es-Semî
es-Semî’, kâinattaki her sesi; içte saklansın yahut açıkça söylensin duyan, gizliyi, fısıltıyı bile işiten demektir.
Enbiyâ sûresi (21), 4: “Peygamber: “Benim Rabbim gökte ve yerde (söylenen) her sözü bilir. O, her şeyi işitir, her şeyi bilir” dedi.”
Bakara sûresi (2), 186: “Şayet kullarım, sana Benden sordularsa, gerçekten Ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde onlar da Benim davetime koşsunlar ve Bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yol üzere gidebilsinler (arzularına doğruca erebilsinler).”
Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de kuluna, şah damarından yakın olduğunu, onun kendisine her seslenişini, “Rabbim” diyerek yalvarışını duyduğunu ve bizzat o duaya cevap verdiğini söylüyor. Çünkü O, kâinattaki her sesi işitendir!
es-Semî’dir O!
O muhteşem Sanatkâr, yarattığı insanoğluna Semî’ isminin tecellisi ile kulak ve işitme duygusu vermiş ve kendisini bilsin istemiştir. Kaldı ki insan, ancak Allah’ın izin verdiği kadar duyabilmekte, “kulak” ancak belli dalga boyundaki sesleri algılayabilmektedir.
Ama insan, kendi duyabildiği sesin dalga boyunun altında ve üstündeki seslerin de var olduğunu bilmekte ve kabiliyet sahasının dışında, muhteşem bir âlemin varlığını sezebilmektedir artık.
Toprakta çatlayan tohumun, embriyoda bölünen hücrelerin, damarlarda akan kanın, karanlıkta sürünen minicik hayvancıkların, mikroskop altındaki virüsün çıkardığı sesleri duyamazken, makro âlemdeki seslere de kapalıdır kulaklarımız. Ama O, Yüce Yaradan, her sesi işitmekte, yarattığı tüm âlemi emrine verdiği, halifesi kıldığı kulunun da her sözünü kayda geçirmektedir.
Her insanın ses dalgası, “parmak izi” gibi kendisine özgü olup, bugünün ilmi, ses dalgalarının kaybolmayıp, atmosferde muhafaza edildiğini göstermiştir. Bu da Kur’ân-ı Kerîm’in mucizelerinden biridir.
Kaaf sûresi (50), 16-18: “Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız. Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek zabıt tutarken, insan hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın.”
Kendisine verilen işitme duygusu ile Rabbinin Semî’ ismini tefekkür eden insan bilir ki, O, Semî’ ve Basîr olan Yüce Yaradan, karanlık bir gecenin yalnızlığında, ellerini Rabbine açmış, sessizce ağlayan kulun içli yakarışlarını işitip ona cevap verendir!
A’râf sûresi (7), 55: “Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.”
Tâ-Hâ sûresi (20), 7: “Sen (Allah’a ettiğin dua ve zikirle) sesini yükseltsen de (yükseltmesen de Allah’a birdir.) Çünkü O şüphesiz gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.”
Kulunu asla yalnız bırakmayan, ona doğru yolu gösterip, nefsinin kendisine fısıldadıklarını dahi bilerek, kendisini vekil edinen kulun, nefsinin, şeytanın ve şeytan hükmündeki insanların dürtü ve vesveselerinden koruyandır O!
Tâ-Hâ sûresi (20) 13, 14: “Ben seni (peygamberliğe) seçtim, şimdi (sana) vahyolunacak şeyleri dinle.” Şüphesiz ben Allah’ım, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Onun için bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl.”
Sevgisi ile sarmaladığı kulunun, o muhteşem dizaynlı işitme organını, kendisini dinlemede kullanmasını öğretendir O!
Cennet ve “cemâl-i ilâhî”ye varılacak yolu gösterendir O!
O, Semî’ olan Allah, insanı, ancak güzeli, doğruyu, hakkı duymak, dinlemek ve yaşamakla, mutlu olacak şekilde yaratmıştır.
Her nimetin şükrü, o nimeti yaratılış hikmeti doğrultusunda kullanmakla yerine getirilir. “İşitme” nimetinin şükrü de, o Hakk kelâma kulak vermekle eda edilir dostlar!
Hz. Allah (cc), Kaaf sûresi (50)’nde (41, 42): “Bir münadî (İsrâfil)nin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver. O gün insanlar, o çağrıyı gerçek olarak duyarlar. İşte bugün, kabirlerden çıkış günüdür.”, buyurarak, kulunu, ‘sûr’a üfürülüp, huzurda toplanılacak o, dehşetli gün için ikaz eder ve uyarıları doğrultusunda yaşayan kullarını sevgi esintileri ile sarmalayıp, onlara ebedî saadet yurdu olan cenneti hazırlar.
Meryem sûresi (19), 62: “Onlar orada boş bir söz işitmezler. Ancak “Selam” işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da hazırdır.”
Ey Rabbim! Sen, günahların, eksiklik ve yanlışlıkların ıssız bir çöle çevirdiği gönül dünyamı, rahmet esintilerinle, sadece sana yönelen yakarışlarımı işiterek, gül bahçesine çevir.
Ey Semî’ olan Rabbim!
Beni, sana davet eden o muhteşem Rehberin Muhammed Mustafa’nın (s.a.s.) sesini, asırlar ötesinden gönül kulağıyla duyarak, Gül Nebi’nin davetine icabet edenlerden eyle!
Beni, Semî’ isminin tecellisi ile yalnız; o “en güzel sözü” dinleyen, o “en güzel sese”, o “en güzel söze” kulak verip, yalnız “güzel söz” söyleyenlerden ve rızan doğrultusunda yaşayanlardan eyle Allah’ım!
“Her kim dünya sevabını dilerse, bilsin ki hem dünyanın hem de ahiretin sevabı Allah katındadır. Allah, hakkiyle gören, hakkiyle işitendir.” (Nisâ Sûresi (4), 134.)
es-Semî’, kâinattaki her sesi; içte saklansın yahut açıkça söylensin duyan, gizliyi, fısıltıyı bile işiten demektir.
Enbiyâ sûresi (21), 4: “Peygamber: “Benim Rabbim gökte ve yerde (söylenen) her sözü bilir. O, her şeyi işitir, her şeyi bilir” dedi.”
Bakara sûresi (2), 186: “Şayet kullarım, sana Benden sordularsa, gerçekten Ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde onlar da Benim davetime koşsunlar ve Bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yol üzere gidebilsinler (arzularına doğruca erebilsinler).”
Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de kuluna, şah damarından yakın olduğunu, onun kendisine her seslenişini, “Rabbim” diyerek yalvarışını duyduğunu ve bizzat o duaya cevap verdiğini söylüyor. Çünkü O, kâinattaki her sesi işitendir!
es-Semî’dir O!
O muhteşem Sanatkâr, yarattığı insanoğluna Semî’ isminin tecellisi ile kulak ve işitme duygusu vermiş ve kendisini bilsin istemiştir. Kaldı ki insan, ancak Allah’ın izin verdiği kadar duyabilmekte, “kulak” ancak belli dalga boyundaki sesleri algılayabilmektedir.
Ama insan, kendi duyabildiği sesin dalga boyunun altında ve üstündeki seslerin de var olduğunu bilmekte ve kabiliyet sahasının dışında, muhteşem bir âlemin varlığını sezebilmektedir artık.
Toprakta çatlayan tohumun, embriyoda bölünen hücrelerin, damarlarda akan kanın, karanlıkta sürünen minicik hayvancıkların, mikroskop altındaki virüsün çıkardığı sesleri duyamazken, makro âlemdeki seslere de kapalıdır kulaklarımız. Ama O, Yüce Yaradan, her sesi işitmekte, yarattığı tüm âlemi emrine verdiği, halifesi kıldığı kulunun da her sözünü kayda geçirmektedir.
Her insanın ses dalgası, “parmak izi” gibi kendisine özgü olup, bugünün ilmi, ses dalgalarının kaybolmayıp, atmosferde muhafaza edildiğini göstermiştir. Bu da Kur’ân-ı Kerîm’in mucizelerinden biridir.
Kaaf sûresi (50), 16-18: “Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız. Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek zabıt tutarken, insan hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın.”
Kendisine verilen işitme duygusu ile Rabbinin Semî’ ismini tefekkür eden insan bilir ki, O, Semî’ ve Basîr olan Yüce Yaradan, karanlık bir gecenin yalnızlığında, ellerini Rabbine açmış, sessizce ağlayan kulun içli yakarışlarını işitip ona cevap verendir!
A’râf sûresi (7), 55: “Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.”
Tâ-Hâ sûresi (20), 7: “Sen (Allah’a ettiğin dua ve zikirle) sesini yükseltsen de (yükseltmesen de Allah’a birdir.) Çünkü O şüphesiz gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.”
Kulunu asla yalnız bırakmayan, ona doğru yolu gösterip, nefsinin kendisine fısıldadıklarını dahi bilerek, kendisini vekil edinen kulun, nefsinin, şeytanın ve şeytan hükmündeki insanların dürtü ve vesveselerinden koruyandır O!
Tâ-Hâ sûresi (20) 13, 14: “Ben seni (peygamberliğe) seçtim, şimdi (sana) vahyolunacak şeyleri dinle.” Şüphesiz ben Allah’ım, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Onun için bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl.”
Sevgisi ile sarmaladığı kulunun, o muhteşem dizaynlı işitme organını, kendisini dinlemede kullanmasını öğretendir O!
Cennet ve “cemâl-i ilâhî”ye varılacak yolu gösterendir O!
O, Semî’ olan Allah, insanı, ancak güzeli, doğruyu, hakkı duymak, dinlemek ve yaşamakla, mutlu olacak şekilde yaratmıştır.
Her nimetin şükrü, o nimeti yaratılış hikmeti doğrultusunda kullanmakla yerine getirilir. “İşitme” nimetinin şükrü de, o Hakk kelâma kulak vermekle eda edilir dostlar!
Hz. Allah (cc), Kaaf sûresi (50)’nde (41, 42): “Bir münadî (İsrâfil)nin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver. O gün insanlar, o çağrıyı gerçek olarak duyarlar. İşte bugün, kabirlerden çıkış günüdür.”, buyurarak, kulunu, ‘sûr’a üfürülüp, huzurda toplanılacak o, dehşetli gün için ikaz eder ve uyarıları doğrultusunda yaşayan kullarını sevgi esintileri ile sarmalayıp, onlara ebedî saadet yurdu olan cenneti hazırlar.
Meryem sûresi (19), 62: “Onlar orada boş bir söz işitmezler. Ancak “Selam” işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da hazırdır.”
Ey Rabbim! Sen, günahların, eksiklik ve yanlışlıkların ıssız bir çöle çevirdiği gönül dünyamı, rahmet esintilerinle, sadece sana yönelen yakarışlarımı işiterek, gül bahçesine çevir.
Ey Semî’ olan Rabbim!
Beni, sana davet eden o muhteşem Rehberin Muhammed Mustafa’nın (s.a.s.) sesini, asırlar ötesinden gönül kulağıyla duyarak, Gül Nebi’nin davetine icabet edenlerden eyle!
Beni, Semî’ isminin tecellisi ile yalnız; o “en güzel sözü” dinleyen, o “en güzel sese”, o “en güzel söze” kulak verip, yalnız “güzel söz” söyleyenlerden ve rızan doğrultusunda yaşayanlardan eyle Allah’ım!
“Her kim dünya sevabını dilerse, bilsin ki hem dünyanın hem de ahiretin sevabı Allah katındadır. Allah, hakkiyle gören, hakkiyle işitendir.” (Nisâ Sûresi (4), 134.)
Moderatörün son düzenlenenleri: