Huzûz Ne Demektir?

ma'vera

Emektar
Özel Üye
Huzûz:
(Hazz. C.) Memnuniyetler. Hazlar. Zevkler. Hoşlanmalar.


Huzûzât:
(Huzuz. C.) İnsanın hoşuna giden şeyler.

(İkinci Hatvede

b435.gif

ile dersini verdiği gibi; kendini unutmuş, kendinden haberi yok; mevti düşünse, başkasına verir; fena ve zevali görse, kendine almaz. Ve külfet ve hizmet makamında nefsini unutmak, fakat ahz-ı ücret ve istifade-i huzûzat makamında nefsini düşünmek, şiddetle iltizam etmek, nefs-i emmârenin muktezasıdır. Şu makamda tezkiyesi, tathîri, terbiyesi; şu hâlin aksidir. Yani, nisyan-ı nefs içinde nisyan etmemek; yani, huzûzat ve ihtirâsatta unutmak ve mevtte ve hizmette düşünmek.
H.Rehberi)


Huzûzât-ı nefsâniye:
Nefse hoş gelen şeyler.

(Üstadımızın, az söylemek adetidir. Fakat, söylediğini veciz söyler; her halde düstur-u hikmet olarak pek manidar ve pek şümûllü birer camiü'l-kelimdirler.
Üstadımız, ne kimseyi zemmeder ve ne de yanında kimseyi gıybet ettirir. Bunlardan asla hoşlanmaz. Kusur ve hataları setrederler. Hem, o kadar hüsn-ü zanna maliktir ki, hatta kendisi hakkında bir naseza söz tebliğ edene, "Haşa! Bu yalandır. Bu sözü söyledi dediğin zat, böyle söylemez" buyururlar.
Üstadımızın nefisle mücahedede bir rüsuh ve ihtisası vardır ki, asla huzûzat-ı nefsaniyelerine hizmet etmezler. Bir insana kafi gelmeyecek kadar az yerler ve az uyurlar. Gecelerde, sabaha kadar calib-i dikkat bir hal-i haşiane ile ubûdiyette bulunurlar; yaz ve kış bu adetleri tahallüf etmez. Teheccüd ve münacat ve evradlarını asla terk etmezler. Hatta bir Ramazan-ı Şerifte pek şiddetli hastalıkta, altı gün birşey yemeden savm-ı visal içinde ubûdiyetteki mücahedelerini terk etmediler. Komşuları her zaman derler ki: "Biz, sizin Üstadınızın sekiz sene yaz ve kış geceleri, aynı vakitlerde sabaha kadar hazin ve muhrik sadasıyla münacat seslerini dinler ve böyle fasılasız, devamlı mücahedesine hayretler içinde kalırdık."
Hem, Üstadımız taharet ve nezafet-i şer'iyeye son derece riayet eder; her zaman abdestli olarak bulunur. Asla mübarek vaktini boş geçirmez; ya Risale-i Nur telifiyle veya tashihiyle meşgul veya münacat-ı Cevşeniyeyi kıraat ve secdegah-ı ubûdiyete kaim veya tefekkür-ü ala-i İlahî bahrine müstağrak bulunurdu. Ekseriyetle, yaz zamanı şehre uzak ormanlık dağ vardı, Üstadımızla oraya giderdik. Yolda hem Risale-i Nur tashih ederler, hem bu aciz talebelerinin okudukları risaleye dikkat ederler ve tashih için hatalarını söylerler veyahut eski müellefatından birisinden ders verirler; bu sûretle yolda bile mübarek vaktini vazife ile geçirirlerdi. Evet, biz îtiraf ediyoruz ki; Üstadımızın nutkundaki letafet ve ülfetindeki halavet o derece feyiz bahşederdi ki, insan sabahtan akşama kadar o vaziyette ders alsa, yol yürüse, asla sıkılmak ihtimali yoktu.
T.H.)


K:Yeni Lûgat
 
Üst