Cennette şehir varmıdır

ayt20

Yeni Üye
Üye
Cennette şehir varmı varsa araba sürmek uçmak varmıdır nasıl Cennet temi dünya gibi şeyler yapacağız
 

KaraHilal

Çalışkan Üye
SORU: Cennet hayatımız nasıl geçecektir? Orada nelerle uğraşacağız?


CEVAP:

Değerli kardeşimiz,

Dünya hizmet, ahiret ise ücret yeridir. Dünyada ibadet eden, günahlara karşı sabreden kimse cennette mükafatını görecektir. Dünyada vazifesini yapmayan ahirette cehennem azabı çekecektir. Ahirette Allah'ın kudreti tam olarak tecelli edeceği için, ora halkının Allaha karşı hayranlığı devam edecektir. Bilhassa cennet envai çeşit sanatların sergilendiği bir yer olacaktır. Rablerinin cemalini gören mü'minler kendinden geçecek hayret ve muhabbetlerini, takdis ve hamdlerini sübhanallah, elhamdülillah, Allahu ekber gibi mübarek kelimelerle ifade edeceklerdir. Bu sözler namazda toplandığı için, bu sözleri secdeye kapanarak da ifade edeceklerdir. Bu dünyada nefsimize ağır gelen naamz, cennetin yüksek insanlarının en büyük lezzetlerinde olacaktır. Bunu yapmak için herhangi bir zorlama veya mükellef tutma söz konusu değildir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Bunun dışında cennet dostlar ve akrabalarla beraber yaşanan bir lezzet yeridir. Orada yine komşuluk ve akrabalık bağları devam edecektir. Cennetlikler cehennemlikleri, cehenemlikler cennetleri görecektir. Cenetlikler 30 veya 33 yaşlarında olunacaktır.
Cennet; âhiret âleminin saadet köşesi...
Cennet; nimet ve ihsan deryası, lezzet ve huzur ülkesi... Cennet; rıza beldesi, darüsselâm. Rabb-ı Rahimimizin rahmetine erenlerin karargâhı... Her türlü noksan ve kusurdan münezzeh olan Rabbimiz, bizlere de elimizden geldiğince günahlardan kaçınmamızı, kötülüklerden temizlenmemizi emrediyor. Tâ ki, bizi bütün kötülüklerden ve kötülerden arı olan darüsselâmına erdirsin...
- Kötü inançların orada yeri yok. Küfür, şirk, dalâlet gibi...
- Oraya kötü huylar da giremiyor. Yalan, gıybet, iftira gibi...
- Orada noksanlık da bulamazsınız. Hastalık, yorgunluk, uykusuzluk gibi...
- O beldenin lügatine giremeyen kelimeler var: ah, of, keşke, eyvah gibi...
- O darüsselâm bunların hepsinden uzaktır...
Ucuna bucağına nazarımızın erişemediği, büyüklüğünü hayalimizin kavrayamadığı bu kâinat bizim imtihan salonumuz. İnsan, mum ışığında, kuru bir tahtanın üstünde ve elinde bir simitle de imtihan olabilir... O hâlde bu âlem niçin bu kadar muhteşem... Bu kadar çeşitli sebzeler ve meyveler de ne demek?
Koca güneş imtihan lâmbamız... Bu hâl bize geniş bir ufuk açıyor. Keyfiyetini bilemeyeceğimiz âhiret âleminin ne kadar harika olduğunu uzaktan uzağa hayalimize gösteriyor...
İmtihan salonu böyle büyük, böyle güzel, böyle muhteşem olursa, saadet ve mükâfat diyarı nasıl olur!?.. İmtihanda bu kadar nimetlere mazhar olursak, kim bilir cennette ne gibi ihsanlarla karşılaşacağız... “Dünya âhiretin tarlasıdır.” buyuruyor Allah Resulü (a.s.m.). Tarla gönül eğlendirme yeri değildir. Tarlada meşakkat vardır, yorulma vardır. Ve tarlada zaman en iyi şekilde değerlendirilir...
Bu hadis-i şerifi ile Resulûllah Efendimiz (a.s.m.) bizlere, bu dünya tarlasından en güzel, en verimli biçimde istifade etmemizi tavsiye ediyor. Ve yine, ekeceğimiz şeylerin burada bir çekirdek iken ötede sümbülleneceğini bire bin, yetmiş bin ve daha fazla meyveler vereceğini müjdeliyor bize...
Mü’minin yemesi, içmesi, konuşması, dinlemesi, tefekkür etmesi, hepsi birer çekirdek gibi. Bunlar helâl dairesinde işlenirlerse, birer cennet ağacı olacaklar...
Dinî ve ilmî bir sohbete katılan insan, orada, o tarlada çok şeyini ekiyor. O mecliste geçen fâni dakikalarına bedel ebediyet kazanıyor. Dinlediği sözlere bedel, cennet sohbetlerini dinlemeğe aday oluyor. Anlamasına, tefekkür etmesine bedel, cennetteki anlayış ve tefekkür gücüne güç katıyor. Seyrettiği mü’min çehrelere bedel, cennette nuranî simalarla karşılaşmağa dua etmiş oluyor...
Helâl lokma yiyen insan, yemesini cennet hesabına ekmiş oluyor. Daima hakkı söyleyen, doğruyu haykıran insan, söz nimetini cennet namına ekmiş oluyor. Fiil, hâl ve söz âlemimizdeki bütün sermayemizi bu mânâda değerlendirebilsek, her amelimize karşılık akıl almaz mükâfatlara erecek, cennetimizi buradan hazırlayacak, oradaki azığımızı buradan göndermiş olacağız...
Rabbimiz bize o beldeyi şöyle müjde veriyor:
“Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vaat buyurdu... Orada ebedî olarak kalacaklar. Hem de adn cennetlerinde hoş meskenler var... Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür... İşte asıl büyük saadet de budur.” (Tevbe, 9/72)
Cennet ırmakları için, tertemiz su ırmakları, süt ırmakları, bal ırmakları gibi tefsirler yapılıyor. Ve daha ifade edilemeyen nice ırmaklar... Bu ırmakların küçük misalleri dünyamızda da mevcut. Dünyamızda da her gün bir süt nehri akıyor... Ama biz bu nehrin tamamını birden göremiyor, ancak, memelerden dökülen kısmına vakıf olabiliyoruz...
Nil, dicle, fırat gibi bu nehirler de, asırlardır bitmeden tükenmeden akıyorlar... Bizi cennet ırmaklarından ve adn cennetlerindeki hoş meskenlerden haberdar eden ve o beldelere hazırlanmaya teşvik buyuran Rabbimiz, âyet-i kerimenin sonunda şu ulvî ders ile kalbimizi rızasına çeviriyor; bütün amellerimizi ihlâsla yapmamızı ders veriyor: “Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük saadet de budur.”
Babasının sözünü, sadece onun rızasını kazanmak için, severek yerine getiren bir çocukla, bu emri, meselâ, çikolata gözeterek tutan diğer bir çocuk arasındaki fark ne kadar büyüktür!..
Bu inceliği yakalayan ve hayatlarını bu şuurla değerlendiren müminlerin ebedî lütuftan hisseleri, kat kat fazla olacaktır.
Bir de bu ilâhî haberin bütün cennet ehli için geçerli olan şu yönü var: o saadet yurdunun bahtiyar misafirleri bir nimete mazhar olduklarında: “Bu, rabbimin benden razı olduğunun bir nişanı, bir alâmetidir.” diye düşünerek, ulvî bir haz duyarlar. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Mektubat’ında bu mânâyı ne güzel dile getirir: bir padişah-ı zîşânın sana hediye ettiği bir elma lezzeti içinde, yüz, belki bin elmanın lezzetinin fevkinde bir iltifat-ı şahane lezzetini sana ihsas ve ihsan eder...
Demek ki cennette hem maddî nimetlerden istifade edilecek, hem de onların çok üstünde manevî hazlar tadılacak... Bunu böyle değerlendirmeyip cenneti sadece ruhanî telâkki etmek, âhiretle ilgili bütün âyetlerin ruhuna ters düşen yanlış ve noksan bir anlayış olur.
Ruh cennet köşkünü ve hurilerini sadece seyreder... Cennet ırmaklarına bakmakla yetinir... Onların şu veya bu nehir olması onu pek ilgilendirmez. Bu takdirde, dünya nimetlerinden sonsuz denebilecek kadar üstün olan cennet nimetleri, tam tersine dünya nimetlerinden çok aşağı düşmez mi?.. Cennette süt nehrini seyretmektense bu dünyada bir bardak süt içmek daha iyi değil midir?..
Ruh böyle noksan bir cennetle tatmin olmaz... Böyle bir anlayış sadece, haşrin cismanî olmasını aklına sığıştıramayanların vehimlerini tatmin eder; o kadar...
Maddî ve manevî her türlü lezzetin asıllarıyla dolu olan cennet yurduna sırattan gidiliyor... Sıratı salimen geçenler cennet kapılarına ulaşıyorlar. Âhiretteki her şey gibi, bu sırat hâdisesinin de çekirdeği dünyada. Bu dünyada bütün işlerini Allah’ın emri üzere yürütenler, dilleriyle daima doğruyu ifade edenler, âhiret âleminde, sıratı salimen geçeceklerdir...
Sıratın sağından da solundan da düşülse altı cehennem. Bu hakikatin da dünyada çekirdeği mevcut... İfrat da insanı helâk ediyor, tefrit de... Yâni aşırılığın her iki cinsi de insana felâket hazırlıyor... Demek ki insan, daima bir eliyle ifratı, diğeriyle tefriti bir kenara itecek ve bir ömür boyu böylece kulaç kulaç yol alacaktır ki, cennete varabilsin; o saadet mahalline ulaşabilsin.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
 
Üst