Cennet, Cehennem ve A'raf

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Cennet, Cehennem ve A’raf: Cennet
Lûgatte, "yeşilliklerle ve ağaçlarla örtülü yer/bahçe" anlamına gelen Cennet, dinî terminolojide, "sürpriz nimetlerle donatılmış olan ve mü"minlerin içinde ebedi olarak kalacakları âhiret yurdu"na verilen isimdir.
Cennet ve oradaki hayat sonsuzdur. Bu hayatın sonsuz olması insanlara asla bıkkınlık vermeyecektir. Çünkü cennet sürprizler diyarıdır. Bu hayata mazhar olanlar -bir kısım hikmetlere binaen dünya hayatlarında kin, nefret ve usanç gibi, fıtratlarına konulan- negatif duygulardan soyutlanacaklardır.
Kur"ân, insanın bu dünyada bir kısım hikmetler için fıtratına konulan bu duygularından âhirette arındırılacağını bildirir. Meselâ, dünyada kalbe sirayet eden ğıllın (kin duygusunun) kalpten sökülüp atılacağı hususu, bir âyette şöyle ifade edilir: "(Cennet"te) onların altlarından ırmaklar akarken kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız."(A"raf sûresi, 7/43.) Bu itibarla onlar her anı, mutluluk ve neşe içinde yaşayacaklardır.
Cennet"i pek çok özelliğiyle dikkatlerimize arz eden Kur"ân âyetlerinin tasvirleri yanında Hz. Peygamber"in (sas) Cennet"le ilgili şu beyanı da, ona inananları oldukça heyecanlandıran bir müjdedir:"Allah buyuruyor ki: Salih kullarım için ben, Cennet"te hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve insan kalbinden bile geçmeyen nice nimetler hazırladım."Tek kelime ile ifade edecek olursak, Cennet "sürprizler" diyarıdır ve Allah"ın kullarına olan sınırsız rahmet ve lûtfunun bir tecellisidir. Bu itibarla, hiçbir kulun kendi ameliyle orayı hak etmesi mümkün değildir. Yani insanın yapmış olduğu ameller asla Cennet"in elde edilmesine yetmez. Dahası, bir insanın ibadetleri -gelecekte kendisine verilecek olan Cennet bir tarafa- Allah"ın önceden kendisine vermiş olduğu nimetlerin binde birini bile karşılayamaz. Nitekim bu hususa bir hadis-i şerifte şöyle dikkat çekilmektedir:"Resûlullah Efendimiz (aleyhissalatu vesselam)"… Şu muhakkak ki, hiçbir kimseyi kendi ameli Cennet"e girdiremez." buyurunca, sahabiler, "Seni de mi kendi amelin girdiremez ya Resûlallah?" dediler. Bunun üzerine Resûlullah, "Allah"ın (kullarını) kucaklayan/kuşatan rahmet ve mağfireti olmazsa beni de (kendi amellerim oraya götüremez)."
Ru"yetullah nimeti
Cennette bulunanların nail olabileceği en büyük mutluluk ve nimet ise, Allah"ın kendisini kullarına göstermesidir. Allah (c.c.) bu durumu bizzat kendisi bize haber verir: "Yüzler vardır ki o gün ışıl ışıl parlayacaktır, Rab"lerine bakacaklardır."(Kıyame sûresi, 75/22-23.) Bu âyetin anlamının bu şekilde anlaşılması gereğini teyit eden sahih bir rivâyette ise, şöyle buyrulur: "Muhakkak ki siz şu Ay"ı gördüğünüz gibi, Rabbinizi de göreceksiniz, ve orada izdihamdan ötürü birbirinize zarar vermiş de olmayacaksınız."
Yukarıdaki hadis-i şerifte Allah"ın mü"minler tarafından "Ay"ın görülmesi gibi" görüleceği belirtiliyor. Esasında bu ifade, Allah"ın görülmesi hususunda belirebilecek bir şüpheyi kesin bir cevapla ortadan kaldırmak içindir; yani Allah"ın mutlaka görüleceğini vurgulayan bir ifadedir, yoksa insanların, Allah"ın Zat-ı Ulûhiyetini olduğu gibi görecekleri/idrak edecekleri anlamına gelmez. Böyle düşünmeye "Gözler O"nu idrak edemez, O gözleri idrak eder."(En"am sûresi, 6/103.) âyeti de izin vermez. Zira yaratılan, Yaratanını hiçbir zaman olduğu gibi ihata edemez. Şu hâlde -keyfiyeti bizce meçhul olan bir şekilde- Cennet"teki her bir mü"min, dünyada imanını, marifetullahını inkişaf ettirdiği ölçüde/oranda Allah"ı görecektir. Buna göre, herhangi bir mü"minle, peygamberlerin Allah"ı görmeleri farklı bir şekilde olacaktır.
Cehennem
Kelime olarak "derin kuyu" anlamına gelen Cehennem, âhirette kâfirlerin devamlı olarak, günahkâr mü"minlerin de günahları ölçüsünde cezalandırılmak üzere kalacakları azap yeridir.
Kur"ân"da -farklı yanlarına dikkat çekmek üzere- Cehennem için "nar, cahîm, hâviye, saîr, lezâ, sakar ve hutame" gibi çeşitli isimler kullanılmıştır. Allah"ı bilerek inkâr edenleri bu azap ebedî olarak kuşatacaktır. Günahkâr mü"minler ise, burada sürekli olarak kalmayacaklardır, cezalarını çektikten sonra Cennet"e konulacaklardır.
Bu arada "sınırlı bir ömürde, sınırlı sayıdaki inkâr ve isyanların karşılığının, ebedî bir azap olması, Allah"ın adalet ve merhametiyle telif edilemez" gibi bir düşünce de akla gelebilir.
Şu bir gerçek ki, her bir mevcudun/yaratığın Yaratıcı"sından ötürü kazanmış olduğu büyük bir değeri vardır. Zira her şey, Allah"ın eşsiz bir sanat eseri olup kendilerine has bir dil ile Allah"ın varlığını, birliğini ve güzel isimlerini ilân edip dururlar. İşte inkârcılığı meslek edinen bir insan Allah"ın vazifeli birer memuru olan bu varlıkları yüksek makamlarından indirip, görevsiz, anlamsız bir dereceye düşürmüş olmaktadır. Her bir mevcut kendi diliyle "Allah vardır, birdir, her şeyin sahibidir, biz de O"nun emir, izin ve kudretiyle hareket eden vazifeli memurlarıyız ve de engin mânâlar ifade eden, mesajlar taşıyan birer mektuplarıyız." derken, kâfir bu gerçeği inkâr etmekle dehşetli bir suç işlemektedir.
Böylesi bir hakaret sınırlı bir zaman diliminde de olsa, neticesi büyük bir cinayet olduğu için, azabı da o ölçüdedir. Meselâ, iki saniyelik gayet sınırlı bir zaman diliminde tetiğe basarak iki kişiyi öldüren bir kişinin cezası, yalnızca iki saniyelik bir ceza değildir, hayat boyu bir cezadır. Kâfirin suçu ise, adam öldürmekten bin kere daha dehşetlidir, çünkü o böyle bir inkârla sayısız yaratığın temsil ve ilân ettikleri mânâ ve mesajları âdeta öldürüp ortadan kaldırmak gibi bir cinayet işlemektedir. Hâsılı, kâfirin her bir inkârı ebedî olan bir gerçeği inkâr etmek demek olduğundan, Yüce Yaratıcı"nın rahmetinden ebedî bir şekilde mahrumiyeti netice verecektir.
Cehennem"le alâkalı olarak vurgulanması gereken bir diğer husus da şudur: Gerek Kur"ân-ı Kerim"in gerekse hadis-i şeriflerin çizmiş olduğu cismanî tablolardan kolayca anlaşılacağı üzere, cehennem azabını ruh, bedenle birlikte çekecektir. Bununla birlikte ateş azabının da iç yüzünü tamamıyla bilmemiz mümkün değildir, zira bize sözü edilen bu âlemin, yaşadığımız âlemle bir benzerliği olsa da, onun aynısı olmadığı muhakkaktır.
A"raf
Sözlükte "tepe, yüksek yer, sur, dağ" gibi anlamlara gelen A"raf, Cennet"le Cehennem arasında bulunan yüksek bir yere verilen addır. Kur"ân"da A"raf"ta bulunanlarla ilgili olarak bir âyette şöyle denmektedir:"İki taraf (cennetliklerle cehennemlikler) arasında bir perde ve herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz Cennet"e giremedikleri hâlde (girmeyi) umarak cennet ehline "Selâm size!" diye seslenirler. Gözleri cehennem ehline çevrildiğinde ise, "Ey Rabbimiz! Bizi zâlimler topluluğu ile beraber bulundurma!" derler."(A"raf sûresi, 7/46-47.)
A"raf esasen orta menzil, orta yer demektir. Âyetten anlaşılan mânâsıyla Cennetle Cehennem arasındadır; fakat keyfiyeti hakkında hiç bir malumata sahip değiliz.
Burada bulunan şahıslar kimlerdir? Bu soruya verilen birçok cevap vardır. Fakat verilen cevapların hepsi de dirayetle alâkalıdır. Zira hem A"raf hem de A"raf"ta bulunanlar hakkında Kur"ân"da zikri geçen hususun dışında herhangi bir rivayet bilmiyoruz. Kur"ân-ı Kerim"de ise üç ayrı tablo sergilenmekte ve bu arada A"raf"taki insanlardan bahsedilmektedir.
Birinci bölümde, Cennet ehlinin Cehennem ehline sorusu yer alıyor. "Cennet ehli soruyor: "Biz Rabb"imizin bize vâdettiğini gerçek olarak bulduk; siz de Rabb"inizin size vaadettiğini gerçek olarak buldunuz mu?"Bu soruya Cehennem ehli "Evet"diye cevab veriyor."
Tam bu esnada aralarından bir münâdi şöyle seslenir: "Allah"ın (c.c.) laneti zalimlerin üzerine olsun!."(A"raf, 7/44)
İkinci tabloda devreye A"raf ehli giriyor. Cennet ehline bakıp "Selâm size!"diyorlar. Cehennem ehlini gördüklerinde de "Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma!"diyorlar.
Daha sonra da tanıdıkları Cehennem ehlinin ileri gelenlerine dünyadaki sözlerini hatırlatıyor ve onlara ne mallarının ne de çocuklarının hiç bir fayda vermediğini yüzlerine vuruyorlar. Bu sahne değişir gibi oluyor ve son olarak A"raf ehlinin Cennet ehline şu sözleri duyuluyor: "Girin Cennete artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz!"(A"raf, 7/49)
Üçüncü tabloda ise, Cehennemdekilerin Cennet ehline verilen nimetlerden kendilerine de vermelerini talep ederek "Suyunuzdan veya Allah"ın (c.c.) size verdiği nimetlerden bizim üzerimize de dökün!"diye seslenişleri yer alıyor. Cennet ehlinin verdiği cevap ise şu oluyor: "Allah (c.c.) bunları kâfirlere haram kılmıştır.."(A"raf, 7/50)
Demek oluyor ki A"raf ehli bir yönüyle Cennet ehliyle diğer yönüyle de Cehennem ehliyle münasebet içindeler. Her iki tarafı da yakından tanımakta ve bilmekteler.
Bu arada bazı sahabelerden "A"raf"ın sıratın şerefeleri ve A"rafdakiler de günahı, sevabı müsavi olanlar.. diğer bazılarından da, bunlar Peygamberler, şehidler, âlimler ve âdeta melekleşmiş yüksek ruhlu insanlar olup, ötelerden bakar, her iki menzilde olup bitenleri görür ve yukarda bahsi geçen muhavereye iştirak ederler, şeklinde rivayetler var ise de tahkik ehlince şayan-ı kabul görülmemiştir.
İsrailiyatta bunlar günah ve sevapları eşit olan insanlar şeklinde yer almaktadır. Bazıları da bunların insan suretinde melekler olduğunu söylemektedir. Bu son kısım doğru kabul edilecek olursa, âyette geçen "Ve hüm yatmeûn""Onlar Cennet"e girmeyi umuyorlar."ifadesi Cennet ehline râci olur. Yani Cennet ehli Cennetlik olduklarını bildikleri hâlde henüz girmedikleri bir anda.. demek olur.
Bazılarına göre de, Cennet"e bakıp ümitle dolan, Cehennem"e bakıp korkudan ürperen bu insanlar, orada Cennet"e tam ehil hâle gelebilmeleri için bir müddet böyle bir sıkıntı ve iç geçirmeyi tatmaları gereken kimselerdir.
Evet günahkârların bazılarına dünyada çektikleri sıkıntılar kefaret olurken, bazılarına da kabir azabı kefaret olmakta ve onları günahlardan temizlemektedir. Ancak bunlarla temizlenmeyecek durumda olanlar ise âhirette böyle bir temizlenme ameliyesinden geçeceklerdir.
İşte bunlardan bir grup da Cennet ehli Cennet"e girdikten sonra bir müddet kalacak ve Cennet umudu ve Cehennem endişesiyle A"raf"ta ömür süreceklerdir. Bu hayat şekli de onlar için bir kefaret ve günahlardan arınma olacaktır. Ve daha sonra da Cenâb-ı Hakk"ın (c.c.) rahmet ve inayetiyle Cennet"e gireceklerdir.
Her şeyin hakikat ve içyüzünü Allah (c.c.) bildiği gibi, A"rafı ve A"raf"takilerini de ancak ALLAH bilir...
 
Üst