: Haydi Yüzünü Kâbe Tarafına Dön

FERASETLİ

KF Ailesinden
Özel Üye
Cilt7aRes02.jpg


Sefere katılmış olanlar başta Abdullah bin Cahş olmak üzere buz gibi oldular; elleri yanlarına düştü, dizleri dermandan kesildi.. Kendilerini büyük bir suçun faili kabul ediyorlardı; onlar ALLAH'ın Resulünü üzmüşlerdi... dünyaları karardı; daha doğrusu dünya başlarına yıkıldı sanki...



Hadise müslümanları üzmüştü..

Müşrikler bir fırsat yakalamışlardı:

Olacağı buydu. Bir yasak ayda Muhammediler, neler işledi neler! Adam mı öldürmediler, esir mi almadılar, ganimet mi elde etmediler?

Yahudilerse iyice bozgunculuk yapıyor; hatta bu olayın Sevgili Peygamberimizin geleceğini bile karartacağını iddia ediyorlardı...

Ki Bakara Suresi ikiyüz onyedinci ayeti kerimesi geldi:

-Ey Resûlüm! Sana haram aydan ve o ayda çarpışmanın hükmünden soruyorlar.

De ki: O ayda çarpışmak büyük günahtır.

Fakat, insanları ALLAH yolundan, hak dinden yasaklamak, ALLAH'ı tanımamak, ziyaretçileri Mekke'ye sokmamak ve müminleri Mescidi haramdan çıkarmak ise ALLAH indinde daha büyük günahtır.

Fitne, adam öldürmekten beterdir! Halbuki, o kâfirlerin gücü yetse sizi dininizden döndürmek için çarpışmaktan bir ân geri durmazlar...

Ayeti kerime başta Sevgili Peygamberimiz olmak üzere bütün müminlerin omuzlarından ağır yükleri kaldırdı. Efendimiz bundan sonra kendilerine ayrılan ganimet hissesi ile iki esiri kabul buyurdular.

Abdullah bin Cahş merak etti:

-Ey ALLAH'ın Resulü biz cihad sevabı aldık mı acaba?

Bu sualin müjdesini de Bakara suresi İkiyüz onsekizinci ayeti kerimesi verdi...

Mekke müşrikleri, esirler Osman bin Keysanle Hakem bin Keysan'ın hürriyetlerine kavuşmaları için kurtulma akçesi gönderdiler.

Elçileri huzura kabul eden Peygamberimiz buyurdular ki:

-İki arkadaşımızın ne olduğu hâlâ belli değil, onlar gelmedikçe kurtuluş fidyesi almayacağız. Eğer siz Sa'd ile Utbe'yi şehid ederseniz biz de bu iki esiri katlederiz!...

İşte yiğit bir karar!..

Ancak şükür ki iki sahabi sadece yollarını kaybetmişlerdi. Çok geçmeden sağ-salim Medineye avdet ettiler. Bunun üzerine hürriyet bedelleri alınarak iki müşrik esir serbest bırakıldılar..

Sevgili Peygamberimiz, esirlere islâmiyeti anlatarak onlara iman etmelerini teklif ettiler.. Hakem müslüman oldu, radıyallahü anh; Osman ise islamiyeti reddederek Mekke'ye gitti...

İsteyen hak yolu, isteyen bâtıl yolu seçmekte hür...

Efendimiz ve müminler, Hicret'den evvel Mekke'de iken namazda Kâbe-i Şerife doğru durmakla aynı zamanda Kudüs şehrindeki Mescid-i Aksa'ya da yönelmiş oluyorlardı.

Zira kıble, Beytül Makdis/Mescid-i Aksa idi.... ancak Hicret'ten sonra Medine'de sadece Mescid-i Aksa'ya doğru durarak namaz eda ediliyordu.

Müminlerin kıble olarak Kudüs istikametine; Mescid-i Aksa'ya dönmeleri yahudileri şımarttı... kibirleniyor ve dil altından müslümanlarla alay ediyorlardı..

Yahudilerde bir vıdı vıdıdır gidiyor.

-Bu nasıl din ki kıbleleri bizimkiyle aynı?

-Yaa cidden tuhaf; hem museviliği beğenmiyorlar hem Mescid-i Aksa cihetine ibadet ediyorlar..

-Hıh! Güya son dinmiş!...

Yahudilerin böyle kafa kafaya verip koca koca laflar etmeleri Sevgili Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellemi incitti.. Çok üzüldüler. Vahiy bekliyorlar. Gelecek bir vahiyle müslümanların kıblesinin değişeceğini kuvvetle ümid etmekteler.

Bu sebeple sık sık gökyüzüne bakarak Cebrail aleyhisselamın gelişini gözlüyorlar..

Efendimizin yahudi gıybeti ile kalbinin kırık olduğu bir gün Hazreti Cebrail çıkageldi; O'na buyurdular ki:

-Ya Cebrail! Rabbimin yüzümü İsrailoğullarının kıblesinden Kâbe'ye döndürmesini arzu ediyorum.. Hazreti Cebrail:-Elimden birşey gelmez ki; ben de bir kulum. ALLAH'dan iste, dedi.

Bunu en kesin şekilde Peygamberimiz de biliyorlar ama; bozguncuların çıfıtlığı O'nu öylesine rencide etmişti ki...

Ve nihayet Hicretin onsekizinci Şabanında ALLAH'ın Resulü imam, eshab-ı kiram da cemaat iken bir öğle namazının üçüncü rek'atında beklenen vahiy geldi. Bakara suresi yüzkırkyedinci ayeti kerimesi:

-(Vahiy beklediğin için) biz, senin yüzünü sık sık göğe çevirdiğini biliyoruz. Bu sebeple biz, seni memnun olacağın bir kıbleye döndüreceğiz.

Haydi yüzünü Kâbe tarafına dön.

Ey mü'minler! Siz de nerede olursanız olun; namaza dururken Kâbe'ye dönün...

Sevgili Peygamberimiz, vahiy nazil olur olmaz daha namazın içinde iken Kâbe/mescid-i Haram'a döndüler. Keremli eshab da aynı şekilde imamı takiben döndü.

Bu sebeple Kudüs istikametine namaza durulmuşken aynı namazda Mekke istikametine yönelmekten dolayı bu vak'anın geçtiği mescide mescid-i kıbleteyn/iki kıbleli mescid ismi verildi...

Efendimiz de eshab da çok memnunlar. Hatta Sevgili Peygamberimiz Kuba köyüne giderek ilk mescid, mescid-i Kuba'nın iki duvarını kendileri bizzat yıkıp, mihrabını değiştirdiler.Ayrıca bütün müminlere haberciler göndererek yeni kıbleyi onlara da bildirdiler...

Fakat yahudiler yine homur homurlar. Çeneleri durmuyor:

-E, peki şimdiye kadar kıldığınız namazlar n'oldu? Eğer Mescidi Aksa kıble değilse ibadetleriniz boşa gitti demektir...

Akıllarınca müslümanlarla eğleniyorlar.

Hatta yahudiler, daha da ileri giderek Efendimize şu teklifi yaptılar:

-İyisi mi sen yine bizim kıbleye dön, biz de senin dinine girelim.

Sözün yalan olduğu o kadar belli ki...

Kıblenin Beytullah olmasından sonra Onsekizinci ayın bir diğer güzel vak'ası da ramazan orucu oldu..

Ramazan ayı geldiğinde müminlerin ALLAH rızası için bir ay oruç tutmaları ayeti kerimelerle emredildi... Orucun usûl ve faziletleri anlatıldı... Böylece islamın şartlarından bir şart daha gerçekleşiyordu....

Ramazan orucu farz edilirken fıtır sadakası da vacip kılınıyordu....

Ramazan orucu emredilmeden önce de Sevgili Peygamberimiz, nafile olarak her ay üç gün ve aşure günleri oruç tutarlar ve bunu eshabına da tavsiye ederlerdi....

Ramazan gecelerinde Teravih namazı kılmaksa, Resulullah'ın sünnetlerinden biri. Buyurdular ki:

-ALLAH, ramazan ayında orucu farz kıldı, ben de müslümanlara teravih namazını sünnet kıldım....

Oruc'tan bir gece önce Efendimiz, Mescidde teravih namazı kıldırırken. Ertesi ramazan günü eshab, bunu birbirine haber verince yatsıda cemaat daha çoğaldı, üçüncü gün kalabalık daha da arttı; dördüncü gün mescid müminleri almaya yetmiyordu... fakat o gün Resulullah sahabenin yanına çıkmadılar. Müminler merak içinde kalmışlardı. Sabah namazına geldiklerinde buyurdular ki:

-Teravih için toplandığınızı gördüm. Ancak bu aşırı arzunuz üzerine teravih namazının üzerinize farz kılınmasından; sizin de bu farzı ihmal etmenizden korktum. Namazı evlerinizde kılınız. Farz namazlardan gayrısının evlerde kılınması efdaldir...

Hazreti Ömer radıyallahü anh zamanına kadar herkes teravih namazını evlerde, mescidde arzusuna göre kılıyordu.

Büyük Halife, bir gün mescidde bazı müminlerin cemaatle, bazı müminlerin yalnız başına diğerlerinin de evlerinde teravih kıldıklarını görünce bu dağınıklığı önlemek için ertesi yatsıdan itibaren teravih namazlarının camide kılınacağını emir buyurdular.

Müminler, Übey bin Kâb'ın arkasında saf oldular.Teravih namazının bu şekilde kılınması Hazreti Ömer'i çok memnun etmişti.

-Bu ne güzel adet oldu böyle, diyerek sevincini dile getirdi...ALINTI
 
Üst