el-Bâıs
el-Bâıs, kullarını gafletten uyandırmak için onlara peygamberler gönderen, elçilerle ve gönderdiği kitapları ile ruhları uyandıran, kıyamet gününde ahiret hayatını başlatmak üzere ölüleri dirilten ve kabirlerinden çıkararak, yeniden hayata döndüren demektir.
Hacc sûresi (22), 7: “Muhakkak Kıyamet gelecektir. Onda hiç şüphe yoktur. Muhakkak ki Allah bütün kabirlerde olan kimseleri tekrar diriltecektir.”
İmanın altı şartından biri de öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmak; ahiretin varlığını kabul etmek ve dünya hayatını, ahirete hazırlanarak geçirmektir.
O, Melik ve Alîm, Rahmân ve Rahîm olan Yüce Yaradan, kullarına ahiret hayatını, cennet ve cehennemi, yani ödül ve cezayı anlatmak ve dünya hayatında salih ameller işlemeyi öğretebilmek ve de eğitebilmek için aralarından seçtiği kullarını peygamber olarak göndermiştir. Her peygamber, sadece kendi ümmetine gönderilirken, biz, Âhir zaman ümmetinin peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.s.), kıyamete kadar gelecek tüm insanlığa ve cinnilere hidayet rehberi olarak gönderilmiştir. Allahü Teâlâ’nın “kulum ve Resûlüm” diyerek şereflendirdiği, O, insanların ahlâkça en üstünü, İki Cihan Serveri, Hatemü’l-Enbiyâ olan Allah’ın Habibine, ümmet olmak şerefi bize yeter dostlarım!
O, öyle bir peygamberdir ki, bütün yeryüzü O’na mescit kılınmış, Mekke, o mescidin mihrabı; Medine ise minberi olmuştur.
Hayatı ve ahlâkı, Allah ilminin, yani Kur’ân-ı Kerîm’in açıklaması ve uygulaması niteliğinde olan O Sultan, bütün insanlığa peygamber olarak gönderilmiş ve kıyamete kadar gelecek tüm iman ehline “imam” olmuştur.
O, ırk, dil ve renk ayrımı olmaksızın bütün insanlara hitabetmiş, insanların üstünlüğünün ölçüsünün sadece “takvâ” olduğunu kalplere nakışlamış, bütün peygamberlerin reisi, bütün evliyânın efendisi, gelmiş geçmiş bütün enbiyâ ve evliyâdan oluşan manevi zikir halkasının “serzâkiri ve baş tacı” kılınmıştır.
O, kalplerin sevgilisi, akılların yol göstericisi, nefislerin terbiyecisi olmuştur.
Allah, “el-Bâıs”tir dostlar!
Kullarını irşad için peygamberler gönderen, bizlere nurunu, peygamberini, Habibini hediye eden, bizleri Hz. Muhammed (sav) ile şereflendirendir O!
Âl-i İmrân sûresi (3), 164: “Andolsun ki Allah, mü’minlere kendilerinden, onlara O’nun (Allah’ın) âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.”
Salât O’na, selâm O’na, binlerce ihtiram O’na!
“Allah’ım, O’na ve ‘âli’ne ümmetinin hasenatı adedince salât ve selâm eyle.”
Allah, “el-Bâıs”tir dostlar. Peygamberleri eliyle “kitaplar” göndermiş, kullarının dünya hayatını en güzel şekilde geçirebilmeleri için ferdî ve toplumsal kurallar koymuş ve bunlara uyulmasını emretmiştir.
Lokmân sûresi (31), 1-3: “Elif, Lâm, Mîm. Bunlar, o hikmetli kitabın âyetleridir. O, güzellik ve iyilik yapanlar için bir hidayet ve rahmettir.”
Bizim Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm; muhteşem kâinat kitabının bir tercümesi, arz sayfalarına ve gök katmanlarına işlenen Esmâ-i Hüsnâ hazinesinin keşfi, hadiselerin satırları altına gizlenmiş hakikatlerin anahtarı, şahadet âlemi ardındaki gayb âleminden gelen Rahmânî iltifatların ve ilâhî kitabın hazinesi, insanoğlunun yol göstericisi, ışığı, bir dua kitabı, yani kulluğun zirvesi olan duanın nasıl yapılması gerektiğini anlatan bir dualar manzumesidir.
Kur’ân-ı Kerîm, emirler, zikirler ve marifet kitabı olarak, insan beyninin, ruhunun ve kalbinin bütün ihtiyaçlarını karşılayan bir şifa kaynağıdır.
el-Bâıs’tir O, dostlarım.
O muhteşem kelâmıyla, ölü ruhları yepyeni bir âleme dirilterek, insanı karanlıklardan aydınlıklara çıkarandır O!
Bakara sûresi (2), 28: “Allah’ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölüler idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp O’na götürüleceksiniz.”
Rûm sûresi (30), 19: “O, ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır ve toprağa ölümünden sonra hayat verir. Sizler de işte öyle çıkarılacaksınız.”
Allah’ı tanımak ve hayata yepyeni bir perspektifle bakmak, ölü iken dirilmektir dostlar.
Ancak, imanlı, inançlı yaşayanlara “diri” denilir. Bu dünyayı “yemek masası ile sıcak bir yataktan” ibaret görenlerin, ölüden farkı nedir sizce?
“Diri” olan, canlıdır, koşar, yorulur, sever, üzülür, didinir ve yanındakilere dirilik verir, hayat verir, sevinç ve sürur verir. “Ölü”ler ise, otlardan beter bir yaşam sürer, varlıkları ile yoklukları birdir, sonunda da biçilip giderler. “Diri” olan iz bırakır.
Kâfir “ölür”; mü’min “olur” dostlarım!
Kur’ân-ı Kerîm’e inanan insan, muhteşem bir dinamizm yaşamaya başlar. Oturmak yoktur inanan kişiye, yani diriye.
İnşirâh sûresi (94), 7, 8: “O halde boş kaldın mı, yine kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul. Ancak Rabbine yönel.”
el-Bâıs’tir O, Yüce Allah!
Kurumuş yer küreye, “yağmurlar” gönderip, toprağı dirilttiği gibi, “gözyaşı” yağmurları ile tövbe eden kullarının, çölleşmiş gönüllerini yıkayan ve onları, ruhun düştüğü karanlıklarından, tövbe aydınlıklarına çıkarak, bambaşka bir boyutta yeniden diriltendir O!
Her sene kış geldiğinde bütün tabiatı öldüren ve baharla birlikte bütün canlılara yeniden dirilişi gösteren, böylece kıyameti, ‘haşr’ı ve ‘ba’sü ba’del-mevt’i anlatan, “hâl lisanı” ile kullarına, mevsimlerle, “ölüm var, hazırlanın”, diyendir O!
Topraktan geldik, toprağa gideceğiz...
Nûh sûresi (71), 17, 18: “Allah sizi yerden bir bitki bitirir gibi bitirdi. Sonra sizi tekrar oraya geri çevirecek ve tekrar çıkaracaktır.”
Teğâbün sûresi (64), 7: “İnkâr edenler, katiyyen diriltilmeyeceklerini iddia ettiler/sandılar. De ki: “Hayır! Rabbim hakkı için mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah’a göre kolaydır.”
Zümer sûresi (39), 68: “Ve sûra üflenmiştir. Göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yıkılmıştır. Ancak Allah’ın dilediği müstesna. Sonra ona bir daha üflenmiştir. Bu defa da hep onlar kalkmışlar bakıyorlardır.”
el-Bâıs’tir O, Yüce Allah! Ölüleri dirilten ve kıyameti koparıp, dünya hayatına son vererek ahiret hayatını başlatacak olandır O!
Yâ-Sîn sûresi (36), 78-79: “Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: “Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?” dedi. De ki: “Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir.”
Zilzâl sûresi (99), 1-5: “Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı, yer, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı ve insan: “Ona ne oluyor?” dediği zaman, o gün yer, Rabbinin ona vahyetmesiyle haberlerini anlatacaktır.”
Yâ-Sîn sûresi (36), 52: “Onlar: “Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân’ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler” derler.”
Allah’ım! Sana inanıyor ve Seni seviyoruz!
Biz ahir zaman ümmeti olarak, asırlar ötesinden ölü gönüllerimize bir rahmet yağmuru gibi gelen, İki Cihan Serveri Muhammed Mustafa‘nın peygamberliğini tasdik ediyor ve gaybî olarak, O’nun bize uzanan elini, O, celâl ile kalktığı zaman kameri ikiye bölen, cemâl ile döndüğü vakit, Kevser suyu gibi, on parmağından su akıtan, avucunda taşların zikre, tesbihe durduğu, O, mübarek elini tutuyor, O’na bîat ediyoruz.
O’nun bize getirdiği Kur’ân-ı Azimüşşan’ı başımıza ve gönlümüze taç ediyor, hayatımızı onun düsturları ile düzenlemeye çalışıyoruz.
Allah’ım! Sen bize, Kur’ân’ı dünyada dost, kabirde yoldaş, kıyamette şefaatçi, sıratta nur, cehennem ateşine karşı siper, cennette de arkadaş eyle.
Allah’ım! Kalplerimizi ve kabirlerimizi iman ve Kur’ân nuru ile nurlandır. Kabirlerimizden kalkıp huzurunda toplandığımız gün, gizli olan her şeyin ortaya dökülüp, insan için ne bir güç, ne de bir yardımcının olacağı gün bizleri bahtiyâr eyle! Âmin...
“Yüzler de var ki, o gün nimetle mutludurlar. Yaptıklarından hoşnut olmuşlardır. Yüksek bir cennettedirler.” (Ğâşiye sûresi (88), 8-10.)
el-Bâıs, kullarını gafletten uyandırmak için onlara peygamberler gönderen, elçilerle ve gönderdiği kitapları ile ruhları uyandıran, kıyamet gününde ahiret hayatını başlatmak üzere ölüleri dirilten ve kabirlerinden çıkararak, yeniden hayata döndüren demektir.
Hacc sûresi (22), 7: “Muhakkak Kıyamet gelecektir. Onda hiç şüphe yoktur. Muhakkak ki Allah bütün kabirlerde olan kimseleri tekrar diriltecektir.”
İmanın altı şartından biri de öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmak; ahiretin varlığını kabul etmek ve dünya hayatını, ahirete hazırlanarak geçirmektir.
O, Melik ve Alîm, Rahmân ve Rahîm olan Yüce Yaradan, kullarına ahiret hayatını, cennet ve cehennemi, yani ödül ve cezayı anlatmak ve dünya hayatında salih ameller işlemeyi öğretebilmek ve de eğitebilmek için aralarından seçtiği kullarını peygamber olarak göndermiştir. Her peygamber, sadece kendi ümmetine gönderilirken, biz, Âhir zaman ümmetinin peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.s.), kıyamete kadar gelecek tüm insanlığa ve cinnilere hidayet rehberi olarak gönderilmiştir. Allahü Teâlâ’nın “kulum ve Resûlüm” diyerek şereflendirdiği, O, insanların ahlâkça en üstünü, İki Cihan Serveri, Hatemü’l-Enbiyâ olan Allah’ın Habibine, ümmet olmak şerefi bize yeter dostlarım!
O, öyle bir peygamberdir ki, bütün yeryüzü O’na mescit kılınmış, Mekke, o mescidin mihrabı; Medine ise minberi olmuştur.
Hayatı ve ahlâkı, Allah ilminin, yani Kur’ân-ı Kerîm’in açıklaması ve uygulaması niteliğinde olan O Sultan, bütün insanlığa peygamber olarak gönderilmiş ve kıyamete kadar gelecek tüm iman ehline “imam” olmuştur.
O, ırk, dil ve renk ayrımı olmaksızın bütün insanlara hitabetmiş, insanların üstünlüğünün ölçüsünün sadece “takvâ” olduğunu kalplere nakışlamış, bütün peygamberlerin reisi, bütün evliyânın efendisi, gelmiş geçmiş bütün enbiyâ ve evliyâdan oluşan manevi zikir halkasının “serzâkiri ve baş tacı” kılınmıştır.
O, kalplerin sevgilisi, akılların yol göstericisi, nefislerin terbiyecisi olmuştur.
Allah, “el-Bâıs”tir dostlar!
Kullarını irşad için peygamberler gönderen, bizlere nurunu, peygamberini, Habibini hediye eden, bizleri Hz. Muhammed (sav) ile şereflendirendir O!
Âl-i İmrân sûresi (3), 164: “Andolsun ki Allah, mü’minlere kendilerinden, onlara O’nun (Allah’ın) âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.”
Salât O’na, selâm O’na, binlerce ihtiram O’na!
“Allah’ım, O’na ve ‘âli’ne ümmetinin hasenatı adedince salât ve selâm eyle.”
Allah, “el-Bâıs”tir dostlar. Peygamberleri eliyle “kitaplar” göndermiş, kullarının dünya hayatını en güzel şekilde geçirebilmeleri için ferdî ve toplumsal kurallar koymuş ve bunlara uyulmasını emretmiştir.
Lokmân sûresi (31), 1-3: “Elif, Lâm, Mîm. Bunlar, o hikmetli kitabın âyetleridir. O, güzellik ve iyilik yapanlar için bir hidayet ve rahmettir.”
Bizim Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm; muhteşem kâinat kitabının bir tercümesi, arz sayfalarına ve gök katmanlarına işlenen Esmâ-i Hüsnâ hazinesinin keşfi, hadiselerin satırları altına gizlenmiş hakikatlerin anahtarı, şahadet âlemi ardındaki gayb âleminden gelen Rahmânî iltifatların ve ilâhî kitabın hazinesi, insanoğlunun yol göstericisi, ışığı, bir dua kitabı, yani kulluğun zirvesi olan duanın nasıl yapılması gerektiğini anlatan bir dualar manzumesidir.
Kur’ân-ı Kerîm, emirler, zikirler ve marifet kitabı olarak, insan beyninin, ruhunun ve kalbinin bütün ihtiyaçlarını karşılayan bir şifa kaynağıdır.
el-Bâıs’tir O, dostlarım.
O muhteşem kelâmıyla, ölü ruhları yepyeni bir âleme dirilterek, insanı karanlıklardan aydınlıklara çıkarandır O!
Bakara sûresi (2), 28: “Allah’ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölüler idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp O’na götürüleceksiniz.”
Rûm sûresi (30), 19: “O, ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır ve toprağa ölümünden sonra hayat verir. Sizler de işte öyle çıkarılacaksınız.”
Allah’ı tanımak ve hayata yepyeni bir perspektifle bakmak, ölü iken dirilmektir dostlar.
Ancak, imanlı, inançlı yaşayanlara “diri” denilir. Bu dünyayı “yemek masası ile sıcak bir yataktan” ibaret görenlerin, ölüden farkı nedir sizce?
“Diri” olan, canlıdır, koşar, yorulur, sever, üzülür, didinir ve yanındakilere dirilik verir, hayat verir, sevinç ve sürur verir. “Ölü”ler ise, otlardan beter bir yaşam sürer, varlıkları ile yoklukları birdir, sonunda da biçilip giderler. “Diri” olan iz bırakır.
Kâfir “ölür”; mü’min “olur” dostlarım!
Kur’ân-ı Kerîm’e inanan insan, muhteşem bir dinamizm yaşamaya başlar. Oturmak yoktur inanan kişiye, yani diriye.
İnşirâh sûresi (94), 7, 8: “O halde boş kaldın mı, yine kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul. Ancak Rabbine yönel.”
el-Bâıs’tir O, Yüce Allah!
Kurumuş yer küreye, “yağmurlar” gönderip, toprağı dirilttiği gibi, “gözyaşı” yağmurları ile tövbe eden kullarının, çölleşmiş gönüllerini yıkayan ve onları, ruhun düştüğü karanlıklarından, tövbe aydınlıklarına çıkarak, bambaşka bir boyutta yeniden diriltendir O!
Her sene kış geldiğinde bütün tabiatı öldüren ve baharla birlikte bütün canlılara yeniden dirilişi gösteren, böylece kıyameti, ‘haşr’ı ve ‘ba’sü ba’del-mevt’i anlatan, “hâl lisanı” ile kullarına, mevsimlerle, “ölüm var, hazırlanın”, diyendir O!
Topraktan geldik, toprağa gideceğiz...
Nûh sûresi (71), 17, 18: “Allah sizi yerden bir bitki bitirir gibi bitirdi. Sonra sizi tekrar oraya geri çevirecek ve tekrar çıkaracaktır.”
Teğâbün sûresi (64), 7: “İnkâr edenler, katiyyen diriltilmeyeceklerini iddia ettiler/sandılar. De ki: “Hayır! Rabbim hakkı için mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah’a göre kolaydır.”
Zümer sûresi (39), 68: “Ve sûra üflenmiştir. Göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yıkılmıştır. Ancak Allah’ın dilediği müstesna. Sonra ona bir daha üflenmiştir. Bu defa da hep onlar kalkmışlar bakıyorlardır.”
el-Bâıs’tir O, Yüce Allah! Ölüleri dirilten ve kıyameti koparıp, dünya hayatına son vererek ahiret hayatını başlatacak olandır O!
Yâ-Sîn sûresi (36), 78-79: “Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: “Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?” dedi. De ki: “Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir.”
Zilzâl sûresi (99), 1-5: “Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı, yer, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı ve insan: “Ona ne oluyor?” dediği zaman, o gün yer, Rabbinin ona vahyetmesiyle haberlerini anlatacaktır.”
Yâ-Sîn sûresi (36), 52: “Onlar: “Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân’ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler” derler.”
Allah’ım! Sana inanıyor ve Seni seviyoruz!
Biz ahir zaman ümmeti olarak, asırlar ötesinden ölü gönüllerimize bir rahmet yağmuru gibi gelen, İki Cihan Serveri Muhammed Mustafa‘nın peygamberliğini tasdik ediyor ve gaybî olarak, O’nun bize uzanan elini, O, celâl ile kalktığı zaman kameri ikiye bölen, cemâl ile döndüğü vakit, Kevser suyu gibi, on parmağından su akıtan, avucunda taşların zikre, tesbihe durduğu, O, mübarek elini tutuyor, O’na bîat ediyoruz.
O’nun bize getirdiği Kur’ân-ı Azimüşşan’ı başımıza ve gönlümüze taç ediyor, hayatımızı onun düsturları ile düzenlemeye çalışıyoruz.
Allah’ım! Sen bize, Kur’ân’ı dünyada dost, kabirde yoldaş, kıyamette şefaatçi, sıratta nur, cehennem ateşine karşı siper, cennette de arkadaş eyle.
Allah’ım! Kalplerimizi ve kabirlerimizi iman ve Kur’ân nuru ile nurlandır. Kabirlerimizden kalkıp huzurunda toplandığımız gün, gizli olan her şeyin ortaya dökülüp, insan için ne bir güç, ne de bir yardımcının olacağı gün bizleri bahtiyâr eyle! Âmin...
“Yüzler de var ki, o gün nimetle mutludurlar. Yaptıklarından hoşnut olmuşlardır. Yüksek bir cennettedirler.” (Ğâşiye sûresi (88), 8-10.)
Moderatörün son düzenlenenleri: