imtihanı da ona göre büyüktür. “En büyük belayı çekenler/imtihana tabi tutulanlar peygamberlerdir, sonra evliyalardır, sonra da onlara yakın olanlardır” (Buharî, Merdâ: 3; Tirmizî, Zühd: 57) mealindeki hadis-i şerifte bu gerçeğe işaret edilmiştir.
- Temel prensiplerde benzerlik, derinlemesine özgür iradenin, özgür aklın, özgür düşüncenin frenlemesinin değil, dinin hayat felsefesinin toplum tarafından benimsenmesinin yansımasıdır. İslam literatüründe mevcut olan geniş ilmî miras, farklı zekâların, değişik ilmî mülahazaların, çeşitli öznel yorumların, özgür iradelerin ürünüdür.
Ancak İslamiyet, insanın insanî boyutlarını güdükleştiren, ruh ulviyetinden uzaklaştıran, beraberce yaşama düşüncesini öldüren, ilim ve teknikle hikmet arasına sed çeken bir ferdiyetçilik anlayışını asla kabul etmez.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet Editör