Büyük Şefaat (Şefaati Uzmâ)

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Kıyamet Gününde Rasûlullah (S.A.V)’in Şefaati İle ilgili Hadisler Ve Bunların Nevileri.Büyük Şefaat (Şefaati Uzmâ)

Bunların birinci nev’i, Rasûlullah (s.a.v.)’in ilk şefaati yani şefaat-ı uzmâdır. Bu, onun kardeşleri olan diğer müminlerin ve Rasûllerin arasında sadece kendisine özgü olan şefaattir. Allah’ın salât-ü selâmı hepsinin üzerine olsun.

Bütün insanlar, hatta İbrahim Halilullah, Musa Kelimullah bile Rasû¬lullah (s.a.v.)’in bu şefaatine rağbet edip yönelirler. İnsanlar önce şefaat talebiyle Âdem (a.s.)’a, sonra sırasıyla diğer peygamberlerle müracatta bulunurlar. Hepsi, şefaatte bulunamayacaklarını söyler ve onlardan yüz çevirirler. Nihayet iş gelip dünya ve ahirette, her zaman insanların efendisi ve Allah Rasûlü Muhammed (s.a.v.)’e dayanır. O: “Ben buna varım. Ben buna varım” der. Gidip Aziz ve Celil olan Allah katında şefaatte bulunur. Gelip kullar arasında hüküm vermesini, onları mahşerde beklemekten kurtarmasını, müminlere cennet mükâfatını, kâfirlere de cehennem cezasını vererek müminlerle kâfirleri birbirlerinden ayırmasını diler. Nitekim biz bu şefaat-ı uzmâyı (İbn Kesir tefsirinde) şu âyet-i kerimeyi açıklarken anlatmıştık:
“Ey Muhammed! Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Belki de Rabbin seni övülecek bir makama yükseltir.” (isrâ, 17/79)
Bu şefaat makamını yeterince anlatan hadisleri önceki kısımlarda nakletmişizdir. Hamd ve minnet Allah’adır.

Diğer Nebi Ve Mürseller Arasında Sadece Peygamberimiz (S.A.V.)’e Verilen Bazı Hususiyetler:

Buharı ve Müslim’in sahihlerinde… Câbir b. Abdullah’tan rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Benden önce hiç bir peygambere verilmeyen beş şey bana verildi: Bir aylık mesafeye kadar korkumun uzamasıyla bana yardım edildi. Yeryüzü benim için mescit ve temizleyici kılındı. Benden önce hiç kimseye helâl kılınmamışken ganimetler bana helâl kılındı. Bana şefaat hakkı verildi. Daha önceleri bir peygamber sadece kendi kavmine gönderildi. Bense bütün insanlığa gönderildim.“
“Bana şefaat (hakkı) verildi” sözüyle, şefaat-ı uzmâ makamı kastedilmiştir ki bu, Rasûlullah (s.a.v.)’in Aziz ve Celil olan Allah katında yapacağı ilk şefaattir. Mahşerde bekleşen kullar arasında gelip hüküm vermesini, bu şefaati yaparken Allah’tan dileyecektir. Bütün insanlar, hatta İbrahim Halilullah, Musa Kelimullah, diğer nebi ve rasûllerle müminler de bu şefaate rağbet edecek ve imreneceklerdir. Öncekiler ve sonrakiler bu makamın üstünlüğünü kabulleneceklerdir. Bu sadece Peygamber (s.a.v.) efendimize özgü bir şefaattir.
Günahkârlar için yapılacak olan şefaate gelince, bunu peygamberimiz yapacağı gibi diğer peygamberler ve melekler de yapacaklardır. Bununla ilgili açıklamayı inşaallah nakledeceğimiz sahih hadislerde vereceğiz.

Beyhakî… Abdullah b. Selâm’dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ben Ademoğullarının efendisiyim. Bunu söylemekle övünmüyorum. Kendisi için yerin yarılarak (mezardan ilk çıkacak) kişi ben olacağım. İlk şefaat eden ve şefaati ilk kabul edilen ben olacağım. Elimde livâül hamd (hamd sancağı) bulunacaktır. Adem’e ve onun alt seviyesinde bulunanlara da şefaat edeceğim.”

Şefaatin İkinci Ve Üçüncü Nevileri: Hz. Peygamberin, İyiliklerimle Kötülükleri Birbirine Eşit Olan Kimselere, Cennete Girmeleri İçin; Cehenneme Girmeleri Emredilmiş Olan Kimselere De, Cehenneme Girmemeleri İçin Şefaat Etmesi:

Kitabü’l-Ehvâl adlı eserinde Hafız Ebubekir b. Ebi’d-Dünyâ… Abdullah b. Abbas’tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde peygamberler için altından minberler kurulur. Bu minberlerin üzerine otururlar. Benim minberim kurulu kalır. Üzerine oturmam. Ben cennete götürülürüm de benden sonra ümmetim arkada kalır korkusuyla minbere oturmam; Aziz ve Celil olan Allah’ın huzurunda ayakta bekler ve “Ya Rab! Ümmetim“. Yüce Allah: “Ya Muhammed! Üm-metine ne yapmamı istiyorsun?” der. “Ya Rab! Hesaplarını çabuk gör.” derim. Onları çağırır; hesaba çekilirler. Kimi yüce Allah’ın rahmetiyle, kimi de benim şefaatimle cennete girer. Şefaate devam ederim. Nihayet cehenneme gönderilen bazı adamların kurtuluş vesikası bana verilir. Öyleki cehennem bekçisi Mâlik bana şöyle der: “Ya Muhammed! Rabbinin gazabının senin ümmetinden intikam almasına imkân bırakmadın.”

Yine Ebubekir b. Ebi’d-Dünyâ… Ebû Hüreyre’den rivayet etti ki; Pey-gamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar çıplak olarak hasredilirler. Gözlerini semaya dikmiş olarak toplanır ve haklarında hüküm verilmesini göğe bakarak kırk sene müddetle beklerler. Aziz ve CeliI olan Allah, Arş’tan kürsüye iner. İlk çağırılan İbrahim Halil (a.s.) olur. Ona ince ve beyaz dokumalı iki cennet elbisesi giydirilir. Sonra Aziz ve Celil olan Allah: “Ümmî peygamber Muhammed’i çağırın” der. Ben kalkar (ve huzura gider)im. Bana bir cennet elbisesi giydirilir. Havuzdan benim için su fışkırtılır. Havuzun genişliği, Eyle’den Kabe’ye kadardır. İnsanların susuzluktan boğazlan parçalanmış olduğu halde ben o havuzun suyundan içer ve o suyla yıkanırım. Sonra kalkıp Arş’in sağ tarafına gider dururum. O makamda benden başkası duramaz. Sonra: “Dilekte bulun ki, dileğin verilsin; şefaat et ki, şefaatin kabul edilsin.” denilir.”

Adamın biri “Ebeveynin için bir şey umuyor musun ey Allah’ın Rasû-lü?” diye sorunca Rasûlullah (s.a.v.) şöye cevap verdi: “İstediğim şey bana verilse de verilmese de onlar için mutlaka şefaat edeceğim. Onlar için bir şey ummuyorum.“
Minhal, Abdullah b. Haris’ten rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimden bir topluluğun cehenneme götürülmeleri emredilir. “Ya Muhammed! Senden şefaat diliyoruz.” derler. Meleklere, onları durdurmalarını emrederim. Hemen gider, Aziz ve Celil olan Rabbimden izin isterim. Bana izin verilir, secdeye kapanırım ve: “Ya Rab! Ümmetimden bir topluluğun cehenneme gönderilmesini emretmişsin!” derim. Yüce Rab: “Git bakalım; çıkarılmalarını Allah’ın dilediği kimseleri cehennemden çıkar” der. Bu defa cehennemde kalan diğerleri; “Ya Muhammed! Senden şefaat diliyoruz. Rab-bine tekrar git ve (bizim de buradan çıkarılmamız için) izin iste.” diye seslenirler. Tekrar Rabbime gidip izin isterim. Bana izin verilir; secdeye kapanırım. Yüce Rab, bana: “Başını secdeden kaldır. Dile ki, dileğin yerine getirilsin. Şefaat et ki, şefaatin kabul edilsin.” der. Ben secdeden kalkar ve Allah’ı daha önce hiç kimsenin övmediği bir şekilde överim. Sonra, “Ümmetimden bir topluluğun cehenneme gönderilmesi emredilmiştir” derim. Yüce Allah: “Git bakalım; onlardan ‘lâilahe illallah‘ diyenleri cehennemden çıkar.” der. Ben: “Kalbinde bir habbe ağırlığınca imân bulunanlarıda cehennemden çıkarayım mı?” diye sorarım. Yüce Allah: “Ya Muhammed! Bu sana değil, bana mahsustur” der. Ben hemen gidip, “çıkarılmalarını Allah’ın dilediği kimseleri cehennemden çıkarırım.” Geride bazı kimseler kalır ve onlar cehenneme girerler. Cehennemlikler onları ayıplayarak, “Siz Allah’a ibadet etmiş ve O’na ortak koşmamış olduğunuz halde Allah sizi cehenneme koydu!” derler. Cehenneme girmiş olan günahkâr müminler bu ayıplanma nedeniyle hüzünlenirler. Bunun üzerine Cenab-ı Allah, meleklerden birini bir avuç suyla oraya gönderir. Melek o suyu ateşe serper. La ilahe illallah ehli günahkârların tümünün yüzüne o sudan birer damla isabet eder. O su damlacığıyla belli olup tanınırlar. Diğer cehennemlikler onlara imrenirler. Sonra Cehennemden çıkıp cennete girerler. Onlara: “İlerleyin bakalım” denilir. İnsanları konuk ederler. İnsanların hepsi onlardan sadece birine konuk olsa, yine de hepsini alabilecek yeri olur ve ikram da bulunabilir! Onlara “Tecrid edilmişler” adı verilir.”
Bu ifadeler şefaatin birden fazla olacağını ve ateşe girmeleri emredilmiş olanlara üç kez ateşe girmesinler diye şefaat edileceğini gerektirmektedir. Yüce Allah’ın, Hz. Peygambere “Çıkar” yani cehennemden kurtar diye bir kaç kez emir vermesi ve bundan sonra bile bazı kimselerin cehenneme girip orada kalmaları, şefaatin bir kaç kez yapılacağını ispatlamaktadır. Doğrusunu yüce Allah daha iyi bilir.

Hz. Peygamberin Şefaatinin Dördüncü Nev’i:

Bu, cennete girenlerin orada amellerinin sevabının gerektirdiğinden daha üst derecelere çıkarılmalarını sağlayacak olan şefaattir. Mutezile mezhebi, diğerlerine değil de sadece bu nevi şefaatin olacağına muvafakat etmiştir. Bu mezhep, bu konuda mütevatir hadisler varid olmasına rağmen şefaatin diğer nevi ve makamlarına inanmamakta ve muhalefet etmektedir. Bu husus inşa-allah yakında açıklanacaktır. Güvencimiz ve dayanağımız Allah’tır.

Sahih-i Müslim’de… Enes b. Mâlik’ten rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Cennet(e giriş hususun)da ilk şefaat edecek olan benim.”
Sûr hadisinde, insanların sırat köprüsünü geçmeleri anlatıldıktan sonra Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
“Cennetlikler cennetin kapısına vardıklarında, “Rabbimizin katında, cennete girmemiz için kim bize şefaat edecek?” derler. Sonra da; “Bu hususta babanız Adem’den daha liyakatli kim vardır?! Çünkü Allah onu kendi eliyle yarattı, ona kendi ruhundan üfledi ve önce onunla konuştu.” diyerek Adem (a.s.)’in yanına gider; ondan şefaat talebinde bulunurlar. O da bir günah işlemiş olduğunu hatırlatarak “Ben şefaat edecek durumda değilim ama Nûh (a.s.)‘ın yanına gidin. Çünkü O, Allah’ın ilk elçisidir.” der. Nûh (a.s.)’ın yanına gidip şefaat talebinde bulunurlar, ama o da bir günah işlemiş olduğunu hatırlatara “Ben şefaat edecek durumda değilim, ama Mûsâ (a.s.)ın yanına gidin.” der. Mûsâ (a.s.)’ın yanına gider, ondan şefaat talebinde bulunurlar, ama o da bir günah işlemiş olduğunu hatırlatarak “Ben şefaat edecek durumda değilim, ama Muhammed (s.a.v.)’in yanına gidin” der.
Yanıma gelirler. Aziz ve Celil olan Rabbimin nezdinde O’nun bana söz vermiş olduğu üç şefaat hakkı vardır. Koşup cennetin kapısına gider, kapının halkasını tutar, açmalarını söylerim. Kapıyı bana açar ve bana selâm verip merhaba derler. Cennete girip Aziz ve Celil olan Rabbime baktığımda, huzurundan hiç birine vermediği kadar bana, kendisine hamdedip temcitte bulunmama izin verir. Sonra bana: “Ya Muhammed! Başını secdeden kaldır. Şefaat et ki, şefaatin kabul edilsin. Dile ki, dilediğin verilsin.” der. Başımı kaldırdığımda durumumu daha iyi bildiği halde bana sorar:
— Durumun nedir? Ne istiyorsun?
— Ya Rab! Şefaat hakkı vermiştin bana. Şimdi cennete girebilmeleri için, cennetliklere şefaat etmeme izin ver.
— Seni onlara şefaatçi kıldım. Onların cennete girmelerine izin verdim.“
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle derdi: “Beni hak dinle gönderen zât’a yemin ederim ki; sizler, cennetliklerin cennette eşlerini ve meskenlerini tanıdıkları kadar dünyada eşlerinizi ve meskenlerinizi tanıyor değilsiniz.“
“Cennetliklerden her bir erkek, Aziz ve Celil olan Allah’ın yaratmış olduğu yetmiş iki zevcenin ve Adem’in neslinden olan iki kızın yanına (gerdeğe) girecektir. Bu iki kız dünyada Allah’a ibadet ettiklerinden dolayı, (hurilerden) Allah’ın dilediklerine üstün kılınacaklardır.”

Şefaatin Sekizinci Nev’i: Muhammed Ümmetinin Büyük Günah İşlemişlerinin Cehennemde Olanlarına Hz. Peygamberin Şefaat Ederek Cehennemden Çıkarması:

Bu neviden şefaatin mevcudiyetine ilişkin mütevatir hadisler rivayet edilmiştir.

Şefaat Bilgisi Kendilerine Gizli Kaldığı İçin Hariciler Ve Mutezile Şefaati İnkâr Etmişlerdir:

Bazıları da işi inada bindirdiklerinden dolayı ‘şefaat vardır’ demeyi red-detmişlerdir. Haricîler ve Mutezile bu konuda bilgi sahibi olmadıklarından ilgili hadislerin sıhhatini bilmediklerinden ve bunu bilenlere karşı inatçılık¬larından dolayı muhalefet etmişler ve bidatlerini devam ettirmişlerdir. Bu şe¬faate melekler, peygamberler ve müminler iştirak ederler. Peygamber (s.a.v.) bu şefaati tekrarla yapacaktır.

H.z Allah ümmeti Muhammedi Peygamberimizin şefaatine nail eylesin.

Kaynak : ÖLÜM VE ÖTESİ – İBNİ KESİR
 
Üst