Cennet ve Cehennem ile ilgili Ayetler

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
cennet ve cehennemle ilgili ayetler

Cennet takva sahiplerine, uzak olmayarak yaklaştırılmıştır. İşte size vadolunan, gördüğünüz şu Cennettir ki, O, Allahın taatına dönen onun hudud ve ahkamına riayet eden çok esirgeyici Allaha bütün samimiyetiyle gıyaben saygı gösteren, hakkın taatına yönelmiş bir kalble gelen kimselere aittir. Kaf :31-33

Tövbe edenler, iyi amel ve harekette bulunanlar öyle değil. Çünkü bunlar hiç bir şeyle haksızlığa uğratılmayarak Cennete, çok esirgeyici Allahın kullarına gıyâben vad buyurduğu Adn Cennetlerine gireceklerdir. Onun vadi şüphesiz yerini bulacaktır. Orada selâmdan başka boş bir söz işitmeyeceklerdir. Orada sabah, akşam rızıkları da ayaklarına gelecektir. O, öyle Cennettir ki biz ona kullarımızdan gerçekten müttakî olanları varis kılacağız.
Meryem : 60-63

Adn Cennetleri vardır ki altlarından ırmaklar akar. Onlar orada ebedî kalıcıdırlar. İşte günahlardan temizlenenlerin mükafatı. Taha : 76

Altlarından ırmaklar akan, birbiri üzerine bina edilmiş yüksek köşkler. Zümer : 20

Onlara Cennette bir meyve, içlerinin çekeceği bir et verdik vereceğiz. Tur : 21

Canların isteyeceği ve gözlerin hoşlanacağı ne varsa, hepsi oradadır. Siz de orada devamlı olarak kalacaksınız. İşte bu, sizin çalıştığınız ameller sebebiyle mirasçı kılındığınız Cennettir. Sizin için orada çok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz. Zuhruf : 71-73

Onlar Cennette ne bir boş laf işitirler ne de bir hezeyan. Ancak bir söz işitirler: Selam birbirleriyle selamlaşır dururlar. Vakıa : 25-26

İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger.Yüzlerine parlaklık, gönüllerine sevinç verir. Sabretmelerine karşılık onlara Cenneti ve oradaki ipekleri lütfeder. Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar. Ne yakıcı sıcak görürler orada, ne de dondurucu soğuk. Ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkar kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur. Yanlarında gümüş kaplar ve billür kaselerle, gümüşi beyazlıkta billur gibi şeffaf kupalarla dolaşılır ki Cennet sakinleri bunlara dolduracakları Cennet şarabını Cennetteki insanların iştahları ölçüsünde tavin ve takdir ederler. Onlara orada bir kaseden içirilir ki karışımında zencefil vardır.Bu şarap orada bir pınardandır ki adına Selsebil denir. Cennettekilerin etrafında öyle ölümsüz genç nedenler dolaşır ki, onları gördüğünde kendilerini etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın. Ne yana bakarsan bak yığınla nimet ve ulu bir saltanat görürsün. Üzerlerinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir. Onlara: İşte bu sizin işlediklerinizin karşılığıdır, çalışmalarınız şükre değer denir.
İnsan : 11-22

Takva sahipleri, elbette Cennetlerde ve pınarlardadırlar. Girin oraya selametle, emin olarak. Biz, O Cennetliklerin kalblerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar. Orada kendilerine hiç bir zahmet dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değiller.
Hicr : 45-48

İman edip salih amel işleyen kimseleri, Rableri, imanları sebebiyle, ağaçları altından ırmaklar akan, nimeti bol Cennetlere hidayet buyurur. Bunların, Cennette duaları: Allahım, seni tesbih ve tenzih ederiz. sözüdür ve aralarındaki dilekleri de hep selamdır. Dualarının sonu ise Bütün hamdler, alemlerin Rabbine mahsustur gerçeğidir.
Yunus : 9-10

Artık o ateşten sakının ki, onun tutuşturucu odun kafir insanlarla taşlardır. O ateş kafirler için hazırlanmıştır. Bakara : 24

Kafirler için hazırlanan ateşten korkun. Ali İmran : 131

Şüphesiz ki münafıklar nar Cehennemın en aşağı tabakasındadırlar. Nisa : 145

Cehennemin yedi kapısı olup, her kapıdan onların girecekleri ayrılmış bir kısım vardır. Hicr : 44

Allah onu azabdan kurtarmaz. Çünkü o Cehennemin alevli bir ateştir. Mearic : 15

O şeytanlara ahirette çılgın ateş azabı hazırladık. Mülk : 5

O, kızgın bir ateştir. Karia : 9-11

Cehennem inkar edenleri şüphesiz çepeçevre kuşatacaktır. Tevbe : 49

Biz sapık kimseleri kıyamet günü yüzü koyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Varacakları yer Cehennemdir. Onun ateşi ne zaman sönmeye yüz tutsa hemen alevini artırırz. İsra : 97

O,gün Cehenneme: doldun mu? deriz. O Daha var mı? der. Kaf : 30

Rablerini inkar eden kimseler için Cehennem azabı vardır. Ne kötü bir dönüştür. Oraya atıldıkları zaman onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler. Nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. İçine her bir topluluğun atılmasında bekçileri onlara: size bir uyarıcı gelmemiş miydi diye sorarlar. Onlar evet, doğrusu bize bir uyarırı geldi; fakat biz yalanladık ve Allah hiç bir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içerisindesiniz, demiştik derler. Mülk : 6-9

Boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülür, sonra ateşte yakılırlar. Mümin : 70-72

İnkar edenlere ateşten elbiseler kesilmiştir. Başlarına kaynar su dökülür de bununla karınlarındakiler ve derileri eritilir. Demir topuzlar da onlar içindir. Orada uğradıkları gamdan ne zaman çıkmak isteseler, her defasında oraya geri çevrilirler. Ve kendilerine yakıcı azabı tadın denir. Hacc : 19-22

Nasıl ağırlanmak için bu nimetmi hayırlı yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu zalimler için bir fitne sınama vesilesi veya azap kıldık. O, Cehennem'in dibinde çıkan bir ağaçtır. Tomurcukları şeytanların başları gibidir. Onlar ondan yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklar. Sonra onların, bunun üzerine kaynar su karıştırılmış bir içkileri vardır. Yedikleri zakkum, boğazlarını yakar Yanan boğazlarını dindirmek için içecek bir şey ararlar. Ama kaynar su katılmış kusuntu ve irinden başka içecek bulamazlar. Saffat : 62-67

O gün münafık erkekler ve münâfık kadınlar süratle Cennete girmekte olan müminlere derler ki: Ne olur bize bakın da sizin nurunuzdan alalım. Onlara: Arkanıza dönün de nur arayın denilir. Kendileriyle alay eden bu ses, onlara diyor ki: Arkada kalan dünyaya dönün nur orada aranır. Nurun kaynağı, dünyada yapılan işlerdir. Böyle denilir ve müminlerle münafıkların aralarına kapılı bir sur çekilir ki, onun içinde rahmet vardır. Dış yönünde de azap. Münafıklar onlara seslenirler: Biz de sizinle beraber değil miydik. Müminler derler ki: Evet ama, siz kendi canlarınıza kötülük ettiniz. İnananların başlarına felaket gelmesini gözlediniz. Şüphe ettiniz, kuruntular sizi aldattı. Allahın emri olan ölüm gelinceye kadar böyle hareket ettiniz. O çok aldatıcı şeytan sizi Allah hakkında aldattı. Hadîd : 13-14
 
Moderatörün son düzenlenenleri:
K

Kayıtsız Üye

Ziyaretçi
Dinimiz bize cenneti kazandırır tabii eğer dinimize uyarsak ahireti kazanırız
 
E

Efeayaz

Ziyaretçi
Allah maşallah sadece mü'minlere kötülük edenleri değil, sadece inanmayanları da kazığa oturtup çılgın ateşlerde geçirerek kaynar sularla yıkıyor. Merhametle elbette. Şüphesiz beyin kullanılması için bahşedilmiş bir organdır.
 

KaraHilal

Çalışkan Üye
Allah maşallah sadece mü'minlere kötülük edenleri değil, sadece inanmayanları da kazığa oturtup çılgın ateşlerde geçirerek kaynar sularla yıkıyor. Merhametle elbette. Şüphesiz beyin kullanılması için bahşedilmiş bir organdır.

bak çok anlayışlı beynini çok kullanan arkadaşımız şu yazıyı oku belki beyin organının mahiyetini idrak etmesine vesile olur.

Kâfirlerin cehennemde yanmaları adalet midir?

Değerli kardeşimiz,

Allah'ın üç çeşit sıfatları vardır:
1. Celali sıfatlar.
2. Cemali sıfatlar.
3. Kemali sıfatlar.
Bunların ilki olanları, azap, ceza, gibi durumları iktiza eder. İkinci gurupta olanlar ise, güzelliği, affediciliği ve letafeti gerektirir. Üçüncü çeşit sıfatlar ise, büyüklüğü azameti ister ve gerektirir.
İşte Allah'ın sonsuz merhameti olduğu gibi, sonsuz azap ediciliği de vardır. Biz bunu ihmal ediyoruz. Oysa Allah bütün bu sıfatlarla muttasıftır. Aşağıda mahşerdeki sıkıntılarla ilgili bir kaç madde mevcuttur. İnsanlar işledikleri suçlarının cezasını, bu suçu işledikleri zaman süresi kadar çekmiyorlar. İşledikleri suçun sonuçlarına göre cezasını çekiyorlar.
Bir adamı bir saniyede öldüren bir katilin bir saniye ceza çekmesi adalet olur mu? Kâfirin kısa gibi görünen bir zamanda işlediği cinayet çok büyüktür. Bu nedenle ebedi ve sonsuz olarak cehennmede kalması gerekir ki işlediği suçuna karşılık bir ceza olsun.
Esasen küfür öyle büyük bir cinayettir ki affedilmemesi gerekir. Ancak Allah’ın rahmeti gazabını geçtiği için o kâfirleri yok olmaktan kurtarıp hayatta kalmalarına müsaade ediyor. Nitekim bir tek adamı öldüren birisini idama mahkum etseler, tam idamını beklerken cezasının müebbet, yani ömür boyu hapse çevrildiğini duysa elbette sevinecektir. Bunun gibi yok olmayı hak etmiş bir kâfirin cezasının müebbete, yani ebediyen cehennemde kalmaya çevrilmesi de bir ikramdır.
- Kâfirin işlediği cinayet nedir?
Kainatta bulunan bütün varlıklar Allah’ın varlığına ve birliğine şahittirler. Bunları inkar eden bir adam kainat kadar cinayet işlemiş demektir.
Ayrıca o varlıkların hukukuna bir hürmetsizlik ve saygısızlık olduğundan nihayetsiz bir cinayettir.
Bildiğiniz gibi, elmasla kömürün aslı karbondur. Ancak diziliş farklılığından dolayı biri elmas diğeri kömür oluyor. Şimdi kömür olmuş bir şeyin artık elmas olma ihtimali kalmamaıştır. Ne kadar kalırsa kalsın o kömürdür. İşte insanın aslıda birdir. Babası Âdem (as), yapısı topraktır. Ama diziliş farklılığından biri elmas gibi, diğeri de kömür gibi oluyor. İşte kafirliği seçip kafir olarak ölen birisinin mayası bozulduğundan ne kadar yaşarsa yaşasın elmas yani iman sahibi olma özelliğini kaybetmiştir. Bu nedenle ebedi de kalsaydı kafir olarak yaşayacaktı. Demek ki kafirin cinayeti sonsuzdur.
Allah insana sonsuz nimetler vermiştir. Örneğin bunlardan birisi sonsuzluk duygusudur. Bu duygu sonsuz olan Allah’ı ve ebedi yaşayacağımız ahiret alemlerinin varlığını anlayalım diye verilmiştir. Böyle sonsuz bir duyguyu inkar etmek ve bu nimete gerekli şükrü yapmamak sonsuz bir cinayettir.
Allah’ın zatı, sıfatları ve isimleri sonsuzdur. Sonsuz bir zatı ve sıfatlarını inkar etmek sonsuz bir cinayettir.
Bunlar gibi sonsuz cinayetleri işleyen birisine sonsuz bir cazanın verilmesi adalettir; yok etmeyerek müebbete çevirmesi ise Allah’ın bir ikramı ve lütfudur.
Bediüzzaman bir çok risalede bu konuyu çeşitli yönleriyle ele almış ve aklı ikna, kalbi tatmin edecek izahlar getirmiştir.
Bir kâfir inkarıyla sonsuz cinayet işler
. Çünkü:
- Vahdaniyet delillerine karşı küfür ile mukabele,
- Nimetlere karşı küfran ile mukabele,
- Mevcudatı kıymetsizlikle kâfirane ittiham ve tahkir,
- Esmâ-i İlâhiyenin tecelliyatını red ve inkâr.
Bunların her biri sonsuz bir cinayettir. Şöyle ki:
- Allah’ın varlığının ve birliğinin delilleri sonsuzdur. Bu kadar delilin inkâr edilmesi sonsuz bir cinayettir.
- Allah’ın nimetleri de sonsuzdur. “Organlarından, onları teşkil eden hücrelerinden, ruhuna ve ona takılan sayısız hissiyatına kadar; öte yandan, üzerinde sürekli seyahat ettiği dünyadan, her an içine çektiği havaya, geceden gündüze, güneşten aya kadar; diğer taraftan beslenmesi için önüne konulan sebzelerden, meyvelerden, süte, bala, helal etlere kadar uzanan sayısız nimetlere mazhar olan bir insan”, bütün bunları inkâr edercesine, Allah’a isyan ederse, bütün nimetlere karşı küfran ile mukabele etmiş ve sonsuz bir cinayet işlemiş olur.
- Gerek kendi vücudumuzda görev alan varlıklar, gerekse bizi kuşatıp her yönden yardımımıza koşan mevcudat çok kıymetli eserlerdir. Hiçbirini yapmak beşer takati dahilinde değildir. Bu kadar mucizeleri ve onlara takılan hikmetleri, manaları, ihsanları hiç dikkate almamak, düşünmeye değer bulmamak yine sonsuz bir cinayettir.
- Her varlığın hakikati bir veya daha çok esmaya dayanır. Varlık âlemi İlâhî isimlerin tecellileriyle doludur. Bu varlıkları dikkate almamak, onlarda tecelli eden esmâyı isimleri dikkate almama manasına gelir. Bu ise Cenâb-ı Hakk’ın nihayetsiz izzetine karşı bir isyan mahiyeti taşımakla yine nihayetsiz bir cinayet olur. Bu varlıklardan en önemlisi insanın kendisidir. Allah’ın bütün isimlerine ayna olma şerefine eren, onun misafiri ve cennetine davetlisi olma lütfuna eren, taşıdığı istidadın ulviyetiyle arza halife olan insan, bu üstün mahiyetini ve kabiliyetini küfür ve isyan yolunda harcarsa, kendinde tecelli eden bütün isimlerin tecellilerini şer ve isyan yolunda kullanmış ve böylece o isimlere karşı büyük bir edepsizlik etmiş olur. Bu ise tek başına büyük ve sonsuz bir cinayettir.
Bediüzzaman'ın, kafir olarak ölen kimsenin neden ebediyen cehenemde kalması gerektiği ile ilgili açıklamalarıdan biri şöyledir:
"Sual: Bir kâfirin masiyet-i küfriyesi mahduddur, kısa bir zamanı işgal ediyor. Ebedî ve gayr-ı mütenahî bir ceza ile tecziyesi, adalet-i İlahiyeye uygun olmadığı gibi, hikmet-i ezeliyeye de muvafık değil. Merhamet-i İlahiye müsaade etmez?
Cevab: O kâfirin cezası gayr-ı mütenahî (sonsuz) olduğu teslim edildiği takdirde, kısa bir zamanda irtikâb edilen o masiyet-i küfriyenin, gayr-ı mütenahî bir cinayet olduğu altı cihetle sabittir:
Birincisi: Küfür üzerine ölen bir kâfir, ebedî bir ömür ile yaşayacak olursa, o gayr-ı mütenahî ömrünü behemehal küfür ile geçireceği şübhesizdir. Çünki kâfirin cevher-i ruhu bozulmuştur. Bu itibarla o bozulmuş olan kalbin gayr-ı mütenahî bir cinayete istidadı vardır. Binaenaleyh ebedî cezası, adalete muhalif değildir.
İkincisi: O kâfirin masiyeti; mütenahî bir zamanda ise de, gayr-ı mütenahî olan umum kâinatın vahdaniyete olan şehadetlerine gayr-ı mütenahî bir cinayettir.
Üçüncüsü: Küfür, gayr-ı mütenahî nimetlere küfran olduğundan, gayr-ı mütenahî bir cinayettir.
Dördüncüsü: Küfür, gayr-ı mütenahî olan zât ve sıfat-ı İlahiyeye cinayettir.
Beşincisi: İnsanın vicdanı, zahiren mütenahî ise de, bâtınen ebede bakıyor ve ebedi istiyor. Bu itibarla, gayr-ı mütenahî hükmünde olan o vicdan, küfür ile mülevves olarak mahvolur gider.
Altıncısı: Zıd zıddına muanid ise de, çok hususlarda mümasil olur. Binaenaleyh iman lezaiz-i ebediyeyi ismar ettiği gibi, küfür de âlâm-ı elîmeyi ve ebediyeyi âhirette intac etmesi şe'nindendir. Bu altı cihetten çıkan netice ve gayr-ı mütenahî olan bir ceza, gayr-ı mütenahî bir cinayete karşı ayn-ı adalettir." (bk. Nursi, İşaratü'l-İcaz)
- İnsan yok olmak ister mi?
1. İnsan şuurlu ve bilinçli düşününce sonsuz duygu ve düşüncelere sahip olduğunu görecektir. Yani ruhunda, ebedi ve sonsuz kalmak ve dostlarıyla devamlı beraber olmak arzusunu taşımaktadır. Bu nedenle şuurlu ve bilinçli olarak yok olmayı istemesi mümkün değildir. Nitekim idamı istenen bir adam, müebbet cezası verilmesini bir ikram olarak görmektedir. Nasıl ki uyku hissi gelince istemediği halde uyuyup kalıyor ve sorsanız uyumak istemediğini ve şoför ise kaza yapacağını bilir. Ancak o hisse dayanamayıp uyur ve kaza yapar. Yapacağı iş arabayı durdurup dinlenmek ve sonra yola çıkmaktır. Bunun gibi ölümü isteyen insanlar bir hastalık veya musibete dayanamadıkları için sanki yok olmak istediklerini zannederler. Halbu ki, manen biraz dinlenseler ve istirahat etseler, yokluğun ismini bile akıllarına getirmeyeceklerdir. Ayrıca yokluğu isteyenler sadece dünya hayatı açısından düşünüyorlar. Nasıl olsa ebedi bir hayat var diyerek içten içe bir ebedi ve sonsuz alemin hasretini çekerek bunu yapmak istiyorlar.
2. İnansın inanmasın hiçbir kimse yok olmayacaktır. Cennete veya cehenneme giden her insan ve cin ebedi olarak var olacak ve kendine verilen sonsuz duyguların karşılığını görecektir.
3. İnsan şuurlu düşününce yok olmak istemeyecektir ki, Allah yok etsin. Her çekirdekte bir ağaç olma özelliği vardır. Buna rağmaen bir çekirdeğin torbada dururken toprağa girip ağaç olmayı istememesi görünüşte normal görülebilir. Halbuki, ağacı görünce ne kadar yanlış düşündüğünü anlayacak ve özür dileyecektir. Burada dünya torbasında çekirdek gibi olan insanın, ebediyette ağaç olduğunu görünce nasıl özür dileyip yalvaracağını şimdiden anlamak zor değildir.

Kâfirlerin Haşirde Toprak Olmak İstemeleri:

Bir insan akıl ile değilde, his ile hareket ettiği zaman ne yapacağını bilmemekte, kendi lehinde ve aleyhinde bulunan bir şeyin farkına varamamaktadır. Bu nedenle ehl-i küfür olduğu halde, ahireti bilmediği halde, intihar edenlerin durumunun izahını bu şekilde yapmak mümkündür. Çünkü, bir hayvan bile hayatından memnun olsa, -mesela onu döveceğini ya da öldüreceğini bilse, kaçmaya çalışır. Demek hayatını sever- elbette insanların hayatından memnun olmaları daha çok beklenmektedir.
Ölümü isteyen akıl ve idrak değil, aksine akibeti görmeyen his ve hevestir.
Amme suresinde kafirlerin toprak olmayı istemeleri, yok olmayı istemek değil "keşke toprak gibi olsaydık da bu duruma düşmeseydik" anlamındadır. Nitekim yok olaydık değil, toprak olaydık diyecekler. Toprak olmak da bir var olmaktır.
Toprak olmayı istemeleri ikinci bir mana olarak, tevazulu olmayı arzulamak anlamında da olabilir. Yani: "Keşke dünyada gururlanmasaydım, azgınlıkla kafa tutmasaydım, alçak gönüllü olup Allah'a iman ve itaat etseydim." demektir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
 
Moderatörün son düzenlenenleri:
G

gizli

Ziyaretçi
ben çok korkuyordum orada sonsuza kadar yaşamaktan ama birazda olsa içim rahatladı
 

Nurcu Genç

Üye
Üye
Allah maşallah sadece mü'minlere kötülük edenleri değil, sadece inanmayanları da kazığa oturtup çılgın ateşlerde geçirerek kaynar sularla yıkıyor. Merhametle elbette. Şüphesiz beyin kullanılması için bahşedilmiş bir organdır.


Evet inanmayanları yakıyor. Çünkü inanmamak yapılacak en büyük zulümdür. Tüm kainatı vasıfsız saymaktır
 

SETR

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Bir videoda izledim imam cehennem güneştir dedi ne dusunuyorsunuz

SORU: "Güneşin sıcağının artması, cehennemin hararetinin artmasındandır." diye bir hadis var mıdır?

CEVAP: Değerli kardeşimiz,

İlgili hadisin meali şöyledir:

- Ebu Hureyre anlatıyor, Peygamberimiz (asm) şöyle buyurdu:

“Sıcak (öğle vakti) şiddetlendiği zaman, onu namazla serinletin. Muhakkak ki, sıcaklığın şiddeti, cehennemin nefes almasından ileri gelir. Öyle ki, cehennem ateşi Rabbine ‘Ya Rabbi! Bir kısmım bir kısmımı yedi.’ diyerek şikâyette bulundu. Bunun üzerine Allah, nefesin biri kışta, biri de yazda olmak üzere (yılda) iki nefes almasına izin verdi. İşte sizin gördüğünüz en şiddetli sıcak ve en şiddetli zemherir/soğuk bundan (bu iki nefesten meydana gelmekte)dır.” (Buharî, Mevakît, 9; Müslim, Mesacid, 185, 186, 187)

- Bu hadis-i şerifte, dünyadaki mevsimlerin - kış ve yaz mevsimlerindeki şiddetli sıcaklık ve soğukluğun cehennemin nefes almasından kaynaklandığından bahsedilmektedir. Aslında hadislerde cehennemin bir parçası olacağı bildirilen güneşin şimdiki konumu da bu hadisi anlamaya katkı sağlayacaktır.

- Bu gün, fen bilimleri güneşin sürekli yanan bir ateş kütlesi olduğunu kabul etmekle beraber, onun asıl ısı ve ışık deposunun kaynağını bilmiyor. Meseleyi sadece hidrojenlerin helyuma dönüşmesi konusuyla açıklamak mümkün değildir.

- Bilim, bu gerçeği kendi kriterleri içerisinde idrak etmese de onu reddetmesi mümkün değildir. Çünkü bu konu fen bilimlerinin kısır bakış açılarıyla değil, ancak ilahî lütuflara mazhar olan peygamberlerin bakış açılarıyla değerlendirilebilir.

- Son sözü, hem fenni hem de dini ilimlerde asrın önünde gittiği kabul edilen Bediüzzaman Hazretlerine bırakıyoruz:

“Evet bir Kadîr-i Zülcelal ve emr-i كُنْ فَيَكُونُ e mâlik bir Hakîm-i Zülkemal, gözümüzün önünde kemal-i hikmet ve intizam ile Kamer'i Arz'a bağlamış; azamet-i kudret ve intizam ile Arz'ı Güneş'e rabtetmiş ve Güneş'i seyyaratıyla beraber Arz'ın sür'at-i seneviyesine yakın bir sür'at ile ve haşmet-i rububiyetiyle, bir ihtimale göre Şemsüşşümus tarafına bir hareket vermiş ve donanma elektrik lâmbaları gibi yıldızları, saltanat-ı rububiyetine nuranî şahidler yapmış; onunla saltanat-ı rububiyetini ve azamet-i kudretini göstermiş bir Zât-ı Zülcelal'in kemal-i hikmetinden ve azamet-i kudretinden ve saltanat-ı rububiyetinden uzak değildir ki, Cehennem-i Kübra'yı elektrik lâmbalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirip, âhirete bakan semanın yıldızlarını onunla iş'al etsin; hararet ve kuvvet versin."

"Yani, âlem-i nur olan Cennet'ten yıldızlara nur verip, Cehennem'den nâr ve hararet göndersin. Aynı halde o Cehennem'in bir kısmını ehl-i azaba mesken ve mahbes yapsın. Hem bir Fâtır-ı Hakîm ki; dağ gibi koca bir ağacı, tırnak gibi bir çekirdekte saklar. Elbette o Zât-ı Zülcelal'in kudret ve hikmetinden uzak değildir ki; Küre-i Arz'ın kalbindeki Cehennem-i Suğra çekirdeğinde Cehennem-i Kübra'yı saklasın.”(Mektubat, Birinci Mektup, Üçüncü Sual).

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
 
Üst