el-Halîm
el-Halîm, cezalandırma imkânına ve gücüne sahipken suçluların cezasını hemen vermeyen, gazâbın kendisine gâlip gelmediği, sapıkların düşüncesizliklerinin, âsilerin isyanlarının kendisini öfkelendirmediği, teennî ve afv sahibi, kullarının suçunu anlamasına ve tövbe etmesine imkan tanıyan, acelecilikle ve kızgınlıkla davranmayan ve ceza vermekte de acele etmeyen, çok yumuşak davranan demektir.
İsrâ sûresi (17), 44: “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, O’nu (Allah’ı) tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, Halîm’dir çok bağışlayandır.”
“Yumuşak” kelimesi üzerinde uzun uzun düşündüm dostlar. “Kadife” geldi hemen aklıma! Hiç şüphesiz O Hâlık’tır, mahluklara benzemez, benzerlikler ancak mecâzîdir dostlar!
Baharda canlanan toprağı, bir kadife gibi örten çimler doldurdu hayal dünyamı!
Kışın, yeryüzünü beyaz bir kürkle sarmalayan, ele alındığında nazeninliğinden hemen eriyiveren “kar” taneleri düştü aklıma!
Ve “yumuşak” kelimesi ile yüreğime sıcacık bir “ateş” düştü dostlar! Güneş gibi ısıtıverdi içimi! “Güzel ve hoş” olarak tanımlanabilecek ne varsa, beynimin içinde bir tatlı cümbüşe kalktı!
Ve Rabbimi düşündüm, sevgiyle!
Fâtır sûresi (35), 45: “Bununla beraber Allah, insanları kazandıkları (günahlar) yüzünden hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı...”
“el-Halîm” olan Rabbimi düşündüm içim titreyerek… O, çok yumuşak davranan, hemen cezalandırmayan, mühlet tanıyıp tövbe kapılarını açık tutan O Yüceler Yücesi Rahmân’ı düşündüm dostlar! “Hilm” yani yumuşak davranış, “hiddet” ve “gazab”ın zıddı. O, Yüce Yaradan, hilmini anlatıyor Kur’ân-ı Kerîm’de ve mü’min kulunun da “sabırlı” ve “yumuşak huylu” olmasını istiyor.
Âl-i İmrân sûresi (3), 134: “O (Allah’tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri (ve iyi davrananları) sever.”
A’râf sûresi (7), 199: “Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.”
Şûrâ sûresi (42), 43: “Her kim de sabreder ve kusuru bağışlarsa, işte bu elbette azmedilecek işlerdendir.”
“Hilm” sahibi olmak, insanlar için çok büyük bir ahlâki erdemdir dostlar. Her kumaşın kalitesinin değişik oluşu gibi, “insan”ın kalitesini değiştirerek, insanlar arasında onu, farklı bir konuma getirir “yumuşaklık”.
Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah, “Halîl’im”, “dostum” dediği Hz. İbrahim’i (as) ve oğlu İsmail’i (as) bu sıfatlarla anar ve bizlere onların güzel ahlâkını örnek olarak gösterir.
Hûd sûresi (11), 75: “İbrahim hakikaten yumuşak huylu (Halîm), yüreği yanık ve kendisini tamamen Allah’a teslim etmiş bir kimse idi.”
Sâffât sûresi (37), 101: “Biz de ona halim (uysal) bir oğul (İsmail’i) müjdeledik.”
Ve Yüce Allah, peygamberlerinden Hz. Musa ile Hz. Harun’u devrin zorba yöneticisi Firavun’a gönderirken, tembihler dostlarım:
Tâ-Hâ sûresi (20), 43, 44: “Firavun’a gidin, çünkü O, hakikaten azdı, varın da ona yumuşak söz söyleyin, olur ki nasihat alıp dinler yahut korkar!”
el-Halîm olanın icraatlarına bakın dostlar! Ve biz, kullarından da neler istiyor, dikkat edin! “Hilm”, Müslüman’ın en büyük özelliği olmalı! Yanına gelenler, o mü’min kişiyle birlikte oldukları zaman, adeta gül bahçelerinde gezinebilmeli, binbir koku ile donanmalı ruh dünyaları!
Hanzala (ra) nasıl ağlamıştı Asr-ı Saadette, hatırlar mısınız?
Sevgili Peygamberimizin kâtibi, Hanzala İbnu’r-Rebî el-Esedî (ra) anlatıyor:
“Bir gün Hz. Ebû Bekir’le (ra) karşılaştık. Bana: “Nasılsın?” diye sordu. “Hanzala münafık oldu” dedim.
“Sübhânallâh, sen neler söylüyorsun?” diye şaşırdı. Ben açıkladım:
“Hz. Peygamber’in (s.a.s.) huzurunda olduğumuz sırada bize cennet ve cehennemden söz edilir, sanki gözlerimizle görmüş gibi oluruz. Oradan ayrılıp çoluk çocuğumuza, bağ bahçemize karışınca çoklukla unutup gidiyoruz”. Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) de:
“Allah’a yemin olsun ben de aynı şeyi hissediyorum” dedi. Beraberce, Hz. Peygamber’e (aleyhissalâtü vesselâm) gittik ve bu durumu açtık. Bize:
“Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelâl’e kasem olsun siz, benim yanımdaki hâli dışarıda da devam ettirip (cennet ve cehennemi) hatırlama işini koruyabilseniz melekler sizinle yataklarınızda, yollarda musafaha ederdi. Fakat ey Hanzala, bazen öyle bazen böyle (olması normaldir münâfıklık değildir)” dedi ve (son cümleyi üç kere tekrarladı.” (Müslim, Tevbe, 12, (2750); Tirmizî, Kıyamet, 60, 2516.)
Örnek, O Sultan ise dostlar, O’na benzemeliyiz! Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “hilm”de de “zirve”.
Yanında, hizmetinde bulunan tek bir kişiyi incitmemiş, kırmamış, hiçbir zaman hizmetlerinde kusur aramamış, çevresindeki herkese kolaylık göstermiş Peygamber O.
“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz!” (Buharî, İlim, 11; Müslim, Cihad, 6-7.) O’nun buyruklarından…
İbn-i Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cehenneme kimin girmeyeceğini veya cehennemin kimi yakmayacağını size haber vereyim mi? Cana yakın olan, herkesle iyi geçinen, yumuşak başlı olup insanlara kolaylık gösteren kimseleri cehennem yakmaz.”
(Tirmizî, Kıyâmet, 46.)
Allah (cc) gönderdiği dini, “çok kolay”laştırarak, el-Halîm olduğunu gösterir kullarına, çünkü yarattığı insanın ne kadar aciz olduğunu bilir O! Bunun için de onları, unuttuklarından ve yanıldıklarından sorumlu tutmaz. Kör olana, görene yüklediğini, hasta olana, sağlam olana yüklediğini ve topal olana da ayağı sağlam olana yüklediği sorumluluğu yüklemez.
Bakara sûresi (2), 225: “Allah, sizi yeminlerinizde bilmeyerek ettiğiniz lağıv (herhangi bir kasıt olmadan, kanaate göre yanlış yere yapılan yemin)dan sorumlu tutmaz. Fakat kalbinizin kazandığı yalan yere yapılan yeminden sorumlu tutar. Allah çok bağışlayıcıdır, çok halimdir.”
Ey “hilm” sahibi Rabbim! Kuluna af dilemesi için mühlet tanıyan, “Kiramen Kâtibîn”e günahlarını hemen yazdırmayıp bekleterek kulu af dileyip tövbe ederse, o günahı sildiren Rabbim! “
Beni, “hilm” sahibi kıl da Sana “yakışayım!”
Öfkemi yutayım, insanları hiç incitmeyeyim! İnsanları öylesine affedebileyim ki Allah’ım, yarın huzuruna çıktığımda Senin af ve mağfiretini dilemeye yüzüm olsun, “Sen de bana acı Allah’ım” diyebileyim!
Şuarâ sûresi (26), 83: “Ya Rab! Bana hükm (ü hikmet) ihsan et ve beni iyiler (zümresin)e kat.” Âmîn.
el-Halîm, cezalandırma imkânına ve gücüne sahipken suçluların cezasını hemen vermeyen, gazâbın kendisine gâlip gelmediği, sapıkların düşüncesizliklerinin, âsilerin isyanlarının kendisini öfkelendirmediği, teennî ve afv sahibi, kullarının suçunu anlamasına ve tövbe etmesine imkan tanıyan, acelecilikle ve kızgınlıkla davranmayan ve ceza vermekte de acele etmeyen, çok yumuşak davranan demektir.
İsrâ sûresi (17), 44: “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, O’nu (Allah’ı) tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, Halîm’dir çok bağışlayandır.”
“Yumuşak” kelimesi üzerinde uzun uzun düşündüm dostlar. “Kadife” geldi hemen aklıma! Hiç şüphesiz O Hâlık’tır, mahluklara benzemez, benzerlikler ancak mecâzîdir dostlar!
Baharda canlanan toprağı, bir kadife gibi örten çimler doldurdu hayal dünyamı!
Kışın, yeryüzünü beyaz bir kürkle sarmalayan, ele alındığında nazeninliğinden hemen eriyiveren “kar” taneleri düştü aklıma!
Ve “yumuşak” kelimesi ile yüreğime sıcacık bir “ateş” düştü dostlar! Güneş gibi ısıtıverdi içimi! “Güzel ve hoş” olarak tanımlanabilecek ne varsa, beynimin içinde bir tatlı cümbüşe kalktı!
Ve Rabbimi düşündüm, sevgiyle!
Fâtır sûresi (35), 45: “Bununla beraber Allah, insanları kazandıkları (günahlar) yüzünden hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı...”
“el-Halîm” olan Rabbimi düşündüm içim titreyerek… O, çok yumuşak davranan, hemen cezalandırmayan, mühlet tanıyıp tövbe kapılarını açık tutan O Yüceler Yücesi Rahmân’ı düşündüm dostlar! “Hilm” yani yumuşak davranış, “hiddet” ve “gazab”ın zıddı. O, Yüce Yaradan, hilmini anlatıyor Kur’ân-ı Kerîm’de ve mü’min kulunun da “sabırlı” ve “yumuşak huylu” olmasını istiyor.
Âl-i İmrân sûresi (3), 134: “O (Allah’tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri (ve iyi davrananları) sever.”
A’râf sûresi (7), 199: “Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.”
Şûrâ sûresi (42), 43: “Her kim de sabreder ve kusuru bağışlarsa, işte bu elbette azmedilecek işlerdendir.”
“Hilm” sahibi olmak, insanlar için çok büyük bir ahlâki erdemdir dostlar. Her kumaşın kalitesinin değişik oluşu gibi, “insan”ın kalitesini değiştirerek, insanlar arasında onu, farklı bir konuma getirir “yumuşaklık”.
Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah, “Halîl’im”, “dostum” dediği Hz. İbrahim’i (as) ve oğlu İsmail’i (as) bu sıfatlarla anar ve bizlere onların güzel ahlâkını örnek olarak gösterir.
Hûd sûresi (11), 75: “İbrahim hakikaten yumuşak huylu (Halîm), yüreği yanık ve kendisini tamamen Allah’a teslim etmiş bir kimse idi.”
Sâffât sûresi (37), 101: “Biz de ona halim (uysal) bir oğul (İsmail’i) müjdeledik.”
Ve Yüce Allah, peygamberlerinden Hz. Musa ile Hz. Harun’u devrin zorba yöneticisi Firavun’a gönderirken, tembihler dostlarım:
Tâ-Hâ sûresi (20), 43, 44: “Firavun’a gidin, çünkü O, hakikaten azdı, varın da ona yumuşak söz söyleyin, olur ki nasihat alıp dinler yahut korkar!”
el-Halîm olanın icraatlarına bakın dostlar! Ve biz, kullarından da neler istiyor, dikkat edin! “Hilm”, Müslüman’ın en büyük özelliği olmalı! Yanına gelenler, o mü’min kişiyle birlikte oldukları zaman, adeta gül bahçelerinde gezinebilmeli, binbir koku ile donanmalı ruh dünyaları!
Hanzala (ra) nasıl ağlamıştı Asr-ı Saadette, hatırlar mısınız?
Sevgili Peygamberimizin kâtibi, Hanzala İbnu’r-Rebî el-Esedî (ra) anlatıyor:
“Bir gün Hz. Ebû Bekir’le (ra) karşılaştık. Bana: “Nasılsın?” diye sordu. “Hanzala münafık oldu” dedim.
“Sübhânallâh, sen neler söylüyorsun?” diye şaşırdı. Ben açıkladım:
“Hz. Peygamber’in (s.a.s.) huzurunda olduğumuz sırada bize cennet ve cehennemden söz edilir, sanki gözlerimizle görmüş gibi oluruz. Oradan ayrılıp çoluk çocuğumuza, bağ bahçemize karışınca çoklukla unutup gidiyoruz”. Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) de:
“Allah’a yemin olsun ben de aynı şeyi hissediyorum” dedi. Beraberce, Hz. Peygamber’e (aleyhissalâtü vesselâm) gittik ve bu durumu açtık. Bize:
“Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelâl’e kasem olsun siz, benim yanımdaki hâli dışarıda da devam ettirip (cennet ve cehennemi) hatırlama işini koruyabilseniz melekler sizinle yataklarınızda, yollarda musafaha ederdi. Fakat ey Hanzala, bazen öyle bazen böyle (olması normaldir münâfıklık değildir)” dedi ve (son cümleyi üç kere tekrarladı.” (Müslim, Tevbe, 12, (2750); Tirmizî, Kıyamet, 60, 2516.)
Örnek, O Sultan ise dostlar, O’na benzemeliyiz! Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “hilm”de de “zirve”.
Yanında, hizmetinde bulunan tek bir kişiyi incitmemiş, kırmamış, hiçbir zaman hizmetlerinde kusur aramamış, çevresindeki herkese kolaylık göstermiş Peygamber O.
“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz!” (Buharî, İlim, 11; Müslim, Cihad, 6-7.) O’nun buyruklarından…
İbn-i Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cehenneme kimin girmeyeceğini veya cehennemin kimi yakmayacağını size haber vereyim mi? Cana yakın olan, herkesle iyi geçinen, yumuşak başlı olup insanlara kolaylık gösteren kimseleri cehennem yakmaz.”
(Tirmizî, Kıyâmet, 46.)
Allah (cc) gönderdiği dini, “çok kolay”laştırarak, el-Halîm olduğunu gösterir kullarına, çünkü yarattığı insanın ne kadar aciz olduğunu bilir O! Bunun için de onları, unuttuklarından ve yanıldıklarından sorumlu tutmaz. Kör olana, görene yüklediğini, hasta olana, sağlam olana yüklediğini ve topal olana da ayağı sağlam olana yüklediği sorumluluğu yüklemez.
Bakara sûresi (2), 225: “Allah, sizi yeminlerinizde bilmeyerek ettiğiniz lağıv (herhangi bir kasıt olmadan, kanaate göre yanlış yere yapılan yemin)dan sorumlu tutmaz. Fakat kalbinizin kazandığı yalan yere yapılan yeminden sorumlu tutar. Allah çok bağışlayıcıdır, çok halimdir.”
Ey “hilm” sahibi Rabbim! Kuluna af dilemesi için mühlet tanıyan, “Kiramen Kâtibîn”e günahlarını hemen yazdırmayıp bekleterek kulu af dileyip tövbe ederse, o günahı sildiren Rabbim! “
Beni, “hilm” sahibi kıl da Sana “yakışayım!”
Öfkemi yutayım, insanları hiç incitmeyeyim! İnsanları öylesine affedebileyim ki Allah’ım, yarın huzuruna çıktığımda Senin af ve mağfiretini dilemeye yüzüm olsun, “Sen de bana acı Allah’ım” diyebileyim!
Şuarâ sûresi (26), 83: “Ya Rab! Bana hükm (ü hikmet) ihsan et ve beni iyiler (zümresin)e kat.” Âmîn.