er-Râfi'
er-Râfi’, yükselten, dilediğine şeref bahşeden, yücelten, dereceler bahşederek istediği kulunu, diğer kullarından üstün kılan demektir.
Râfi’ ismi Arapça “ref’” kökünden türer. “Ref’” yükseklik demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de bu kelime, hem maddî yükseklikler, hem de mânevî dereceler elde edilerek kazanılan yükseklikleri anlatmak için kullanılır.
Nâziât sûresi (79), 27, 28: “Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü? Onu (Allah) bina etti. Tavanını yükseltti, onu bir düzene koydu.”
O, muhteşem sanatkâr Allah (cc), kullarına eserlerini göstererek, “gökleri yükselten, onu bina eden” Yaratıcının, insanları yeniden diriltmesinin hiç zor olmayacağını anlamalarını istemektedir dostlar!
er-Râfi’dir O!
Gökleri yükselttiği gibi, dilediği kuluna da yücelikler bahşedendir O!
Bakara sûresi (2), 127, 128: “Ve ne vakit ki İbrahim, Beyt’in temellerini yükseltmeye başladı, İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur, hiç şüphesiz işiten Sensin, bilen Sensin. Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalnız Senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız Senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz Tevvâb Sensin, Rahîm Sensin.”
Kâbe duvarlarını, “İlâhî bir emirle” yükseltirken, Allah’a iltica eden, “iki seçilmiş gönlün” ötelere yükselişini anlatır bu âyet-i kerîmeler dostlar!
İnsanlar arasından seçilmiş, peygamberlik vazifesi ile ödüllendirilmiş, Rabbi tarafından “Halîl’im” denilerek taltif edilmiş bir peygamberin, Hz. İbrahim’in (as), bu duasında muhteşem bir “tevâzu” hissedilir.
“Amellerimizi kabul buyur ve tövbelerimizi kabul et yâ Rab!” diyen Hz. İbrahim (as), insanların üstün olabilmesinin ancak Allah’tan korkması oranında, yani ittikâ ölçüsünde olduğunu anlatır, bu duasıyla bizlere.
Hucurât sûresi (49), 13: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdar olandır.”
O nasıl bir derecedir ki dostlar, Rabbinden bir an bile gafil olmayı günah addeder Peygamberler! Tövbe ederler! Vazife ne denli zorludur ve o vazifenin ne denli bilincindedirler ki, “Amellerimizi kabul buyur” diyerek, boyun bükerler!
Allah (cc) dereceler sahibidir! er-Râfi’dir O! Ve katında en yüksek dereceleri de peygamberlerine vermiştir.
Mü’min sûresi (40), 15: “O dereceleri yükselten Arş’ın sahibi Allah, o buluşma gününün (kıyametin) dehşetini haber vermek için kullarından dilediği kimseye emrinden ruh (vahiy, ledünnî ilim veya melek) indiriyor.”
Meryem sûresi (19), 54-57: “Kitap’ta İsmail’i de an; çünkü o, vaadine sâdık bir kuldu ve gönderilmiş bir peygamberdi. Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve zekât vermeyi emrederdi ve Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti. Kitap’ta İdris’i de an; çünkü o, çok sadık (özü, sözü pek doğru) bir peygamberdi. Biz onu yüce bir yere yükselttik.”
Allah er-Râfi’dir dostlar!
O, alçak gönüllü, tevazu sahibi kullarını, riyasız amel sahiplerini, ana-babasına iyilikte bulunup, hürmet edenleri, işlediği günahtan pişmanlık duyup, tövbe edenleri, Allah’ın emirlerini, gereği gibi yerine getirenleri yüceltir; onların manevi derecelerini yükseltir ve kendisine yaklaştırır!
İsrâ sûresinde (17), 37: “Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Çünkü sen asla yeri yaramazsın ve boyca da dağlara erişemezsin.” buyurarak, kullarına “tevazu”u öğreten Yüceler Yücesi Allah, kullarına cennet yollarını sonuna kadar açmaktadır. Rahmettir bunun adı! Merhamettir bunun adı! Şefkattir bunun adı!
Kullarından “ilim sahibi” olanları, “Alîm” isminin tecellileri ile sarmalayarak yüceltir o! Âlimin mürekkebi, şehidin kanı ile eş tutulur bu rahmet deryasında!
Ve “âlemlere rahmet” olarak gönderdiği Habibi, Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimizi, bir “gece yolculuğu” ile “mirâc”a yükseltip; Cebrail (as)’a Sidretü’l-Münteha’dan sonrası için “dur” emri verip, İki Cihan Serveri Muhammed Mustafa (sav) ile zamanın ve mekânın sonsuzlaştığı âlemde buluşarak, Muhammed ümmetine “mirâca eşdeğer” namazı hediye eden Yüceler Yücesi Sultan’dır O!
Benim Yüce Yaradanım!
En’âm sûresinde (6), 83: “İşte bu, kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz delilimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Muhakkak Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.” buyuruyorsun.
Amennâ ve saddeknâ Ya Rabbi!
Asırlar öncesinde, yağmurlu bir gecede, Bağdat sokaklarında sarhoş dolaşırken, yerde bulduğu, ismin yazılı bir kâğıdı, yüzüne gözüne sürerek temizlediği için kulun Bişr-i Hafî’yi, katından inen “rahmet sağanaklarıyla” yıkayıp, adını, “dostları”nın arasına katansın Sen!
Senin “esmâ”nı öğrenmek için çırpınan bu kuluna da af ve mağfiret kapılarını aç Allah’ım! Seni anlatmak için çırpınan bu kaleme ve dile, katından güç ver Allah’ım!
Amellerimizi riyasız yapmayı, namazlarımızı sanki son namazımızmış gibi kılmayı ve o namazlarda sana yükselmeyi bizlere nasip eyle Allah’ım!
“Namaz, mü’minin mirâcıdır!” buyuran Gül Nebi’ye (s.a.s.) ümmet olmayı, Kur’ân-ı Kerîm’i anlamayı ve yaşamayı, böylece, “iki günü eşit olan ziyandadır” (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 233.) buyuran Peygamber Efendimizin düstûrunu hayatına geçirip hayat grafiğini mânen hep yükseltenlerden eyle bizi Allah’ım!
er-Râfi’, yükselten, dilediğine şeref bahşeden, yücelten, dereceler bahşederek istediği kulunu, diğer kullarından üstün kılan demektir.
Râfi’ ismi Arapça “ref’” kökünden türer. “Ref’” yükseklik demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de bu kelime, hem maddî yükseklikler, hem de mânevî dereceler elde edilerek kazanılan yükseklikleri anlatmak için kullanılır.
Nâziât sûresi (79), 27, 28: “Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü? Onu (Allah) bina etti. Tavanını yükseltti, onu bir düzene koydu.”
O, muhteşem sanatkâr Allah (cc), kullarına eserlerini göstererek, “gökleri yükselten, onu bina eden” Yaratıcının, insanları yeniden diriltmesinin hiç zor olmayacağını anlamalarını istemektedir dostlar!
er-Râfi’dir O!
Gökleri yükselttiği gibi, dilediği kuluna da yücelikler bahşedendir O!
Bakara sûresi (2), 127, 128: “Ve ne vakit ki İbrahim, Beyt’in temellerini yükseltmeye başladı, İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur, hiç şüphesiz işiten Sensin, bilen Sensin. Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalnız Senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız Senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz Tevvâb Sensin, Rahîm Sensin.”
Kâbe duvarlarını, “İlâhî bir emirle” yükseltirken, Allah’a iltica eden, “iki seçilmiş gönlün” ötelere yükselişini anlatır bu âyet-i kerîmeler dostlar!
İnsanlar arasından seçilmiş, peygamberlik vazifesi ile ödüllendirilmiş, Rabbi tarafından “Halîl’im” denilerek taltif edilmiş bir peygamberin, Hz. İbrahim’in (as), bu duasında muhteşem bir “tevâzu” hissedilir.
“Amellerimizi kabul buyur ve tövbelerimizi kabul et yâ Rab!” diyen Hz. İbrahim (as), insanların üstün olabilmesinin ancak Allah’tan korkması oranında, yani ittikâ ölçüsünde olduğunu anlatır, bu duasıyla bizlere.
Hucurât sûresi (49), 13: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdar olandır.”
O nasıl bir derecedir ki dostlar, Rabbinden bir an bile gafil olmayı günah addeder Peygamberler! Tövbe ederler! Vazife ne denli zorludur ve o vazifenin ne denli bilincindedirler ki, “Amellerimizi kabul buyur” diyerek, boyun bükerler!
Allah (cc) dereceler sahibidir! er-Râfi’dir O! Ve katında en yüksek dereceleri de peygamberlerine vermiştir.
Mü’min sûresi (40), 15: “O dereceleri yükselten Arş’ın sahibi Allah, o buluşma gününün (kıyametin) dehşetini haber vermek için kullarından dilediği kimseye emrinden ruh (vahiy, ledünnî ilim veya melek) indiriyor.”
Meryem sûresi (19), 54-57: “Kitap’ta İsmail’i de an; çünkü o, vaadine sâdık bir kuldu ve gönderilmiş bir peygamberdi. Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve zekât vermeyi emrederdi ve Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti. Kitap’ta İdris’i de an; çünkü o, çok sadık (özü, sözü pek doğru) bir peygamberdi. Biz onu yüce bir yere yükselttik.”
Allah er-Râfi’dir dostlar!
O, alçak gönüllü, tevazu sahibi kullarını, riyasız amel sahiplerini, ana-babasına iyilikte bulunup, hürmet edenleri, işlediği günahtan pişmanlık duyup, tövbe edenleri, Allah’ın emirlerini, gereği gibi yerine getirenleri yüceltir; onların manevi derecelerini yükseltir ve kendisine yaklaştırır!
İsrâ sûresinde (17), 37: “Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Çünkü sen asla yeri yaramazsın ve boyca da dağlara erişemezsin.” buyurarak, kullarına “tevazu”u öğreten Yüceler Yücesi Allah, kullarına cennet yollarını sonuna kadar açmaktadır. Rahmettir bunun adı! Merhamettir bunun adı! Şefkattir bunun adı!
Kullarından “ilim sahibi” olanları, “Alîm” isminin tecellileri ile sarmalayarak yüceltir o! Âlimin mürekkebi, şehidin kanı ile eş tutulur bu rahmet deryasında!
Ve “âlemlere rahmet” olarak gönderdiği Habibi, Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimizi, bir “gece yolculuğu” ile “mirâc”a yükseltip; Cebrail (as)’a Sidretü’l-Münteha’dan sonrası için “dur” emri verip, İki Cihan Serveri Muhammed Mustafa (sav) ile zamanın ve mekânın sonsuzlaştığı âlemde buluşarak, Muhammed ümmetine “mirâca eşdeğer” namazı hediye eden Yüceler Yücesi Sultan’dır O!
Benim Yüce Yaradanım!
En’âm sûresinde (6), 83: “İşte bu, kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz delilimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Muhakkak Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.” buyuruyorsun.
Amennâ ve saddeknâ Ya Rabbi!
Asırlar öncesinde, yağmurlu bir gecede, Bağdat sokaklarında sarhoş dolaşırken, yerde bulduğu, ismin yazılı bir kâğıdı, yüzüne gözüne sürerek temizlediği için kulun Bişr-i Hafî’yi, katından inen “rahmet sağanaklarıyla” yıkayıp, adını, “dostları”nın arasına katansın Sen!
Senin “esmâ”nı öğrenmek için çırpınan bu kuluna da af ve mağfiret kapılarını aç Allah’ım! Seni anlatmak için çırpınan bu kaleme ve dile, katından güç ver Allah’ım!
Amellerimizi riyasız yapmayı, namazlarımızı sanki son namazımızmış gibi kılmayı ve o namazlarda sana yükselmeyi bizlere nasip eyle Allah’ım!
“Namaz, mü’minin mirâcıdır!” buyuran Gül Nebi’ye (s.a.s.) ümmet olmayı, Kur’ân-ı Kerîm’i anlamayı ve yaşamayı, böylece, “iki günü eşit olan ziyandadır” (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 233.) buyuran Peygamber Efendimizin düstûrunu hayatına geçirip hayat grafiğini mânen hep yükseltenlerden eyle bizi Allah’ım!