el-Ğaffâr

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
imaj%20(15).jpg


el-Ğaffâr, daima affedici olup, mağfireti, bağışlaması sonsuz olan, yeniden işlenen günahları örten, setreden ve affeden demektir!
Bu ism-i şerif, örtmek, gizlemek, kirlerden korumak için bir şeyin üstünü örtmek” anlamına gelen “ğafr” kökünden türemiştir.
Nisâ sûresi (4), 110: “Kim bir kötülük işler, yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlanmasını dilerse, Allah’ı bağışlayıcı ve esirgeyici bulur.”
Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.s.), yeryüzüne Allah’ın engin rahmetini anlatmak için gönderilen o “rahmet elçisi” şöyle buyurdular: “Canımı, kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi yok eder, yerinize günah işledikten sonra af dileyecek bir millet getirir ve onları affederdi.” (Müslim, Tevbe, 11.)
Allah (cc), insanı, bir melek olsun diye yaratmadı dostlar! Bizlere verilen nefis ile hata işlemek, günah işlemek, kusurlu, noksan olmak gibi özellikler işlendi fıtratımıza! Kulunu çok iyi bilen Cenâb-ı Hakk da bizden “melek” olmamızı istemiyor zaten. Sadece, acziyetimizi bilmemizi, kibre kapılmadan, kusur işledikten sonra, af dilememizi bekliyor. İnsanı, insan yapan da işin bu tarafı zaten.
Nefis mücadelesi ile geçecek bir ömür verilmiş elimize. Şeytan da bizi aldatmaya hazır her an! Yaradılışımızda, hırs, nefsî arzular, kıskançlık vs. hepsi var!
Marifet, bunlarla savaşıp, bunları yenerek, meleklerden de üste çıkmak! Asla, “melekleşmek” değil!
Marifet, çırpına çırpına, cehennemî ateşlerde yüreğini yaka yaka, acz içinde ağlaya ağlaya “Seni kaybetmek üzere miyim Rabbim?” diye inleye inleye “savaşmak” dostlar!
İnsanlığın tâcı, Tebük seferinden dönerken, boşuna mı “Küçük cihattan büyük cihada döndük.” (Kenzu’l-Ummal, IV, 430, Hadis No: 11260.) demişti?
O, “Ğaffar” olandır dostlar!
Yarattığı kulunun bütün acziyetini bilen, şeytanın tuzaklarını gören ve kulunu bu savaşta hiç, ama hiç yalnız bırakmayandır.
el-Ğaffâr ve er-Rahîm isimleriyle tecelli ederek, kullarına yüce kelâmıyla seslenen, binlerce ümit kapısını ardına kadar açandır O!
Tüm peygamberlere, en büyük ihsanının mağfiret olduğunu anlattıran, onlar vasıtasıyla kullarını “af dilemeye” çağıran “Yüce Dost”tur O!
Kur’ân-ı Kerîm’de her sûreyi besmele-i şerifeyle başlatarak, kullarına, kâinatta her noktaya, her zerreye kadar tüm evreni Rahmeti ile kuşattığını hissettiren, “Her güzel işe besmele ile başla” emri ile de, her işin rahmetle olduğunu anlatan, tek “af” ve “mağfiret kapısı”dır O, dostlar!
Bir hadîs-i kudsîde,
“Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat Bana hiçbir şeyi ortak tutmamış olsan Ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım.” (Tirmizî, Deavât, 106.) buyuran, “el-Ğaffâr’dır O!
Zümer sûresi (39), 5: “O, gökleri ve yeri hak ile yarattı, geceyi gündüzün üstüne sarıyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıyor. Güneşi ve ay’ı emrine âmâde kılmış, her biri belli bir süreye kadar akıp gitmektedir. İyi bil ki O, Azîz (çok güçlü olan)dir Ğaffâr (çok bağışlayıcı olan)dır.”
“Kâinat kitabını” okuyun dostlarım! Her olayın bir “âyet” olduğunu göreceksiniz.
Geceyi, gündüzün üstüne örten, gündüzü gecenin üstüne sarmalayan Allah (cc) “Settâr”dır dostlar!
Kullarının günahlarını da örter, kapatır, gizler ve affeder, kendine inananı rezil etmez, düşmanlarını ona güldürmez.
Gecelere de “Settâr” ismini işlemiştir O Yüce Yaradan!
Geceler, bağrında, yanık yüreklilerin gözyaşlarıyla yakarışlarını gizler.
Geceler, “af ve mağfiret” dilencilerinin göklere uzanan ellerini gizler.
Geceler, bağrında sevdalı yüreklerin seccadelerdeki “vuslatı”nı gizler.
Geceler, öyle bir saate şahit olarak, bağrında, Yüceler Yücesi’nin, arza rahmetiyle indiği ve “Af dileyen yok mu affedeyim, isteyen yok mu vereyim” Buhârî, Teheccüd, 14; Müslim, Müsâfirîn, 168-170.) buyurduğu “mağfiret zamanı” nı gizler.
“el-Ğaffâr”dır O! “el-Settâr”dır O!
Toprağa da Settâr isminin tecellilerini işlemiş, onu “örtmek”le vazifelendirmiştir.
İnsan toprağı ayakları altında çiğner, toprak ise tevazu ile kucak açar onun bedenine, ana kucağı gibi sarmalar, ebedî yolculuğuna hazırlar.
Çöp gömersiniz toprağa, “Settâr” ismimin tecellisiyle, çöplerin olduğu noktadan sümbüller, güller başını uzatır dostlar!
“Settâr”dır O!
Siz, dağlar kadar günahlarla da yüklenseniz, O’nu “bir” bilir, şirksiz ibadet ederseniz -ama acziyetinizle de günahlar işleseniz de- O, sizi, toprağa “çöp” gibi girseniz bile, kıyamete bir “gül” gibi uyandırır dostlarım.
Hem Rahmân’dır, hem Rahîm...
Hem Ğaffâr’dır, hem Halîm...
Hem Tevvâb’dır, hem Afüvv...
Hem Sabûr’dur, hem de Nûr...
Hadîd sûresi (57), 28: “Ey inananlar! Allah’tan korkun, O’nun Resûlü’ne inanın ki size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.”
Zümer sûresi (39), 53: “De ki: “Ey haddi aşarak nefislerine karşı israf etmiş olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”
Ey Rabbim! Ey tek kapım, Ey Yaradanım! Ey beni benden iyi bilenim! “Ğaffâr” ismine sığınıyorum. Tâ-Hâ sûresi (20)’nde, 82: “Muhakkak ki Ben, tevbe eden, iman eden, Salih amel işleyen, böylece doğru yolda devam eden kimseyi bağışlarım.” buyuran Rabbim! Hâlık’ım, Nûr’um... Ğaffâr ismine sığınıyorum.
Nahl sûresi (16)’nde (119): “Sonra şüphe yok ki Rabbin, bir cahillikle günah işleyip ardından tevbe eden ve durumunu düzelten kimseleri bağışlar. Şüphesiz ki Rabbin, bu tevbeden sonra Ğafûr’dur, Rahîm’dir (çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir).” buyuran Rabbim! Yüreğimin, beynimin, gönlümün sahibi! “Malik-e’l-mülk” olanım! Ğaffâr ismine sığınıyorum. Dilimde “istiğfâr”, Ğaffâr ismine sığınıyorum!
İki Cihan Serveri, gönüllerimizin Sultanı Muhammed Mustafa (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Bir kimse, istiğfarı dilinden düşürmezse, Allah Teâlâ ona her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir kurtuluş yolu gösterir ve ona beklemediği yerden rızk verir.” (Ebû Dâvûd, Salât, 361.Hadis no: 1518; İbn Mâce, Edeb, 57. Hadis no: 3819.)
Dilimde seyyidü’l-istiğfar duası ile Ğaffâr ismine sığınıyorum.
Rahmân ve Rahîm isminle, Ğaffâr ve Ğafûr isminle, Tevvâb ve Afüvv isminle bağışla; mağfiret eyle yâ Rabb. Âmîn.
 
Üst