Allaha Teslim Olan Örnek İbrahimî Aile

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Hz. İbrahim, ailesine düşkün, hâl-i hazırları ve gelecekleri ile ailesini düşünen bir baba olunca, Onun maiyetinde ideal bir aile ortaya çıkmalıdır. Bu yüce insanın, yüz akıyla verip Allahın rızasını kazandığı imtihanlarından bir kısmı ailesiyle ilgilidir.

İstikbale ait pek çok hikmetler için, hanımı Hâceri, kucağındaki bebeğiyle “Allahın emri üzerine, yiyecek, içecek, ünsiyet edilecek hiçbir şeyin hiçbir kimsenin bulunmadığı bir çöle terk etmek, hangi vicdan sahibinin, hangi normal insanın işidir? Hele merhamette insanlığın zirvesinde yer alan bir şahsiyet için, Hz. İbrahim için, hiç mi hiç olmayacak bir iştir. Ama Allahın emri olunca, ve bu emir, iradesiyle Rabbülalemine teslim olmuş bir muhataba yapılınca, elbetteki yerine getirilir.

Mantığımıza, muhakememize uymasa bile, Allahın emrine uyma gerektiği, bunun neticesinin pek hayırlı olacağı mesajı başka nasıl verilebilirdi? Hz. Hâcerin bebeğiyle birlikte, Allahın emri üzerine çöle bırakılmasındaki mesaj cidden çok mühim, Ulu atamız Hz. İbrahim aleyhisselamın şânına, yüce mertebesine uygun bir mesaj, Halîlî bir ikram.

Ya annenin teslimiyeti! Onun Allaha teslimiyeti de dikkat çekicidir. Ve bu, kaç sefer tekekerrür etmiştir: Kocası Hz. İbrahim, hanımı Haceri henüz bebek olan oğlu İsmaille tek başlarına, ekine elverişsiz bir kıra, ins ve cinnin top attığı çöl ortasına bırakıp Şama dönerken, kocasına seslenir:
“Bu kuru, çıplak derenin içinde bizi kime bırakıp gidiyorsun?”

Cevap alamaz. Hz. İbrahim nasıl açıklasın bu âdet dışı işi? Bunun beşerî aklın hududuna giren bir izahı yoktu, bu bir teslimiyet işiydi, muhatabıyla, hele kucağında bebeği olan şefkat kahramanı bir anne ile aklın, hissiyatın hududu içinde konuşulabilirdi. Onun için tek yol susmaktı ve sustu. Kadın, tekrar tekrar sordu. Yine cevap yoktu. O yüce kadın son kere şöyle sordu:
— Bunu sana Allah mı emretti?

Hz. İbrahim, beklediği soruya muhataptır. Artık, kadının ufku melekûta açılmıştır, verilecek cevap anlaşılabilecektir. Kısaca:
— Evet!
Der. Bunu işiten Hz. Hacer, teslimiyetini ortaya koyar:
— Öyleyse Allah bizi zayi etmez!. (1)
Artık içi yanık baba, Allahın başka emirlerini yerine getirmek üzere, gözü arkada kalmadan gönül huzuruyla yoluna devam edebilir.

Rivayetlere geçen bu rıza, Hz. Hâcerin karşılaştığı herçeşit meselenin çözümünde başvurduğu temel prensibi gösterir. İsmailin kurban edilişi sırasında ortaya koyduğu menkıbeyi az sonra kaydedeceğiz.

Meselelerin hallinde, kararların alınmasında nefis, heva ve hissiyata bedel Allahın rızasını esas alanlar elbette yücelecekler, başkalarına örnek olacaklardır.

Bu ailede baba müstebit değildir. Rüyada aldığı uyarıdan hareketle, muhatap olacak yaşta bulunan oğlu İsmaile, mutlaka yerine getireceği o ciddi meseleyi çıtlatarak fikrini sorar:
— Ey oğulcuğum! Doğrusu ben rüyamda seni boğazlıyacağımı görüyorum, bir düşün ne dersin?

Bu istişarede Hz. İsmailin verdiği cevap, onun, o yaşta, babasına layık ölçüde kulluğa merbut olduğunu, kulluk ve Allaha teslimiyeti esas alan bir terbiye üzerine yetiştirildiğini gösterir:
-Ey babacığım! Ne ile emrolundunsa yap. İnşaallah sabredenlerden olduğumu göreceksin(2).

Bu ayet, bazı rivayetlerde tafsil edilerek Hz. İsmail aleyhisselamın ağzından şu ifadelere dökülür: “Ey babacığım! Beni boğazlamak istersen bağlarımı sıkı yap, sana benden bir şey isabet etmesin, sevabım azalabilir. Zira can vermek zordur. Ben, ölüm değmeye başlayınca çırpınmaktan korkarım. Bıçağı iyi bile, tâ ki ölümüm çabuk olsun ve eziyet çekmiyeyim. Beni kesmek üzere yatırınca, yan üzerime yatırma, yüzükoyun yatır; yan yatırınca ola ki, yüzümü görerek şefkate gelir ve Allahın emrini, benim sebebimle yerine getirmekten vazgeçersin; ben de bıçağı görerek ürperebilirim, en iyisi sen, bıçağı da alt tarafımdan getir(3). Gömleğimi anneme vermeyi uygun görürsen, bu, onun için bir teselli vesilesi olabilir”. Hz. İbrahim bu inceliği takdir eder:
— Ey Oğlum! Allahın emrini yerine getirmemde ne kadar yardımcısın!” (4)

Rivayette gelen bu tafsili, kısmen teyid eden Kuranî karineler var. Biri müteakiben kaydedeceğimiz ayettir ki, ayette Hz. İsmailin kesilmek üzere “alnı üzerine yatırıldığına” dair teferruata yer verilmesi, yukarıda kaydettiğimiz rivayetteki teslimiyete müteallik inceliklerin çoğunun teyidi olmaktadır:
“Böylece ikisi de (Allaha) teslimiyet gösterip, (babası oğlunu) alnı üzerine yatırınca, Biz: “Ey İbrahim! Rüyayı gerçek yaptın, işte Biz iyi davrananları böylece mükâfatlandırırız” diye seslendik(5).

Ya anne? Kuranda annenin tavrı belirtilmemiş. Ancak bu ideal aileden, “Allahın rahmet ve bereketi üzerinde olan ehl-i beyt”ten(6) aynı İbrahimî teslimiyetten başka bir şey beklenemez. Hz. İbrahimin, ailesinin bütün ferdlerini ilgilendiren böyle ciddi bir kararda, -tarih kitaplarında yer alan bazı rivayetlerde rastlanan bir kısım teferruatın rağmına- en azından onları ikna etmek için, meseleyi onlara arzetmediğini, İsmaili annesinden gizlice kaçırarak kurban mahalline götürdüğünü söyleyemeyiz. O, rahmet ve berekete mazhar İbrahimî ailenin annesi, yüreği Hz. İbrahiminkinden belki de on kat daha fazla yanarak, İsmailinin Allah yolunda Kurban edilmesine razı olmuştur, tıpkı bidayette, o çöle yapayalnız bırakılmalarına razı olduğu gibi. Nitekim Taberideki bir rivayet, Kuranda kapalı olan bu hususu açar. İblisin anneyi isyana teşvik hususundaki iğvasına annenin cevabı: “Eğer bunu Rabbi emretmişse biz Allahın emrine teslim oluruz” (7) olmuştur. Bu arada hemen kaydedelim: Şeytan, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Hacer hepsine birer birer uğrayarak hislerini tahrik edici sözler söyler, o hissî ortamda onları şaşırtmaya, isyan ettirmeye çalışır. Ancak her birinden benzer cevaplar alır: “Allah emrettiyse gözbaş üstüne!” derler. (8) Kaynaklar:

1-Bak. Taberi a.g.e. 1,255; İbnul-Esir, el-Kâmil 1,103.
2-Saffât 102.
3-Taberi, a.g.e. 1,288; İbnul-Esîr, el-Kâmil 1,112.
4-Taberi 1,275.
5-Saffât 103-105.
6-Hûd 13.
7-Taberi, a.g.e. 1,274
8-İbnul-Esir, a.g.e. 1,111-112
 
Üst