Hz. Süleyman ile Belkıs'ın Hikayesi
Ali b. İbrahim şöyle rivayet ediyor: Hz. Süleyman as tahtına oturduğunda, Yüce Allahın emrine verdiği tüm kuşlar orada hazır bulundu, havalanıp kanatlarını gererek, orada bulunanların üzerine gölgelik ediyorlardı. Bir gün Hz Süleyman as tahtında otururken, dizlerinin üzerine güneş düştü. Havadaki kuşlardan birinin yerinde olmadığını anladı. Kafasını kaldırıp yukarı baktığında hüdhüd’ün yerinde olmadığını gördü. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruluyor:
‘’ Kuşları araştırdı da ne oldu dedi, hüdhüdü görmüyorum, yoksa bir yere mi gidip gizlendi. Ona şiddetli bir surette azap edeceğim yahut onu kestireceğim yahut da bana, neden bulunmadığının sebebini açıklayan bir delil gösterir. Derken hüdhüd, çok geçmeden geldi de dedi ki: Senin henüz bilmediğin bir şeyi öğrendim ve sana doğru bir haberle Sebe’den geliyorum. Orada, onlara bir kadını hükümdar olduğunu gördüm ve kendisine her şey verilmiş ve bir de çok büyük bir tahtı var. Onu ve kavmini, Allah’ı bırakıp güneşe secde eder buldum ve şeytan, yaptıklarını bezemiş de yoldan çıkarmış onları ve onlar, doğru yolu bulamıyorlar. Ve bunu da, göklerde ve yeryüzünde gizli olan şeyleri meydana çıkaran ve neyi gizliyorlar, neyi açığa vuruyorlarsa hepsini bilen Allah’a secde etmemek için yapıyorlar. Öyle bir Allah ki yoktur ondan başka tapacak ve pek büyük Arşın da sahibi. Süleyman bakayım dedi, doğru mu söyledin yoksa yalancılardan mısın? Git, şu mektubumu götür ver onlara, sonra biraz çekil onlardan, bak bakalım ne cevap verecekler? Sebe hükümdarı, ey ulular dedi, bana pek güzel bir mektup geldi. O, gerçekten de Süleyman’dan geliyor ve gerçekten de içinde şunlar yazılı: Rahman ve Rahim Allah adıyla. Bana karşı yücelik davasına girişmeyin ve teslim olarak gelin bana.’’Neml/20–31
Ali b. İbrahim şöyle rivayet ediyor: Hüdhüd, Hz Süleyman’a şöyle dedi: Ey Allahın elçisi, o kadın sultan çok azametli bir tahtın üzerinde oturuyor, ben onun yanına yaklaşamam. Hz Süleyman as da şöyle buyurdu: ‘Sen de mektubu götür onun kubbesinin üzerinden tahtına at.’’ Böylece hüdhüd mektubu alıp Seb’e vilayetine götürdü ve Belkıs’ın oturduğu sarayın kubbesinden Belkıs’ın üzerine attı. Belkıs mektubu alıp okudu. Okuyunca da çok korktu. Sonra kavminin ileri gelenlerini başına toplayıp onlara şöyle dedi:
‘’ Ey ulular dedi, şu işi ne yapacağım, bana bir rey verin, sizi çağırmadan kesin bir karar vermedim. Biz dediler; güçlü, kuvvetli ve şiddetli savaşır bir topluluğuz; fakat emir senin, ne yapacaksan sen düşün, yap.’’Neml/ 32–33
Şeyh Tusi (Allah ona rahmet eylesin)şöyle rivayet ediyor: Belkıs’ın ordusunun komutanlarının sayısı, üç yüz on iki kişiydi. Belkıs bunlar ile meşveret ediyordu. Bu üç yüz on iki komutanın he birinin emrinde de bin asker bulunuyordu. Belkıs padişah meşveret ederken bu komutanlara şöyle dedi:
‘’Dedi ki: Padişahlar, bir şehre girdiler mi, o şehri harap ederler ve halkının yücelerini aşağılık bir hale getirirler ve bunlar da böyle yapacaklar.’’Neml/34
Ali b. İbrahim Hz Cafer Sadık as’dan şöyle rivayet ediyor: Belkıs kavminin ileri gelenlerine şöyle söyledi:
Şayet bu mektubun sahibi bir padişah ise o bizi alt edemez. Zira biz çok güçlüyüz. Ayrıca şayet bizleri alt ederse bizlere çok zulümlerde bulunur. İleri gelenlerimizi öldürür, mal ve mülklerimizi de yağma eder. Fakat padişah değil de peygamber ise bizim gücümüz hiçbir zaman peygambere yetmez. O, bizi mutlaka yenilgiye uğratır. Fakat ileri gelenlerimizi öldürmez, mal ve mülklerimizi de yağma ettirmez. Şimdi ben onun padişah mı peygamber mi olduğunu anlamak için, ona bir kısım hediyeler göndereceğim. Şayet padişah ise hediyeleri kabul edecektir ve bizle savaşmaktan vazgeçecekir. Zira padişahlar dünya malına düşkün insanlardır. Şayet peygamber ise hediyeleri kabul etmeyecektir. Zira peygamberler dünya malına düşkün değillerdir. Hediyeleri kabul etmeyeceği gibi bizimle de savaşmaktan vazgeçmeyecektir, zira onlar Allah’ın emri ile savaşan kimselerdir. Nitekim Kur’an-ı Kerimde şöyle buyuruyor:
‘’ Onlara bir armağan göndereyim de bakalım elçiler, dönüp ne cevap getirecekler.’’Neml/35
Belkıs bir heyet ile birlikte demir bir sandık gönderdi ve sandığın içerisine de bir kısım çok değerli mücevherler koydu. Sandığı götürecek heyete de: ‘’O padişaha söyleyin ki ne demir ne de ateş kullanmadan sandığı açsın.’’ Diye tembih etti. Heyet sandığı Hz Süleyman as’ın huzuruna koydular ve tembihlenen gibi açılmasını istediler. Hz Süleyman bir solucana ağzına bir iplik parçasını almasını ve sandığın kapağını açmasını emretti. Solucan da o iplik parçasıyla sandığın kapağını kese kese sonuna kadar açtı.
‘’ Elçiler, Süleyman’a gelince Süleyman, bana dedi, mal göndererek yardım mı ediyorsunuz. Allah’ın bana verdikleri, sizin getirdiklerinizden daha da hayırlı, fakat siz, armağanınızla sevinir, övünürsünüz. Dön, git onlara öyle bir ordu ile geleceğim ki karşı duramayacaklar ve oradan, hor hakir bir halde çıkaracağım onları, aşağılık bir hale gelecekler onlar.’’ Neml/ 36–37
Ali b. İbrahim şöyle rivayet ediyor: Belkıs’ın heyeti hediyelerini de alıp Belkıs’ın yanına döndüklerinde Hz Süleyman as’ın gücünü ve azametini anlattılar. Belkıs, Hz Süleyman’ın karşısında dayanamayacağını anladı ve onun kendisini huzuruna çağırmasına itaat ederek yola çıktı. Yüce Allah Hz Süleyman as’a Belkıs’ın kendisine doğru geldiğini ve çok yakınında olduğunu bildirence, Hz Süleyman emrinde bulunan cin ve şeytanlara, Belkıs gelmeden onun tahtını kimin getirebileceğin sordu. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
‘’ Ey ulular dedi, onlar, bana teslim olup gelmeden onun tahtını kim getirebilir bana. Cinlerden bir ifrit, sen yerinden kalkmadan dedi, ben onu sana getiririm ve şüphe yok ki ben, elbette güvenilecek bir kuvvete sahibim. Kitaba ait bir bilgiye sahip olansa ben dedi, gözünü yumup açmadan onu getiririm sana. Derken baktı ki taht yanında durmada, onu görünce bu dedi, Rabbimin lütfundan, ihsanından, şükür mü edeceğim, nankör mü olacağım, beni sınamak istiyor. Fakat şükreden, mutlaka kendisini faydalandırmış olur ve nankörlük edene gelince hiç şüphe yok ki Rabbim, kullarından müstağnidir, onlara karşı lütuf ve kerem sahibidir. Süleyman, tahtının şeklini değiştirin dedi, bakalım tanıyacak mı tanımayacak mı? Hükümdar gelince, tahtın bu muydu dendi, o da ona pek benziyor zaten daha önce de Süleyman’ın peygamberliğini bilmiş, anlamış ve teslim olmuştuk dedi. Allah’ı bırakıp da kulluk ettiği şeyler, onu yoldan çıkarmıştı; şüphe yok ki o, kâfirler topluluğundandı. Ona, saraya gir dendi. Billur döşemeyi görünce derin bir su sandı ve bacaklarını sıvadı. Süleyman, bu dedi, billur döşenmiş düz bir saha. Bunun üzerine o da Rabbim dedi, ben kendime zulmettim ve teslim oldum Süleyman’la beraber âlemlerin Rabbi Allah’a.’’ Neml/38–44
Ali b. İbrahim şöyle rivayet ediyor: Belkıs ve kavmi Müslümanlığı kabul ettikten sonra, Hz Süleyman as Belkıs ile evlendi. Belkıs ‘’ şehir’i cisriye’nin kızı idi. Hz Süleyman as şeytanlara Belkıs’ın bacaklarındaki tüylerin dökülmeleri için bir ilaç yapmalarını emretti. Şeytanlar da hamam otunu buldurlar. Belkıs o otu kullanarak bacaklarındaki tüyleri yok etti. Ayrıca yıkanması için hamamlar yaptılar. Böylece ilk olarak hamam ve hamam otu Belkıs için yapılmış oldu. Yine yeryüzünde ilk olarak değirmen de Hz Süleyman as zamanında kurulmuş oldu.
Hz Cafer sadık as’dan şöyle rivayet ediliyor: Yüce Allah’ın Hz Süleyman’a verdiği ilimlerden biri de, bütün dileri bilmesi idi. İnsanların dilerini bildiği gibi hayvan ve kuşların da dillerini biliyordu. Savaş anlarında Farsça konuşuyordu. Kendi saltanat tahtına oturduğunda, askerlerini ve memleketin işlerini düzene koyarken de Rumca konuşuyordu. Kendi eşleri ile yakınlıkta bulunduğunda ise Süryani ve Nepti diliyle konuşuyordu. Mihrabında ibadet ettiğinde de Yüce Rabbi ile Arap diliyle münacat ediyordu. Hüküm ve kazavet kürsüsüne oturduğunda, melik ve padişahlar ile mülakat ettiğinde de İbrani diliyle konuşuyordu.
KONU HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME:
Belkıs’ın tahtının bir göz açıp kapama gibi kısa bir zamanda Hz Süleyman as’ın yanına getirilmesi hakkında çok değişi rivayetler vardır. Bazı rivayetlere göre melekler tahtı havadan getirdiler. Bazı rivayetlere göre de rüzgâr getirdi. Kimilerine göre yüce Allah tahta bir sürat verdi ve tahtın kendisi süratle (hızla) geldi. Bazılarına göre yüce Allah o tahtı orada yok etti, onun benzerini Hz Süleyman’ın bulunduğu yerde ortaya çıkardı.
Hz Cafer sadık as ise bu konuda şöyle buyuruyor: Yüce Allah Hz Süleyman as’ın veziri ve kendisinden sonraki halifesi olan Asef’e ‘’İsmi A’zam’’dan bazı kelimeleri bildirmişti. Nitekim Kur’an’da da: ‘’Kendine ilahi kitaptan bir ilim bulunan biri dedi ki, ben gözünü kırpmadan önce onu sana getiririm.’’diye buyuruluyor. İşte Asef bildiği İsmi A’zam duasını okudu, Belkıs’ın tahtı derhal yerin altından gelip Hz Süleyman as’ın tahtının altında çıktı. Asef de hemen elini uzatıp Hz Süleyman’ın tahtının altından Belkıs’ın tahtını çekip çıkardı ve ’’ işte getirdim’’ diye söyledi. Yüce Allah bu işi Asef’e yaptırmayla, Hz Süleyman’a kendinden sonra halifenin Asef olacağını bildirmek istemesiydi.
Peygamberlerin Hayatı (Hasan Kanaatlı)
Cilt 2 sayfa 230–235
Evrensel değerler yayıncılık
Ali b. İbrahim şöyle rivayet ediyor: Hz. Süleyman as tahtına oturduğunda, Yüce Allahın emrine verdiği tüm kuşlar orada hazır bulundu, havalanıp kanatlarını gererek, orada bulunanların üzerine gölgelik ediyorlardı. Bir gün Hz Süleyman as tahtında otururken, dizlerinin üzerine güneş düştü. Havadaki kuşlardan birinin yerinde olmadığını anladı. Kafasını kaldırıp yukarı baktığında hüdhüd’ün yerinde olmadığını gördü. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruluyor:
‘’ Kuşları araştırdı da ne oldu dedi, hüdhüdü görmüyorum, yoksa bir yere mi gidip gizlendi. Ona şiddetli bir surette azap edeceğim yahut onu kestireceğim yahut da bana, neden bulunmadığının sebebini açıklayan bir delil gösterir. Derken hüdhüd, çok geçmeden geldi de dedi ki: Senin henüz bilmediğin bir şeyi öğrendim ve sana doğru bir haberle Sebe’den geliyorum. Orada, onlara bir kadını hükümdar olduğunu gördüm ve kendisine her şey verilmiş ve bir de çok büyük bir tahtı var. Onu ve kavmini, Allah’ı bırakıp güneşe secde eder buldum ve şeytan, yaptıklarını bezemiş de yoldan çıkarmış onları ve onlar, doğru yolu bulamıyorlar. Ve bunu da, göklerde ve yeryüzünde gizli olan şeyleri meydana çıkaran ve neyi gizliyorlar, neyi açığa vuruyorlarsa hepsini bilen Allah’a secde etmemek için yapıyorlar. Öyle bir Allah ki yoktur ondan başka tapacak ve pek büyük Arşın da sahibi. Süleyman bakayım dedi, doğru mu söyledin yoksa yalancılardan mısın? Git, şu mektubumu götür ver onlara, sonra biraz çekil onlardan, bak bakalım ne cevap verecekler? Sebe hükümdarı, ey ulular dedi, bana pek güzel bir mektup geldi. O, gerçekten de Süleyman’dan geliyor ve gerçekten de içinde şunlar yazılı: Rahman ve Rahim Allah adıyla. Bana karşı yücelik davasına girişmeyin ve teslim olarak gelin bana.’’Neml/20–31
Ali b. İbrahim şöyle rivayet ediyor: Hüdhüd, Hz Süleyman’a şöyle dedi: Ey Allahın elçisi, o kadın sultan çok azametli bir tahtın üzerinde oturuyor, ben onun yanına yaklaşamam. Hz Süleyman as da şöyle buyurdu: ‘Sen de mektubu götür onun kubbesinin üzerinden tahtına at.’’ Böylece hüdhüd mektubu alıp Seb’e vilayetine götürdü ve Belkıs’ın oturduğu sarayın kubbesinden Belkıs’ın üzerine attı. Belkıs mektubu alıp okudu. Okuyunca da çok korktu. Sonra kavminin ileri gelenlerini başına toplayıp onlara şöyle dedi:
‘’ Ey ulular dedi, şu işi ne yapacağım, bana bir rey verin, sizi çağırmadan kesin bir karar vermedim. Biz dediler; güçlü, kuvvetli ve şiddetli savaşır bir topluluğuz; fakat emir senin, ne yapacaksan sen düşün, yap.’’Neml/ 32–33
Şeyh Tusi (Allah ona rahmet eylesin)şöyle rivayet ediyor: Belkıs’ın ordusunun komutanlarının sayısı, üç yüz on iki kişiydi. Belkıs bunlar ile meşveret ediyordu. Bu üç yüz on iki komutanın he birinin emrinde de bin asker bulunuyordu. Belkıs padişah meşveret ederken bu komutanlara şöyle dedi:
‘’Dedi ki: Padişahlar, bir şehre girdiler mi, o şehri harap ederler ve halkının yücelerini aşağılık bir hale getirirler ve bunlar da böyle yapacaklar.’’Neml/34
Ali b. İbrahim Hz Cafer Sadık as’dan şöyle rivayet ediyor: Belkıs kavminin ileri gelenlerine şöyle söyledi:
Şayet bu mektubun sahibi bir padişah ise o bizi alt edemez. Zira biz çok güçlüyüz. Ayrıca şayet bizleri alt ederse bizlere çok zulümlerde bulunur. İleri gelenlerimizi öldürür, mal ve mülklerimizi de yağma eder. Fakat padişah değil de peygamber ise bizim gücümüz hiçbir zaman peygambere yetmez. O, bizi mutlaka yenilgiye uğratır. Fakat ileri gelenlerimizi öldürmez, mal ve mülklerimizi de yağma ettirmez. Şimdi ben onun padişah mı peygamber mi olduğunu anlamak için, ona bir kısım hediyeler göndereceğim. Şayet padişah ise hediyeleri kabul edecektir ve bizle savaşmaktan vazgeçecekir. Zira padişahlar dünya malına düşkün insanlardır. Şayet peygamber ise hediyeleri kabul etmeyecektir. Zira peygamberler dünya malına düşkün değillerdir. Hediyeleri kabul etmeyeceği gibi bizimle de savaşmaktan vazgeçmeyecektir, zira onlar Allah’ın emri ile savaşan kimselerdir. Nitekim Kur’an-ı Kerimde şöyle buyuruyor:
‘’ Onlara bir armağan göndereyim de bakalım elçiler, dönüp ne cevap getirecekler.’’Neml/35
Belkıs bir heyet ile birlikte demir bir sandık gönderdi ve sandığın içerisine de bir kısım çok değerli mücevherler koydu. Sandığı götürecek heyete de: ‘’O padişaha söyleyin ki ne demir ne de ateş kullanmadan sandığı açsın.’’ Diye tembih etti. Heyet sandığı Hz Süleyman as’ın huzuruna koydular ve tembihlenen gibi açılmasını istediler. Hz Süleyman bir solucana ağzına bir iplik parçasını almasını ve sandığın kapağını açmasını emretti. Solucan da o iplik parçasıyla sandığın kapağını kese kese sonuna kadar açtı.
‘’ Elçiler, Süleyman’a gelince Süleyman, bana dedi, mal göndererek yardım mı ediyorsunuz. Allah’ın bana verdikleri, sizin getirdiklerinizden daha da hayırlı, fakat siz, armağanınızla sevinir, övünürsünüz. Dön, git onlara öyle bir ordu ile geleceğim ki karşı duramayacaklar ve oradan, hor hakir bir halde çıkaracağım onları, aşağılık bir hale gelecekler onlar.’’ Neml/ 36–37
Ali b. İbrahim şöyle rivayet ediyor: Belkıs’ın heyeti hediyelerini de alıp Belkıs’ın yanına döndüklerinde Hz Süleyman as’ın gücünü ve azametini anlattılar. Belkıs, Hz Süleyman’ın karşısında dayanamayacağını anladı ve onun kendisini huzuruna çağırmasına itaat ederek yola çıktı. Yüce Allah Hz Süleyman as’a Belkıs’ın kendisine doğru geldiğini ve çok yakınında olduğunu bildirence, Hz Süleyman emrinde bulunan cin ve şeytanlara, Belkıs gelmeden onun tahtını kimin getirebileceğin sordu. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
‘’ Ey ulular dedi, onlar, bana teslim olup gelmeden onun tahtını kim getirebilir bana. Cinlerden bir ifrit, sen yerinden kalkmadan dedi, ben onu sana getiririm ve şüphe yok ki ben, elbette güvenilecek bir kuvvete sahibim. Kitaba ait bir bilgiye sahip olansa ben dedi, gözünü yumup açmadan onu getiririm sana. Derken baktı ki taht yanında durmada, onu görünce bu dedi, Rabbimin lütfundan, ihsanından, şükür mü edeceğim, nankör mü olacağım, beni sınamak istiyor. Fakat şükreden, mutlaka kendisini faydalandırmış olur ve nankörlük edene gelince hiç şüphe yok ki Rabbim, kullarından müstağnidir, onlara karşı lütuf ve kerem sahibidir. Süleyman, tahtının şeklini değiştirin dedi, bakalım tanıyacak mı tanımayacak mı? Hükümdar gelince, tahtın bu muydu dendi, o da ona pek benziyor zaten daha önce de Süleyman’ın peygamberliğini bilmiş, anlamış ve teslim olmuştuk dedi. Allah’ı bırakıp da kulluk ettiği şeyler, onu yoldan çıkarmıştı; şüphe yok ki o, kâfirler topluluğundandı. Ona, saraya gir dendi. Billur döşemeyi görünce derin bir su sandı ve bacaklarını sıvadı. Süleyman, bu dedi, billur döşenmiş düz bir saha. Bunun üzerine o da Rabbim dedi, ben kendime zulmettim ve teslim oldum Süleyman’la beraber âlemlerin Rabbi Allah’a.’’ Neml/38–44
Ali b. İbrahim şöyle rivayet ediyor: Belkıs ve kavmi Müslümanlığı kabul ettikten sonra, Hz Süleyman as Belkıs ile evlendi. Belkıs ‘’ şehir’i cisriye’nin kızı idi. Hz Süleyman as şeytanlara Belkıs’ın bacaklarındaki tüylerin dökülmeleri için bir ilaç yapmalarını emretti. Şeytanlar da hamam otunu buldurlar. Belkıs o otu kullanarak bacaklarındaki tüyleri yok etti. Ayrıca yıkanması için hamamlar yaptılar. Böylece ilk olarak hamam ve hamam otu Belkıs için yapılmış oldu. Yine yeryüzünde ilk olarak değirmen de Hz Süleyman as zamanında kurulmuş oldu.
Hz Cafer sadık as’dan şöyle rivayet ediliyor: Yüce Allah’ın Hz Süleyman’a verdiği ilimlerden biri de, bütün dileri bilmesi idi. İnsanların dilerini bildiği gibi hayvan ve kuşların da dillerini biliyordu. Savaş anlarında Farsça konuşuyordu. Kendi saltanat tahtına oturduğunda, askerlerini ve memleketin işlerini düzene koyarken de Rumca konuşuyordu. Kendi eşleri ile yakınlıkta bulunduğunda ise Süryani ve Nepti diliyle konuşuyordu. Mihrabında ibadet ettiğinde de Yüce Rabbi ile Arap diliyle münacat ediyordu. Hüküm ve kazavet kürsüsüne oturduğunda, melik ve padişahlar ile mülakat ettiğinde de İbrani diliyle konuşuyordu.
KONU HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME:
Belkıs’ın tahtının bir göz açıp kapama gibi kısa bir zamanda Hz Süleyman as’ın yanına getirilmesi hakkında çok değişi rivayetler vardır. Bazı rivayetlere göre melekler tahtı havadan getirdiler. Bazı rivayetlere göre de rüzgâr getirdi. Kimilerine göre yüce Allah tahta bir sürat verdi ve tahtın kendisi süratle (hızla) geldi. Bazılarına göre yüce Allah o tahtı orada yok etti, onun benzerini Hz Süleyman’ın bulunduğu yerde ortaya çıkardı.
Hz Cafer sadık as ise bu konuda şöyle buyuruyor: Yüce Allah Hz Süleyman as’ın veziri ve kendisinden sonraki halifesi olan Asef’e ‘’İsmi A’zam’’dan bazı kelimeleri bildirmişti. Nitekim Kur’an’da da: ‘’Kendine ilahi kitaptan bir ilim bulunan biri dedi ki, ben gözünü kırpmadan önce onu sana getiririm.’’diye buyuruluyor. İşte Asef bildiği İsmi A’zam duasını okudu, Belkıs’ın tahtı derhal yerin altından gelip Hz Süleyman as’ın tahtının altında çıktı. Asef de hemen elini uzatıp Hz Süleyman’ın tahtının altından Belkıs’ın tahtını çekip çıkardı ve ’’ işte getirdim’’ diye söyledi. Yüce Allah bu işi Asef’e yaptırmayla, Hz Süleyman’a kendinden sonra halifenin Asef olacağını bildirmek istemesiydi.
Peygamberlerin Hayatı (Hasan Kanaatlı)
Cilt 2 sayfa 230–235
Evrensel değerler yayıncılık