Depresyon Melankoli, Ruhsal Sıkıntı, İç Darlığı, Allahın El-Kâbid, El-Bâsit Güzel İsimleri

muhsin iyi

Deneyimli Üye
Kademeli
Depresyon Melankoli, Ruhsal Sıkıntı, İç Darlığı, Allahın El-Kâbid, El-Bâsit[FONT=&quot] Güzel İsimleri

[/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]


Dünya imtihanı gereği Allah (c.c.) bazı kullarını maddi ve manevi çeşitli sıkıntılara uğratır. O’ndan gelen her bela ve musibet aslında büyük bir ikramdır. Güzel sabır gösterirsek günahlarımıza kefarettir. Güzel sabır (sabr-ı cemil), ilgili sıkıntıdan dolayı kimseye dert yanmamakla, sıkıntıyı Allah’tan (c.c.) bilip haline şükretmekle gerçekleşir.

Her sıkıntıdan sonra bir kolaylığın olduğu bir doğa yasasıdır, yani bir sünnetullahtır. Tıpkı her yokuştan sonra bir inişin olması gibi. Bu durum her işte de böyledir. İnsan bir işte önce büyük sıkıntı yaşar, bunalır, türlü sorunlarla boğuşur, bir gün gelir işin tadını almaya, meyvesini yemeye başlar. Zor iş artık kolaylaşır. Sıradan bir iş haline gelir. Yüce Allah (c.c.) belki de insanların bu ilahi kuralı anlamakta şaşkınlık yaşayacağını bildiği için tekit maksadıyla şu ayetlerle iki kere yinelemiştir: “Demek ki, güçlükle beraber kolaylık vardır. Evet, güçlükle beraber kolaylık vardır (İnşirâh suresi, ayet 5, 6).”

İnşirah suresi ruhsal sıkıntı ve darlık anlarında okunduğunda kalbe bir genişlik ve huzur verir. Ruhsal sıkıntıyı ve darlığı atmamızı sağlar.


Sabreden insan her güçlükten sonra bu kolaylığı elbette görecektir. Çünkü Allah (c.c.) ilahi kanunları şaşmaz ölçülerle koyar. Demek ki El-Kâbid (sıkan, daraltan) güzel ismi, güzel sabır (sabr-ı cemil) göstermek suretiyle El-Bâsit (genişlik ve ferahlık veren) güzel ismine ulaşmada bir vesiledir.



Özellikle bazı zikirler ruhsal sıkıntıları üzerimizden atmamıza büyük yararlar sağlar: Bunlar içerisinde ‘La havle vela kuvvete illa billahil Aliyyül Azim (Yüce ve büyük Allahtan başka güç ve kudret sahibi yoktur.)’ zikrinin çok büyük sırları vardır. Peygamberimiz (s.a.s) bu zikrin 99 derde deva olduğunu söylemiştir. Cinni şeytanların sıkıntılarına duçar olanlara bu zikir ilaç gibi gelir. (Bu durumda olanlara günde en az iki yüz kere çekmeleri tavsiye olunur.) Yeter ki her gün bu zikre devam edilsin. Ayrıca birtakım şerli ve güçlü insanların kendisine zarar vereceği, makam ve mevkisinden edeceği türde kaygı yaşayanlara da bu zikir büyük yararlar sağlar. Bu zikirde Kelime-i tevhidin en büyük sırrı gizlidir. Çünkü insanlar günümüzde Allah’a açıkça birtakım putları şirk koşmamakta ama çeşitli güç ve kuvvet kaynaklarına güvenerek, yaslanarak Allah’a şirk koşabilmektedirler. Ağızlarından şirk kokusu ihtiva eden büyük sözler çıkabilmektedir. İşte bu zikri çekerken her zaman güç ve kuvvetin gerçek sahibinin yüce Allah (c.c.) olduğu tefekkürünü de yapmak gerekir. Konumuz açısından bu zikrin önemi ise son derece büyüktür. İnsanlar kabz (ruhsal sıkıntı, darlık) haline genellikle başkalarından gördükleri kötü muamele veya beklentilerine cevap bulamama nedenleriyle girmektedirler. Bu zikir kötü gibi görünen kişilerin, olayların arkasında Allah’ın güç ve kudretinin tecelli ettiğini algılamayı sağlayarak (hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmak kadere imanın en önemli rüknüdür) kişinin gerçeği kavramasını, günahlarına ve kötü hallerine tövbe ederek Allah’a yönelmesini gerçekleştirecektir.



Hz. Yunus Aleyhisselam’ın balığın karnında iken yaptığı zikir hem bela ve musibetleri önleyici ve ortadan kaldırıcı hem de ruhsal sıkıntılara karşı büyük bir şifadır. (Günde 100 kere okunması tavsiye olunur.) : ‘La ilahe illa ente subhaneke inni küntü minezzalimin (Allah’tan başka ilah yoktur. Sen kusurdan, hatadan uzaksın. Kuşkusuz ben zalimlerden oldum.)’

Kelime-i tevhit zikrinin de (la ilahe illallah) ruhsal hastalıklara ve sıkıntılara karşı iyi geldiğini özellikle belirtelim. (Günde 100 kere okunması tavsiye olunur.)

Zenginlik, sağlık, afiyet birer genişlik ve ferah kaynaklarıdır. Ama bazı insanlar, bu kaynakların kadrini ve kıymetini pek bilmezler. Zenginlik, sağlık ve afiyet içerisinde bulundukları halde böylelerinin ruhlarında bir sıkıntı ve darlık bulunur. Çağımızda insanlar genellikle böyle bir sorundan yakınmaktadır.

Zenginlik, sağlık, afiyet aslında birer genişlik ve ferah kaynağı iken kalpte aksi tesir uyandırabilmesinin nedeni başka bir şeyden kaynaklanır. O da şükür yokluğudur. Şükür, Allah’a (c.c.) teşekkür etmektir; elindekilerle yetinerek bunları kendisine bağışlaması nedeniyle Allah’a (c.c.) içten büyük bir minnet duyma duyguları ile olur. Nimetleri insanlarla paylaşmak şükrün gereğidir. Başkalarının sahip olduğu şeylere göz dikmek, onları arzulamak insanın içerisinde bulunduğu nimetleri görememesine neden olabilir. Böyle birisi ne kadar varlıklı olsa da kendisini yoksul hisseder. Sağlık ve afiyet gibi maddi şeylerle ölçülemeyen değerlerin kıymetini bilemez. Allah’a (c.c.) karşı büyük bir nankörlük duygusuyla isyan halindedir.

Dili her zaman ‘Allah’ım çok şükür’ ve ‘Elhamdülillah’ kelimelerine alıştırmak gerekir. Bu zikirler ruhsal sıkıntıya düşmeyi önlediği gibi üzerimizde bulunan maddi ve manevi sıkıntıların aşılmasına da birer vesiledir. Rabbimiz Kuran-ı Kerim’de şükrün nimetlerin artmasına vesile olduğunu beyan buyurmuşlardır (bk. İbrahim suresi 7, Fatır suresi 30 vb.).


Kabz (ruhsal sıkıntı, darlık) hali tasavvuf ve tarikat yolundaki insanları çok olumsuz etkiler. Onların zikirlerinde ve rabıtalarında ihmalkâr olmalarına yol açabilir. Hatta bu olumsuz durum diğer ibadetlerine kadar yansıyabilir. Çünkü ruhsal sıkıntı ve darlık sırasında kişi ibadetlerden zevk alamadığı gibi aşırı derecede de bunalır. İşte böyle durumlarda pek sebeplere bakmamak gerekir. Elbette nefsin bu sıkıntı ve darlığı yaşamasına neden olan etkenleri vardır. Şeytanlar, bazı insanlar, olaylar buna neden olmuş olabilir. Ama sofi nedenlerin arkasında Allah’ın gizli elini, kudretini, buna tekabül eden güzel ismini her zaman görmelidir, dikkate almalıdır. Elbette sofinin ruhunu gerçekte sıkan Allahu Zülcelâl’dır. Allah El-Kâbid güzel ismi ile sofinin ruhunu sıkmakta, darlaştırmaktadır. “Şu kesindir ki, Allah kullarına zerre kadar bile zulmetmez (Nisa suresi, 40).” Peki, öyle ise yüce Allah (c.c.) sofinin ruhunu niçin sıkmakta ve darlaştırmaktadır?Elbette Allah’ın hikmetine kimse sınır koyamaz. Onun hikmetine akıllar ve sırlar eremez. Ama şu kadar biliyoruz ki, “Başınıza gelen her musibet, işlediğiniz günahlar nedeniyledir. Hatta Allah günahlarınızın çoğunu da affeder (Şûrâ suresi, 30).”, “Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her kötülük ise nefsinden dolayıdır (Nisa suresi, 79).”… Ayrıca şu ayeti de gözlerden uzak tutmamak gerekir: “Ey müminler, (itaat edeni asi olandan ayırt etmek için) sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan ve mahsullerden eksiltmek ile imtihan edeceğiz. Ey resûlüm, sabredenleri müjdele! (Bakara suresi, 155)”

Sofi böyle durumlarda iken bir iç muhasebe yaparak hatalarına ve günahlarına tövbe etmeli, ibadetleri kendisine zor da gelse asla ihmal etmemelidir. Allah’ın El-Kâbid (sıkan, daraltan) güzel isminden Allah’ın El-Bâsit (genişlik ve ferahlık veren) güzel ismine sığınmalıdır.

Kabz (darlık, sıkıntı) ve bast (genişlik, ferahlık) halleri karşısında insan iradesi çok acizdir. Bu halleri iradeleri ile kimse değiştiremez. Buna güç yetiremez. Bu ancak Allah’ın izni ile değişir. Bu haller mevsimler gibidir. Kış mevsimi kabz hali gibi insanın elini kolunu bağlar. Bu mevsimde insan pek dışarı çıkmak istemez. Evde kapanır kalır. Bast hali ise ilkbahar mevsimi gibi insana bir genişlik ve ferahlık verir. Bu kabz haline çağdaş psikolojide depresyon denilmektedir. Depresyondaki kişiler yaşama sevincini kaybettikleri için genellikle uyumak isterler. Alkol kullananlar, bu zamanlarda daha çok içerler. Bast haline de manik derler. Manik halinde kişi içinde anlatılmaz bir sevinç duyar. Oynamak, gülmek, insanlara sarılmak ister. Aslında bu depresyon ve manik halleri mevsimler gibi her insanı da az çok kapsamı içerisine almaktadır. Kabz (depresyon) halinde iken bunun arkasında yüce Allah’ın El-Kâbid (sıkan, daraltan) güzel ismini görmek büyük bir hünerdir. Yine Allah’ın El-Kâbid güzel isminden El-Bâsit güzel ismine sığınmak ise ayrı bir hünerdir. İmanın güçlü olduğuna, hakikati kavradığına işarettir. Allah her birimize nasip eylesin. Âmin.

Tabii ‘Lafla peynir gemisi yürümez.’ diye çok güzel bir atasözümüz vardır. İnsan hayatında bazen öyle olumsuz durumlar yaşanır ki, gerçekten böyle anlarda iken kabz halinden kurtulmak kolay değildir. Çok sevdiğiniz birisini kaybetme, işten atılma, bir suçtan beklediğinden ağır bir ceza alma, büyük bir kaza sonucu bir organından olma vb. durumlar mutlak surette insanları belli derecelerde kabz haline sokarlar. Bu hallerde dostların maddi ve manevi yardımları da çoğu kez yetersiz kalır. İnsanlar hiç beklemedikleri böyle bir hal karşısında inanç dünyalarında da bir sarsıntı yaşayabilirler. Zaten kabz hali bunun mahsulü olarak ortaya çıkmaktadır. Yoksa kadere inancı tam olan, hayır ve şerrin Allah’tan (c.c.) geldiğine inanan bir insan, bu tür olumsuz bir olay karşısında hemen kendisini silkeler. Toparlar. Dünya hayatının bir imtihan yurdu olduğu gerçeğini hatırlar. Kendisine gelir. Olayı ruhsal dünyasında kısa zamanda sindirir. Ruh sağlığını normal düzeyde tutar. Bir iç muhasebe yaparak varsa hatalarına ve günahlarına tövbe eder, bunları telafi yoluna girer, sonra da Allah’ın El-Kâbid (sıkan, daraltan) güzel isminden Allah’ın El-Bâsit (genişlik ve ferahlık veren) güzel ismine sığınır. Böylece depresyona fazla yenik düşmez. Kısa zamanda da kabz halini üzerinden atar. İnancı zayıf olan bir insan ise sebeplere fazla takılıp kaldığından depresyondan tam anlamıyla hiçbir zaman kurtulamaz. Daima acı çeker. Nefis ve şeytanların etkisi ile bu dünyada mutlak adalet gibi bir davanın peşine düşer. Kendi nefsini daima temize çıkarır. Başına bin çeşit bela açar. Hiçbir zaman ferahlığa, aydınlığa çıkamaz. Yüce Allah (c.c.) daha dünyada iken onu manevi bir cehennemin içerisine koyar, böylece hiçbir dünya nimeti onun gönlüne genişlik ve ferahlık vermez. Allah (c.c.) bizleri böyle durumlardan korusun. Âmin.

Hicret, yerinde yuvasında bunalan, dinini yaşayamayan Müslümanların daha uygun yerlere taşınmasıdır. Bu hicret insanın iç dünyasında da söz konusu olabilir. Ruhumuzu sıkan, daraltan konulardan, insanlardan biraz uzaklaşıp bizi açan, ferahlandıran sahalara girersek ve bu nitelikteki insanlara biraz yaklaşırsak rahatlayabiliriz. Ayrıca ibadetleri manevi sığınaklar olarak görmek gerekir.

Hadis-i şerife göre ‘Dünya müminin zindanıdır.’ Yine hadis-i şerife göre, Hz. Âdem’in (a.s) yaratılacağı toprak kırk gün keder (üzüntü) yağmuru ile ıslanmış, bir gün de sevinç yağmuru ile. Buna göre bir müminin bu dünyada cennet hayatını yaşamasını beklemesi yakışık almaz. Elbette dünyayı kendimize cehennem yapmak da doğru değildir. Ama hadis-i şerifler imtihan gereği bu dünyada bazı ruhsal sıkıntıları göğüslememize işaret etmekte, ebedi ve sonsuz sevincin ancak cennette gerçekleşeceğini belirtmektedir. ‘Doğrusu o gün cennetlikler eğlence ile meşguldürler (Yasin suresi, 55).’

Allah (c.c.) tıpkı şefkat ve merhametten yavrularını uyaran, terbiye eden bir baba gibi bazen günlerimizin sıkıntılı geçmesine bazen de neşeli olmamıza neden olan şeyleri yaratmaktadır. Herhalukarda O’nun kaderine razı olmak dışında başka bir seçeneğimiz yoktur. Ruhsal sıkıntılardan kurtulmanın yolu ilaç bağımlılığından ziyade Allah’a yönelme ile mümkündür. Şükür duygusudur. Allah’ın El-Kâbid (sıkan, daraltan) güzel isminden Allah’ın El-Bâsit (genişlik ve ferahlık veren) güzel ismine sığınmadır. Bu güzel isimleri sayıya vurmadan yapılan zikirler, bu konuda sıkıntısı olanlara büyük bir rahatlık, genişlik ve ferahlık sağlayacaktır inşallah.

El-Kâbid (sıkan, daraltan), el-Bâsit (genişlik ve ferahlık veren) güzel isimleri ile kula düşen görevler şunlardır: İnsanın hangi halde bulunursa bulunsun Allah’a (c.c.) şükretmesi için pek çok nedeni vardır. Bela ve musibetlerle bize sabır meyvesini kazandırmaya çalışan yüce Allah (c.c.), verdiği her bir varlık, sağlık, afiyet nimetleri ile de bizde şükür meyvesinin oluşmasını bekler. Çünkü şükür ile bir Müslüman dünyada genişlik ve ferah duygularını tadarken ahirette yüksek dereceler kazanır.

Allah (c.c.), bütün sıkıntılarımızı ferahlığa çevirsin. Bizlere rızasını nasip eylesin. Âmin.

Muhsin İyi
 
Üst