Eşek ve Tilki
Bir çiftçinin, sırtı yaralı, karnı aç, zayıf bir eşeği vardı.Gece gündüz, otsuz kayalıklarda, yemsiz yiyeceksiz dolaşırdı.Orada içecek sudan başka bir şey yoktu.
Yakınlarda bir ormanda da işi gücü avlanmak olan bir aslan vardı. Erkek bir fille boğuşmasından dolayı yaralanmış, güçsüz düşmüştü. Yerinden kalkıp avlanamıyordu. O avlanamayınca,artıklarıyla beslenen diğer hayvanlar da aç kalıyordu.
Bir gün aslan tilkiyi çağırdı ve,
”Halimi görüyorsun. Avlanamıyorum. Sen git, çayırlara bir bak. Eşek, öküz ne var? İster efsun yap, istersen güzel sözlerinle kandır. Bulduğun hayvanı al, buraya getir. Ben onunla güçlenirsem başka bir av bulurum, onunla da sizin karnınız doyururum” dedi. Tilki,
”Emriniz başüstüne. Hile ve kurnazlık benim işim” diyerek dağdan dereye doğru indi. Kayalıklarda gezinen çiftçinin eşeğini gördü. Dostça selâm verip yanına yaklaştı:
”Bu kupkuru, taşlık çorak yerlerde ne haldesin?” Eşek,
”Yaratan kısmetimi burada vermiş. Rızkımızı paylaştıran o olduğuna göre, bize sabır ve şükretmek düşer” dedi. Tilki,
”Yaratıcının emrine uyup, helâl rızık aramak farzdır. Rızık kilidinin anahtarı çalışmaktır. Çalışmadan vermek, Allah’ın âdetinde yoktur” dedi. Eşek,
”Senin söylediğin tevekkülü zayıf olanların halidir. Allah’a tam güvenen, can verenin ekmeği de vereceğini bilir.” Tilki,
”Böyle bir tevekkülü elde etmek pek az yaratığa nasip olur. Az bulunan bir şeyin etrafında dolaşmak da bilgisizliktendir” dedi. Eşek,
”Rızkın peşinden koşmasan da o seni bulur. Fakat sen onun peşinde koşarsan başına türlü dertler açar” dedi. Tilki,
”Bu hikâyeleri bırak da elini bir kazanca at” dedi. Eşek,
”Ben Allah’a tevekkülden daha iyi bir kazanç bilmiyorum” dedi. Tilki,
”Allah yeryüzünü geniş yaratmış. Böyle çorak ve taşlık yerlerde sabretmek akıllı işi değildir. Yukarıda cennet gibi yemyeşil, arasında develerin kaybolduğu çayırlar var. Her tarafta güzel içimli kaynak suları akar.”Eşek çayırı duyunca, bütün bildiklerini unuttu. Tilkinin peşine takılıp ormana girdi. Tilkinin eşekle birlikte geldiğini gören aslan, açlığın verdiği sabırsızlıkla hastalığını unutarak iştahla kükredi. Eşek korkusundan eski bulunduğu kayalıklara doğru kaçtı.
Tilki aslana yaklaşarak,
”Aman efendim, yanınıza gelmeden kükrediniz. Eşeği korkutup kaçırdınız” dedi. Aslan aceleci davranışına pişman oldu. ”Kusura bakma. Açlıktan sabrım kalmadı, aklım başımdan gitti.
Mümkünse onu bir kere daha buraya getir. Senin hilelerin çoktur. Söz, bu sefer dikkatli davranarak avlayabileceğim yakınlığa gelmeden kımıldamayacağım. Uyur gibi duracağım.”
Tilki vakit kaybetmeden eşeğin tekrar yanına geldi. Eşek tilkiyi görür görmez,
”Senin gibi dost, olmaz olsun. Sana ne yaptım ki beni aslana yem yapacaktın?” Tilki,
”Senin aslan diye gördüğün, bir büyüydü. Orası öyle büyülü olmasa, bütün hayvanlar gelir, talan eder. Tılsımsız olsa, aç filler bu ovayı yemyeşil bırakır mıydı? Ben seni, ‘Korkunç bir şey görürsen sakın korkma’ diye tam uyaracaktım, bu iş başına geldi” dedi. Eşek,
”Sen ne kötü arkadaşsın, beni yine kandırıp aslana yem yapacaksın.” Tilki,
”Sana karşı gönlümde en ufak bir kötülük düşüncesi yok. Sana neden hile yapayım? Dostlar birbirini affeder. Vehimlere kapılarak yanlış hareket etme! Haydi bir an önce çayırlara ulaşıp açlığını giderelim” diyerek ısrar etti.
Eşek, çok acıkmıştı. Taze ve yeşil otların hayali aklını başından aldı. Karnını doyurma hırsı ile tilkinin peşine düştü.
Aslan yanına kadar gelen eşeği, bir hamlede altına alıp parçaladı. Karnı doyunca, su içmek için kaynağa gitti. Tilki aslanın gitmesini fırsat bilerek, eşeğin ciğerlerini ve yüreğini yedi. Aslan döndüğünde eşeğin yüreği ile ciğerini aradı. Bulamayınca tilkiye sordu:
”Nerede bunun yüreği ve ciğeri?” Tilki,
”Efendim! Onda yürek ile ciğer olsaydı, önceki korkuyu tattıktan sonra ikinci defa gelir bu tuzağa düşer miydi?” diyerek aslanı ikna etti.
***
Mevlânâ hazretleri bu uzun hikâyede rızık, tevekkül, sabır, hırs gibi çeşitli konuları hayvanların ağzından anlatmaktadır.
Hikâyenin değişik bir yorumunu ise şu beyitleriyle dile getirmektedir:
”Kutub, aslan gibidir, işi de avlanmaktır. Halk ise onun artığını yer. Elinden geldikçe kutbu razı etmeye çalış ki, kuvvetlensin, vahşi hayvanları avlasın.” O zahmete düşüp incindi mi, halk gıdasız kalır. Çünkü halkın rızıklanması aklın yardımıyla olur.
İnsanların mânevî rızkı, gönül gıdası, cezbesi, onun artığıdır. Eğer gönlün avlanmak istiyorsa, bunu göz önünde tutarak düşünmen gerekir. Kutub akla benzer, halk ise vücuddaki uzuvlar gibidir. Bedenin terbiyesi, idaresi, akılla olur. Ona yardım edersen, yardımın sana yarar, seni geliştirir. Onu değiştirmez. Cenâb-ı Hak, ”Siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder” buyurmuştur.
Kaynak : Mesnevıde geçen hikayeler
Bir çiftçinin, sırtı yaralı, karnı aç, zayıf bir eşeği vardı.Gece gündüz, otsuz kayalıklarda, yemsiz yiyeceksiz dolaşırdı.Orada içecek sudan başka bir şey yoktu.
Yakınlarda bir ormanda da işi gücü avlanmak olan bir aslan vardı. Erkek bir fille boğuşmasından dolayı yaralanmış, güçsüz düşmüştü. Yerinden kalkıp avlanamıyordu. O avlanamayınca,artıklarıyla beslenen diğer hayvanlar da aç kalıyordu.
Bir gün aslan tilkiyi çağırdı ve,
”Halimi görüyorsun. Avlanamıyorum. Sen git, çayırlara bir bak. Eşek, öküz ne var? İster efsun yap, istersen güzel sözlerinle kandır. Bulduğun hayvanı al, buraya getir. Ben onunla güçlenirsem başka bir av bulurum, onunla da sizin karnınız doyururum” dedi. Tilki,
”Emriniz başüstüne. Hile ve kurnazlık benim işim” diyerek dağdan dereye doğru indi. Kayalıklarda gezinen çiftçinin eşeğini gördü. Dostça selâm verip yanına yaklaştı:
”Bu kupkuru, taşlık çorak yerlerde ne haldesin?” Eşek,
”Yaratan kısmetimi burada vermiş. Rızkımızı paylaştıran o olduğuna göre, bize sabır ve şükretmek düşer” dedi. Tilki,
”Yaratıcının emrine uyup, helâl rızık aramak farzdır. Rızık kilidinin anahtarı çalışmaktır. Çalışmadan vermek, Allah’ın âdetinde yoktur” dedi. Eşek,
”Senin söylediğin tevekkülü zayıf olanların halidir. Allah’a tam güvenen, can verenin ekmeği de vereceğini bilir.” Tilki,
”Böyle bir tevekkülü elde etmek pek az yaratığa nasip olur. Az bulunan bir şeyin etrafında dolaşmak da bilgisizliktendir” dedi. Eşek,
”Rızkın peşinden koşmasan da o seni bulur. Fakat sen onun peşinde koşarsan başına türlü dertler açar” dedi. Tilki,
”Bu hikâyeleri bırak da elini bir kazanca at” dedi. Eşek,
”Ben Allah’a tevekkülden daha iyi bir kazanç bilmiyorum” dedi. Tilki,
”Allah yeryüzünü geniş yaratmış. Böyle çorak ve taşlık yerlerde sabretmek akıllı işi değildir. Yukarıda cennet gibi yemyeşil, arasında develerin kaybolduğu çayırlar var. Her tarafta güzel içimli kaynak suları akar.”Eşek çayırı duyunca, bütün bildiklerini unuttu. Tilkinin peşine takılıp ormana girdi. Tilkinin eşekle birlikte geldiğini gören aslan, açlığın verdiği sabırsızlıkla hastalığını unutarak iştahla kükredi. Eşek korkusundan eski bulunduğu kayalıklara doğru kaçtı.
Tilki aslana yaklaşarak,
”Aman efendim, yanınıza gelmeden kükrediniz. Eşeği korkutup kaçırdınız” dedi. Aslan aceleci davranışına pişman oldu. ”Kusura bakma. Açlıktan sabrım kalmadı, aklım başımdan gitti.
Mümkünse onu bir kere daha buraya getir. Senin hilelerin çoktur. Söz, bu sefer dikkatli davranarak avlayabileceğim yakınlığa gelmeden kımıldamayacağım. Uyur gibi duracağım.”
Tilki vakit kaybetmeden eşeğin tekrar yanına geldi. Eşek tilkiyi görür görmez,
”Senin gibi dost, olmaz olsun. Sana ne yaptım ki beni aslana yem yapacaktın?” Tilki,
”Senin aslan diye gördüğün, bir büyüydü. Orası öyle büyülü olmasa, bütün hayvanlar gelir, talan eder. Tılsımsız olsa, aç filler bu ovayı yemyeşil bırakır mıydı? Ben seni, ‘Korkunç bir şey görürsen sakın korkma’ diye tam uyaracaktım, bu iş başına geldi” dedi. Eşek,
”Sen ne kötü arkadaşsın, beni yine kandırıp aslana yem yapacaksın.” Tilki,
”Sana karşı gönlümde en ufak bir kötülük düşüncesi yok. Sana neden hile yapayım? Dostlar birbirini affeder. Vehimlere kapılarak yanlış hareket etme! Haydi bir an önce çayırlara ulaşıp açlığını giderelim” diyerek ısrar etti.
Eşek, çok acıkmıştı. Taze ve yeşil otların hayali aklını başından aldı. Karnını doyurma hırsı ile tilkinin peşine düştü.
Aslan yanına kadar gelen eşeği, bir hamlede altına alıp parçaladı. Karnı doyunca, su içmek için kaynağa gitti. Tilki aslanın gitmesini fırsat bilerek, eşeğin ciğerlerini ve yüreğini yedi. Aslan döndüğünde eşeğin yüreği ile ciğerini aradı. Bulamayınca tilkiye sordu:
”Nerede bunun yüreği ve ciğeri?” Tilki,
”Efendim! Onda yürek ile ciğer olsaydı, önceki korkuyu tattıktan sonra ikinci defa gelir bu tuzağa düşer miydi?” diyerek aslanı ikna etti.
***
Mevlânâ hazretleri bu uzun hikâyede rızık, tevekkül, sabır, hırs gibi çeşitli konuları hayvanların ağzından anlatmaktadır.
Hikâyenin değişik bir yorumunu ise şu beyitleriyle dile getirmektedir:
”Kutub, aslan gibidir, işi de avlanmaktır. Halk ise onun artığını yer. Elinden geldikçe kutbu razı etmeye çalış ki, kuvvetlensin, vahşi hayvanları avlasın.” O zahmete düşüp incindi mi, halk gıdasız kalır. Çünkü halkın rızıklanması aklın yardımıyla olur.
İnsanların mânevî rızkı, gönül gıdası, cezbesi, onun artığıdır. Eğer gönlün avlanmak istiyorsa, bunu göz önünde tutarak düşünmen gerekir. Kutub akla benzer, halk ise vücuddaki uzuvlar gibidir. Bedenin terbiyesi, idaresi, akılla olur. Ona yardım edersen, yardımın sana yarar, seni geliştirir. Onu değiştirmez. Cenâb-ı Hak, ”Siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder” buyurmuştur.
Kaynak : Mesnevıde geçen hikayeler