Bedduadan kaçınılmalı

Mu@YMe

Vip Üye
Özel Üye
Bedduadan kaçınılmalı, haksızı Hakk'a havale etmekle yetinilmeli


Okuyucum beddua etmekten de bedduaya uğramaktan da korkuyormuş. Buna rağmen hakkının yendiği yerlerde öfkeleniyor, kendine hakim olamayıp beddua etmeye başlıyormuş.

Bize sorusunu şöyle sormuş:

- Mecbur kalınca beddua mı etsem, yoksa beddua etmesem de haksızı Hakk'a havale etmekle yetinsem mi? Bazıları beddua edersen alacağın kalmaz, haksızı Hakk'a havale edersen alacağın baki kalır, diyorlar. Hangisi hayırlı olanı?



Gerçekten de beddua konusu, üzerinde durulmaya layık mühim bir konudur. Meselenin içindeki incelikler bilinirse her öfkelenmede beddua yapma cesareti azalır, Hakk'a havale etme duygusu kuvvet bulur gibi geliyor bana.

Araştırmacı yazar Mehmet Dikmen arkadaşımız, Türdav Yayınları arasında çıkan (Peygamberimizin Dilinden Hayat Dersleri) kitabında bedduaya dair naklettiği hadisin genişçe bir açıklamasını yapmış. Soruya cevap teşkil edecek bu açıklamayı buraya almakta fayda gördüm.

***

Hazreti Aişe validemizin naklettiği bir hadisi şerifte Efendimiz (sas) Hazretleri beddua konusunda şöyle buyurmuştur:

- Her kim kendine haksızlık edene beddua eder (o da yapılan bedduanın cezasına dünyada çeker)se, ondan intikamını dünyada almış olur. Artık ahirette alacak bir hakkı kalmaz!.. (Tirmizi)

Evet, hayatımızda çok karşılaştığımız bu beddua konusunu birazcık derinlemesine incelediğimizde karşımıza farklı duaların çıktığını görmekteyiz. Mümin insan kendisine haksızlık yapıp zulmeden kimseye karşı, mağduriyetini gidermek için önce yargı yoluna başvurabilir. Hakkını hukuk yolundan arayabilir. Bu yol her zaman açıktır, burada bir sorun da yoktur. En önce akla bu türlü hak arama gelir. Ancak yargıya başvuracak maddi gücü ve manevi desteği olmayan çaresiz kimseler için de iki şık vardır.

Birincisi, zalime beddua etmeyip sadece Allah'a havale etmekle yetinmek. Cezasını ister dünyada ister ahirette Allah'ın dilediği şekilde vermesini dilemek.

İkincisi de, Allah'a havale etmeyip doğrudan doğruya bedduada bulunarak, zalimin başına peşin olarak bir musibet ve cezanın gelmesini dilemek.

Baştan beddua etmez de, Allah'a havale etmekle yetinirse, zalimden alacağı haklar saklı kalır. Ahirette haklarının tümünü de alır.

Şayet Allah'a havale etmeyip de bir musibete maruz kalması için beddua etmeyi seçerse, Rabbimiz de bu bedduasını kabul buyurup zalimi dünyada cezalandırırsa ahirette alacağı bir hakkı kalmaz. Çünkü yaptığı bedduasıyla intikamını dünyada almış olduğundan ödeşmiş olurlar, ahirette alacağı bir hak kalmamış olur.

Resulullah (sas), beddua etmeyi uygun görmemiş, Allah'a havale etmeyi tavsiye buyurmuş, beddua ederek intikamını bu dünyada almaktansa, Allah'a havale ederek ahirete alacaklı gitmeyi işaretlemiştir.

Peygamberimizin, beddua etmeyi tavsiye etmemesinin bir sebebi de, masumlara duyduğu şefkati olmuştur.

Çünkü beddua alan adam, başına gelecek musibetten sadece kendisi cezalanmakla kalmaz, çoluk çocuğu, aile bireyleri, eş ve dostları da bedduadan zarar görebilirler.

Bu yüzden masumları da belaya uğratan beddua tercih edilmemeli, hiç olmazsa Allah'a havale etmekle yetinilerek ahirette alacaklı durumda kalınmalıdır.

Beddua alan adamın yakınlarının da zarar göreceğine dair Bediüzzaman Hazretleri'nden tarihî bir olay da şöyle nakledilir.

1948 yılında Afyon mahkemesinde hakkında yüze yakın yalan ve iftira dolu bir iddianame hazırlayan savcıya beddua etmeye niyetlendiği sırada hapishane bahçesinde oynayan küçük bir kız çocuğu gören Bediüzzaman Hazretleri, bunun savcının kızı olduğunu öğrenince o masumun zarar görmemesi için düşündüğü bedduadan vazgeçer. Böylece çevrede bedduaya yönelmeme konusunda bir kanaat oluşur, hak hukuk tanımayıp, söz nasihat dinlemeyenleri Allah'a havale etmekle yetinirler, bedduayı, etki alanı geniş, tehlikeli bir dua olarak görürler.

Zannederim okuyucum da bu bilgilerden sonra beddua etmeyi tehlikeli bulur, mecbur kalırsa haksızı Hakk'a havale etmekle yetinmeyi yeterli görür.


AHMED ŞAHİN
Zaman
10 Aralık 2008, Çarşamba
 
Üst