eş-Şehîd
eş-Şehîd, hiçbir şey kendisine gizli olmayıp her şeye şâhit olan, her zaman ve her yerde hazır olan, ahirette de herkese halini
bildirecek olan zat demektir.
Âl-i İmrân sûresi (3), 18: “Allah, Kendisi ile melekler ve adâlet (ve hakkı) gözeten ilim sahipleri O’ndan başka ilâh olmadığına şâhiddir. O’ndan başka
hiçbir ilâh yoktur. O Azîz’dir, (mutlak galiptir) Hakîm’dir (Her işi yerli yerince olandır.)”
Allah Teâlâ, kendisinden başka hiçbir ilâh olmadığına şahitlik etti dostlar!
Şahadetin en büyüğü, “Allah’ın birliğine” yani, tevhide şahadet etmektir.
Çünkü şahitliğin büyüklüğü 2 şeye bağlıdır:
1- Şahitlik edilen şeyin büyüklüğü.
2- Şahitlik edenin büyüklüğü.
Bu âyetle, kendisine şahitlik edilen şey, bütün doğru inançların temeli olan “tevhid” , yani Allah’ın birliği, Allah’ın yaratıcılığı, hüküm koyuculuğu ve
tek mabud oluşu; şahit ise doğrudan doğruya cümle âlemin Yaratıcısı olan “Cenâb-ı Hakk”tır dostlar.
Meseleler içinde ‘tevhid’den büyük mesele; şahitler içinde Allah-ü Teâlâ’dan büyük şahit olamayacağına göre, Cenâb-ı Hakk’ın kendi birliği üzerine yaptığı bu
şahadet, kâinatın şahit olduğu, en büyük şahadettir!
Ebû Eyyûb Halid bin Zeyd el-Ensari’den ve Hz. Ali’den rivayet olunduğu üzere, Resûlüllah buyurmuştur ki: “Fatihatü’l-Kitab, Âyete’l-Kürsî, bir de Âl-i
İmran’ın 26’ıncı ve 27’inci âyetleri nazil olduğu zaman, Allah Teâlâ ile aralarında hiç bir hicab bulunmaksızın Allah’ın arşına yapışarak, “Ya Rab! Bizi
yeryüzüne ve sana isyankâr olanlara indiriyorsun.” dediler. Allah Teâlâ da:
“Ahdim olsun, sizi her namazın arkasında okuyan herhangi bir kimsenin kusurlarına bakmayarak makamını cennet kılacağım, onu kutsal huzurda iskân edeceğim,
her gün kendisine yetmiş kerre nazar edeceğim ve yetmiş türlü ihtiyacını yerine getireceğim ki, bunun en aşağısı mağfirettir. Ve onu her bir din düşmanından
hasetçinin şerrinden koruyacağım ve mağfiret eyleyeceğim.” buyurdu.” (Dârimiî, Fedâilu’l-Kur’ân, 14; Tirmizî, Sevâbü’l-Kur’ân, 2.)
Semada güneş, ay ve yıldızlar “kelime” olmuş, şahadette! Atmosferde şimşek ve gök gürültüsü, yağmur ve kar taneleri, rüzgâr ve fırtına, “kelime” olmuş,
şahadette!
Yeryüzü tüm canlıları ile ağaçlar kıyamda durarak, hayvanlar rükûda durarak, nehirler, göller, denizler secdede şahadette!
Bitkilerin tebessümü demek olan çiçekler “kelime” olmuş, şehadette! İsrâ sûresi (17)’nin 44’üncü ayet-i kerimesi tecellide:
“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, O’nu (Allah’ı) tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların
tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, Halîm’dir çok bağışlayandır.”
Ve yeryüzüne “rahmet” olsun diye gönderdiği, Habibi, Sevgilisi, Nûru, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) bir ömür boyu şahadette!
Sene 571... Nisan ayının 20’inci; Rebiülevvel ayının 12. günü... Âmine Hatun anlatıyor:
“-Tam doğum zamanı… Bir bayrak doğuda, bir bayrak tâ Kâbe’de... Doğum yaptım... Baktım ki yavrum secdede... Şahadet parmağı gökleri gösteriyor!
O, daha doğumunda bile şahadette! “Yaratan Rabbinin adıyla oku.” (Alak sûresi (96), 1.) emrini aldıktan itibaren, vuslata dek, şahadette!
O, muhteşem elini kamere doğru uzatıp, şahadet parmağı ile işaret edip, ay derhal ikiye bölünürken şahadette!
Veda haccında, veda hutbesini okuyup, tevhid mücadelesinde sahabeleri ile “zaman”ı şahit tutarak, o zamanı; “Asr-ı Saadet” unvanı verilerek şereflenecek
zamanı şahit tutarak, üç kez “Tebliğ ettim mi?” diye sorduğunda, sahabelerinin “Evet, şahidiz ki sen vazifeni yaptın.” sözleri üzerine, O, kâinatın her
zerresinin, nurundan yaratıldığı, Miraç’ta Rabbinin nurunu müşahede eden o, muhteşem gözlerini semalara çevirip, şahadet parmağını göklere doğru uzatıp,
“Şahit Ol Yarab!” diye inlerken şahadette!
Ve Nahl sûresi (16)’nin 89’uncu ayet-i kerimesi bütün iltifatı ile tecellide dostlar:
“Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi üzerlerine bir şahit göndereceğiz. Seni de onların üzerine şahit getireceğiz...”
İsrâ sûresi (17), 96: “De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Çünkü O, kullarının yaptığından haberdardır, yaptıklarını çok iyi görendir.”
Sebe’ sûresi (34), 47: “De ki: “Ben sizden herhangi bir ücret istemem, O sizin içindir. Benim ecrim ancak Allah’a aittir. O, her şeye şahittir...”
Ey insan! Başta, ey nefsim!
Yaradan, kulunun her haline şahit! Yerleri gökleri yaratıp, dünyayı insanın imtihanı için var eden Allah (cc) ilmi ile her şeyi kuşatıp, Âlim ismi ile her
şeyden haberdar oluşu ve Habîr ismi ile kulunu her an görüp gözetişi; er-Rakîb olarak her şeyde hazır ve nâzır oluşu ile eş-Şehîd olandır O!
Hz. Allah, Nisâ sûresi (4)’nin 79’uncu ayetinde “Sana gelen her iyilik Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa senin nefsindendir...” buyurarak, her olaya
şahit olandır!
Hacc sûresi (22), 17: “Şüphesiz o iman edenler, yahudi olanlar, sabiîler (yıldıza tapanlar), hıristiyanlar, ateşe tapanlar ve (Allah’a) eş koşanlar (yok mu?)
Allah, kıyamet günü bunların arasını şüphesiz ayıracaktır. Çünkü Allah her şeye şâhid (hakkıyla görüp bilen)dir.”
Bizlere doğru yolu göstermek için “kılavuz”lar gönderen ve yaptıklarımızı melekleri vasıtasıyla kaydettirendir O.
Fetih sûresi (48), 28: “Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen O’dur. Şahit olarak Allah yeter.”
Kıyamet günü huzurunda topladığı kullarına, yaptıklarını haber vererek, onları sorgulayacak tek Hâkim O’dur!
eş-Şehîd’dir O!
Mücâdele sûresi (58), 6: “O gün Allah onların hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir saymıştır (kaydetmiştir).
Onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şâhiddir.”
Gel, ey insan!
Her şeyden önce, gel ey nefsim, “Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah” de.
Ey nefsim! Şu şahadet âleminde, sen de imanına, dağları, taşları, zamanı ve insanları şahit kılarak ebedî âleme göç!
Ey Rabbim! Sana, Âl-i İmrân sûresi (3)’nin 53’üncü âyet-i kerimesi ile dua ediyorum:
“Rabbimiz, senin indirdiğine iman ettik, o peygambere de uyduk. Artık bizi şahidlerle beraber yaz.”
Rabbimiz! Son nefesimizde tevhidi haykırarak, Sana yürümeyi bizlere nasip eyle! Âmîn.
eş-Şehîd, hiçbir şey kendisine gizli olmayıp her şeye şâhit olan, her zaman ve her yerde hazır olan, ahirette de herkese halini
bildirecek olan zat demektir.
Âl-i İmrân sûresi (3), 18: “Allah, Kendisi ile melekler ve adâlet (ve hakkı) gözeten ilim sahipleri O’ndan başka ilâh olmadığına şâhiddir. O’ndan başka
hiçbir ilâh yoktur. O Azîz’dir, (mutlak galiptir) Hakîm’dir (Her işi yerli yerince olandır.)”
Allah Teâlâ, kendisinden başka hiçbir ilâh olmadığına şahitlik etti dostlar!
Şahadetin en büyüğü, “Allah’ın birliğine” yani, tevhide şahadet etmektir.
Çünkü şahitliğin büyüklüğü 2 şeye bağlıdır:
1- Şahitlik edilen şeyin büyüklüğü.
2- Şahitlik edenin büyüklüğü.
Bu âyetle, kendisine şahitlik edilen şey, bütün doğru inançların temeli olan “tevhid” , yani Allah’ın birliği, Allah’ın yaratıcılığı, hüküm koyuculuğu ve
tek mabud oluşu; şahit ise doğrudan doğruya cümle âlemin Yaratıcısı olan “Cenâb-ı Hakk”tır dostlar.
Meseleler içinde ‘tevhid’den büyük mesele; şahitler içinde Allah-ü Teâlâ’dan büyük şahit olamayacağına göre, Cenâb-ı Hakk’ın kendi birliği üzerine yaptığı bu
şahadet, kâinatın şahit olduğu, en büyük şahadettir!
Ebû Eyyûb Halid bin Zeyd el-Ensari’den ve Hz. Ali’den rivayet olunduğu üzere, Resûlüllah buyurmuştur ki: “Fatihatü’l-Kitab, Âyete’l-Kürsî, bir de Âl-i
İmran’ın 26’ıncı ve 27’inci âyetleri nazil olduğu zaman, Allah Teâlâ ile aralarında hiç bir hicab bulunmaksızın Allah’ın arşına yapışarak, “Ya Rab! Bizi
yeryüzüne ve sana isyankâr olanlara indiriyorsun.” dediler. Allah Teâlâ da:
“Ahdim olsun, sizi her namazın arkasında okuyan herhangi bir kimsenin kusurlarına bakmayarak makamını cennet kılacağım, onu kutsal huzurda iskân edeceğim,
her gün kendisine yetmiş kerre nazar edeceğim ve yetmiş türlü ihtiyacını yerine getireceğim ki, bunun en aşağısı mağfirettir. Ve onu her bir din düşmanından
hasetçinin şerrinden koruyacağım ve mağfiret eyleyeceğim.” buyurdu.” (Dârimiî, Fedâilu’l-Kur’ân, 14; Tirmizî, Sevâbü’l-Kur’ân, 2.)
Semada güneş, ay ve yıldızlar “kelime” olmuş, şahadette! Atmosferde şimşek ve gök gürültüsü, yağmur ve kar taneleri, rüzgâr ve fırtına, “kelime” olmuş,
şahadette!
Yeryüzü tüm canlıları ile ağaçlar kıyamda durarak, hayvanlar rükûda durarak, nehirler, göller, denizler secdede şahadette!
Bitkilerin tebessümü demek olan çiçekler “kelime” olmuş, şehadette! İsrâ sûresi (17)’nin 44’üncü ayet-i kerimesi tecellide:
“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, O’nu (Allah’ı) tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların
tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, Halîm’dir çok bağışlayandır.”
Ve yeryüzüne “rahmet” olsun diye gönderdiği, Habibi, Sevgilisi, Nûru, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) bir ömür boyu şahadette!
Sene 571... Nisan ayının 20’inci; Rebiülevvel ayının 12. günü... Âmine Hatun anlatıyor:
“-Tam doğum zamanı… Bir bayrak doğuda, bir bayrak tâ Kâbe’de... Doğum yaptım... Baktım ki yavrum secdede... Şahadet parmağı gökleri gösteriyor!
O, daha doğumunda bile şahadette! “Yaratan Rabbinin adıyla oku.” (Alak sûresi (96), 1.) emrini aldıktan itibaren, vuslata dek, şahadette!
O, muhteşem elini kamere doğru uzatıp, şahadet parmağı ile işaret edip, ay derhal ikiye bölünürken şahadette!
Veda haccında, veda hutbesini okuyup, tevhid mücadelesinde sahabeleri ile “zaman”ı şahit tutarak, o zamanı; “Asr-ı Saadet” unvanı verilerek şereflenecek
zamanı şahit tutarak, üç kez “Tebliğ ettim mi?” diye sorduğunda, sahabelerinin “Evet, şahidiz ki sen vazifeni yaptın.” sözleri üzerine, O, kâinatın her
zerresinin, nurundan yaratıldığı, Miraç’ta Rabbinin nurunu müşahede eden o, muhteşem gözlerini semalara çevirip, şahadet parmağını göklere doğru uzatıp,
“Şahit Ol Yarab!” diye inlerken şahadette!
Ve Nahl sûresi (16)’nin 89’uncu ayet-i kerimesi bütün iltifatı ile tecellide dostlar:
“Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi üzerlerine bir şahit göndereceğiz. Seni de onların üzerine şahit getireceğiz...”
İsrâ sûresi (17), 96: “De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Çünkü O, kullarının yaptığından haberdardır, yaptıklarını çok iyi görendir.”
Sebe’ sûresi (34), 47: “De ki: “Ben sizden herhangi bir ücret istemem, O sizin içindir. Benim ecrim ancak Allah’a aittir. O, her şeye şahittir...”
Ey insan! Başta, ey nefsim!
Yaradan, kulunun her haline şahit! Yerleri gökleri yaratıp, dünyayı insanın imtihanı için var eden Allah (cc) ilmi ile her şeyi kuşatıp, Âlim ismi ile her
şeyden haberdar oluşu ve Habîr ismi ile kulunu her an görüp gözetişi; er-Rakîb olarak her şeyde hazır ve nâzır oluşu ile eş-Şehîd olandır O!
Hz. Allah, Nisâ sûresi (4)’nin 79’uncu ayetinde “Sana gelen her iyilik Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa senin nefsindendir...” buyurarak, her olaya
şahit olandır!
Hacc sûresi (22), 17: “Şüphesiz o iman edenler, yahudi olanlar, sabiîler (yıldıza tapanlar), hıristiyanlar, ateşe tapanlar ve (Allah’a) eş koşanlar (yok mu?)
Allah, kıyamet günü bunların arasını şüphesiz ayıracaktır. Çünkü Allah her şeye şâhid (hakkıyla görüp bilen)dir.”
Bizlere doğru yolu göstermek için “kılavuz”lar gönderen ve yaptıklarımızı melekleri vasıtasıyla kaydettirendir O.
Fetih sûresi (48), 28: “Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen O’dur. Şahit olarak Allah yeter.”
Kıyamet günü huzurunda topladığı kullarına, yaptıklarını haber vererek, onları sorgulayacak tek Hâkim O’dur!
eş-Şehîd’dir O!
Mücâdele sûresi (58), 6: “O gün Allah onların hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir saymıştır (kaydetmiştir).
Onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şâhiddir.”
Gel, ey insan!
Her şeyden önce, gel ey nefsim, “Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah” de.
Ey nefsim! Şu şahadet âleminde, sen de imanına, dağları, taşları, zamanı ve insanları şahit kılarak ebedî âleme göç!
Ey Rabbim! Sana, Âl-i İmrân sûresi (3)’nin 53’üncü âyet-i kerimesi ile dua ediyorum:
“Rabbimiz, senin indirdiğine iman ettik, o peygambere de uyduk. Artık bizi şahidlerle beraber yaz.”
Rabbimiz! Son nefesimizde tevhidi haykırarak, Sana yürümeyi bizlere nasip eyle! Âmîn.