el-Vehhâb, bağışı çok olan, karşılıksız veren, nimetlerinin ardı arkası kesilmeyen, mü’min ya da kâfir ayrımı yapmadan, bütün mahlûkuna nimetlerini yağdıran, ihsân eden demektir.
Bu isim, sadece Allah’a mahsustur!
Âl-i İmrân sûresi (3), 8: “(Hem onlar derler ki:) “Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidayetten sonra kalplerimizi haktan saptırma, bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz Vehhâb (çok ihsân edici olan) Sensin Sen!”
Tek bir ferdin bile “rızka” ve hayatını devam ettirebilmesi için “gıda”ya ne kadar ihtiyacının olduğunu biliyoruz dostlar!
Sadece insan mı bu ihtiyacın sahibi? Varlık âlemindeki, büyük, küçük, hayvan, insan ve bitki az ya da çok, yaşayabilmek, varlığını devam ettirebilmek ve kendisi için belirlenmiş ecele sağlıkla ulaşabilmek için, belirli bir miktar rızka ihtiyaç duyar.
Bu varlık âlemdeki tüm yaratılmışa rızkları, onları yaratan, O, Büyük ve Kudretli Hükümdar tarafından, hem de “daha onlar istemeden” âdeta sağanak sağanak ulaştırılır dostlarım!
İnsanoğlunun âleminde kâfir, mü’min diye ayırmaz, O Yüce Sultan bağışlarını! Gökler ve yerler, nimetlerini, O’nun emriyle, hiçbir ayırım yapmadan sunar insanlara!
Güneş, herkesin dünyasını aydınlatır!
Hava, herkes için oksijen kaynağıdır!
Yağmur, herkesin üzerine birden indirir, rahmet dolu damlacıklarını!
Her insana, hiç ayırım yapılmaksızın azalar verilir! Ve her bir aza da nimettir, bağıştır, istenmeden verilir Yüce Yaradan tarafından.
O Sultan’ın mülkünde, O’nun verdiği ayaklarla dolaşır, O’nun verdiği gözlerle görür, O’nun verdiği ellerle tutarız dostlar! Arzdan fışkıran pınarlarından içer, yemyeşil ağaçların altında gölgeleniriz!
“el-Vehhâb”tır O!
Karşılıksız verir, istemeden verir O!
Rızkın ulaşımında, O Yüceler Yücesinin rahmetinin gereği, “en zayıf”, “en âciz” olan mahlûku, en şanslı pozisyondadır. Allah, “yavruları” öyle muhteşem bir yolla koruması altına almıştır ki dostlar, onlara annecikleri vasıtasıyla, rızklarını sevgiyle, rahmetle, şefkatle sarmalayarak gönderir. Anneleri eliyle, ihtimamla baktırır onlara.
İnsan da, kâinatta, pek nazik ve nâzenin bir çocuğa benzer. Zaafında büyük bir kuvvet; acziyetinde büyük bir kudret vardır. Allah (cc) ona, âlemleri musahhar kılmış, yarattığı bütün canlıları onun emrine vermiştir.
Eğer insan bu zaafını ve acziyetini bilirse, büyüklük taslamaz, kibirlenmez, Rabbini tanır ve O’na şirk koşmazsa ve sözüyle, haliyle, tavrıyla “dua ederse”, Rabbi tarafından istediğine hemen ulaştırılır! Çünkü istemeden verendir O!
Hz. Süleyman, Allah’tan kimseye nasip olmayacak bir mülk istemişti:
Sâd sûresi (38), 35: “Süleyman: “Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana öyle bir mülk ihsan et ki, ardımdan hiç kimseye yaraşmasın. Şüphesiz, bütün dilekleri veren Sensin.” dedi.”
Hz. Süleyman, Rabbini, Vehhâb ismiyle anmıştı. Biliyordu ki Rabbi, samimi kullarına dünyada da, ahirette de, karşılıksız armağan eden, dileklerini yerine getiren ve de amelleri fazlıyla karşılayandır.
Dostlar, “Vehhâb” olan Allah’ın lûtfu ile cennet kazanılır ancak! Siz, ömür boyu çalışıp didinip, helâl kazancınızla, dünyanın “cennet” köşelerinden biri olarak tarif edilen boğazda bir yalı alamazken, cennetin ücretinin o kırık dökük amellerimizle karşılanabileceğini mi sanıyorsunuz?
Ama “el-Vehhâb”tır O! Kulunun yaptıklarına karşılık, kat kat verendir O!
Ankebût sûresi (29), 27: “O’na İshak ve Yakub’u ihsan ettik. Peygamberliği ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik. Onu dünyada mükâfatlandırdık. Şüphesiz o, ahirette de salihler (zümresin)dendir.”
Bizlere düşen, Hz. İbrahim gibi, her şeyin sahibinin O olduğunu bilerek, O’ndan istemektir dostlar! Rızkımızı veren O! Evlatlar veren O! Malı, mülkü veren O! Bunlarla övünmemeli; her şey üzerinde bir “emanetçi” olduğumuzu unutmamalıyız.
Bize düşen çalışmak! Sebepler dünyasında, O’nun bize, maddi ve manevi rızklara ulaşmamız için açtığı sebeplere sarılarak çalışmak!
Karadaki filden denizdeki balinaya kadar, hatta elma içindeki gözsüz kurtçuktan minicik karıncaya kadar tüm mahlûkunun rızkını ayağına gönderen Allah, halifesi kıldığı insanoğluna binbir kapıyı açarak, yağdırır nimetlerini.
Hz. Allah’ın (cc) bizim amellerimize ihtiyacı yok!
Bunca nimet de, yaptıklarınızın karşılığında verilmiyor dostlarım!
Öyle olsaydı, inkâr edenler aç kalırdı!
O, Rahmân ismiyle tecelli eder; tüm mahlûkatına verir!
“Ğaniyy”dir O, zengindir, vermeyi sevendir O!
“el-Vehhâb”tır O!
İnfitâr sûresi (82)’nde (6): “Ey insan! İhsanı bol Rabb’ine karşı seni aldatan nedir?” buyuruyorsun Rabbim!
Sen, bizi, seni bilenlerden, şükreden ve senin rızan için verenlerden eyle, “Aldananlardan” gâfillerden, eyleme Allah’ım! Âmîn.