Hz. Dâvud Aleyhisselâm ile ilgili bilgi

kurtuluş

KF Ailesinden
Özel Üye
KISAS-I ENBİYA Aleyhimüsselâm

Hz. Dâvud Aleyhisselâm

Lanetlenenler:

Şu kadar var ki İsrailoğulları arasında söz dinlemeyenler, sınırı aşanlar da yok değildi. Cumartesi günü, tezgahlarının başında bulunmaları, alış-veriş yapmaları, çalışmaları, balıkçılık ve ziraatla uğraşmaları kesinlikle haram kılındığı halde, onlar bu emre uymayıp sınırı aştılar. Yasaklara uymadılar, Allah-u Teâlâ’nın nimetlerini unutup nankörlük ettiler.

En sonunda Davut Aleyhisselâm onlara beddua etti.

Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:

“İsrailoğullarından küfre sapanlar hem Davut’un hem de Meryem oğlu İsâ’nın diliyle lanetlenmişlerdir.


Çünkü onlar isyan etmişler, sınırı aşmışlardı.

Onlar birbirlerini yaptıkları kötülüklerden vazgeçirmeye çalışmazlardı.

Yapageldikleri şey ne kötü idi!”
(Mâide: 78-79)

Çok geçmeden kahra uğrayıp maymunlaştılar ve perişan oldular.

Davut Aleyhisselâm’ın Vefatı:

Davut Aleyhisselâm son zamanlarda Allah-u Teâlâ’ya “Ey Rabbim! Ömrüm uzadı, yaşım oldukça ilerledi, bacaklarım zayıfladı.”diyerek halini arzetmişti. Allah-u Teâlâ cevaben kendisine “Ey Davut! Ne bahtiyar insandır o kimse ki, ömrü uzamış ve ameli de güzel olmuştur!” buyurdu.

Hastalığı şiddetlenip ağırlaşınca oğlu Süleyman Aleyhisselâm’a vasiyet ve nasihatlarda bulundu. Allah-u Teâlâ’nın emirleri muvacehesinde hareket etmesini, iş ve icraatlarda bulunmasını, Tevrat’ın misaklarını, ahidlerini korumasını tavsiye etti. Süleyman Aleyhisselâm, Allah-u Teâlâ’nın kendisine bahşetmiş olduğu en büyük ikramlarından birisi idi.

Kapıların kilitli olduğu bir zamanda, evin ortasında bir adamın ayakta dikilip durduğunu gördü. “Seni bu eve bu vakitte izinsiz olarak kim soktu, sen kimsin?” diye sordu. Adam “Ben öyle bir kimseyim ki, hükümdarlardan korkmam, hiçbir kimse kendisini benden koruyamaz” cevabını verdi. Davut Aleyhisselâm şifreyi çözdü ve “Öyleyse sen vallahi ölüm meleğisin!” buyurdu. “Hoş geldin Allah’ın emriyle!” diyerek iltifatta bulundu. Daha sonra secdeye kapandı. Ölüm meleği onun ruhunu secdede iken kabzetti.

Vefat ettiğinde yüz yaşları civarında bulunuyordu.

Yıkanıp kefenledikten sonra kuşlar, Süleyman Aleyhissleâm’ın emri ile Davut Aleyhisselâm’ın mübarek cesedini kanatlarıyla gölgelediler.

Muhammed Aleyhisselâm ve Ümmet-i Muhammed:

Davut Aleyhisselâm’a, âhir zaman peygamberi Muhammed Aleyhisselâm ve onun mübarek ümmeti hakkında şöyle vahiy inmiştir:

“Ey Davut!


Senden sonra sâdık ve seyyid bir peygamber gelecektir Onun ismi Ahmed ve Muhammed’dir.

Ben ona hiç bir zaman kızmam, o da beni hiç bir zaman kızdırmaz, o bana âsi olmazdan önce, ben onun geçmiş ve gelecek bütün kusurlarını bağışlamışımdır.

Onun ümmeti de rahmete ermiştir. Nafile ibadetlerden, peygamberlere verdiklerimin benzerlerini onlara da vermişimdir. Peygamberlere farz kıldığım şeyleri onlara da farz kılmışımdır. Onlar kıyamet günü bana gelecekler, onların nurları peygamberlerin nurları gibidir.

Kendilerinden önce peygamberlere farz kıldığım gibi, her namazda abdest alıp temizlenmelerini onlara da farz kıldım. Kendilerinden önceki peygamberlere emrettiğim gibi, cünüplükten gusletmelerini onlara da emrettim. Kendilerinden önceki peygamberlere emrettiğim gibi, hacc yapmalarını onlara da emrettim. Kendilerinden önceki peygamberlere emrettiğim gibi, cihadı onlara emrettim.

Ey Davut!

Ben Muhammed’i ve onun ümmetini, kendilerine verip başkalarına vermediğim bazı hasletlerle bütün ümmetlere üstün kıldım.



Yanılma ve unutmalarından dolayı muâheze etmemek.

Kasıtsız olarak işledikleri günahlardan dolayı, benden mağfiret diledikleri zaman bağışlamak.

Gönüllerinden koparak âhiretleri için gönderdikleri şeylere dünyada hemen kat kat karşılık vermek, ahirette de onlar için nezdimde kat kat sevap biriktirmek.

Onlar kendilerine verdiğim belâ ve musibetlere katlanırlar “Biz Allah içiniz ve O’na döneceğiz.” derler.

Onlar bana duâ ederlerse, ya âcilen veya kendilerinden kötülüğü kaldırmak, ya da kendileri için ahirette sevap biriktirmek suretiyle duâlarına icabet ederim.

Ey Davut!

Muhammed’in ümmetinden kim ki “Allah’tan başka ilâh yoktur. O birdir, O’nun şeriki yoktur.” diyerek şehadet getirip, tasdik ederek bana gelirse o kimse benim nezdimde ikramımı görür, cennetimde ağırlanır.


Kim de Muhammed’i yalanlar veya onun, tarafımdan getirip tebliğ ettiklerini yalanlar ve Kitab’ımla alay eder olduğu halde bana gelirse, kabirde onun üzerine azap yağdırır dururum. Melekler de yüzüne ve arkasına vurup dururlar, sonra da kendisini cehennemin en dibine sokarlar.” (Beyhakî-Delâilünnübüvve)



Gelecek Nesillere İbret:

Allah-u Teâlâ Davut Aleyhisselâm’ı yeryüzünde halife kılıp, hükümranlığını kuvvetlendirdikten sonra adaletle hükmetmesini emir buyurmuştu:

“Ey Davut! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet!” (Sad: 26)

Bu hitab-ı ilâhî Davut Aleyhisselâm’ın şahsında, hüküm verme mevki ve makamında bulunan kişilerin adaleti gözetmeleri hususunda farziyet ifade eden kesin bir emirdir ve bu farziyetin kıyamete kadar devam edeceği hatırlatılmaktadır.

Çünkü devlet adaletle yönetilir, devlet idaresi adaletle korunur. Adaletin olmadığı yerde zulüm hakim olur, zulüm ise zevali davet eder.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“De ki: Rabbim bana adaleti emretti.” (A’raf: 29)

Adalet kelimesi Kuran-ı kerim’de ve Hadis-i şerif’lerde; eşitlik, denklik, düzen, dürüstlük, tarafsızlık, gerçeğe uygun olarak hükmetme, hak sahibine hakkını verme, meydana gelen haksızlığı düzeltme, haksizlik yapanı cezalandırma, haksızliığa uğrayanların yanında olma, doğru yolu izleme, iyiliğe iyilikle karşılık verme, zarar vermeyene zarar vermeme, görevini yerine getirme ve hakkini alma, her işi ehline verme, borcunu verme, alacağını isteme... gibi manalarda kullanılmıştır.

Adalet fert ve toplum hayatında en önemli huzur ve emniyet kaynağıdır. Devletlerin ve hükümetlerin temel direğidir.

Allah-u Teâlâ’nın gerek peygamberlerini göndermesi, gerekse kitabı ve mizanı indirmesi, insanların adaleti ayakta tutması, adaletle ömür sürdürmeleri içindir.

Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:

“Andolsun ki biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik.” (Hadid: 25)

Haysiyetli yaşamanın yolu adaletin ayakta tutulmasına bağlıdır.

Evde, sokakta, çarşıda, pazarda, mahkemede... kısacası her yerde, adalet söz ve hareketlerimizin temeli olmalıdır. Baba çocuklarına, âmir memuruna, muallim talebesine, esnaf müşterisine karşı adaletli davranmalı, kimse kimsenin hakkına tecavüz etmemelidir.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde adaletle hükmetmeyi emir buyurmaktadır:

“Allah size insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisâ: 58)

Bu Âyet-i kerime insanlar arasında hüküm verme makamında olanları şiddetle uyarmaktadır. Her müslümanın adaletli olması lazım gelmekle baraber, bu gibi kimseler için en mühim şey adaletli olmaktır. Böylece insanların hukuku temin edilmiş olur.

Her adaletsizlik bir zulümdür. Hakimin tarafsız davranmaması, şahidin yalan söylemesi, satıcının eksik tartması, alıcının noksan ücret vermesi hep birer zulümdür.

Âyet-i kerime’de

“Adaletinizde heveslere uymayın!” buyuruluyor. (Nisâ: 135)

Mahkemede dâvâcı ve dâvâlı doğru konuşarak, şahit bildiğini gördüğünü eksiksiz söyleyerek, hakim de tarafsız hüküm vererek adaleti gerçekleştirmelidirler.

Diğer bir Âyet-i kerime’de ise şöyle buyuruluyor:

“Konuştugunuzda, yakınlarınız dahi olsa adaleti gözetin.” (En’am: 152)

Bu din-i mübin ister dost olsun ister düşman olsun, hasım milletlere karşı bile müslümanların adaletle hareket etmelerini emretmektedir:

“Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahidler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adaletli olun, takvâya en çok yakın olan budur. Allah’tan korkun, çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Maide: 8)

Müslümanlar sadece adaleti yerine getirmekle değil, haksızlığı ortadan kaldırıp yerine adaleti ve hakkı getirmek için, adaletin koruyucuları ve şahitleri olmakla da mükelleftirler.

Adaleti ayakta tutmanın iki büyük mükafatı vardır. Dünyada huzur ve emniyeti sağlar; ahirette ise, adaletten ayrılmayanlara, adalet ve hakkaniyetle iş görenlere büyük mükâfatlar verilecektir.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyururlar:

“Hükmünde ailesine karşı ve velâyeti altında olanlar hakkında âdil davrananlar, kıyamet gününde nurdan minberler üzerindedirler.” (Müslim)

Adalet, Allah-u Teâlâ’nın hıfz-u himayesine girmek için en yakın vasıtadır. Allah’tan korkmayan bir kimse, adaletli de olamaz.

Yapılması gereken her işe Allah için sarılmalı, Allah-u Teâlâ’nın ahkâmına göre o işleri çevirmelidir.

Âyet-i kerime’de:

“Adaletli olun! Şüphesiz ki Allah adalet yapanları sever.” buyuruluyor. (Hucurat: 9)

İnsanlar adaletin tesisi için ne kadar uğraşsalar, tam manasında muvaffak olamazlar. Allah-u Teâlâ’nın hakkının tanınmadığı yerde kul hakkından söz edilemez. İlâhi adalet kusursuz ve mükemmeldir. Çünkü Allah-u Teâlâ’nın her şeyi gördüğünü ve bildiğini bilen kişiler şüphesiz ki hayatlarını ona göre tanzim ederler. İfrat ve tefrite sapmazlar, adaletten ayrılmazlar.

Allah-u Teâlâ doğru yolda giden, ahkâma uygun hareket eden, adaleti ve istikameti emreden kâmil müminleri, Âyet-i kerime’sinde beyan buyurmaktadır:

“Allah şu iki kişiyi misal olarak verir. Birisi dilsizdir, hiç bir şey beceremez, efendisinin üzerine bir yüktür, onu nereye gönderse bir hayır getirmez.

Şimdi bu adamla, doğru yolda yürüyerek adaleti emreden kimse bir olabilir mi?” (Nahl: 76)



Anne ve babanın çocukları arasında sevgide ve malda eşitliğe riâyet etmesi de çok mühimdir.

Bir Hadis-i şerif’te:

“Allah’tan korkunuz, çocuklarınız arasında adaletli olunuz.” buyurulmaktadır. (Müslim)

Ashab-ı kiram’dan Numan bir Beşir -radiyallahu anh- buyurur ki:

“Babam bana bir miktar mal bağışlamıştı. Annem ona ‘Resullullah Aleyhisselâm’ı getirip bu bağışa şahit tutmadıkça bu işe kesinlikle razı olmam’ dedi. Bunun üzerine babam Resulullah Aleyhisselâm’a uğrayıp bana verdiği mala onu şahid tutmak istedi.

Resulullah Aleyhisselâm ona ‘Her çocuğuna bu kadar bağışta bulundun mu?’ diye sorunca babam ‘Hayır!’ diye cevap verdi. Resulullah Aleyhisselâm üzüldü ve ‘Ben haksızlığa şahid olmam’ buyurdu. Babam da artık o malı bana bağışlamaktan vazgeçti.” (Buhari)


Hakikat Dergisi
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

kalpteniman

KF Ailesinden
Özel Üye
Hz Allah c.c. razı olsun vücudunuza sıhhat afiyet ömrünüze bereket
imanınıza kâmiliyet versin inşaAllah.
 
Üst