Fıkhi Açıdan Kurban

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
İKTİBAS

Kurban Kavramı

Kurban sözlükte, ‘yaklaşmak’ anlamına gelir. Fıkıh dilinde bu, sözlük manasına uygun olarak, “Allah’a yaklaşmak için kesilen hayvan” demektir. Kur’an-ı Kerim’de ve İslâmî literatürde ‘mensek’, ‘nüsük’ ve ‘zibh’ kelimeleri, bazen kurban manasına gelmektedir. Kurban kelimesi, geniş anlamda bütün kurban çeşitlerini, dar anlamda ise sadece udhiye (bayram) kurbanını içine alır. Bayram kurbanına ‘dahiyye, ç. Dahâyâ’, ‘edhât, ç. Edhâ’ da denir.

Fıkhi Açıdan Kurban

Kurbanın Hükmü

Eyyâm-ı Nahir’de (kurban kesimi günlerinde) Allah’a yaklaşmak için, ibadet niyetiyle kesilen özel hayvanlara Udhiye (bayram kurbanı) denir. Kurban deyince dilimizde, diğer türleri bir yana bırakılarak, sadece udhiye (bayram) kurbanı

anlaşılır.

Kurban kesmek; zekât, bayram namazları ve fitreyle birlikte hicretin ikinci yılında meşru kılınmıştır. Gerekli şartları taşıyanlara kurban kesmek vaciptir. Bu, sünnet-i ayn-ı müekkede (çok kuvvetli bireysel sünnet=vacip) olarak ifade edilir.

Hz. Peygamber (s.a.) hiç aksatmadan bizzat kurban kesmiştir. Resülullah (s.a.) kurban kesmek istediği zaman iki tane büyük şişman çift boynuzlu alaca, hadımlaştırılmış (burma) koç alırdı. Bunlardan birisini Allah’ın birliğine

ve kendisinin peygamberliğine şehadet eden ümmeti adına keser, diğerini de Muhammed ve Âl-i Muhammed (ailesi) adına keserdi (Kütüb-i Sitte, no: 6887). Hatta bir hadiste, “Durumu uygun olup da kurban kesmeyen, bizim camimize yaklaşmasın.” (İbn Mâce, edâhî, 2; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 2/321; Kütüb-i

Sitte, no: 6888) şeklinde kurban kesmeyenlere karşı sert ifadeler kullanmaktadır. Ayrıca Hz.Peygamber (s.a.), ödülünün büyüklüğünü belirterek kurban kesmeye teşvik etmiştir:

“Hiç bir kul, kurban günü, Allah indinde kan akıtmaktan daha sevimli bir iş yapamaz. Zira, kesilen hayvan, kıyamet günü boynuzlarıyla, kıllarıyla,

tırnaklarıyla gelecektir. Hayvanın kanı yere düşmezden önce Allah indinde yüce bir mevkiye ulaşır. Öyle ise, onu gönül hoşluğuyla yapın.” (Tirmizî, edâhî 1, no: 1493; İbnu Mâce, edâhî, 3, no: 3126).

Kurbanın Hz.İbrahim’in sünneti olduğunu belirten sevgili peygamberimiz, kurban sevabı için, “Kurbanın her kılı için bir sevap vardır.” buyurur. (Kütüb-i Sitte, no: 6889).

Hicretin ikinci yılından bugüne kadar bütün müslümanların kurban kesmeleri, bir icmâ-ı ümmet (müslümanların ortak kanısı) meydana getirmiştir. Kurban bayramı günleri sevinç, kardeşlik, dayanışma ve paylaşma günleridir.

Kurbanın Sebebi

Kurbanın vacip olmasının sebebi vakittir. Vakit tekrar ettikçe, yani bir Müslüman şartlarını taşıdığı hâlde, ömrü boyunca kurban bayramına ulaştıkça, kendisine kurban kesmenin vacip olması da tekrar eder.

Kurbanın Vacip Olma Şartları

Bayram kurbanı kesmenin vacip olması için, genel ibadet mükellefliği şartları yanında, kurbanın özelliğine uygun olarak malî ve bedenî ibadet olma şartları da aranır.

İslâm: Bir ibadet olması dolayısıyla kurban, yalnız müslümanlara vaciptir. Gayri müslimler öncelikli olarak imanla mükelleftirler, ancak iman ettikten sonra ibadetleri yapmaya muhatap ve ehil sayılırlar.

Zenginlik: 1) Zenginliğin Gerekliliği ve Ölçüsü Kendisine fitre ödemek vacip olan mükelleflerin kurban kesmesi de vaciptir. Temel ihtiyaçlardan fazla malı ve geliri olanların bu mal ve gelirleri, kurban ve fitre nisabını bulursa, kurban kesmek gerekir. Temel ihtiyaçlardan sonra, nisap miktarını bulan malı olanlar, bu mal zekât yükümlülüğündeki gibi artıcı olmasa bile, kurban kesmekle ve fitre ödemekle yükümlü olurlar. Günümüzde kurban kesmek için alt sınır olan zenginlik ölçüsü, 80 gram 22 ayar altının toplam değeridir (22 ayar altının gram değeri x 85 = kurban/fitre nisabı: kurban/fitre yükümlülüğü altsınırı). Kurbanlığın kredi kartıyla ve taksitle alınması caizdir. 2) Zenginliğin Kapsamı ve Kurban Yükümlülüğü Kurban yükümlülüğü gerektiren zenginliğin kapsamı ve buna bağlı olarak kurban kesme sorumluluğu, kişisel sorumluluk ve hane halkı sorumluluğu açılarından değerlendirilebilir.

a) Kurbanda Kişisel Sorumluluk Hanefi Mezhebi, ibadette ve zenginlikte kişisel sorumluluğu temel alır. Buna göre, aynı evde yaşayan aile reisi, ayrı mal varlıkları bulunan hanımı veya yetişkin çocukları, ayrı ayrı zenginlik ölçüsünde mal varlığına sahipseler, her biri kişisel olarak kurban kesmekle yükümlü olurlar. “Her hane halkına, her yıl kurban kesmek vardır.” (Ebu Davud, dahâyâ, 1) hadisini de aynı hanede yaşamak değil, ayrı zenginlik birimi (hanesi) olarak anlamak gerekir. Ayrıca burada, Hanefilerin kurban kesmenin vacip (çok kuvvetli sünnet) olduğu yaklaşımını da hatırda tutmakta yarar vardır. Bizim kanaatimizce, ibadetlerin ve zenginliğin mantığına uygun doğru yaklaşım budur.

b) Kurbanda Hane Halkı Sorumluluğu Şafiiler, nafakaları aile reisine düşen ve onun tarafından karşılanarak birlikte yaşayan hane halkı açısından kurban kesmeyi sünnet-i kifâye olarak görürler. Bu bakımdan kurban, aile reisi tarafından hane halkı adına kesilir. Böylece sünnet yerine getirilmiş ve sorumluluk da düşmüş olur. Kurban için bir küçükbaş hayvan yeterlidir. Şafiîlere göre, ayrıca hane dikkate alınmaksızın, herkesin kişisel olarak ömründe bir kere kurban kesmesi sünnet-i ayn (bireysel zorunlu sünnet) olarak görülür. Bu son yaklaşım, yıllık değil, ömürlük kişisel sorumluluğu temel alır. Malikiler ve Hanbeliler de kurban sorumluluğu konusunda yaklaşık Şafiiler gibi düşünürler. İmam Malik, mali gücü yetenlerin ailenin her bir üyesi için küçükbaş bir hayvan kurban etmelerinin daha iyi olacağını belirtir. Bu yaklaşımdakiler, şu hadislere dayanırlar: Hz.Ayşe (r.a.) anlatır: “Peygamber (s.a.) kurban için emredip getirttiği bir koçu, kurban ederken ‘Allahım! Bunu, Muhammed, ailesi ve ümmeti adına kabul et’ diye dua edip kesti.” (Müslim, edâhî, 19; Ebu Davud, dahâyâ, 4; benzeri, İbn Mâce, edâhî, 1) Hz.Peygamber (s.a.), bir koç keserken yaptığı duanın sonunda şunu söylemiştir: “Senin adınla Allahım! Bu, sendendir; senin için ve Muhammed ile ümmeti adınadır.” (Ebu Davud, dahâyâ, 4) Bu dualar, kişisel yükümlülüğün düştüğünü belirtmekten çok, sevap bağışlama duası gibi görünmektedir. Başka bir hadis şöyledir: “Biz Arafat’ta Hz.Peygamberle vakfedeydik. Konuşmasında, şunu söyledi: Ey insanlar! Her hane halkına, her yıl kurban kesmek vardır.” (Ebu Davud, dahâyâ, 1; Tirmizî, edâhî, 18; İbn Mâce, edâhî, 2).

Ergenlik ve akıllılık: Bu konuda iki yaklaşım bulunmaktadır: a) Genel İbadet Mükellefliği Şartları (kişisel sorumluluk) Ölçütü:Hanefilerden fetvaya esas olan görüşlerinde İmam Muhammed ve Züfer ile Şafiîler’e göre, kurban için de genel ibadet mükellefliği şartları arandığından, ergenlik ve akıllı olmak şarttır. Baba veya vasi bu şartları taşımayanlar için, onların malından kurban kesemez. Bununla birlikte baba, mali gücü varsa, mükellef olmayan çocukları adına da kendi parasıyla kurban kesebilir. b) Mali İbadet Mükellefliği (mali sorumluluk) Ölçütü: Hanefilerin imamı Ebu Hanife ile öğrencisi Ebu Yusuf’a, Malikilere ve Hanbelilere göre, kurban mali durum ve sorumlulukla ilgili olduğundan, zengin oldukları takdirde çocuk ve deliye de kurban kesmek vaciptir. Veli veya vasi kurban bedelini onların malından öder.

İkamet: Zorluk ve sıkıntıları ortadan kaldırmak için, yolculara kurban kesmek vacip değildir; ancak yolcuların nafile olarak kurban kesmesi caizdir. Zengin olup baba memleketine, tatile veya yazlığına gidenler, imkân varsa gittikleri yerde kurban kes/tir/ebilecekleri gibi, zorluk varsa bir kişiye veya kuruma vekalet vererek de kestirebilirler. Hanefiler dışındaki üç mezhebe göre, yolcular için de kurban kesmek sünnettir.

Vakit: Kurban, eyyam-ı nahir denen, kurban bayramının birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde vacip olur: Bu günler gelmezden önce kurban kesmek vacip değildir. Vakit, kurban bayramının birinci günü fecr-i sâdığın doğuşuyla (imsak ve sabah namazı vaktinin girişiyle) başlar ve üçüncü gün güneşin batmasına kadar devam eder. Bu vakit, namazda olduğu gibi geniştir: Hangi vakitte kesilir veya vakit sona ererse, vacip olması da buna göre kesinleşir ve artık zimmete borç olarak geçer. Buna göre, kurbanın vacip olması için, kesim süresinin sonu geçerlidir. Kurban bayramının üçüncü günü, güneş batmazdan önce zengin olan ve diğer şartları da taşıyan bir müslümana kurban vacip olur. Bundan önceki yoksulluğu, bu hükmü değiştirmez. Bunun aksine, bayramın üçüncü günü güneş batmazdan biraz önce yoksul düşen veya vefat eden müslümandan da kurban yükümlülüğü kalkar.

Vekâletle Kurban Kestirmek (Kurbanda Vekâlet): Kurbanın sahih olma şartlarından birisi, kurban sahibinin kesme izni vermesidir. Kesen başkası olunca, kurban sahibinin açık veya delâlet/dolaylı yollu izninin bulunması gerekir. Yurt dışında bulunmak dolayısıyla kurban kesmekte zorlananlar ya da hiç kesemeyenler veya kurbanı daha uygun biçimde değerlendirmek isteyenler için, vekâlet imkânından yararlanarak kurban parasını yakınlarından birine veya güvenli kuruluşlara vermek suretiyle vekâlet yoluyla kurban kestirmek mümkün ve geçerlidir. Kurbanın, sağlayacağı kolaylıklar açısından, elbette yükümlünün öncelikle yerleşim bölgesinde kesilmesi daha uygundur. Böylece kurbanlık bulmak ve satın almak, kesimi kendi gözetiminde uygun yerde ve biçimde yapmak, et dağıtımını veya saklamasını gerçekleştirmek gibi kurban sürecinin uygun akışı sağlanır. Ülkemizde bütün bilgisizce ve kötü niyetli yönlendirmelere rağmen, kurban kesiminde azalma olmuyor. Bu ibadet bilinciyle ve dinin bir emri olarak kesilen kurbanlar sayesinde, ülkemizde et yüzü görmeyen veya çok az gören insanlar için önemli bir imkân getiriyor. Ancak, dünyanın çeşitli bölgelerinde de açlık sıkıntısı çekenler var. Ayrıca deprem felaketine uğramışların barınma ve beslenme sıkıntısı bulunuyor. İşte vekâlet yoluyla kurban kesen güvenilir kuruluşlar, bizim erişemeyeceğimiz gerek ülkemizde, gerekse başka yerlerdeki bu insanlara mükemmel örgütleriyle başarılı bir şekilde erişebiliyorlar. Aslında, zenginler için tek kurban kesmek vaciptir. Kurban, imkânı daha iyi olanlar için birden fazla sayıda da kesilebilir. Bir kurban kendi ülkesinde, diğeri veya diğerleri de uygun göreceği ülkelerde bu kuruluşlar aracılığıyla kestirilebilir.

Kurban Yükümlülüğünün Düşmesi

Kurbanlığın ölmesi: Bayram için alınan kurbanlığın ölmesinin sonuçları, zengin ve fakir açısından farklılık gösterir: a) Zengin bir kimsenin aldığı kurban ölürse, yerine başkasını alması gerekir. b) Fakirin aldığı kurban ölürse, yerine yenisini almak gerekmez.

Kurbanlığın kaybolması: Kurbanlığın kaybolmasıyla ilgili durumlar, yine zengin ve fakir açısından farklıdır: a) Zengin bir kimsenin kaybolan ilk kurbanı bulunduğunda, aldığı ilk kurbanı kestiyse, ikincisini de kesmesi gerekmez. Fakat, ikinci olarak aldığını henüz kesmeden, birinci bulunursa, hakkında herhangi bir kurbanı kesmek vacip olduğundan dilediğini keser. İkincisi de kesilmeden eyyam-ı nahir (kesim günleri) geçerse ve birinci bulunursa, daha fiyatlı olanın farkı tasadduk edilir. b) Fakirin birinci kurbanı kaybolduğunda, ikinci bir kurban aldıysa, ilkini bulması durumunda ikisini de kesmek zorundadır. Gerekmediği hâlde ikinciyi alınca, durup dururken ikinci bir borç altına girmiş olur. Çünkü fakirin bu borcu adak gibidir, dolayısıyla ilk kurbanı kaybolunca ikinci bir kurban alması gerekmezdi. Ama buna rağmen ikinci kurbanı aldıysa ve ilkini de bulduysa, ikisini de kesmesi gerekecektir. c) Kaybolan kurban yerine yenisi alındığı halde, kesmeden eyyam-ı nahir (kurban kesim günleri) geçse ve sonra ikincisi bulunsa, hayvanların her ikisi de kesilmez; değerli olanı zengin sahibi tarafından tasadduk (bağış) edilir. Adak kurbanı ölür veya kaybolursa hem zenginden, hem fakirden borç düşer, yenisini almak gerekmez.

Kurbanın Geçerliliği

Kurbanın rüknü: Kan akıtma (ırâka-i dem), kurbanın rüknüdür. Bu sebeple, kesilen kurbanın sahih olabilmesi ve etinin yenebilmesi için, kan akıtma olmadan herhangi bir şekilde öldürülmemesi gerekir. Kan akıtmak, illeti akılla anlaşılmaz olduğundan bunun yerine başkası, meselâ kurbanlık hayvanı veya değerini tasadduk (sadaka niyetine vermek/ sadakaya dönüştürmek), kurban yerine geçmez.

Kurbanın Sahih Olma Şartları

Kurban kesiminin sahih olabilmesi için, kesenle, kurbanlıkla ve kesim işlemiyle ilgili bir takım şartlar aranır.

Kesenle ilgili şartlar:

1) Allah’a yakınlaşma niyeti Kurbanın sahih olması için kesenin niyeti, Allah’a yakınlaşma (ibadet, kurbet, takarrub) olmalıdır: “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a bağlılık ve sorumluluk bilinciniz) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele.” (Hac: 22/37) Bunun dışındaki niyetlerle kesilen hayvanlar, kurban yerine geçmez. Niyetin, aslında kalple yapılması gerekir; ancak dille de yapmak çok uygun olur.

2) Niyetin kesime bitişik olması: Namazda iftitah tekbirinde olduğu gibi, kurban keserken de niyetin kesme işlemiyle birlikte olması gerekir, niyet edip besmele çekerek ara vermeden hemen kesime geçilmelidir; bu şart, ancak zaruret halinde, mesela kesim başlayınca düşer.

3) Kurbanda ortaklığın doğru olması (kurbanda ortaklık): Kurban kesecek ortakların hepsi müslüman olmalıdır. Koyun ve keçi, ancak bir kişi için kurban edilebilir. Deve ve sığır, yedi kişiye kadar ortaklar arasında kurban edilebilir. Hz. Câbir, şöyle demiştir: “Hudeybiye’de Rasulullah (s.a.) ile birlikte kurban kestik. Deveyi de, sığırı da yedi kişi için kestik.” (Müslim, hac, 352, 355; Ebu Dâvud, dahâyâ, 7, no:2807) Bir kişi kendi başına kesmek üzere aldığı sığır ve deveye, sonradan altı veya daha az sayıda kişiyi ortak edebilir; ancak bu hareket tarzı mekruhtur. Yalnızca fakir, bu durumda hiç kimseyi ortak edemez; çünkü onun bu hayvanı adak gibidir. Her ortağın kurbanlık sığır veya devenin en az yedide birine sahip olması gerekir. Hanefilere göre udhiye (bayram) kurbanı, adak kurbanı, şükür hedyi (hac kurbanı), hacla ilgili ihsar ve av cezasına ait hedyler ve benzerlerinde, kurban kesecek her ortağın niyeti bayram kurbanı, adak kurbanı, hedy kurbanı, kefaret kurbanı gibi, Allah’a ibadet olmalıdır. Ortakların birinin niyeti et, diğeri bambaşka bir gaye, bir diğeri de takarrub (ibadet) için kesmek üzere ortak olması halinde, hepsinin kestiği bâtıl olur. Şafii ve Hanbeli Mezheplerine göre, ibadet niyetiyle olmayan ortaklık da geçerlidir. İmam Malik’e göre ise, hanehalkı temel alınarak, bir deve veya sığır, aynı aile bireylerinden yedi veya daha çok kimse adına kurban olabilir; başka aile bireyleri için yediden az olsalar bile geçerli olmaz. Ortak olarak kesilecek kurbanlarda her ortağın niyetinin aynı, meselâ hepsininki udhiye (bayram) veya hepsininki şükür kurbanı olması şart değildir. Ortak niyetin kurban olması yeterlidir.

4) Kurban sahibinin kasaba kesme izni vermesi: Kesen başkası olunca, kurban sahibinin açık veya delalet yollu izninin bulunması gerekir.

5) Besmele çekmek: Besmele, tezkiyenin sahih olma şartlarını incelerken genişçe ele alınacaktır.

6) Özel vaktinde kesmek (kurbanın kesim vakti: vakt-i mahsus):

a) Kurban Kesim Günleri (eyyam-ı nahir): Udhiye (bayram) kurbanının sahih olması için özel vaktinde, yani eyyâm-ı nahir (kurban kesimi günleri) denen Zilhicce ayının on, onbir ve onikinci gününde kesilmesi gerekir. Kurbanın gece kesilmesi kerahatle caizdir. Kurbanı elbette ilk gün kes/tir/mek faziletli ve uygundur. Ama şartlar elverişli değilse kurban kesimini, sevabı eksik olur düşüncesiyle, ilk güne de sıkıştırmamak gerekir. Diğer günlere de yayılarak, özellikle büyük kentlerdeki sıkışmalar ve zorluklar önlenebilir. Kurban kesimi, bayram namazının kılınmasından sonra başlar. Bayram namazı kılınmayan yerlerde ise, sabah namazı (imsak) vaktinden itibaren kesilebilir. Kurbanın son kesim vakti, bayramın üçüncü günü güneşin batmasıyla biter. Şafiîlere göre ise, teşrik günlerinin sonuncusu olan dördüncü gün akşama kadar kurban kesilebilir.

b) Kesilmeden Kalan Kurban: Kurban, belirtilen vakit içinde kesilmeyince, borç düşmeyip zimmette kalır; ancak bu sürenin dışında kurbanın kesilmesi caiz değildir. Kan akıtmak, artık tasadduka (sadakaya) dönüşür. Zengin kimse kurbanlık hayvanı satın aldıysa, onu canlı veya bedel olarak, satın almadıysa, bedel olarak tasadduk eder. Hayvanın hiçbir şeyinden faydalanamaz, etinden yiyemez. Bununla birlikte kurbanlık kesilirse, aynı hükümlere uyularak yemeden ve noksanlık getirmeden tasadduk edilir, bunlara uyulmazsa değerleri sadaka olarak verilir. Fakir kimse ise, kurbanı canlı olarak tasadduk etmek zorundadır, ondan hiçbir şekilde faydalanamaz.

Kurbanlıkla ilgili şartlar:

Kurbanlık hayvanın; özel nitelikteki ve kusursuz hayvanlardan olması şarttır.

1) Özel Hayvanlardan Olmak: Kurban edilecek hayvanların, belli cinste ve yaşta olması gerekir:

a) Kurbanlıkların Cinsleri: Kurbanlık hayvanlar yalnızca deve, sığır-manda, koyun ve keçi (behîmetü’l-en’âm) cinsidir. Kurbanın geçerliliği açısından bu hayvanların erkek veya dişi olması arasında fark yoktur. Bunlar dışındaki evcil hayvanlar kurban olmazlar. Kurbanlık hayvanların cinsleri şöyle belirtilir: “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar (behîmetü’l-en’âm) üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu hâlde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele!” (Hac: 22/34); “Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de, istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” (Hac: 22/36) Kurbanlık hayvanları belirten “behîmetü’len’âm” (Hac: 22/28, 34) ifadesi, Maide: 5/1 ayetinde genel biçimde “helal hayvanlar” olarak, En’âm: 6/142-144 ayetlerinde ise, “koyun, keçi, sığır ve deve” olarak isimleriyle açıklanmıştır. Bu hayvanlar; dört ayaklı, otobur, çift tırnaklı ve geviş getiren evcil hayvanlardır. Tavuk, kaz, ördek, deve kuşu, ceylan gibi hayvanların kurban olarak kesilmesi geçerli değildir. Evcil ile yabani hayvan arasında meydana gelen melezlerde hayvanın anası esas alınır, anasının evcil olup olmamasına göre kurban olur veya olmaz. Her çeşit yabani hayvan, kurban olarak kesilmez. İbn Abbas’ın (r.a.) belirttiğine göre Hz. Muhammed (s.a.), develerin sayısı bir ara azalınca, sığırların kurban edilmesini emretmiştir. (Kütüb-i Sitte, no: 6891) Demek ki, kurbanlık hayvanların seçiminde, hayvan varlığının genel durumu da gözetilmeli ve seçim buna göre uygun cinsten yapılmalıdır.

b) Kurbanlıkların Yaşları: Kurban edilecek devenin beş, sığırın iki, koyun ve keçinin bir yaşını bitirip bir üst yaşa girmiş olması gerekir. Altı aylık kuzu da, cüsse itibarıyla büyük ve gösterişliyse kurban edilebilir. Dişi düşmemiş, yaşına basmamış bir keçinin (çepiş) kurban kesilmesi caiz değildir. Büyükbaş hayvanlar için aranan yaş konusunda yeni bir değerlendirme yapmak doğru olmaz. Kuzuyla ilgili değerlendirme, hadiste geçen “cezea” kelimesinin, altı aylık besili ve gösterişli kuzu anlamına gelmesi dolayısıyladır. (bk. Buhârî, edâhî, 7; Müslim, edâhî, 15, no: 1965; Kütüb-i Sitte, no: 6893) Diğer hayvanlardaki yaşlar ise, herhangi bir değişikliğe elverişli değildir.

2) Kurbanlığın Kusursuz Olması: Yüce Yaratıcı’ya bir kurbet (yakınlık ibadeti) olarak kesilecek kurbanın her yönüyle kusursuz ve mükemmel olması gerekir. Kurbanlık hayvan, hem ibadet, hem de sağlık kuralları açısından sağlıklı, sağlam, organları tamam ve besili olmalıdır. Hz.Peygamber (s.a.), kurbanlığı engelleyen dört kusur saymıştır: “Dört özellik, kurbanlıklarda caiz değildir: Açıkça belli olan körlük, açıkça belli olan hastalık, belli olan topallık, iliği kurumuş derecede zayıflık.” (Ebu Davud, edâhî, 6; Nesâî, dahâyâ, 6) Diğer engelleyici kusurlar, bunlara kıyasla çoğaltılmıştır. Hz.Peygamber’in (s.a.) açıklamasına göre, kaçınmak gereken ve az olduğu takdirde kusur sayılmayan dört önemli kusur vardır:

1) Kesileceği yere gidemeyecek kadar topal,

2) Ağır hasta,

3) Kemiklerinde ilik kalmamış derecede zayıf hayvan; dört adım atabilirse kusur az sayılır,

4) Bir gözü gitmiş.

Bu çeşit hayvanların kesilmesi caiz değildir. Çünkü bu kusurlar, etin yenilebilirliğini etkiler; düzgün bir ibadet anlayışını yansıtmaktan da uzaktırlar. Kurbanlıktaki kusurların geçerliliği engelleyici yönlerini, organlardaki veya diğer doğuştan ve sonradan olan kusurlara göre şöylece ele alabiliriz:

a) Bedensel Eksiklik veya Kusurlar Dişler ve Dil: Dişlerinin tamamı veya çoğunluğu dökülmüşse, caiz değil. Çoğunluğu bulunursa caizdir, kusur az kabul edilir. Dili kesik caiz değil. Gözler: Bir veya iki gözü gitmiş caiz değil. Gözün yaşarmasından dolayı gözü görmeyen hayvanın bu kusuru bir zarar vermez. Gözleri şaşı veya zayıf kesilebilir. Kulaklar: Kulağın biri olmayınca kesilebilir, yarısı kopuk ise çok kusur sayılır. Kulağı yarık veya delik olmak, kurbanın sahih olmasına engel değildir, önemli olan yarısının gitmemesidir. Doğuştan kulaksız hayvanlar çok kusurludur, kurban kesilemez. Kulağı küçük hayvanlar kurban olarak kesilebilir. Boynuzlar: Büyük boynuzlu efdaldir. Boynuzlarının biri veya ikisi kökünden kesilmişse, caiz değildir. Doğuştan boynuzsuz hayvanlar az kusurlu sayılır, kurban olarak kesilebilir. Kuyruk: Yarısı gitmişse veya doğuştan kuyruğu yoksa kesilemez; bundan azı ise az kusur sayılır. Koyunun daha semiz ve lezzetli olması için, doğduğunda kuyruğunun kısmen veya tamamen kesilmesi kusur sayılmaz. But: Doğuştan butsuz veya budu kopuk olan kesilemez, çok kusurlu olarak kabul edilir. Meme: Meme ucu bulunmayan hayvanlar çok kusurludur, kurban kesilemezler. Hayvanın doğuştan boynuzsuz, şaşı, topal, deli, biraz hasta, bir kulağı delinmiş veya yırtılmış olmasında bir sakınca yoktur. Burma: Cinsel organı (hayaları) bulunmayan veya burma caizdir. Koyunlarda burma koç efdaldir. Zayıf: Daha semiz, değerli ve etli müstehaptır. Kemiklerinde ilik kalmamış derecede zayıf caiz değil. En zayıf mekruhtur. En ucuz mekruhtur. Dört adım atabilirse caiz. Ağır hasta caiz değil. Uyuz: Semizse kesilir, zayıfsa kesilmez. Daha güzeli müstehaptır. Topal: Kesileceği yere gidemezse caiz değil. Bir ayağı topal, fakat diğer üçüyle birlikte yürüyebilen kesilebilir. Kırık: İliğe kadar ulaşmışsa kesilmez. Küçük: Cüssesi daha büyüğü müstehaptır.

b) Huy ve Davranışlardaki Olağandışılıklar Delice: Sürüye gitmezse kesilmez. Pislikçi (cellâle): Devamlı pislik yiyen hayvanların hem kurban, hem de eti yenmek için kesilmesi sahih değildir. Bu sebeple, deve ve sığır bu durumda on, keçi ve koyun dört gün ayrı bir yere kapanarak pislik yemesi önlenir. Bununla birlikte veteriner hekimler, daha fazlasını gerekli görürlerse, bu süreye uyulur veya sakıncalı görürlerse kesilmez ve yenmezler, başka biçimde değerlendirilirler. Bu kusurlar, kurban yükümlüsü zenginin kurbanlığı satın almasından sonra meydana gelirse, Hanefilere göre yerine başka kurbanlık alıp kesmesi gerekir; diğer üç mezhebe göre başkasını almak gerekmez. Fakirlerin ise, nafilelerin genişliği ilkesince, ayıplı hayvanı satın alıp kesmeleri de yeterli olur.

3) Kurbanlığın Kesenin Mülkiyetinde Bulunması: Kurban olarak kesilecek hayvanın, mükellefin mülkiyetinde bulunması şarttır. Gasbedilen hayvan kesildiğinde ne gasbeden, ne de mükellef için geçerlidir. Gasbeden bedelini tazmin eder ve sahibi de ona bırakırsa, kurban gasbeden için caizdir, sahibi değerini tasadduk eder. Fasid (eksik şartı düzeltilebilir) alım-satımla alınan hayvanın, müşteri tarafından kesilmesi caizdir. Bu durumda satıcı, ister canlı olarak değerini, isterse kesilmiş olarak hayvanı alır. Hayvan kesilmiş olarak alınırsa, müşteri kesilmiş değerini tasadduk eder. Bir kimse, kendisine teslim edilen kurbanı sahibinin izni olmadan usûlünce sahibi adına kesecek olursa, delâleten izni olduğu varsayıldığından sahibinden kurban vecibesi düşer. Birkaç kişi yanlışlıkla birbirinin kurbanını alsalar, kesilen her hayvan sahibinin kurbanı yerine sayılır ve kimse diğerine borçlu kalmaz. Herkes kendi hayvanının etini alır. Ancak etler yenmiş veya dağıtılmışsa, aradaki farkı birbirlerine helâl ederler. Helâl etmezlerse, her birinin diğerine ait olan kurban etinin bedelini, fakirlere tasadduk etmesi gerekir.

4) Kurbanlık Sayısı: Şartlarını taşıyanlar için her yıl kesilmesi vacip bayram kurbanı sayısı sadece birdir. Daha fazla kesmek, ya adak, ya da nafile olarak gerçekleşebilir; adağın adakta bulunmak şartının yanı sıra, bunlar için mali güç şartı öncelikle aranır. Mali gücü yeterli olanlar, sırf birden çok kurban kesen Hz.Peygamber’in (s.a.) sünnetine uymak için, birden fazla kurban elbette kesebilirler. Hz.Peygamber (s.a.), bayram hutbesini tamamlayınca minberinden indi. Kurbanlık koçuna gelip kendi eliyle kesti. Keserken: “Bismillahi vallahu ekber. Bu benim adıma ve ümmetimden kurban kesmeyenlerin adınadır!” dedi. (Tirmizî, edâhî, 22, no: 1522; Kütüb-i Sitte, 1474)

Kurbanın Kesilmesi

Tezkiye (usulüne uygun kesim)

Tezkiye ve zekât (ze’ler, peltek ze’dir:), sözlükte “kesmek, boğazlamak” anlamına gelirken, fıkıh dilinde “Dini kesim şekline verilen ad”dır. Etinin yenmesi ve kesilen her hayvanın helâl olması için, bu kesim şeklinin uygulanması şarttır.

1) Tezkiyenin Çeşitleri:

a) İhtiyari Tezkiye: Hayvanı boğazın çeneye bitişen yeri ile göğse bitişen yeri arasında herhangi bir yerinden kesmek İhtiyari Tezkiye olarak adlandırılır. Bu kesim şekli hayvanın dört organını keserek gerçekleşir: a) Nefes borusu, b) Yemek borusu, c) Boynun iki yanında bulunan şahdamarlar. İşte bunların tamamen kesilmesiyle, tezkiyesi tamamlanan hayvanın, kurban olması ve etinin yenmesi sahih olur.

b) Zaruri Tezkiye: Kesilecek hayvanın vücudunun herhangi bir yerinde açılacak yarayla kanın akmasını ve bu şekilde ölmesini sağlamak Zaruri Tezkiye adını alır. Bu tezkiye türü, daha çok av hayvanlarında uygulanır. Fakat, evcil hayvanlar yabanileştiği veya tutup kesmek mümkün olmadığı takdirde (kaçak boğalarda olduğu gibi), ya da çıkarılması zor kuyuya veya çukura düştüğünde, böyle bir tezkiyeyle (ölümün bu yaralanmadan olduğunu bilerek) öldürüldükten sonra eti yenir. Herhangi bir kimse üzerine saldıran hayvan, bu kimse tarafından bu şekilde kanı akacak şekilde öldürülmüşse, bu hayvanın etinin de yenmesi caizdir.

2) Tezkiyenin Rüknü: Tezkiyenin rüknü, çeşitlerine göre değişiktir: İhtiyari tezkiyenin rüknü, kudret ânında zebh veya nahrdir.

Zebh, hayvanı boynun çeneye; nahr ise boynun göğse yakın yerinden kesilmesidir. Çok uzun ayaklı hayvanların, meselâ develerin ve zürafaların nahr, diğerlerininse zebh şeklinde kesilmesi sünnettir. Sığırda her iki şekil de uygulanabilir. Bu kesim türlerinden birini öbürü yerine uygulamak doğru değildir ve mekruhtur, ama et yenir. Zaruri tezkiyenin rüknü, neresinden olursa olsun av hayvanını veya o anlamdaki hayvanı yaralamaktır. Nefes borusuyla birlikte damarlardan biri kesilince kurban sahihtir, etinin yenmesi helâldir. Ebu Hüreyre (r.a.) ve İbnu Abbâs (r.a.) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) şeytan kurbanından (şerîta) men etti.” Şerîta, boğazından sadece deri kısmının kesilip boyun damarı kesilmeden ölmeye terkedilen (kurbanlık) hayvandır. (Ebü Dâvud, edâhi, 17, no: 2826; Kütüb-i Sitte, no: 1924) Ebü Vâkıd (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resülullah (s.a.) Medine’ye geldiği zaman Medineliler, (diri olan) devenin hörgücünü kesiyorlar, koyunların da kuyruklarını koparıyorlar ve bunları yiyorlardı. Bu durum üzerine Resülullah (s.a.): “Hayvan diri iken ondan her ne kesilmiş ise, bu meyte (lâşe/murdar) hükmündedir, yenilmez.” buyurdu. (Tirmizi, Et’ime 4, (1480); Ebu Dâvud, Sayd 3, (2858); İbnu Mâce, Sayd 8, (3216; Kütüb-i Sitte, no: 1927). Kesilen hayvandan canlı yavru çıkarsa, ayrıca tezkiye yapılır ve etinin yenmesi helâl olur; kesimden önce yavru ölürse eti yenmez. Oluşumu eksik bir yavrunun eti de yenmez.

Tezkiyenin şartları:

Hayvanın acı çekmeden ölmesini sağlamak için tezkiyede kesim aletiyle, kesenle ve kesilen hayvanla ilgili bir takım şartlar aranır.

1) Keskin Alet Kullanmak Kesim aletleri, kesici ve parçalayıcı olmak üzere, ikiye ayrılır: Kesici Aletler: Gerek zebh (çeneye yakın), gerek nahr (göğse yakın) kesim şeklinde olsun kesim, kanı akıtacak ve kesilmesi gereken yerleri kesecek şekilde keskin bir aletle yapılır. Bunun demir, tahta, taş vb. olması mümkündür, ancak önemli olan keskinliktir. Bu sebeple, kesici aletlerin keskin olanlarıyla yapılan kesim caizdir; fakat keskin olmayan aletlerle yapılan kesim kerahatle caizdir. Parçalayıcı Aletler: Parçalayıcı aletlerle yapılan kesimde, boğma ve parçalama bulunduğu için, kesimin onlarla yapılması haramdır; böylelikle kesilen hayvanların eti yenmez. Tezkiyenin rükünleri yukarıda incelenirken, organların kesilecek miktarı konusunda eksiksiz veya ona yakın uygulamanın nasıl yapılacağı da açıklanmıştır.

2) Allah Adını Anmak (Tesmiye: besmele çekmek) Kesim sırasında, Allah’tan başkasının adını anmamak ve O’ndan başkası adına kurban kesmemek şarttır. Kurban veya eti yenecek hayvanı keserken Allah adını anmaya Tesmiye adı verilir. Besmelenin kasıtlı terkinde kurban sahih olmaz ve eti yenmez. Tesmiyenin farz olduğunun delili, şu ayetlerdir: “Allah adı anılmadan kesilen hayvanları yemeyin.” (En’am, 6/118, 121); “Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın.” (Hac: 22/36) Tesmiyenin rüknü, Allah’ın (c.c.) isimlerinden biriyle yapılmasıdır. Bu sebeple tesmiye, sadece “Allah, Allahu Ekber, Allahu A’zam, Allahu Ecel, Allahu’r-Rahmân” ve benzeri Cenab-ı Hakkın isimlerinden biriyle yapılır. “Allahumeğfirlî, Subhânellah” gibi, dua anlatan cümlelerle yapılamaz. Müstehap olan, “Bismillâhi Allahu Ekber” demektir. Tesmiye Arapça yapılabildiği gibi, başka dillerde de yapılabilir. Tesmiye hayvanı keserken, kesen kişi tarafından yapılır; avlanma sırasında tesmiye, avcı kurşununu atarken, av için köpeği salarken yapılır. Tesmiyenin, dışarıdan bakan birine uzun gelmeyecek kısa bir zaman dilimi içinde kesimle birlikte yapılması gerekir. Tesmiyeyle hayvanı kesme niyeti taşımak şarttır. Bu niyetle olmayan, meselâ bir işe başlamak için yapılan tesmiyeyle kesilen hayvanın eti helâl değildir. İhtiyari tezkiyede tesmiyenin zamanı kesim zamanı, zarûrî tezkiyede ise isabet değil, kurşun ve benzerini atma veya hayvanı gönderme anıdır. Çok az bir zaman farkı da bunun yerine geçer. Kesim sırasında Hz.Peygamber’e salât etmek mekruhtur.

3) Kesme Ehliyetinin Bulunması: Müslüman, erkek olmak, akıllı ve bâliğ olmak şartlarını taşıyanların tezkiyesi caizdir. Putperest, müşrik ve ateistlerin tezkiyesi ise caiz değildir. Kurbanlık veya eti yenecek hayvanların yenebilmesi için, kesenin müslüman veya kitabi olması şarttır. Böyle bir şartın aranmasından maksat, Allah adının anılmasıdır: “Daha önce kendilerine kitap verilenlerin yemekleri, size helâldir.” (Maide: 5/5) Asıl olarak kitabi kavramı, Yahudiler ve Hıristiyanlar için kullanılır. Bunlar dışında kalanların kitabi sayılması tartışmalıdır. Kesim sırasında Allah’tan başkasının adını, mesela Mesih ve Yehuda’yı andığı duyulmayanların kestiği yenir. Fakat Allah’tan başkasını andığı duyulanların kestiğini yemek haramdır. Kitabi olmayanlar, hayvanı keserken Allah adını anmayacakları için bunların kestikleri, meselâ putperestler ve diğer dinlere mensup kimselerle dinsizlerin kestiği hayvanların eti yenmez, haramdır. Kurban niyetiyle kesilecek hayvanı, -kitabi de olsa- müslüman olmayana kestirmek mekruhtur. Müslümanların veya kitabilerin kestikleri konusunda –tezkiyesi nasıl oldu, şartların bütünü bulundu mu, Allah adı anıldı mı gibi sorulara yer vermeksizin– ilke şudur: İster-cahil veya fasık- müslüman, ister kitabi olsun, bizden bilemeyeceğimiz şekilde uzak olan durumlarda kesilenlerin helâl olarak yenmesidir. Kesmeye aklı erer ve gücü yeterse, çocuğun kestiğini yemek sahihtir. Kurban veya eti yenecek hayvanı kesen kimsenin, akıllı olması ve sarhoş olmaması gerekir. Çünkü bunlar Allah’ın adını anmayabilirler. Aklı erer ve gücü yeterse sarhoşun kestiği yenebilir.

4) Kesilecek Hayvanın Belirlenmesi: İhtiyari tezkiyede Allah’ı anmak, belli bir hayvana dair olacağından, hangi hayvanın kesileceğini belirlemek gerekir. Bu sebeple ardı ardına iki hayvan kesen kimse, birinci için çektiği besmeleyi yeterli görürse, ikincinin eti yenmez, her biri için ayrı ayrı besmele çekmek gerekir. Zaruri tezkiyedeyse, tezkiye hayvana değil kurşun ve benzerini atım ve göndermeye yapıldığından, hayvanı belirleme şartı aranmaz.

5) Hayvanda Canlılık Eserinin Bulunması: Kesim anında, kesilecek hayvanda canlılık eseri bulunması şarttır. Yuvarlanma, süsme, boğma ve yırtıcı hayvanların saldırısı gibi öldürücü sebepler ve fakat öldürücü bir maddenin vurmamasından dolayı yaşadığı tahmin edilen hayvanlara tezkiye uygulanır. Öldürücü bir sebep ve benzerinden dolayı yaşama ümidi olmayan hayvanlara da tezkiye uygulanabilir. Ölmek üzere bulunan bir hayvanda, kesim anında belli bir canlılık eserinin bulunması gerekir. Zorunlu bir sebep yoksa, kurbanı bayıltarak kesmek caiz olsa da hoş değildir, mekruhtur. Çünkü bu durumda hayvanın kesimden mi, yoksa bayıltmadan mı öldüğünü bilemeyiz. Ama zapt edilemeyen bir hayvanı bayıltmaktan başka çare yoksa, bayıltma yoluna da başvurulabilir.

Tezkiyenin müstehapları ve mekruhları: Usulüne uygun kurban kesimindeki müstehaplar (dinen iyi ve güzel görülenler) ve mekruhlar (dinen uygun görülmeyenler) şunlardır:

a) Kesimi gündüz yapmak müstehap, gece yapmak mekruhtur.

b) Kesimi demirden olan keskin aletlerle yapmak müstehap, keskin olmayanlarla yapmak mekruhtur.

c) Kesimi çabuk yapmak müstehap, ağır yapmak mekruhtur.

d) Uzun ayaklı ve boyunlu hayvanlarda nahr (boyna yakın), diğerlerinde zebh (çeneye yakın) kesim şeklini uygulamak sünnet, tersini yapmak mekruhtur.

e) Kesimi hayvanın boğazının üst yanından değil, alt yanından yapmak müstehap, tersi mekruhtur.

f) Bütün kesilecek organları kesmek müstehaptır; bir kısmını kesmek de müstehaptır; ama bunların tersi mekruhtur.

g) Kesenin ve hayvanın kıbleye dönük olması müstehaptır.

h) Kesim sırasında “Allahım, filancadan kabul et!’’ diye dua etmek mekruhtur. Çünkü dua kesim öncesi veya sonrasında yapılmalıdır.

i) Kesimden sonra, hayvanın soğumadan boğazını tamamen kesmek ve yüzmeye başlamak mekruhtur.

j) Hayvanı kesim yerine ayaklarını çekerek götürmek mekruhtur.

k) Hayvana sıkıntı vermek ve bıçağı gözü önünde bilemek mekruhtur.

Kesim Uygulaması

Sünnete uygun kesim Sünnet üzere yapılacak kesim uygulaması, aşağıdaki gibidir:

a) Keskin ve büyük bir bıçak hazırlanarak, kurbanın gözünden uzak bir yere konur.

b) Hayvanın ayakları ve yüzü kıbleye gelecek şekilde, sol yanı üzerine yatırılır. Sağ arka ayağı dışındakiler bağlanır. Bu sırada –varsa– diğer kurbanlıkların bu anı seyretmemesi sağlanır.

c) Hayvan yatırıldıktan sonra şu dualar okunur:

1) “Allahumme, Hâzâ Minke ve İleyke.” (Allahım, bu sendendir ve yine sanadır)

2) “İnnî Veccehtu Vechiye lillezî Fatara’s- Semâvâti ve’l-Arda Hanîfen. Vemâ Ene mine’l-Müşrikîn.” (Şüphesiz Allah’ı bir tanıyan olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratan Allah’a yönelttim. Ben müşriklerden değilim: En’am, 6/79)

3) “İnne Salâtî ve Nüsükî ve Mahyâye ve Memâtî lillâhi Rabbi’l-Alemîn. Lâ Şerîke leh.” (Şüphesiz, benim namazım da, ibadetlerim de (kurbanım da), hayatım da, ölümüm de hiçbir ortağı olmayan âlemlerin Rabbı Allah’ındır: En’am, 6/162)

d) Dualar okunduktan sonra tekbir getirilir ve Bismillâhi Allahu Ekber denerek hayvan kesilir. Bütün yukarıdaki dualar yapılmayabilir, ama Bismillâhi Allahu Ekber asla unutulmamalıdır.

e) Hayvan böylece kesildikten sonra tamamen ölünceye ve sükûnet buluncaya kadar beklenir. Tamamen ölmeden yüzmeye başlamak, omuriliğe bıçak saplamak vb. azap verici davranışlarda bulunmak mekruhtur. Hz.Muhammed (s.a.), hayvan kesimi konusunda şöyle buyurur: “Allah, her şeyde iyi davranışı (ihsanı) emretmiştir. Öldürdüğünüzde, güzelce öldürün. Bir hayvan keseceğiniz zaman, onu güzelce kesin. Sizden biriniz hayvan keseceği zaman, bıçağını bilesin ve hayvana eziyet çektirmesin.” (Müslim, sayd, 57, no: 1955; Ebü Dâvud, edâhi 12, no: 2815; Tirmizî, diyât, 14, no: 1409) Hz.Peygamber (s.a.), insana veya hayvana işkence etmeyi (müsle) yasaklamıştır. (Buhârî, zebâih, 25) Hayvan kesmeyi bilmeyen veya beceremeyecek olan kimsenin, hayvana eziyet edercesine hayvanı kesmeye kalkışması, kesinlikle doğru değildir. Bu durumdaki kişiler, kurbanlarını ya belediyelerin mezbahalarında, ya da kasaplıktan anlayanlara kestirmelidirler. Hayvan kesiminde ve özellikle kurban ibadetinde Allah adının anılması emri, her türlü şirkten uzak durma bilincini koruma anlamı yanında, can almanın çok ciddi bir iş olmasını da amaçlar. Böylece, her canlıyı yaratanın Allah olduğu yeniden bütün ciddiyetiyle hatırlanır. Canlılara şefkat ve merhamet ederek haklarını koruyup gözetme konusunda Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.), müslümanlara hem uygulamalarıyla örnek olmuş, hem de teşvik edici sözler söyleyerek rehberlik etmiştir.

Kurban Kesimindeki Müstehap ve Mekruhlar

1) Kesimden Önceki Müstehaplar ve Mekruhlar

a) Kurbanlığın Hazırlanması: Kesimden birkaç gün önce kurbanlığın bağlanıp takarrub (kurban ibadeti) için hazırlanması ve ona özen gösterilmesi, işaret konulması müstehaptır. Hz.Peygamber (s.a.) kurbanlık develerini ve koyunlarını işaretlemiştir. (Buhârî hac, 110, edâhî 15; Müslim, Hacc 205, no: 1243); Tirmizî, hac, 67, no: 906; Ebu Dâvud, menâsik, 15, no: 1752)

b) Kesim Yeri Seçimi ve Kesim Yerine Ulaştırmak: Kurbanlığı kesim yerine sert, ayağını çekerek getirmeyip güzelce ve hayvana eziyet vermeden ulaştırmak müstehaptır. Kurbanlık hayvan, satın alındıktan itibaren özen görmeli, incitilmemeli, nakil sırasında eziyet görmemeli ve canı acıtılmamalıdır. Kesim yeri olarak, özellikle büyük şehirlerde belediyelerin gösterdiği, gerekli özellikleri taşıyan kesim yerleri tercih edilmelidir. Bu hem sağlık açısından, hem de dinimize uygun kesim imkânı sağlaması açısından gereklidir. Sokaklarda, caddelerde, hatta şehirlerarası yol kenarlarında kurban kesmek, hem sağlık açısından, hem de görüntü açısından kesinlikle doğru değildir.

c) Kurbanlığın Yününü Kırkmak ve Sütünü Sağmak: Udhiye (bayram kurbanı) olarak alınan koyunun, yününün kırkılması ve sütünün sağılması mekruhtur. Çünkü kurbanlığın bizatihi kendisi kurbet (ibadet) içindir, bu sebeple kesim öncesinde onun herhangi bir yerinden faydalanılmaz. Süt, yün vb.den faydalanan, bunları veya değerlerini tasadduk etmelidir.

d) Kurbanlığı Satmak: Satın alınmış olan kurbanlığın başkasına satılması caizdir, satış geçerlidir, ama bu satım mekruhtur, uygun değildir; ancak bedeli tasadduk edilmelidir.

e) Kurbanlığın Yavrusu: Kurbanlık olarak satın alınan hayvan yavrularsa, yavru da anasıyla birlikte kesilir; kesilmeyip satılır veya elde tutulursa bedeli tasadduk edilir.

f) Kurbanlığa Binmek ve Çalıştırmak: Udhiye (bayram) kurbanına binmek, yük taşıtmak ve çalıştırmak mekruhtur; değerine bir noksanlık gelmedikçe, herhangi bir işlem gerekmez, ancak bunlar sebebiyle değerine noksanlık gelirse, bu noksanlık tutarınca sadaka ödenir. Zorunlu durumlarda ise, kurbanlık hayvana binilebilir. Bu konuda Hz.Peygamber (s.a.), şöyle buyurur: “Kurbanlığa, mecbur kaldıysan ma’ruf üzere (güzelce) bin. Bir başka sırt (binek) bulunca da in.” (Müslim, hac 375, no: 1324; Ebu Dâvud, menâsik, 18, no:1761; Nesâî, hac, 76; Kütüb-i Sitte, no: 1486)

2) Kesim Sırasındaki Mendup ve Mekruhlar

A- Kesimle İlgili Olanlar:

a) Koyun ve sığırda zebh (boynun çeneye yakın yerinden), devede nahr (boynun göğse yakın yerinden) şeklindeki kesim müstehaptır, bunun aksi mekruhtur.

b) Dört damarın kesilmesi müstehaptır.

c) Zebh kesim şeklinin kafa tarafından değil, nefes borusundan olması müstehaptır.

B- Mükellefle İlgili Olanlar:

a) İyice bilir ve gücü yeterse kurbanı bizzat kesmek, iyi yapamıyor ve gücü yetmiyorsa bilen başka birine kestirmek müstehaptır. Kadın mükellefin, vekâletle kestirmesi daha uygundur.

b) Gücü yetmeyenin müslümanı vekil yapması müstehap, kitabi birini vekil seçmesi ise mekruhtur.

c) Kesim anında mükellefin, hatta aile üyelerinin bizzat bulunması müstehaptır,

d) Tesmiyeden (besmeleden) önce veya sonra dua etmek müstehap, duayı besmele anında yapmak mekruhtur; zira duayı besmeleden ayrı yapmak ayrıca müstehaptır.

C- Kurbanlıkla İlgili Olanlar

a) Daha semiz, daha güzel ve daha büyük hayvanları kurban etmek,

b) Koyun cinsinden efdali (uygunu) beyaz, büyük boynuzlu ve burma olanlarıdır,

c) Koyun kesmek, değeri veya eti eşit olduğu takdirde, deve veya sığırın yedide birine ortak olmaları efdaldir.

d) Koç kesmek, eti ve değeri eşit olunca koyundan efdaldir.

e) Değeri eşit olduğu halde keçi tekeden, dişi deve erkeğinden, inek öküzden ve boğadan efdaldir.

f) Fazla sevap kazanmak için, hayvanın en değerlisini, eti en çok olanını ve fiyatı en yüksek olanını almak menduptur. Başından borcu savmak için, en zayıfını ve ucuzunu almaya çalışmak mekruhtur.

g) Kurban sahibinin, kurban kesildiği gün ilk yemeğini kurbanın ciğerinden yemesi menduptur.

h) Kesim sırasında, hayvanı kıbleye çevirmek menduptur.

D- Kesim Vaktiyle İlgili Olanlar: Hayvanı keserken, keskin bıçak kullanmak ve azap vermemek menduptur.

3) Kesimden Sonraki Mendup ve Mekruhlar

a) Kesilen Hayvanın Sakinleşmesini Beklemek: Kesimden sonra, hayvanın bütün organlarının sakinleşmesine ve soğumasına, canlılığın bütün cesette sona ermesine kadar beklemek müstehaptır; bundan önce yüzmek vb. mekruhtur.

b) Kurban Etinden Yemek: Mükellefin ve aile halkının kurban etinden yemesi müstehaptır.

c) Kesim Ücreti: Kasap veya kurbanı kesene, kurbanın etini ücret olarak vermek helal değildir. Ancak, sadaka veya hediye olarak verilebilir. Kurbanı kesen fakir olursa da aynı hüküm uygulanır.

d) Kurban Etini Satmamak: Kurban etlerinin satılması caiz değildir.

e) Çevreyi Kirletmemek: Kurbanı hem keserken, hem de özellikle kestikten sonra çevrenin daha az kirletilmesine dikkat edilmeli, kurbanın yüzülmesi ve parçalanması işlemlerinden sonra atık aksam özel torbalara konmalı, özellikle belediyelerin gösterdiği toplama noktalarına dağılmayacak ve hayvanların dağıtmasına fırsat vermeyecek şekilde bırakılmalıdır. Aksi takdirde, en yakında bulunanları etkileyerek kamu sağlığı için tehlike arzedecek sonuçlar ortaya çıkabilir.

Kurban Etlerinin Yenmesi

1) Mükellefin Etini Yemesi Caiz Kurban: Bayram kurbanının etinden, hem sahibi, hem de aile halkı yiyebilir. Akîka kurbanının eti de böyledir. Şükür hedyinin etinden de sahibi yiyebilir.

2) Mükellefin Etini Yiyemediği Kurbanlar: İhsar, av cezası hedyi ile adak kurbanlarından mükellef ve ailesi yiyemez. Kurban bayramının geçmesinden sonra bayram kurbanının eti, kesiminden önce doğan yavru ve mükellefin yakını veya sevdiği ölü adına onun emriyle kesilen kurbanlar da sahibi tarafından yenmez. Sahibinin etinden yemesi caiz kurbanın et ve diğer aksamının kesimden sonra tasadduku vacip değilken, sahibinin yemesi caiz olmayan kurbanların bu kısımlarının tasadduku vaciptir. Kesimden sonra etin kaybolması ve telefi halinde her iki tür için de tazminat ödenmez. Fakat tüketim mükellef tarafından olursa, birinci için değerini tasadduk gerekmezken, ikinci için gerekir.

Kurban Etini Dağıtmak, Kurbanın Derisi ve Diğer Aksamı

a) Etlerin Uygun Dağıtımı: En uygun (efdal) olan, kesilen kurbanın üçte birini kendi evinde yemektir; üçte birini akraba ve dostlara dağıtmak, kalan üçte birini de fakir fukaraya dağıtmak menduptur. Kurban etlerinin dağıtımında, kurban kesmeyenlere öncelik vermek uygundur. Fakat, insanların birbirine kurban kesip kesmediğini sorması ve bunun sonunda kesmiş olduğunu öğrendiklerine et vermemesi doğru değildir.

b) Kurban Etini Saklamak veya Dağıtmak: Kurban etinin bütünüyle tasadduku caiz olduğu gibi, tamamının ev halkı için saklanması da caizdir, ancak efdal olan yedirme ve tasadduktur. Bununla birlikte, kendi aile üyeleri kalabalık ve orta halli olanların, kurbanlığı tamamen kendilerine saklamaları menduptur. Yüce Allah, kurban etlerinin aile içinde yenilmesini, ama fakirlere de yedirilmesini buyurur: “Artık onlardan (kurbanlardan) siz de yiyin, yoksula ve fakire de yedirin.” (Hac, 22/28); “Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de, istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” (Hac: 22/36). Hz. Muhammed (s.a.) kıtlık çekilen bir yılda, kurban etlerinin üç günden fazla saklanmasını yasaklamış, fakirlerin doyurulmasını istemiştir. Âbis İbnu Rebîa anlatıyor; Hz.Aişe’ye: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kurbanların etlerinden üç günden fazla yenilmesini yasakladı mı?” diye sordum. “Evet, fakat bunu insanların (kıtlık çekip) acıktığı yılda yaptı. Böylece zenginlerin fakirleri doyurmasını arzu etmişti. Biz koyunun paçasını kaldırıp on beş gece sonra yiyorduk.” dedi. Ben: “Sizi buna mecbur eden şey ne idi!” deyince, güldü ve: “Resûlullah (s.a.) Allah’a kavuşuncaya kadar, Muhammed ailesi üç gün üst üste doyuncaya kadar katıkla ekmek yememiştir” dedi.” (Buhârî, et’ime, 27, edâhî, 16; Müslim, edâhî, 28, no: 1971; Muvatta, edâhî, 5; Tirmizî, edâhî, 14, no: 1511; Ebu Dâvud, edâhî, 10, no: 2812; Kütüb-i Sitte, 1480) Hz. Peygamber (s.a.), bunun gerekçesi konusunda, şöyle buyurur: “Biz sizleri, kurbanların etinden üç günden fazla yemenizi, birçoğunuza kurban eti ulaşsın diye yasaklamıştık. Şimdi, Allah Teâlâ bolluk verdi. Artık yiyin, biriktirin ve ücret isteyin. Haberiniz olsun, bu bayram günleri yemek, içmek ve zikir günleridir.” (Ebu Dâvud, edâhî, 10, no: 2813; İbn Mâce, edâhî, 16, no:3160; Kütüb-i Sitte, no: 1481) Kurban etlerini yemek veya dağıtmak konusunda, bu gibi inceliklere de dikkat etmek gerekir.

c) Kurban Derisi ve Diğer Aksamı: Sahibi kurban derisini evde kullanabilir. Deri vb. maddesi kalabilecek şekilde kendisinden faydalanılan, yani tüketim malı olmayan maddeleri satış suretiyle değiştirilebilir, ancak kendisinden faydalanılamayanın para vb. karşılığında satılması helâl değildir. Buna rağmen satış yapıldıysa, bu satış geçerlidir. Kurban derisi ve diğer aksamı dağıtılacağı zaman ilkin bunlar fakirlere verilir. İstifadesi daha çok olursa din ve millet yararına çalışan güvenilir kurumlara da verilebilir. Kurban etleri müslüman olmayanlara da tasadduk edilebilir.

Vecdi AKYÜZ
Prof. Dr., Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı’nın Diyanet İşleri Başkanlığı ile birlikte 8-9 Aralık 2007 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirdiği Uluslararası Kurban Sempozyumu’nun Bildiriler Kitabı’nın 25-42. sayfalarından kısaltılarak iktibas edilmiştir.
 
Üst