er-Rahmân

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
er-Rahmân

er-rahman.jpg

er-Rahmân, dünyada, iyi de olsa, kötü de olsa, mü’min de olsa, kâfir de olsa, hiçbir ayırım yapmadan, nimetini bütün kullarına veren, hepsine karşı sonsuz merhametini gösteren zatın ismidir.
er-Rahîm, bağışlayan, esirgeyen, ahirette merhametini, nimetlerini sadece mü’min kullarına hasreden zatın ismidir.
Yüce Allah’ın bu iki ismini tam anlamıyla kavrayabilmek için, önce, özellikle “ilâhi rahmet”in boyutlarını bilmek lazımdır dostlar!
“Rahmet” bağışlama, acıma, şefkat ve ihsan anlamları taşır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Allah Teâlâ’nın rahmetini şöyle anlatır bize:
“Şüphesiz Allah’ın yüz rahmeti vardır. İşte onlardan bir rahmet vardır ki mahlûkât kendi aralarında birbirlerine onunla acırlar. Doksan dokuzu kıyâmet günü içindir.” (Müslim, Tevbe, 20; Tirmizî, Deavât, 107; İbn Mâce, Zühd, 35.)
“Rahmet”i düşünüp tefekkür ederken, beynimizin sınırlarını sadece bu yüzde bir oranındaki rahmet için zorlamaktayız dostlar. Kavrayabildiklerimizi toplayıp onun yüz katını düşünerek de, o dehşetli kıyamet gününde, kullarını sarmalayacak olan o engin rahmet deryasına ulaşabiliriz ancak!
Kâinata tefekkürle bakan her göz, yaratılmış her şeye nakış nakış “merhamet” işlendiğini görür dostlarım!
Kasas sûresi (28), 73: “Rahmetinden dolayı, Allah, geceyi ve gündüzü yarattı ki (geceleyin) dinlenesiniz (gündüzün) ise O’nun lûtuf (ve kereminden rızkınızı) arayasınız. Umulur ki şükredersiniz.”
Şu sonsuz kâinatı şenlendiren, ışıklandıran işte bu “Rahmet”tir!
Gündüzünü “güneşle” aydınlatıp, güneşin her varlığa ışığını ve ısısını sunuşundaki sırlarla, kullarına “Rahmân” ismini tefekkür ettiren; gecesini ay ve yıldızlarla donatıp semayı ışıklı bir festival alanına çeviren ve gecenin, o çok özel “vuslat” saatleriyle kuluna “Rahîm” ismini tefekkür ettiren yine O “Rahmet”tir!
Şu sonsuz kâinatı, birbirine çarpmadan, her biri apayrı ihtiyaçlar içinde olan, binbir çeşit hayvan ve bitki türünün hiç birini unutmayıp, muhteşem bir nizamla koruyan, sevk ve idare eden, türeten ve yayan yine O, İlâhî rahmetiyledir dostlar!
Bir dalda, minicik bir kuş, gagasındaki solucanı, o rahmetle koyar yavrusunun ağzına!
Bir küçücük tavuk, civcivlerini o rahmetle alır kanatlarının altına!
“Yırtıcı” bir hayvan da olsa, aslan, yavrusunu özenle yalayarak temizlerken, o rahmetin eserini sergiler, gören gözlere!
Ağaçlar, o rahmetle meyveye durur dostlar! Başaklar, o rahmetin tecellisi ile ürün verir, çiçekler renk ve koku cümbüşüyle raks eder dünya sahnesinde, o rahmet sebebiyle!
Bulutlar, göklerden “rahmet”i yeryüzüne indirirler ve her bir yağmur tanesini, bir melek yüklenerek, “İlâhî Rahmet”in boyutlarını sergilerler düşünebilen kafalara!
Furkân sûresi (25), 48, 49: “Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O’dur. Biz gökten tertemiz bir su indirdik. Ki Biz (o suyla) ölü toprağa can verelim, yarattığımız nice hayvanlara ve insanlara su sağlayalım, diye.”
Bir koca ağacı, tüm varlığıyla “meyve vermeye” yönelten O. Rahîm-i Mutlak, bütün kâinatı da, kâinatın meyvesi olan “insan”a yöneltmiş ve adeta emrine âmâde kılmıştır o engin rahmetiyle.
Kur’ân-ı Kerîm’in “rahmet” sûresi olan Rahmân sûresi’nin ilk âyetlerinde şöyle buyrulur:
“Rahmân (olan Allah), Kur’ân’ı öğretti, insanı yarattı ve ona beyanı (açıklamayı) öğretti.”
İnsanın yaradılışı da bu rahmet sebebiyledir dostlar! Allah (cc) rahmeti gereği de kulunu başıboş bırakmamış, ona, yolunu gösteren Kur’ân-ı Kerîm’i göndermiştir.
Bakara sûresi (2), 143: “...Hiç şüphesiz Allah, bütün insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.”
En’âm sûresi (6), 155: “İşte bu (Kur’ân) da mübarek bir Kitap’tır. Onu biz indirdik. Ona uyun ve Allah’tan korkun ki, size rahmet edilsin.”.
Yûnus sûresi (10), 57: “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, mü’minlere bir hidayet ve rahmet geldi.”
Bakara sûresi (2), 163: “Her halde hepinizin ilâhı, bir tek ilâhtır. Ondan başka bir ilâh yoktur. O Rahmân ve Rahîm’dir.”
En’âm sûresi (6), 12: “De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kimindir?” “Allah’ındır” de. O, rahmet etmeyi kendi nefsine yazmıştır. Sizi, varlığında asla şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Ama kendilerini zarara sokanlar inanmazlar.”
A’râf sûresi (7), 156: “Ve bize hem bu dünyada bir iyilik yaz, hem de ahirette. Biz gerçekten (de tevbe edip Senin hidayetine) yöneldik.” Allah buyurdu ki, “azabım var, onu dilediğime isabet ettiririm, rahmetim de vardır, o ise her şeyi kaplamış (ve kuşatmış)tır. Onu da özellikle korunanlara, zekâtını verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.”
Madem ki “rahmet” bu kadar cazip, bu kadar güzeldir, o halde insana, neden yaratıldığını bilmek ve kendisini yaratan O ‘Yüce Kudret’i tanımak düşer!
İnsanoğluna “akıl” bahşeden Allah, ondan, kendisini bilmesini ve O’na “ortak” koşmadan kulluk etmesini istemektedir. Kudsî bir hadiste “ Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla karşıma gelsen, fakat Bana hiçbir şeyi ortak (şirk) koşmamış olsan, şüphesiz Ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım!” (Tirmizî, Deavât, 106.) buyrulmaktadır.
O halde insan, kâinatı sarmalayan bu sonsuz rahmete yapışmalı, O, celâl ve ikrâm sahibi Sultan’a muhatap olmanın yollarını aramalı, acziyetini idrak ederek, Rabbine sığınmalı, dünyanın elem ve sıkıntılarından kurtulmalıdır.
Zira kâinatı insanın emrine veren, O Yüce Yaradan, bunca nimetlerine karşılık, kulundan sadece “halis bir şükür”, saf ve ciddi bir hürmet beklemektedir.
İnsanın maneviyatına da “rahmet” mührü vurulmuştur dostlar. Yüce Allah, kalplere nakışladığı merhamet duygusu ile kullarını da birbirlerinin yardımına koşturur.
İki Cihan Serveri Muhammed Mustafa (s.a.s.) buyurdular ki: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.” (Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16. Hadis no: 1923.)
Elçisi ve Habibi Hz. Muhammed’e (s.a.s.) uyulmasını emreden, Yüce Allah, kulunun ötelerle olan bağını, merhamet ve sevgiyle kurmasını ister.
Zira engin rahmet sahibi Yüce Yaradan, kullarına, “yolunu” göstersin diye gönderdiği “sevgili kulu”na, yerleri ve gökleri, yüzü suyu hürmetine yarattığı “Habibi”ne, tüm isimlerinin tecellilerini lütfederek, O’nu, Kur’ân-ı Kerîm’inde (Tevbe sûresi (9), 128): “Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkündür. Mü’minlere çok şefkatli ve merhametlidir.” buyurarak över ve ona itaati emreder.
Nûr sûresi (24), 56: “Hem namazı kılın, zekâtı verin ve peygambere itaat edin ki rahmete eresiniz.”
Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) sevginin, rahmetin, ihsan ve güzelliğin elçisidir dostlar!

Enbiyâ sûresi (21), 107: “(Ey Muhammed!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

Mu@YMe

Vip Üye
Özel Üye
Yûnus sûresi (10), 57: “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, mü’minlere bir hidayet ve rahmet geldi.”
Bakara sûresi (2), 163: “Her halde hepinizin ilâhı, bir tek ilâhtır. Ondan başka bir ilâh yoktur. O Rahmân ve Rahîm’dir.”
En’âm sûresi (6), 12: “De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kimindir?” “Allah’ındır” de. O, rahmet etmeyi kendi nefsine yazmıştır. Sizi, varlığında asla şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Ama kendilerini zarara sokanlar inanmazlar.”
A’râf sûresi (7), 156: “Ve bize hem bu dünyada bir iyilik yaz, hem de ahirette. Biz gerçekten (de tevbe edip Senin hidayetine) yöneldik
.

:agla::agla:

emeğinize sağlık kardeşim
etkileyici bir anlatım şekli ALLAHU teala razı olsun
 
Üst