delinin biri
Tecrübeli
Hep bilmediğimiz farkına varamadan aramaktan vazgeçemediğimiz bir arayış içinde olmadık mı hepimiz?
Olduk değil mi? ama bulamadık.
Daha önce tanıdığımız arkadaşlarımızdan kaçıyla görüşüyoruz; bir kaçıyla görüşüyoruz belki, belki de hiçbiriyle görüşmeyenlerimiz çoğunlukta. Bazılarımız bu durumu anlamadığını ve düşünmeyi bıraktığını söylüyor belki de. . Birçoğumuz için fark eden bir şey yok aslında. Bazılarımız ise sırf değişmedi desinler diye haberleşmeye devam ediyor. Bir de birçoğumuzda olan şu düşünce; beni aramayanı bende aramıyorum.
Zaman değişti değil mi? artık herkes böyle. Bir zamanlar çocukluğumuzu paylaştığımız, aynı sınıfı paylaştığımız, aynı mahallede oturduğumuz, aynı yerde çalıştığımız. Kısacası tanıdığımız herkes. Acısıyla-tatlısıyla kimisiyle beş gün, kimisiyle beş ay, kimisiyle beş sene, kimisiyle de daha uzun bir süre beraber olduğumuz. Tanıdıklarımız, arkadaşlarımız, akrabalarımız.
Aslında değişen zaman değil bunun farkında mıyız acaba? Değişen insanlar, biziz! Hiç kimsenin bizi anlamadığını düşünüyoruz, bizi anlamadıklarını düşündüklerimizi de anlamaya çalışmayı bırakın, dinlemeyi; muhatap olmaya bile tenezzül etmiyoruz değil mi? ne oluyor peki sonuçta? Herkes kendi içinde yaşıyor bir şeyleri, çok küçük şeyler bile olsa yeri geldiğinde taşınamaz hale geliyor. Çağımızın en büyük sorunu iletişimsizlik. Ve bunun getirisi her zaman kendini yalnız hissetme.
Zaman değişti. Şimdi bulunduğumuz ortamlardaki arkadaşlarımız, tanıdıklarımız, muhatap olduklarımızda bir süre sonra eskiyecek o zaman; bulunduğumuz ortamlardan ayrıldığımızda. Onlarla paylaştıklarımızın da, şuan ki arkadaşlarımızın da, tanıdıklarımızın da bir anlamı olmayacak. Onlarda unutulacak. Sonuç ne olacak peki? Yalnızlığımız devam edecek. Hani bir de şu kimse anlamadı, zaten anlayamaz düşüncesi var ya. Bu her şeyi açıklar değil mi sizce?
Nerde olursak olalım, kimle ne yaparsak yapalım; zaman geçince bir anlamı olmuyor değil mi hiç birimiz için. Olmayacakta böyle devam ettikçe.
Aman boş ver diyenlerimizde olabilir içimizden, her şeye boş vere boş vere nereye kadar5 gidebiliriz? Böyle iyi, ben yalnızlığımla mutluyum diye teselli edip duracağız değil mi kendimizi. Kimse anlamadı, anlamaz, anlayamaz, anlamasını da beklemiyorum deyip duracağız değil mi?
Hiç birimizin kendini yalnızlığa mahkûm etmeye hakkı yok!
Arkadaşlarınızın, tanıdıklarınızın değerini bilin. Ne görüşte, ne fikirde, ne halde, ne kadar uzakta olursa olsun; hepimizi yaradan tek!
Teknoloji ne kadar gelişti değil mi? şuada biç gerçek ki; teknoloji ne kadar gelişirse; insanlar birbirinden o kadar uzaklaşıyor. Herkes kendini yalnızlığa, birçok şeyi kendi içinde yaşamaya başlıyor. Ve böyle devam ediyor. Ve dur denilmediği sürece yalnızlıklar devam edecek. Daha da kötü olacak, daha da dayanılmaz olacak. Ama buna dur demek çok kolay. Çözümü de çok basit, ama ya göremiyoruz, ya göz ardı etmek işimize geliyor/ya da görmek istemiyoruz.
Şu zamanda kızlar ilk bakışta erkek olarak değerlendiriyor karşındakini. Erkeklerde ilk bakışta kız olarak değerlendiriyor. Kimsenin insan gözüyle değerlendirdiği yok kimseyi.
Bugüne kadar ömrü hayatımız boyunca tek bir kişiye kızmadık mı aslında; kendimize. Birine bağırmamız bile aslında kendi bağırmamız olmadı mı? Neden mi? çünkü kendimizi ifade edemediğimizden. Kendimizi ifade edebilmiş olsak karşımızdaki anlar.
Kendi kendimize düşünüp kızmadık mı hep? Hiç kimseye anlatmak istediklerini anlatamıyorsun. İfade etmen gerekenleri ifade edemiyorsun, niye düşünmüyorsun diye!
Ailesiyle sorun yaşamayan kimse nerdeyse kalmadı bu zamanda. Zaman değişti değil mi? birçoğumuz çocukluğunda sorun yaşadı, çevreden, ortamdan, aileden. İlgi göremedi ailesinden. Anlatmak istediklerini, ifade edemediklerini hep yuttu. Ne oldu yalnız kaldık hepimiz değil mi? beni benden başka anlayan yok diyenler kervanına katıldık hep. Peki, beni benden başka anlayan yok diyenlerimize soruyorum? Kendinizi anlayabiliyor musunuz? Ben anlarım kendimi diyenlerimiz. Nasıl anladığınızı anlatsanıza bana. > unutarak, farklı olduğunu düşünüp, bir süre sonra öyle yapmışçasına hatırlayarak mı? Ya da aman! Boş ver! Diyerek mi?
Kendimizi gerçekten anlayabiliyor muyuz? Ben vereyim cevabını. Kendi içimizde tuttuklarımızla, kendi içimizde yaşadıklarımızla. Herkese belli ölçüler doğrultusunda yaklaşmakla. Sorunlarımızı içimize atarak, bir süre sonra boş ver diyerek; kendi kendine üzülerek değil mi?
Ama zaman değişti değil mi? artık herkes böyle. Kimse kimseyi anlamıyor bu zamanda! Peki, hiç birbirinizi anlamayı denediniz mi? çok denediniz değil mi? yok ne desen boş. Olmuyor. Herkes böyle. Herkes kendini kurtarmaya çalışıyor. Herkes bir yol tutturmuş gidiyor ama nereye gittiğini biliyor mu acaba? Nereye gittiğimizi bilen varsa bana da söylesin? Yâda durun ben söyleyeyim: yalnızlığa! Ve her geçen zamanda daha da büyüyor yalnızlığımız.
Çocukluğumuzu yaşayamadık belki birçoğumuz. Bazı sebeplerden dolayı ailemizden ilgi göremedik belki de. İş, güç, koşuşturma. Ailevi problemlerden dolayı. Ama her birimiz kendi çocuklarına göremediği ilgiyi gösterecek değil mi? onlar seviyorsunuz? Peki, mutlu bir çocuk gördüğünüzde içiniz burkulmuyor mu? Yalnızlığınız aklınıza gelmiyor mu? Kendi çocukluğumuz geliyor aklımıza. Bizim çocuklarımız böyle olmayacak diyoruz. Çocukları severim diyoruz kendimize ve herkese. Hangi çocuğa gösteriyoruz sevgimizi? Kendi çocuğumuza gösteririz; bırak bu ağızları demeyin şimdi;9 her şeyin zamanı var değil mi? zamana bıraktığımız şeyleri, hayallerinizi, mutluluklarınızı gerçekleştirebiliyor musunuz? Çocukluğumuzda ilgi göremedik diye; hiç bir çocuğa gösteremediğimiz ilgiyi kendi çocuklarımıza gösterebilecek miyiz?
Peki, kardeşleri olanlar bu ilgiyi gösterebiliyor mu? Olmuyor değil mi? kendi çocukluğumuz geliyor aklımıza.
Yapmak isteyip de, içimizde kalanları yapamadık diye, yeri geldiğinde kendimize bile ifade edemediğimiz kıskançlıklarımız olmuyor mu çocuklara karşı? Sen büyü de gör dünyanın kaç bucak olduğunu diye geçirdiğimiz olmuyor mu içimizden? Bunun yerine onlarla vakit geçirsek. Önce insan oldukları için, yaratılanı hoş görsek, yaratandan ötürü!
Ama olmuyor değil mi? her şeyimizi kendi içimizde yaşıyoruz. Beni benden başka anlayan yok! Anlayan olmadı! Olamaz. Anlamasını da beklemiyorum zaten.
Aman kim ne derse, ne düşünürse düşünsün bizim hakkımızda umurumuzda bile değil, değil mi?
Peki, içimizde kalanlar olsun. Yapmak istediklerimiz olsun. Neden yapamıyoruz?
Hem kim ne düşünürse düşünsün benim hakkımda deyip duruyoruz ama kimse hakkımızda bir şey düşünmesin diye hep kabuğumuza çekiliyoruz. Çekildikçe çekiliyoruz kabuğumuza, yalnızlığa itiyoruz kendimizi, yalnızlığa mahkûm ediyoruz.
Ailemizle yaşadığımız sorunlar yüzünden ailemizle aramızda kopukluklar oldu değil mi zaman zaman? Peki, onlar büyük, onlar göremiyorsa ben hiç görmem, onlar görsün. Şöyle. Böyle. Falan. Filan.
Bu düşünceleri bir tarafa bırakıp yıkıcı taraf değil de, yapıcı taraf olmaya niye çalışmıyorsunuz?
Olmuyor değil mi? beni kıranlarla olmuyor, ne yapsam ne etsem olmuyor!
Peki, bizi kıranları ne kadar tanıyoruz? Kırıldığımız insanların yaşadıklarının ne kadarını biliyoruz? Yeri geldiğinde yaşadıklarımız yüzünden kırmış olduklarımızın bizi anlamasını bekliyoruz da; neden bizi kıranların niye böyle yaptığını düşünmeye çalışmıyoruz?
Zaman değişti değil mi?
İşteler.
Aman! boşverler…
İyi değişsin bakalım
İçimizde evlilikten korkmayan var mı? Hatta ben evlenmeyeceğim diyenlerimiz? Evlilik dediğin nedir ki? Alt tarafı bir imza değil mi peki ya sonrası? Mutlu olup olamama. Zaman değişti değil mi? sevmek yok bu dünyada! İnsani ihtiyaçlar için bir kurum sadece evlilik. İki taraf içinde.
Televizyonlar bangır bangır bağırıyor değil mi? sevip de evlenenler bile boşanıyor diye? Artık ya nasip ya kısmet diyoruz. En büyük isyanı böyle yapıyoruz yaratana biliyor musunuz? Tepkisiz kalarak. Önümüze ne gelirse onu yapıyoruz. İyi mi kötü mü ne sonuçlar doğuracak diye düşünmüyoruz.
Peki, liseyi bitirme, üniversiteye girme, bir an önce iş hayatına atılıp hayatını kurmaya çalışma. Vb. bunların sebepleri arasında sadece okuma, çalışma hecesi mi var? Yoksa hayatınızı kurtarma, kendinizi garantiye alma, çevrenizdekiler başaramadı demesinler diye. Evlenip de anlaşamazsanız eğer, tabi evlenmeyi düşünüyorsak; ben kendime yeteyim düşüncesi mi? hepimiz için geçerli bu! Hepimiz maddeye yönelmişiz. Başka her şeyi silmişiz. Önce okumak/önce çalışmak/önce evlenmek ama değil mi? bunları halledince gerisini hallederiz. Peki, her şey istediğiniz gibi gidiyor mu? Sıkıntı ve stres. Tek nedeni yalnızlık. Bir konuşabilsek öyle rahatlayacağız ki aslında; ama farkında bile değiliz.
Ama kendi içimizde yaşamamız gerekenler var değil mi? peki kendi içimizde yaşayabiliyor muyuz? Yaşayamıyoruz değil mi? ama boş ver diyoruz kendi kendimize. Elbet bir gün düzelir. Peki, o gün neden hiç gelmiyor? Yada hiç gelmeyecek mi? alıştık değil mi artık her şeye.
Zaman değişti.
Şu dünyada sevmekten daha değerli, daha anlamlı bir duygu var mı? Var değil mi maddiyat! Peki, şu gerçeği göz önünde bulunduruyor muyuz? Maneviyat maddiyatı kabul ediyor da; maddiyat maneviyatı neden kabul etmiyor? İkisi bir arada olmuyor değil mi? eskiden nasıl oluyordu peki? Zaman değişti ama değil mi; Türk filmlerinde kaldı o zamanlar.
Ortam olarak her girdiğimiz ortamda arkadaşlarımız var mı? Ya da her gittiğimiz yerde bir ortamımız var mı? Diyebiliyor muyuz? Kimi zaman diyoruz değil mi? ama bir süre sonra o da olmuyor.
Olmuyor.
Benim ömrü hayatım boyunca en büyük sorunum ne oldu biliyor musunuz? İnsanların geceleri bile çıkartmadıkları, şeytanın gözlerine takmış oldukları güneş gözlükleri.
Hepimiz huzur aramıyor muyuz? Sadece huzur arıyoruz değil mi? bir de bulabilsek aslında.
Yönelmiş olduğunuz maddiyattan, maddeden; başınızı kaldırıp maneviyatınızı, sevginizi görün artık. Mutsuzluklarınız, yalnızlıklarınız bitmez yoksa! Maneviyatınıza yöneldiğinizde; sıkıntı stres içinde bir türlü halledemediğiniz, istediğiniz gibi olmayan madde bile o kadar kolay olacak ki.
Her şeyin başı sevgi.
En büyük hayalimiz huzur değil mi?
Hepimiz her birimizden zekiyiz, hepimizin birbirinden güzel, farklı özellikleri, meziyetleri var. Hepiniz farklı yerlerde; farklı meslekler yapacaksınız belki, ama mutlu olabilecek misiniz? Hep zamana bıraktığınız mutluluğu, bulabilecek misiniz? Şu an mutlu olamadığınızdan, o zaman gelince mutlu olabilecek miyim düşüncesini çoktan bıraktınız mı yoksa?
Bazı şeyleri kabullenmek zor mu geliyor? İşteler değil mi hep? Zaman değiştiler. Zaman değişmez bilmiyor musunuz? Bundan bin yıl önceki zamanda aynı değil miydi? Ama o zaman başka aletlerle belirleniyordu değil mi zaman ;) zaman değişmez! Zaman insanlara uyar.
İnsanlar değişir. Ve yalnızlıkların, mutsuzlukların hüküm süreceği bir hayat doğru sürükleniyoruz hepimiz. Buna dur demek elimizde; sadece, iletişimle. Konuşarak. Birbirimizi anlayarak. Ama ilk önce sevgi! İnsan olduğumuz için. Önce insanları sevmeliyiz.
Hepinizi güneş gözlüklerinizi çıkartmaya davet ediyorum! Tabi ben mutsuzluğumla, yalnızlığımla, kendi içime attıklarımla mutluyum diyebiliyorsanız o başka.
İnsan olduğunuz için sevin birbirinizi. İnsanları sevin. Ve muhabbet edin. Ne konuda olursa. Bir süre sonra birçok şeyin değiştiğini göreceksiniz. Ve içinize atıp da zamanın unutturduklarını bile hatırlayıp, bütün sorunlarınızdan kurtulacaksınız.
Mutsuz olmak istemiyorsanız tabi.
Tabi psikologa falan gitmeyi düşünmüyorsanız? Ama deli derler değil mi psikologa gittik mi? uyuşturucu ilaçlar haricinde yapabildikleri hiç bir şey. Aslında her şeyin çözümü o kadar basit ki; sadece sevgi, saygı ve iletişim. Muhabbet. Başka bir şey değil. Ama zaman değiştiler, işteler, aman! boşverler!
O kadar kör etmiş ki gözlerimizi, en aydınlık anda bile önümüzü göremiyoruz.
İsteyenler zaman değiştiler, işteler, boşverlere devam etsinler. Bu dünya mutlu olmak için kısa, mutsuz olmak içinse çok ama çok uzun.
Her şeyi zaman diye kestirip atmak yerine, bazı şeyleri de biz yapmaya çalışalım; kendi hayatımız ve sevdiklerimiz için.
Çağa uyacaksın ama değil mi? bu çağı bu hale getirenler insanlar değil mi?
Ben istesem dünyayı devirir, dağı taşı yerinden oynatırım ama işte deyip duruyoruz değil mi? istedikten sonra yapabileceklerimizin farkında değiliz ama?
Yeri geldiğinde bildiğimiz bir konuda bile hata yapabiliyoruz değil mi? çok basit bir konuda bile hata yapabiliyoruz. Mesela bildiğimiz bir soruyu yanlış yapabiliyoruz, cevabı öğrendikten sonra; biliyordum nasıl yapamadım diye kızıyoruz değil mi?
Ailemiz bize güvenmiyor değil mi? ama biz kendimize yeteriz. Herkese karşı kendimizi kanıtlamaya çalışıyoruz/ çalıştık bir süre olmayınca bıraktık belki; ilk önce kendimize kanıtlasak her şey çözülecek aslında biliyor muyuz? Ama olmuyorlar, işteler, zaman değiştiler, artık herkes böyleler.
Ailemizden ilgi göremedik belki; sorunlar yaşadık, istesek aslında bütün sorunları anında çözebiliriz değil mi? ama olmuyor! Ne yapsak, ne etsek olmuyor! Yaptığımız her yanlışta biraz daha kabuğumuza çekiliyoruz. Ama her zaman ben kendime yeterim; beni benden başka anlayan yok, anlamadı; anlamasını da beklemiyorum zaten deyip duruyoruz değil mi? ama kendimizi çevremize karşı, ailemize karşı göstermeye çalışıyoruz. Ne yapsak olmuyorlar, işteler, şöyleler, böyleler. Bütün sorunlarımızı çözebileceğimizin farkındayız aslında ama olmuyor değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor? Her yeni kırgınlık biraz daha kabuğumuza çekilmemize sebep oluyor. Hep demiyor muyuz: >zamanı var; gün gelecek her şey düzelecek.
Hep tek bir şeye yönleniyoruz değil mi? onu başardım mı her şeyi yaparım diyoruz. Kimini yapıyoruz, kimini yapamıyoruz; peki mutlu olabiliyor muyuz? Yetmiyor değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor. Hep bir yanımızda eksiklik oluyor. Düşünmemek için uyukluyoruz belki, başka uğraşlar buluyoruz kendimize. Ben güçlüyüm deyip alıştım deyip, unutuyoruz sorunlarımızı. Ama ne yapsak ne etsek olmuyor…
Kendimize haykırarak bir şeyleri anlatmak istediğimizde bile susuyoruz, hep zamanı var bekle diyoruz. Gün gelecek. Şunu yapacağım bunu yapacağım; her şey yoluna girecek diyoruz. Ama o gün geldiğinde de olmuyor değil mi? bir şeyler düzelmiyor. Daha da kötü oluyor. Yalnızlığımız, hayata küskünlüğümüz, mutsuzluğumuz daha da artıyor, daha da acı verici oluyor değil mi? hem kimsenin anlamasını istemiyorum diyoruz, hem herkes anlasın diyoruz. Hiçbir şey yapmıyoruz kimse anlamasın diye. Üzgün zamanlarımızda biri bizimle ilgilendiği zaman bize acıdığını düşünüyoruz belki, kendi kendimize acıyoruz sonra, kendi kendimize kızıyoruz. Başkalarının üzüldüğünü gördüğümüzde kendi üzüntülerimiz geliyor aklımıza, ilgileniyoruz, sonra ona acıdığımızı düşündüğünü zannediyoruz. Bazen de güçlü olduğumuzu gösterebilmek için kayıtsız kalmaya çalışıyoruz. Ama hep ben yapardım, yapabilirdim, niye yapmadım, ben var ya ben diyip duruyoruz.
Her geçen gün kabuğumuza biraz daha çekiliyoruz.
Belki de birçoğumuz bunları bile düşünmeden vazgeçti değil mi? bunları düşünmeyi bile bıraktı. Ben kendime yeterim, beni benden başka anlayan yok. Kimse anlamadı. Anlayamaz zaten beni. Biri anlamaya çalışsa; kim anladı ki beni sen anlayacaksın diyoruz. Çekildikçe çekiliyoruz kabuğumuza. Yalnızlığımız artıyor gün geçtikçe. Ama ben güçlüyüm, yıkılmadım. Yıkamaz beni hiç bir şey diyoruz değil mi? en ufak bir şeyde bile yıkılmıyor muyuz? İçimizdekiler kat kat acı vermiyor mu?
Bizi gerçekten tanıyan insanlar; gülen gözlerimizin altındaki gözyaşlarımızı görebilenlerdir değil mi aslında? Peki, gözyaşlarımızı gizlemek için de her şeyi yapıyoruz değil mi? bir taraftan da herkesin bizi anlamasını istiyoruz. Bir taraftan da beni benden başka anlayan kimse yok. Anlamasın deyip duruyoruz.
Ailemiz büyüdüğümüzü göremiyor değil mi? ne kadar uğraşsak da bize güvenmiyorlar! Ama onlar da biliyorlar aslında bir gün güvenebileceklerini.
Bizi anlamıyorlar değil mi? peki biz onları ne kadar anlayabiliyoruz? Bir yanlışlık yaptıklarında, isteseydim müdahale ederdim; düzeltirdim, dağı taşı oynatırdım diyoruz ama yine müdahale edemiyoruz!
Herkesi silmişiz hayatımızda ama kaybetmemek için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor değil mi? bizi bizden başka anlayan yok. Ne istediğimizi bilen yok. Peki, biz kendimizi anlayabiliyor muyuz? Ne istediğimizi bilebiliyor muyuz? Anlayamıyoruz değil mi? beni kimse anlamadı ki, ben nasıl anlayayım diyoruz değil mi? bir anım bir anıma uymuyor ki, yanardönerim diyoruz. Ama bir gün ne istediğimi bileceğim ve yapacağım diyoruz değil mi? o gün geldiğinde neden mutlu olamıyoruz? ben yaptım, mutluyum diyemiyoruz.kendi kendimizi avutuyoruz aslında; yaptım, başardım, ben böyle mutluyum.böyle geldi, böyle gider diyoruz. Ama hep bir yanımız eksik kalıyor değil mi? kırgınlığımız, yalnızlığımız artıyor gün geçtikçe. Biri bir şey dese; mabedimize dokunmaya kalksa hemen susturmaya çalışıyoruz değil mi? haykırmak isteyip de içimizde tuttuklarımızı, sır dediklerimizi; aman kimse duymasın hakkımda ne düşünürler, bir taraftan hem herkesin anlamasını bekleyerek, hem de hiç kimse anlamasın diye her şeyi yaparak.
Peki, ne olursa olsun, değişmeyen bir tek şey var değil mi hepimiz için; ben ve yalnızlığım; mutsuzluğum. Ne yaparsak yapalım bir türlü üstesinden gelemiyoruz değil mi? ama bir gün geleceğiz? Çok yakında? Az kaldı değil mi? ama bir türlü gelmiyor değil mi o gün? Ne yaparsak yapalım gelmiyor. Olmuyor bir türlü.
Ailemize bir şeyler yapabileceğimizi göstermek için her şeyi yaparız değil mi? ama hiç bir şeyi yapamıyoruz. Bize güvenmelerini bekliyoruz ama büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz. Büyüdüğümüzü görmüyorlar, görmek istemiyorlar değil mi? peki büyüdüğümüzü kendimize ispatlayabiliyor muyuz? Ben büyüdüm diyebiliyor muyuz? Ben büyüdüm diyoruz, ama neden böyle yapıyorsun diyoruz değil mi? neden çocuk gibi davranıyorsun deyip kızıyoruz kendimize. Bir taraftan herkesin anlamasını bekliyoruz, bir taraftan kimse anlamasın diye elimizden geleni yapıyoruz. Her geçen zaman yalnızlığımız artıyor değil mi? mutsuzluğumuz artıyor. Ufacık bir şeyde hata yapabiliyoruz. Nasıl yaptım ben bu hatayı deyip, daha da çekiliyoruz kabuğumuza. Hayattan soyutluyoruz kendimizi. Ama kimse anlamasın diye sahte gülücükler savuruyoruz etrafımıza, bir taraftan herkesin anlamasını istiyoruz, bir taraftan kimse anlamasın diyoruz. Anlamaması için de her şeyi yapıyoruz değil mi?
Hep büyüdüğümüzü göstermek için büyükler gibi davranmaya çalışıyoruz değil mi? ama büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz bir türlü. Ama bir gün gelecek, her şey yoluna girecek. O gün neden hiç gelmiyor diye isyan ediyoruz kaderimize. Sonra kendi kendimize kızıyoruz neden böyle yapıyorsun diye. Zaman değişti. Artık herkes böyle deyip duruyoruz değil mi? avutuyoruz kendimizi. Olmuyorlar!
Yalnızlığımız gün geçtikçe artıyor. Aslında büyük işler yapabilecekken, küçücük hatalara takılıp kabuğumuza çekiliyoruz ve bunu neden yapamadın, sen hiç bir şeyi yapamıyorsun, yapamazsın deyip duruyoruz kendi kendimize; kızıyoruz. Bir taraftan herkesin anlamasını bekleyerek. Bir taraftan da hiç kimse anlamasın diyerek. Peki, kendimizi kendimize ispatlayabiliyor muyuz?
Büyüklerimize bana güvenin ben büyüdüm dercesine bakıyoruz ama büyüdüğümüzü kabullenemiyorlar değil mi? ne yapsak ne etsek büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz. Peki, herkesin bize güvenmesini bekliyoruz ama biz kendimize güvenebiliyor muyuz? Güveniyoruz aslında değil mi? ben var ya! Ben istesem dağları taşları yerinden oynatırdım diyerek. İşteler, öylelerle, böylelerle, zaman değiştiler.
Bir yanlışlık gördüğümüzde ben bunu yapmam diye önyargıyla yaklaşıyoruz önce. Bir süre sonra aynı yanlışın daha büyüğünü kendimiz yapıyoruz. Sen böyle yapmazdın, sen böyle değildin! Sen bu olamazsın deyip kızıyoruz kendimize. Ben normal değilim diyoruz değil mi kendi kendimize. Herkes anormal zaten, ben nasıl normal olabilirim ki, zaman değiştiler. Şöyleler böyleler.
Her şeyimiz büyüdü ama kimse büyüdüğümüzü görmek istemiyor değil mi? yaşımız büyüdü, bedenimiz büyüdü. Her yönden geliştirdik kendimizi; istesek dağları deviririz aslında ama şöyleler, böyleler yüzünden yapamıyoruz. Herkesten kaçmaya çalışıyoruz. Bizi güçsüz zannederler, bizi anlamazlar diyerek, bir taraftan da herkesin anlamasını bekleyerek. Ama her geçen gün kabuğumuza daha da çekilerek. Hayatımız çelişkilerle geçti değil mi hep? Kimse içimizdekileri görmesin diye soyutladık kendimizi.
Ama büyüdük kimse kabullenmiyor; neden kabullenmiyor diyerek. İşteler, şöyleler diyerek.
Her şey büyüdü de; bir içimizdeki çocuk büyümedi değil mi? içimizdeki çocuğu büyütemedik. Artık kendimiz için, yalnızlığımızdan kurtulmak için, mutlu olmak için, bir şeyler yapma zamanı gelmedi mi? yoksa şöyleler, böyleler diyerek, yalnızlığımızla, mutsuzluğumuzla, ben kendi kendime yeterim deyip, yetemeyerek; mutsuzluğumuza mutsuzluk, yalnızlığımıza yalnızlık katarak devam etmek mi istiyoruz.
Bazılarımız belki de bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi her şeyi? Bazılarımız da düşünmekten vazgeçti.
Yaptığımız her şey boş. Ne yapsak ne etsek olmuyor. Farkına varmak mı istemiyoruz hala? Bilmediğimiz halde arayıp da bulamadığımızı aramaktan vazgeçebiliyor muyuz?
Aslında bu işin aslı yok. Bu zamandaki hiç bir şeyin aslı yok. Zaman değiştiler, şöyleler; böyleler diyerek avutuyoruz kendimizi. Böyle devam etmek istiyor muyuz?
Saçmalık bunlar değil mi?
Bir yanınız anlıyor; bir yanınız anlamak istemiyor değil mi?
Kimi zaman büyüklerimizin üzüntüleriyle, kimi zaman sorunlarıyla, kimi zaman tartışmalarıyla, kimi zaman onlarla sorunlar yaşayarak, kimi zamanda onların yokluğuyla geldik değil mi bu günlere? Ben onlar gibi olmayacağım dedik kimi zaman çocukça, gerekirse evlenmeyeceğim, evlenirsem mutlu olacağım, çocuklarımı üzmeyeceğim, kimseyi üzmeyeceğim. Herkes neden mutsuz, kimse mutsuz olmasın, herkesi mutlu edeceğim. Bu nasıl dünya herkes mutsuz; eskiden böylemiydi diyerek; kimi zamanda müdahale etmeyi düşünerek geçmedi mi çocukluğumuz? Belki çok istedik müdahale etmeyi ama korktuk, çekindik; üzüldük, ağladık gizli saklı köşelerde. Çocukluk işte değil mi? ama büyüdük şimdi. Çocuktuk o zamanlar. Çocuktuk. Büyüdük artık. Peki, büyüdük de, niye hala kimse görmüyor büyüdüğümüzü? Neden kimse kabullenmiyor. Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler, aman boşver diyerek geçiştiriyoruz değil mi?
Hep bilmediğimiz farkına varamadığımız bir arayış içinde olmadık mı? Ne istediğimizi bilemedik, düşündük kimi zaman bulmadık.
Bazılarımızı bunları bile düşünmeden bıraktı belki. Kader utansın dedi, kaderim böyleymiş dedi. Bunları bile düşünmeden; her şeye boş ver diyerek, kimi zaman ağlayarak, kimi zaman gülerek geçiştirdi değil mi?
Başka uğraşlarla geçiştirdik bu düşüncelerimizi, başka uğraşlar aradık hep, başka insanlarla tanışıp konuşmak istedik; ama esas derdimizi: bilmediğimiz, çözemediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle davranmadık mı hep? Davrandık değil mi? ama bir süre sonra olmuyorlar, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler. Engellerine takılmadık mı hep.
Şunu yaparsam, başarırsam olacak, her şey yoluna girecek.
Kendi sorunlarımızı, ailemizdeki sorunları, çevremizdeki sorunları, bazen de bütün insanların sorunlarını çözebileceğimizi düşünerek başarmaya çalışmadık mı? Başarabildiklerimiz bir süre oyaladı belki bizi, ama beş gün, ama bir yıl, ama bir dakika, ama beş yıl.
Ama her zaman olduğu gibi bir yanımız yarım kaldı değil mi? ne yaparsak yapalım, bilmediğimiz halde aradığımız; başka uğraşlarla bulmaya çalıştığımızın ne olduğunu bilemedik değil mi?
Her başarımızdan sonra hüsran olunca, her yeni insanla tanışıp bu sefer bilemediğimiz, çözemediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle bakmadık mı konulara? Hayatımızdaki her konu bir süre oyaladı belki bizi, ama hep bir yanımız yarım kalmadı mı?
Her yıkımdan sonra biraz daha çekilmedik mi kabuğumuza? Kendi kendimize sözler vermedik mi bir daha böyle yapmayacağız diye. Ama ne olursa olsun bilmediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle yaklaşmadık mı her yeni olaya, gözümüzü diktiğimiz her başarıya, her yeni tanıştığımız insana. Bazılarımız bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi düşünmeyi. Kader dedik. Rabbim böyle uygun görmüş dedik. Hem beni benden başka anlayan yok dedik. Kimi zamanda beni rabbimden başka anlayan yok dedik. Kimi zamanda isyan etmek istemiyorum ama neden hep böyle oluyor? Neden her şey beni buluyor dedik değil mi? içten içe isyan etmedik mi gerçekte? Ama ben müslümanım, inançlıyım, rabbim beni sen biliyorsun. Beni senden başka anlayan yok dedik kimi zaman. Kimi zamanda beni, benden başka anlayan yoklarla geçiştirdik hep, arayıp ta bulamadığımızı.
Ne aradığımızı bulabildik mi peki? Bulamadık değil mi? çünkü ne4 aradığımızı bilemedik. Ama her yeni uğraşta, ufkumuza diktiğimiz; bunu başarırsam her şey yoluna girecek diyerek, başarabilirsek bir süre sonra bir yanımızın yarım olduğunu görerek, mutsuz olmadık mı? O zamanlarda mutlu olmak için ben ne yaptım ki bugüne kadar rabbim bana mutluluk versin dedik belki kimi zaman? Mutluluk bana haram dedik belki. Hayattan küstük. Ama bilmediğimiz, çözemediğimiz halde artık her şey bitti diyerek, hiçbir şey yapmayacağım diyerek, kendi kendimize söz verdiğimiz halde, her yeni uğraş; tanıdığımız her yeni insan bizim için yeni bir başlangıç olmadı mı?
Oldu değil mi? hayatımızda ki her şey yeni bir başlangıç oldu çoğumuz için. Belki birçoğumuz bunları bile düşünmeden, isyan etmek istemiyorum ama neden hep ben diyerek, içten içe isyan ederek, kaderim böyleymiş diyerek, düşünmeyi bile bıraktı belki değil mi?
Yanlış gördüğümüz bir olayı, hata dediğimiz bir davranışı; bu böyle olmamalıydı demedik mi kimi zaman. Ben böyle yapmayacağım diyerek söz vermedik mi kendimize. Nefret ettiğimiz şeyleri bile daha fazla hata yaparak, kendimize kızarak geçiştirmedik mi? kendimize verdiğimiz sözleri bile tutamadık değil mi kimi zaman? Kendimize güvenemedik. Kendimizden nefret ettik kimi zaman ne istediğini bilmiyorsun diye. Neden ben dedik kimi zaman. Olmadı ama değil mi? ne yapsak, ne desek, bir şeyi başarsak; başaramasak da ne olduğunu bilemediğimiz, arayıp ta bulamadığımız, hep bir yanımızı eksik bırakan ama aramaktan asla vazgeçemediğimi aramaktan vazgeçmedik değil mi?
Bazılarımız bunları bile düşünmeden kader dedik, mutlu olmayı hak etmemişim dedik, ben mutlu olmak için ne yapmışım ki mutlu olayım, ben mutlu olmak için bir şey yapmadım, isyan etmek istemiyorum ama neden hep ben diyerek içimize gömdük değil mi isyanımızı? Zaman değişti dedik. İşteler, şöyleler dedik. Hep çelişkilerle geçirdik hayatımızı. Ama her yeni umut bizim için yeni umut bizim için yeni bir başlangıç oldu değil mi yine? Her başarımızda, başarısızlığımızda neden ben dedik hep. Bilmeden aradığımızı, farkına varamadığımızı aramayı bıraktık belki kimi zaman. Ama her yeni umutta yeni bir başlangıç yaptık her zaman. Çelişki üzerine çelişki yaptık hep.
Güçlü birini gördüğümüzde ona imrendik önce, ben neden bu kadar güçlü değilim diye. Sonra ben ondan daha güçlüyüm dedik, ona benzemeye çalıştık.
Daha güçlüsünü bulduğumuzda ona imrendik; eskisine baktık, ben bunu mu örnek almışım kendime demedik mi? ben bunları mı yapmışım demedik mi? dedik değil mi?
ben kendime yeterim diyerek, beni benden başka anlayan yoklarla, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler diyerek, ben onlar gibi olmayacağım demelerle, mutlu olacağım demelerle, mutlu olmayı hak etmemişim kilerle, bu zamanda kim mutlu olmayı hak etmiş ki ben hak edeyim kilerle,
İçten içe haykırmak isteyip de haykıramadıklarımızla, kimsenin anlamasını beklemiyorum demelerle, herkesin anlamasını isteyerek; bir taraftan da kimse anlamasın diye hata üstüne hata yaparak, bilmediğimiz; farkına varamayıp ta aramaktan asla vazgeçmediğimizi aramaya devam ederek, isyanımızı içimize gömerek, her geçen gün kabuğumuza biraz daha çekilmedik mi?
Aman beni şöyle bilmesinler, benim hakkımda şöyle düşünmesinler demedik mi içten içe. Bir taraftan kimse beni anlamadı, anlamasını beklemiyorum ama gün gelecek mutlaka biri anlayacak diyerek. Kendini sen bile anlayamıyorsun ki, başkası nasıl anlasınlar la, başkalarının bizim için düşünmediklerini, söylemediklerini, kimi zaman içten içe daha ağır hakaretler, daha ağır laflar etmedik mi?
Ama ben farklıyım dedik değil mi hep? Farkımızın ne olduğunun farkına kendimiz bile varamadık. Ne yapsak, ne etsek olmadı ama. Zaman değiştilerle, şöylelerle, böylelerle, artık herkes böylelerle, beni benden başka anlayan yoklarla, ya rabbim beni sen biliyorsunlarla, beni herkes günü geldiğinde anlayacaklarla, bir taraftan kimsenin anlamamasını isteyerek, bir taraftan herkesin anlamasını bekleyerek, ben kendime yeterimlerle, ben kendime yetemiyor muyumlar la. Çelişki üzerine çelişki kurarak geçirmedik mi hayatımızı?
Geçirdik değil mi? ama hep bir yanımız eksik kalmadı mı? Ne istediğimizden, ne aradığımızdan emin olamadık hiçbir zaman, bulamadığımız için başka uğraşlarla uğraştık belki buluruz ümidiyle. Ama olmuyolarla, ne yapsak, ne etsek beceremediklerle, yapamıyor uzlarla; içten içe haykırmak istediklerimizi bile içimize gömdük. İsyanımızı içimize gömdük hep.
Ama ne aradığımızı bulamadık hiçbir zaman. Gün gelecek bulacağız ama değil mi? belki buluruz bir gün. Belki mutlu olurum. Belki huzur bulurum. Yok, yok ben mutlu olmak için bir şey yapmadım. Mutlu olmayı hak etmedim. Mutlu etmeyi hak etseydim böyle doğmazdım. Şuyum şöyle olmazdı, buyum böyle olmazdı. Demedik mi?
Dedik değil mi?
Ne aradığımızın farkına varabildik mi peki? Bilemeyip de neyi aradığımızın farkına varamadık değil mi? ama gün gelecek belki buluruz dedik. Ama o gün hiç gelmedi değil mi? her yeni başlangıca yeni bir umutla bakmadık mı, belki buluruz bu sefer umuduyla. Bulamadığımızı düşündüğümüzde eskileri aramadık mı? Sen böyle değil dinlerle! Mutsuzsunlar la. Mutsuz olmaya mahkûmsun senlerle! Nerde yanlış yaptın diyerek! İsyan etmek istemiyorum ama neden hep benlerle, neden her şey beni buluyor demedik mi hep?
Bizden zayıf, bizden güçsüz birini gördüğümüzde küçümseyerek baktık hep! Ezmeye çalıştık, güçlü olduğumuzu hissettik kimi zaman, öyle de olmadı değil mi? güçsüzlüğümüz, kırgınlığımız hiç bitmedi. Bitmeyecekte. Ama bir gün biterlerle; nereye kadar böyle gidebiliriz kilerle.
İçten içe nefret ettik kendimizden, ne aradığımızı, ne istediğimizi, bir türlü farkına varamayıp ta aramaktan vazgeçemediğimizi aramaya devam edip durduk değil mi hep?
Şöyleler, böyleler deyip durduk hep. Zaman değiştiler. Artık herkesler böyleler.
Ama bunları birine anlatsak bize çocuk derlerle! Bize deli derlerle! Sen kendine yetemiyor musunlar la, susarak her geçen gün kabuğumuza biraz daha fazla çekilerek geçirmedik mi ömrümüzü.
İçimizdeki çocuğu susturmaya devam mı edeceğiz. Her ne kadar susturmaya çalışsak ta susturamadığımız, içimizdeki sesler konuşmaya devam edecek!
Olduk değil mi? ama bulamadık.
Daha önce tanıdığımız arkadaşlarımızdan kaçıyla görüşüyoruz; bir kaçıyla görüşüyoruz belki, belki de hiçbiriyle görüşmeyenlerimiz çoğunlukta. Bazılarımız bu durumu anlamadığını ve düşünmeyi bıraktığını söylüyor belki de. . Birçoğumuz için fark eden bir şey yok aslında. Bazılarımız ise sırf değişmedi desinler diye haberleşmeye devam ediyor. Bir de birçoğumuzda olan şu düşünce; beni aramayanı bende aramıyorum.
Zaman değişti değil mi? artık herkes böyle. Bir zamanlar çocukluğumuzu paylaştığımız, aynı sınıfı paylaştığımız, aynı mahallede oturduğumuz, aynı yerde çalıştığımız. Kısacası tanıdığımız herkes. Acısıyla-tatlısıyla kimisiyle beş gün, kimisiyle beş ay, kimisiyle beş sene, kimisiyle de daha uzun bir süre beraber olduğumuz. Tanıdıklarımız, arkadaşlarımız, akrabalarımız.
Aslında değişen zaman değil bunun farkında mıyız acaba? Değişen insanlar, biziz! Hiç kimsenin bizi anlamadığını düşünüyoruz, bizi anlamadıklarını düşündüklerimizi de anlamaya çalışmayı bırakın, dinlemeyi; muhatap olmaya bile tenezzül etmiyoruz değil mi? ne oluyor peki sonuçta? Herkes kendi içinde yaşıyor bir şeyleri, çok küçük şeyler bile olsa yeri geldiğinde taşınamaz hale geliyor. Çağımızın en büyük sorunu iletişimsizlik. Ve bunun getirisi her zaman kendini yalnız hissetme.
Zaman değişti. Şimdi bulunduğumuz ortamlardaki arkadaşlarımız, tanıdıklarımız, muhatap olduklarımızda bir süre sonra eskiyecek o zaman; bulunduğumuz ortamlardan ayrıldığımızda. Onlarla paylaştıklarımızın da, şuan ki arkadaşlarımızın da, tanıdıklarımızın da bir anlamı olmayacak. Onlarda unutulacak. Sonuç ne olacak peki? Yalnızlığımız devam edecek. Hani bir de şu kimse anlamadı, zaten anlayamaz düşüncesi var ya. Bu her şeyi açıklar değil mi sizce?
Nerde olursak olalım, kimle ne yaparsak yapalım; zaman geçince bir anlamı olmuyor değil mi hiç birimiz için. Olmayacakta böyle devam ettikçe.
Aman boş ver diyenlerimizde olabilir içimizden, her şeye boş vere boş vere nereye kadar5 gidebiliriz? Böyle iyi, ben yalnızlığımla mutluyum diye teselli edip duracağız değil mi kendimizi. Kimse anlamadı, anlamaz, anlayamaz, anlamasını da beklemiyorum deyip duracağız değil mi?
Hiç birimizin kendini yalnızlığa mahkûm etmeye hakkı yok!
Arkadaşlarınızın, tanıdıklarınızın değerini bilin. Ne görüşte, ne fikirde, ne halde, ne kadar uzakta olursa olsun; hepimizi yaradan tek!
Teknoloji ne kadar gelişti değil mi? şuada biç gerçek ki; teknoloji ne kadar gelişirse; insanlar birbirinden o kadar uzaklaşıyor. Herkes kendini yalnızlığa, birçok şeyi kendi içinde yaşamaya başlıyor. Ve böyle devam ediyor. Ve dur denilmediği sürece yalnızlıklar devam edecek. Daha da kötü olacak, daha da dayanılmaz olacak. Ama buna dur demek çok kolay. Çözümü de çok basit, ama ya göremiyoruz, ya göz ardı etmek işimize geliyor/ya da görmek istemiyoruz.
Şu zamanda kızlar ilk bakışta erkek olarak değerlendiriyor karşındakini. Erkeklerde ilk bakışta kız olarak değerlendiriyor. Kimsenin insan gözüyle değerlendirdiği yok kimseyi.
Bugüne kadar ömrü hayatımız boyunca tek bir kişiye kızmadık mı aslında; kendimize. Birine bağırmamız bile aslında kendi bağırmamız olmadı mı? Neden mi? çünkü kendimizi ifade edemediğimizden. Kendimizi ifade edebilmiş olsak karşımızdaki anlar.
Kendi kendimize düşünüp kızmadık mı hep? Hiç kimseye anlatmak istediklerini anlatamıyorsun. İfade etmen gerekenleri ifade edemiyorsun, niye düşünmüyorsun diye!
Ailesiyle sorun yaşamayan kimse nerdeyse kalmadı bu zamanda. Zaman değişti değil mi? birçoğumuz çocukluğunda sorun yaşadı, çevreden, ortamdan, aileden. İlgi göremedi ailesinden. Anlatmak istediklerini, ifade edemediklerini hep yuttu. Ne oldu yalnız kaldık hepimiz değil mi? beni benden başka anlayan yok diyenler kervanına katıldık hep. Peki, beni benden başka anlayan yok diyenlerimize soruyorum? Kendinizi anlayabiliyor musunuz? Ben anlarım kendimi diyenlerimiz. Nasıl anladığınızı anlatsanıza bana. > unutarak, farklı olduğunu düşünüp, bir süre sonra öyle yapmışçasına hatırlayarak mı? Ya da aman! Boş ver! Diyerek mi?
Kendimizi gerçekten anlayabiliyor muyuz? Ben vereyim cevabını. Kendi içimizde tuttuklarımızla, kendi içimizde yaşadıklarımızla. Herkese belli ölçüler doğrultusunda yaklaşmakla. Sorunlarımızı içimize atarak, bir süre sonra boş ver diyerek; kendi kendine üzülerek değil mi?
Ama zaman değişti değil mi? artık herkes böyle. Kimse kimseyi anlamıyor bu zamanda! Peki, hiç birbirinizi anlamayı denediniz mi? çok denediniz değil mi? yok ne desen boş. Olmuyor. Herkes böyle. Herkes kendini kurtarmaya çalışıyor. Herkes bir yol tutturmuş gidiyor ama nereye gittiğini biliyor mu acaba? Nereye gittiğimizi bilen varsa bana da söylesin? Yâda durun ben söyleyeyim: yalnızlığa! Ve her geçen zamanda daha da büyüyor yalnızlığımız.
Çocukluğumuzu yaşayamadık belki birçoğumuz. Bazı sebeplerden dolayı ailemizden ilgi göremedik belki de. İş, güç, koşuşturma. Ailevi problemlerden dolayı. Ama her birimiz kendi çocuklarına göremediği ilgiyi gösterecek değil mi? onlar seviyorsunuz? Peki, mutlu bir çocuk gördüğünüzde içiniz burkulmuyor mu? Yalnızlığınız aklınıza gelmiyor mu? Kendi çocukluğumuz geliyor aklımıza. Bizim çocuklarımız böyle olmayacak diyoruz. Çocukları severim diyoruz kendimize ve herkese. Hangi çocuğa gösteriyoruz sevgimizi? Kendi çocuğumuza gösteririz; bırak bu ağızları demeyin şimdi;9 her şeyin zamanı var değil mi? zamana bıraktığımız şeyleri, hayallerinizi, mutluluklarınızı gerçekleştirebiliyor musunuz? Çocukluğumuzda ilgi göremedik diye; hiç bir çocuğa gösteremediğimiz ilgiyi kendi çocuklarımıza gösterebilecek miyiz?
Peki, kardeşleri olanlar bu ilgiyi gösterebiliyor mu? Olmuyor değil mi? kendi çocukluğumuz geliyor aklımıza.
Yapmak isteyip de, içimizde kalanları yapamadık diye, yeri geldiğinde kendimize bile ifade edemediğimiz kıskançlıklarımız olmuyor mu çocuklara karşı? Sen büyü de gör dünyanın kaç bucak olduğunu diye geçirdiğimiz olmuyor mu içimizden? Bunun yerine onlarla vakit geçirsek. Önce insan oldukları için, yaratılanı hoş görsek, yaratandan ötürü!
Ama olmuyor değil mi? her şeyimizi kendi içimizde yaşıyoruz. Beni benden başka anlayan yok! Anlayan olmadı! Olamaz. Anlamasını da beklemiyorum zaten.
Aman kim ne derse, ne düşünürse düşünsün bizim hakkımızda umurumuzda bile değil, değil mi?
Peki, içimizde kalanlar olsun. Yapmak istediklerimiz olsun. Neden yapamıyoruz?
Hem kim ne düşünürse düşünsün benim hakkımda deyip duruyoruz ama kimse hakkımızda bir şey düşünmesin diye hep kabuğumuza çekiliyoruz. Çekildikçe çekiliyoruz kabuğumuza, yalnızlığa itiyoruz kendimizi, yalnızlığa mahkûm ediyoruz.
Ailemizle yaşadığımız sorunlar yüzünden ailemizle aramızda kopukluklar oldu değil mi zaman zaman? Peki, onlar büyük, onlar göremiyorsa ben hiç görmem, onlar görsün. Şöyle. Böyle. Falan. Filan.
Bu düşünceleri bir tarafa bırakıp yıkıcı taraf değil de, yapıcı taraf olmaya niye çalışmıyorsunuz?
Olmuyor değil mi? beni kıranlarla olmuyor, ne yapsam ne etsem olmuyor!
Peki, bizi kıranları ne kadar tanıyoruz? Kırıldığımız insanların yaşadıklarının ne kadarını biliyoruz? Yeri geldiğinde yaşadıklarımız yüzünden kırmış olduklarımızın bizi anlamasını bekliyoruz da; neden bizi kıranların niye böyle yaptığını düşünmeye çalışmıyoruz?
Zaman değişti değil mi?
İşteler.
Aman! boşverler…
İyi değişsin bakalım
İçimizde evlilikten korkmayan var mı? Hatta ben evlenmeyeceğim diyenlerimiz? Evlilik dediğin nedir ki? Alt tarafı bir imza değil mi peki ya sonrası? Mutlu olup olamama. Zaman değişti değil mi? sevmek yok bu dünyada! İnsani ihtiyaçlar için bir kurum sadece evlilik. İki taraf içinde.
Televizyonlar bangır bangır bağırıyor değil mi? sevip de evlenenler bile boşanıyor diye? Artık ya nasip ya kısmet diyoruz. En büyük isyanı böyle yapıyoruz yaratana biliyor musunuz? Tepkisiz kalarak. Önümüze ne gelirse onu yapıyoruz. İyi mi kötü mü ne sonuçlar doğuracak diye düşünmüyoruz.
Peki, liseyi bitirme, üniversiteye girme, bir an önce iş hayatına atılıp hayatını kurmaya çalışma. Vb. bunların sebepleri arasında sadece okuma, çalışma hecesi mi var? Yoksa hayatınızı kurtarma, kendinizi garantiye alma, çevrenizdekiler başaramadı demesinler diye. Evlenip de anlaşamazsanız eğer, tabi evlenmeyi düşünüyorsak; ben kendime yeteyim düşüncesi mi? hepimiz için geçerli bu! Hepimiz maddeye yönelmişiz. Başka her şeyi silmişiz. Önce okumak/önce çalışmak/önce evlenmek ama değil mi? bunları halledince gerisini hallederiz. Peki, her şey istediğiniz gibi gidiyor mu? Sıkıntı ve stres. Tek nedeni yalnızlık. Bir konuşabilsek öyle rahatlayacağız ki aslında; ama farkında bile değiliz.
Ama kendi içimizde yaşamamız gerekenler var değil mi? peki kendi içimizde yaşayabiliyor muyuz? Yaşayamıyoruz değil mi? ama boş ver diyoruz kendi kendimize. Elbet bir gün düzelir. Peki, o gün neden hiç gelmiyor? Yada hiç gelmeyecek mi? alıştık değil mi artık her şeye.
Zaman değişti.
Şu dünyada sevmekten daha değerli, daha anlamlı bir duygu var mı? Var değil mi maddiyat! Peki, şu gerçeği göz önünde bulunduruyor muyuz? Maneviyat maddiyatı kabul ediyor da; maddiyat maneviyatı neden kabul etmiyor? İkisi bir arada olmuyor değil mi? eskiden nasıl oluyordu peki? Zaman değişti ama değil mi; Türk filmlerinde kaldı o zamanlar.
Ortam olarak her girdiğimiz ortamda arkadaşlarımız var mı? Ya da her gittiğimiz yerde bir ortamımız var mı? Diyebiliyor muyuz? Kimi zaman diyoruz değil mi? ama bir süre sonra o da olmuyor.
Olmuyor.
Benim ömrü hayatım boyunca en büyük sorunum ne oldu biliyor musunuz? İnsanların geceleri bile çıkartmadıkları, şeytanın gözlerine takmış oldukları güneş gözlükleri.
Hepimiz huzur aramıyor muyuz? Sadece huzur arıyoruz değil mi? bir de bulabilsek aslında.
Yönelmiş olduğunuz maddiyattan, maddeden; başınızı kaldırıp maneviyatınızı, sevginizi görün artık. Mutsuzluklarınız, yalnızlıklarınız bitmez yoksa! Maneviyatınıza yöneldiğinizde; sıkıntı stres içinde bir türlü halledemediğiniz, istediğiniz gibi olmayan madde bile o kadar kolay olacak ki.
Her şeyin başı sevgi.
En büyük hayalimiz huzur değil mi?
Hepimiz her birimizden zekiyiz, hepimizin birbirinden güzel, farklı özellikleri, meziyetleri var. Hepiniz farklı yerlerde; farklı meslekler yapacaksınız belki, ama mutlu olabilecek misiniz? Hep zamana bıraktığınız mutluluğu, bulabilecek misiniz? Şu an mutlu olamadığınızdan, o zaman gelince mutlu olabilecek miyim düşüncesini çoktan bıraktınız mı yoksa?
Bazı şeyleri kabullenmek zor mu geliyor? İşteler değil mi hep? Zaman değiştiler. Zaman değişmez bilmiyor musunuz? Bundan bin yıl önceki zamanda aynı değil miydi? Ama o zaman başka aletlerle belirleniyordu değil mi zaman ;) zaman değişmez! Zaman insanlara uyar.
İnsanlar değişir. Ve yalnızlıkların, mutsuzlukların hüküm süreceği bir hayat doğru sürükleniyoruz hepimiz. Buna dur demek elimizde; sadece, iletişimle. Konuşarak. Birbirimizi anlayarak. Ama ilk önce sevgi! İnsan olduğumuz için. Önce insanları sevmeliyiz.
Hepinizi güneş gözlüklerinizi çıkartmaya davet ediyorum! Tabi ben mutsuzluğumla, yalnızlığımla, kendi içime attıklarımla mutluyum diyebiliyorsanız o başka.
İnsan olduğunuz için sevin birbirinizi. İnsanları sevin. Ve muhabbet edin. Ne konuda olursa. Bir süre sonra birçok şeyin değiştiğini göreceksiniz. Ve içinize atıp da zamanın unutturduklarını bile hatırlayıp, bütün sorunlarınızdan kurtulacaksınız.
Mutsuz olmak istemiyorsanız tabi.
Tabi psikologa falan gitmeyi düşünmüyorsanız? Ama deli derler değil mi psikologa gittik mi? uyuşturucu ilaçlar haricinde yapabildikleri hiç bir şey. Aslında her şeyin çözümü o kadar basit ki; sadece sevgi, saygı ve iletişim. Muhabbet. Başka bir şey değil. Ama zaman değiştiler, işteler, aman! boşverler!
O kadar kör etmiş ki gözlerimizi, en aydınlık anda bile önümüzü göremiyoruz.
İsteyenler zaman değiştiler, işteler, boşverlere devam etsinler. Bu dünya mutlu olmak için kısa, mutsuz olmak içinse çok ama çok uzun.
Her şeyi zaman diye kestirip atmak yerine, bazı şeyleri de biz yapmaya çalışalım; kendi hayatımız ve sevdiklerimiz için.
Çağa uyacaksın ama değil mi? bu çağı bu hale getirenler insanlar değil mi?
Ben istesem dünyayı devirir, dağı taşı yerinden oynatırım ama işte deyip duruyoruz değil mi? istedikten sonra yapabileceklerimizin farkında değiliz ama?
Yeri geldiğinde bildiğimiz bir konuda bile hata yapabiliyoruz değil mi? çok basit bir konuda bile hata yapabiliyoruz. Mesela bildiğimiz bir soruyu yanlış yapabiliyoruz, cevabı öğrendikten sonra; biliyordum nasıl yapamadım diye kızıyoruz değil mi?
Ailemiz bize güvenmiyor değil mi? ama biz kendimize yeteriz. Herkese karşı kendimizi kanıtlamaya çalışıyoruz/ çalıştık bir süre olmayınca bıraktık belki; ilk önce kendimize kanıtlasak her şey çözülecek aslında biliyor muyuz? Ama olmuyorlar, işteler, zaman değiştiler, artık herkes böyleler.
Ailemizden ilgi göremedik belki; sorunlar yaşadık, istesek aslında bütün sorunları anında çözebiliriz değil mi? ama olmuyor! Ne yapsak, ne etsek olmuyor! Yaptığımız her yanlışta biraz daha kabuğumuza çekiliyoruz. Ama her zaman ben kendime yeterim; beni benden başka anlayan yok, anlamadı; anlamasını da beklemiyorum zaten deyip duruyoruz değil mi? ama kendimizi çevremize karşı, ailemize karşı göstermeye çalışıyoruz. Ne yapsak olmuyorlar, işteler, şöyleler, böyleler. Bütün sorunlarımızı çözebileceğimizin farkındayız aslında ama olmuyor değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor? Her yeni kırgınlık biraz daha kabuğumuza çekilmemize sebep oluyor. Hep demiyor muyuz: >zamanı var; gün gelecek her şey düzelecek.
Hep tek bir şeye yönleniyoruz değil mi? onu başardım mı her şeyi yaparım diyoruz. Kimini yapıyoruz, kimini yapamıyoruz; peki mutlu olabiliyor muyuz? Yetmiyor değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor. Hep bir yanımızda eksiklik oluyor. Düşünmemek için uyukluyoruz belki, başka uğraşlar buluyoruz kendimize. Ben güçlüyüm deyip alıştım deyip, unutuyoruz sorunlarımızı. Ama ne yapsak ne etsek olmuyor…
Kendimize haykırarak bir şeyleri anlatmak istediğimizde bile susuyoruz, hep zamanı var bekle diyoruz. Gün gelecek. Şunu yapacağım bunu yapacağım; her şey yoluna girecek diyoruz. Ama o gün geldiğinde de olmuyor değil mi? bir şeyler düzelmiyor. Daha da kötü oluyor. Yalnızlığımız, hayata küskünlüğümüz, mutsuzluğumuz daha da artıyor, daha da acı verici oluyor değil mi? hem kimsenin anlamasını istemiyorum diyoruz, hem herkes anlasın diyoruz. Hiçbir şey yapmıyoruz kimse anlamasın diye. Üzgün zamanlarımızda biri bizimle ilgilendiği zaman bize acıdığını düşünüyoruz belki, kendi kendimize acıyoruz sonra, kendi kendimize kızıyoruz. Başkalarının üzüldüğünü gördüğümüzde kendi üzüntülerimiz geliyor aklımıza, ilgileniyoruz, sonra ona acıdığımızı düşündüğünü zannediyoruz. Bazen de güçlü olduğumuzu gösterebilmek için kayıtsız kalmaya çalışıyoruz. Ama hep ben yapardım, yapabilirdim, niye yapmadım, ben var ya ben diyip duruyoruz.
Her geçen gün kabuğumuza biraz daha çekiliyoruz.
Belki de birçoğumuz bunları bile düşünmeden vazgeçti değil mi? bunları düşünmeyi bile bıraktı. Ben kendime yeterim, beni benden başka anlayan yok. Kimse anlamadı. Anlayamaz zaten beni. Biri anlamaya çalışsa; kim anladı ki beni sen anlayacaksın diyoruz. Çekildikçe çekiliyoruz kabuğumuza. Yalnızlığımız artıyor gün geçtikçe. Ama ben güçlüyüm, yıkılmadım. Yıkamaz beni hiç bir şey diyoruz değil mi? en ufak bir şeyde bile yıkılmıyor muyuz? İçimizdekiler kat kat acı vermiyor mu?
Bizi gerçekten tanıyan insanlar; gülen gözlerimizin altındaki gözyaşlarımızı görebilenlerdir değil mi aslında? Peki, gözyaşlarımızı gizlemek için de her şeyi yapıyoruz değil mi? bir taraftan da herkesin bizi anlamasını istiyoruz. Bir taraftan da beni benden başka anlayan kimse yok. Anlamasın deyip duruyoruz.
Ailemiz büyüdüğümüzü göremiyor değil mi? ne kadar uğraşsak da bize güvenmiyorlar! Ama onlar da biliyorlar aslında bir gün güvenebileceklerini.
Bizi anlamıyorlar değil mi? peki biz onları ne kadar anlayabiliyoruz? Bir yanlışlık yaptıklarında, isteseydim müdahale ederdim; düzeltirdim, dağı taşı oynatırdım diyoruz ama yine müdahale edemiyoruz!
Herkesi silmişiz hayatımızda ama kaybetmemek için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz değil mi? ne yapsak ne etsek olmuyor değil mi? bizi bizden başka anlayan yok. Ne istediğimizi bilen yok. Peki, biz kendimizi anlayabiliyor muyuz? Ne istediğimizi bilebiliyor muyuz? Anlayamıyoruz değil mi? beni kimse anlamadı ki, ben nasıl anlayayım diyoruz değil mi? bir anım bir anıma uymuyor ki, yanardönerim diyoruz. Ama bir gün ne istediğimi bileceğim ve yapacağım diyoruz değil mi? o gün geldiğinde neden mutlu olamıyoruz? ben yaptım, mutluyum diyemiyoruz.kendi kendimizi avutuyoruz aslında; yaptım, başardım, ben böyle mutluyum.böyle geldi, böyle gider diyoruz. Ama hep bir yanımız eksik kalıyor değil mi? kırgınlığımız, yalnızlığımız artıyor gün geçtikçe. Biri bir şey dese; mabedimize dokunmaya kalksa hemen susturmaya çalışıyoruz değil mi? haykırmak isteyip de içimizde tuttuklarımızı, sır dediklerimizi; aman kimse duymasın hakkımda ne düşünürler, bir taraftan hem herkesin anlamasını bekleyerek, hem de hiç kimse anlamasın diye her şeyi yaparak.
Peki, ne olursa olsun, değişmeyen bir tek şey var değil mi hepimiz için; ben ve yalnızlığım; mutsuzluğum. Ne yaparsak yapalım bir türlü üstesinden gelemiyoruz değil mi? ama bir gün geleceğiz? Çok yakında? Az kaldı değil mi? ama bir türlü gelmiyor değil mi o gün? Ne yaparsak yapalım gelmiyor. Olmuyor bir türlü.
Ailemize bir şeyler yapabileceğimizi göstermek için her şeyi yaparız değil mi? ama hiç bir şeyi yapamıyoruz. Bize güvenmelerini bekliyoruz ama büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz. Büyüdüğümüzü görmüyorlar, görmek istemiyorlar değil mi? peki büyüdüğümüzü kendimize ispatlayabiliyor muyuz? Ben büyüdüm diyebiliyor muyuz? Ben büyüdüm diyoruz, ama neden böyle yapıyorsun diyoruz değil mi? neden çocuk gibi davranıyorsun deyip kızıyoruz kendimize. Bir taraftan herkesin anlamasını bekliyoruz, bir taraftan kimse anlamasın diye elimizden geleni yapıyoruz. Her geçen zaman yalnızlığımız artıyor değil mi? mutsuzluğumuz artıyor. Ufacık bir şeyde hata yapabiliyoruz. Nasıl yaptım ben bu hatayı deyip, daha da çekiliyoruz kabuğumuza. Hayattan soyutluyoruz kendimizi. Ama kimse anlamasın diye sahte gülücükler savuruyoruz etrafımıza, bir taraftan herkesin anlamasını istiyoruz, bir taraftan kimse anlamasın diyoruz. Anlamaması için de her şeyi yapıyoruz değil mi?
Hep büyüdüğümüzü göstermek için büyükler gibi davranmaya çalışıyoruz değil mi? ama büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz bir türlü. Ama bir gün gelecek, her şey yoluna girecek. O gün neden hiç gelmiyor diye isyan ediyoruz kaderimize. Sonra kendi kendimize kızıyoruz neden böyle yapıyorsun diye. Zaman değişti. Artık herkes böyle deyip duruyoruz değil mi? avutuyoruz kendimizi. Olmuyorlar!
Yalnızlığımız gün geçtikçe artıyor. Aslında büyük işler yapabilecekken, küçücük hatalara takılıp kabuğumuza çekiliyoruz ve bunu neden yapamadın, sen hiç bir şeyi yapamıyorsun, yapamazsın deyip duruyoruz kendi kendimize; kızıyoruz. Bir taraftan herkesin anlamasını bekleyerek. Bir taraftan da hiç kimse anlamasın diyerek. Peki, kendimizi kendimize ispatlayabiliyor muyuz?
Büyüklerimize bana güvenin ben büyüdüm dercesine bakıyoruz ama büyüdüğümüzü kabullenemiyorlar değil mi? ne yapsak ne etsek büyüdüğümüzü kanıtlayamıyoruz. Peki, herkesin bize güvenmesini bekliyoruz ama biz kendimize güvenebiliyor muyuz? Güveniyoruz aslında değil mi? ben var ya! Ben istesem dağları taşları yerinden oynatırdım diyerek. İşteler, öylelerle, böylelerle, zaman değiştiler.
Bir yanlışlık gördüğümüzde ben bunu yapmam diye önyargıyla yaklaşıyoruz önce. Bir süre sonra aynı yanlışın daha büyüğünü kendimiz yapıyoruz. Sen böyle yapmazdın, sen böyle değildin! Sen bu olamazsın deyip kızıyoruz kendimize. Ben normal değilim diyoruz değil mi kendi kendimize. Herkes anormal zaten, ben nasıl normal olabilirim ki, zaman değiştiler. Şöyleler böyleler.
Her şeyimiz büyüdü ama kimse büyüdüğümüzü görmek istemiyor değil mi? yaşımız büyüdü, bedenimiz büyüdü. Her yönden geliştirdik kendimizi; istesek dağları deviririz aslında ama şöyleler, böyleler yüzünden yapamıyoruz. Herkesten kaçmaya çalışıyoruz. Bizi güçsüz zannederler, bizi anlamazlar diyerek, bir taraftan da herkesin anlamasını bekleyerek. Ama her geçen gün kabuğumuza daha da çekilerek. Hayatımız çelişkilerle geçti değil mi hep? Kimse içimizdekileri görmesin diye soyutladık kendimizi.
Ama büyüdük kimse kabullenmiyor; neden kabullenmiyor diyerek. İşteler, şöyleler diyerek.
Her şey büyüdü de; bir içimizdeki çocuk büyümedi değil mi? içimizdeki çocuğu büyütemedik. Artık kendimiz için, yalnızlığımızdan kurtulmak için, mutlu olmak için, bir şeyler yapma zamanı gelmedi mi? yoksa şöyleler, böyleler diyerek, yalnızlığımızla, mutsuzluğumuzla, ben kendi kendime yeterim deyip, yetemeyerek; mutsuzluğumuza mutsuzluk, yalnızlığımıza yalnızlık katarak devam etmek mi istiyoruz.
Bazılarımız belki de bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi her şeyi? Bazılarımız da düşünmekten vazgeçti.
Yaptığımız her şey boş. Ne yapsak ne etsek olmuyor. Farkına varmak mı istemiyoruz hala? Bilmediğimiz halde arayıp da bulamadığımızı aramaktan vazgeçebiliyor muyuz?
Aslında bu işin aslı yok. Bu zamandaki hiç bir şeyin aslı yok. Zaman değiştiler, şöyleler; böyleler diyerek avutuyoruz kendimizi. Böyle devam etmek istiyor muyuz?
Saçmalık bunlar değil mi?
Bir yanınız anlıyor; bir yanınız anlamak istemiyor değil mi?
Kimi zaman büyüklerimizin üzüntüleriyle, kimi zaman sorunlarıyla, kimi zaman tartışmalarıyla, kimi zaman onlarla sorunlar yaşayarak, kimi zamanda onların yokluğuyla geldik değil mi bu günlere? Ben onlar gibi olmayacağım dedik kimi zaman çocukça, gerekirse evlenmeyeceğim, evlenirsem mutlu olacağım, çocuklarımı üzmeyeceğim, kimseyi üzmeyeceğim. Herkes neden mutsuz, kimse mutsuz olmasın, herkesi mutlu edeceğim. Bu nasıl dünya herkes mutsuz; eskiden böylemiydi diyerek; kimi zamanda müdahale etmeyi düşünerek geçmedi mi çocukluğumuz? Belki çok istedik müdahale etmeyi ama korktuk, çekindik; üzüldük, ağladık gizli saklı köşelerde. Çocukluk işte değil mi? ama büyüdük şimdi. Çocuktuk o zamanlar. Çocuktuk. Büyüdük artık. Peki, büyüdük de, niye hala kimse görmüyor büyüdüğümüzü? Neden kimse kabullenmiyor. Zaman değiştiler, şöyleler, böyleler, aman boşver diyerek geçiştiriyoruz değil mi?
Hep bilmediğimiz farkına varamadığımız bir arayış içinde olmadık mı? Ne istediğimizi bilemedik, düşündük kimi zaman bulmadık.
Bazılarımızı bunları bile düşünmeden bıraktı belki. Kader utansın dedi, kaderim böyleymiş dedi. Bunları bile düşünmeden; her şeye boş ver diyerek, kimi zaman ağlayarak, kimi zaman gülerek geçiştirdi değil mi?
Başka uğraşlarla geçiştirdik bu düşüncelerimizi, başka uğraşlar aradık hep, başka insanlarla tanışıp konuşmak istedik; ama esas derdimizi: bilmediğimiz, çözemediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle davranmadık mı hep? Davrandık değil mi? ama bir süre sonra olmuyorlar, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler. Engellerine takılmadık mı hep.
Şunu yaparsam, başarırsam olacak, her şey yoluna girecek.
Kendi sorunlarımızı, ailemizdeki sorunları, çevremizdeki sorunları, bazen de bütün insanların sorunlarını çözebileceğimizi düşünerek başarmaya çalışmadık mı? Başarabildiklerimiz bir süre oyaladı belki bizi, ama beş gün, ama bir yıl, ama bir dakika, ama beş yıl.
Ama her zaman olduğu gibi bir yanımız yarım kaldı değil mi? ne yaparsak yapalım, bilmediğimiz halde aradığımız; başka uğraşlarla bulmaya çalıştığımızın ne olduğunu bilemedik değil mi?
Her başarımızdan sonra hüsran olunca, her yeni insanla tanışıp bu sefer bilemediğimiz, çözemediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle bakmadık mı konulara? Hayatımızdaki her konu bir süre oyaladı belki bizi, ama hep bir yanımız yarım kalmadı mı?
Her yıkımdan sonra biraz daha çekilmedik mi kabuğumuza? Kendi kendimize sözler vermedik mi bir daha böyle yapmayacağız diye. Ama ne olursa olsun bilmediğimiz halde arayıp ta bulamadığımızı buluruz ümidiyle yaklaşmadık mı her yeni olaya, gözümüzü diktiğimiz her başarıya, her yeni tanıştığımız insana. Bazılarımız bunları bile düşünmeden bıraktı değil mi düşünmeyi. Kader dedik. Rabbim böyle uygun görmüş dedik. Hem beni benden başka anlayan yok dedik. Kimi zamanda beni rabbimden başka anlayan yok dedik. Kimi zamanda isyan etmek istemiyorum ama neden hep böyle oluyor? Neden her şey beni buluyor dedik değil mi? içten içe isyan etmedik mi gerçekte? Ama ben müslümanım, inançlıyım, rabbim beni sen biliyorsun. Beni senden başka anlayan yok dedik kimi zaman. Kimi zamanda beni, benden başka anlayan yoklarla geçiştirdik hep, arayıp ta bulamadığımızı.
Ne aradığımızı bulabildik mi peki? Bulamadık değil mi? çünkü ne4 aradığımızı bilemedik. Ama her yeni uğraşta, ufkumuza diktiğimiz; bunu başarırsam her şey yoluna girecek diyerek, başarabilirsek bir süre sonra bir yanımızın yarım olduğunu görerek, mutsuz olmadık mı? O zamanlarda mutlu olmak için ben ne yaptım ki bugüne kadar rabbim bana mutluluk versin dedik belki kimi zaman? Mutluluk bana haram dedik belki. Hayattan küstük. Ama bilmediğimiz, çözemediğimiz halde artık her şey bitti diyerek, hiçbir şey yapmayacağım diyerek, kendi kendimize söz verdiğimiz halde, her yeni uğraş; tanıdığımız her yeni insan bizim için yeni bir başlangıç olmadı mı?
Oldu değil mi? hayatımızda ki her şey yeni bir başlangıç oldu çoğumuz için. Belki birçoğumuz bunları bile düşünmeden, isyan etmek istemiyorum ama neden hep ben diyerek, içten içe isyan ederek, kaderim böyleymiş diyerek, düşünmeyi bile bıraktı belki değil mi?
Yanlış gördüğümüz bir olayı, hata dediğimiz bir davranışı; bu böyle olmamalıydı demedik mi kimi zaman. Ben böyle yapmayacağım diyerek söz vermedik mi kendimize. Nefret ettiğimiz şeyleri bile daha fazla hata yaparak, kendimize kızarak geçiştirmedik mi? kendimize verdiğimiz sözleri bile tutamadık değil mi kimi zaman? Kendimize güvenemedik. Kendimizden nefret ettik kimi zaman ne istediğini bilmiyorsun diye. Neden ben dedik kimi zaman. Olmadı ama değil mi? ne yapsak, ne desek, bir şeyi başarsak; başaramasak da ne olduğunu bilemediğimiz, arayıp ta bulamadığımız, hep bir yanımızı eksik bırakan ama aramaktan asla vazgeçemediğimi aramaktan vazgeçmedik değil mi?
Bazılarımız bunları bile düşünmeden kader dedik, mutlu olmayı hak etmemişim dedik, ben mutlu olmak için ne yapmışım ki mutlu olayım, ben mutlu olmak için bir şey yapmadım, isyan etmek istemiyorum ama neden hep ben diyerek içimize gömdük değil mi isyanımızı? Zaman değişti dedik. İşteler, şöyleler dedik. Hep çelişkilerle geçirdik hayatımızı. Ama her yeni umut bizim için yeni umut bizim için yeni bir başlangıç oldu değil mi yine? Her başarımızda, başarısızlığımızda neden ben dedik hep. Bilmeden aradığımızı, farkına varamadığımızı aramayı bıraktık belki kimi zaman. Ama her yeni umutta yeni bir başlangıç yaptık her zaman. Çelişki üzerine çelişki yaptık hep.
Güçlü birini gördüğümüzde ona imrendik önce, ben neden bu kadar güçlü değilim diye. Sonra ben ondan daha güçlüyüm dedik, ona benzemeye çalıştık.
Daha güçlüsünü bulduğumuzda ona imrendik; eskisine baktık, ben bunu mu örnek almışım kendime demedik mi? ben bunları mı yapmışım demedik mi? dedik değil mi?
ben kendime yeterim diyerek, beni benden başka anlayan yoklarla, zaman değiştiler, şöyleler, böyleler diyerek, ben onlar gibi olmayacağım demelerle, mutlu olacağım demelerle, mutlu olmayı hak etmemişim kilerle, bu zamanda kim mutlu olmayı hak etmiş ki ben hak edeyim kilerle,
İçten içe haykırmak isteyip de haykıramadıklarımızla, kimsenin anlamasını beklemiyorum demelerle, herkesin anlamasını isteyerek; bir taraftan da kimse anlamasın diye hata üstüne hata yaparak, bilmediğimiz; farkına varamayıp ta aramaktan asla vazgeçmediğimizi aramaya devam ederek, isyanımızı içimize gömerek, her geçen gün kabuğumuza biraz daha çekilmedik mi?
Aman beni şöyle bilmesinler, benim hakkımda şöyle düşünmesinler demedik mi içten içe. Bir taraftan kimse beni anlamadı, anlamasını beklemiyorum ama gün gelecek mutlaka biri anlayacak diyerek. Kendini sen bile anlayamıyorsun ki, başkası nasıl anlasınlar la, başkalarının bizim için düşünmediklerini, söylemediklerini, kimi zaman içten içe daha ağır hakaretler, daha ağır laflar etmedik mi?
Ama ben farklıyım dedik değil mi hep? Farkımızın ne olduğunun farkına kendimiz bile varamadık. Ne yapsak, ne etsek olmadı ama. Zaman değiştilerle, şöylelerle, böylelerle, artık herkes böylelerle, beni benden başka anlayan yoklarla, ya rabbim beni sen biliyorsunlarla, beni herkes günü geldiğinde anlayacaklarla, bir taraftan kimsenin anlamamasını isteyerek, bir taraftan herkesin anlamasını bekleyerek, ben kendime yeterimlerle, ben kendime yetemiyor muyumlar la. Çelişki üzerine çelişki kurarak geçirmedik mi hayatımızı?
Geçirdik değil mi? ama hep bir yanımız eksik kalmadı mı? Ne istediğimizden, ne aradığımızdan emin olamadık hiçbir zaman, bulamadığımız için başka uğraşlarla uğraştık belki buluruz ümidiyle. Ama olmuyolarla, ne yapsak, ne etsek beceremediklerle, yapamıyor uzlarla; içten içe haykırmak istediklerimizi bile içimize gömdük. İsyanımızı içimize gömdük hep.
Ama ne aradığımızı bulamadık hiçbir zaman. Gün gelecek bulacağız ama değil mi? belki buluruz bir gün. Belki mutlu olurum. Belki huzur bulurum. Yok, yok ben mutlu olmak için bir şey yapmadım. Mutlu olmayı hak etmedim. Mutlu etmeyi hak etseydim böyle doğmazdım. Şuyum şöyle olmazdı, buyum böyle olmazdı. Demedik mi?
Dedik değil mi?
Ne aradığımızın farkına varabildik mi peki? Bilemeyip de neyi aradığımızın farkına varamadık değil mi? ama gün gelecek belki buluruz dedik. Ama o gün hiç gelmedi değil mi? her yeni başlangıca yeni bir umutla bakmadık mı, belki buluruz bu sefer umuduyla. Bulamadığımızı düşündüğümüzde eskileri aramadık mı? Sen böyle değil dinlerle! Mutsuzsunlar la. Mutsuz olmaya mahkûmsun senlerle! Nerde yanlış yaptın diyerek! İsyan etmek istemiyorum ama neden hep benlerle, neden her şey beni buluyor demedik mi hep?
Bizden zayıf, bizden güçsüz birini gördüğümüzde küçümseyerek baktık hep! Ezmeye çalıştık, güçlü olduğumuzu hissettik kimi zaman, öyle de olmadı değil mi? güçsüzlüğümüz, kırgınlığımız hiç bitmedi. Bitmeyecekte. Ama bir gün biterlerle; nereye kadar böyle gidebiliriz kilerle.
İçten içe nefret ettik kendimizden, ne aradığımızı, ne istediğimizi, bir türlü farkına varamayıp ta aramaktan vazgeçemediğimizi aramaya devam edip durduk değil mi hep?
Şöyleler, böyleler deyip durduk hep. Zaman değiştiler. Artık herkesler böyleler.
Ama bunları birine anlatsak bize çocuk derlerle! Bize deli derlerle! Sen kendine yetemiyor musunlar la, susarak her geçen gün kabuğumuza biraz daha fazla çekilerek geçirmedik mi ömrümüzü.
İçimizdeki çocuğu susturmaya devam mı edeceğiz. Her ne kadar susturmaya çalışsak ta susturamadığımız, içimizdeki sesler konuşmaya devam edecek!