2010 Güncel Cuma Hutbeleri

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
İLİ : ANKARA
AY-YIL : HAZİRAN-2010
TARİH : 18/06/2010
[FONT=&quot]بِسْمِ الَّلهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ[/FONT]
[FONT=&quot]اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ . خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍ . اِقْرَاْ وَ رَبُّكَ الْاَكْرَمُ . اَلَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ . عَلَّمَ الْاِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ .[/FONT]
[FONT=&quot]قَالَ رَسُولُ للَّهِ صَلَّي الَّلهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT][FONT=&quot] [/FONT][FONT=&quot] [/FONT][FONT=&quot] خَيْرُكُمْ مَنْ تَعَلَّمَ القُرْآنَ وَعَلَّمَهُ . [/FONT][FONT=&quot][/FONT]
KUR’AN ÖĞRETİMİ
ve
YAZ KUR’AN KURSLARI
Muhterem Mü’minler!
İlk inen ayetlerinde bile; “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak” dan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.”1 buyuranyüce kitabımız; anlamak, dinlemek ve yaşamak için gönderilmiş bir hayat kitabıdır.
Kur’an-ı Kerim, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt eden insanlık için en doğru rehber ve Allah’ın sımsıkı sarılmamızı istediği sağlam ipidir. Yüce Allah onu, daralan ruhlar için deva, kalplerin manevi kirlerini silmek için cila, ders almak isteyenler için öğüt ve hidayet rehberi olarak göndermiştir. Ona inananlar huzurlu, gösterdiği ilkelere uygun olarak yaşayanlar hem dünyada hem de ebedi âlemde mutludur.

Değerli Kardeşlerim!
Asırlar boyu milletimiz, Kur’an’ı en güzel şekilde yazmak, hıfz etmek ve onun eşsiz mesajından nasiplenmek arzusuyla âdeta birbiriyle yarışmıştır. Bizler de, Kur’an’ı hayatımıza kattığımız ve onu anlamaya çalıştığımız ölçüde, “gökten inen bereketli bir yağmur misali”2 kalplerimizi, doğru bilgi, sevgi ve hoşgörü hisleriyle doldururuz. Hafızlarımız, Kur’an öğreticilerimiz ve Kur’an’ı öğrenmek, onu anlamak ve hıfz etmek isteyen yediden yetmişe insanımız, vahyin bereketli yağmuruyla kalplerini yıkamanın mutluluğunu yaşarlar.
Kıymetli Kardeşlerim!
[FONT=&quot] 2010 Yılı, Kur’an-ı Kerim’in insanlığa gönderilişinin 1400. Yıl dönümüdür. Yani Kur’an yılıdır. Bu yılda her zaman olduğu gibi Kur’an’ı okumaya, anlamaya ve anladıklarımızı hayata uygulamaya çaba sarf etmeliyiz. Okulların tatile[/FONT] girmesi nedeniyle, 21 Haziran’dan itibaren 2 ay süreli olarak Yaz Kurslarımız başlayacaktır. Bu zaman dilimini iyi değerlendirip, gerek camilerimizde gerekse Kur’an Kurslarımızda açılacak olan Yaz Kurslarına yavrularımızı gönderelim. Onların, Kur’an ve cami ile tanışmalarını sağlayalım. Dîni kültürlerini artırmalarına ve pekiştirmelerine imkan hazırlayalım. Zira, ana-babanın çocuklarına karşı sorumlu oldukları görevlerinden birisi de; onlara iyi bir eğitim verebilmektir.
Nitekim sevgili Peygamberimiz(s.a.s.) bir hadisi şeriflerinde:
“Evladın ana-babası üzerinde üç hakkı vardır: Doğduklarında güzel bir isim vermek, eğitim öğretimlerini yaptırmak, evlenme çağına gelince de evlendirmektir.”3 buyurmaktadırlar.

Muhterem Kardeşlerim!
Yavrularımız bize Allah’ın birer emanetidir. Onlara gereken ilgiyi gösterecek olursak, sonuçta kazançlı çıkacak olan yine biz olacağız. Bu nedenle evlatlarımızı, dinimizi daha iyi öğrenmeleri, kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i okuyabilmeleri, kendilerine gerekli olan dini bilgileri alabilmeleri, milli ve manevi değerlerimize bağlı bireyler olarak yetişmeleri için özellikle; müftülüklerimizin denetim ve gözetimi altında hizmet verecek olan Yaz Kur’an Kurslarımıza göndermeye çalışalım.

Hutbemi, bir ayeti kerime ve başta okumuş olduğum hadisi şerif mealiyle bitiriyorum:

Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
“Bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer deneme aracıdır. Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.”4

Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
“Sizin en hayırlınız Kuran’ı öğrenen ve öğreteninizdir.”5


Hazırlayan: Semra Nurdan YAĞLI
Din Hizmetleri Uzmanı
Ankara Müftülüğü
Redaksiyon: İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu
1. Alak, 1-5
2. Buhari, İlim, 20
3. Mizan’ul-Hikmet, c. 10, s. 720, Canan İbrahim Hadis Ansiklopedisi VII 363.
4. Enfal, 28
5. Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 21
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator

[FONT=&quot] NAMAZIN ÖNEMİ
[/FONT]



[FONT=&quot]İLİ : ANKARA [/FONT]
[FONT=&quot]AY-YIL : TEMMUZ - 2010[/FONT]
[FONT=&quot]TARİH : 09/07/2010[/FONT]

adszpy.png



[FONT=&quot] NAMAZIN ÖNEMİ [/FONT]
[FONT=&quot] Muhterem Müslümanlar![/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT][FONT=&quot]Dinimizin direği olan namaz, İslam’ın beş temel esasından biri olup günah ve kusurlarla kirlenen gönüllerimizin aydınlanmasına katkı sağlayan bir ibadettir. Onunla gönül sarayımız Yüce Yaratana yaraşır hale gelir. [/FONT]
[FONT=&quot] Namazla özümüze, kimliğimize döneriz. Yüce Mevla’ya sığınmanın haz ve lezzetini, var oluş sebep ve hikmetini, düşüncelerin enginliğini, kulluğun zirvesini onunla yakalarız. Onunla; hayatımızı düzene sokar, vakitlerimizi kıymetlendiririz. Şüphesiz namaz, yakarışın, sığınışın, ilahî huzura kabulün en güzel biçimidir[/FONT].
[FONT=&quot]Nitekim sevgili Peygamberimiz(s.a.s.), bir gün; [/FONT]
[FONT=&quot] “Sizden herhangi birinizin kapısı önünde bir nehir bulunsa ve o kimse bu nehirde günde beş defa yıkansa kendisinde kirden bir şey kalır mı?”[/FONT][FONT=&quot] diye sormuş, “Hiç kir kalmaz ya Resûlallah” cevabını alınca da, “İşte beş vakit namaz da buna benzer, Allah namazla günahları siler.”1 buyurmuştur. [/FONT]
[FONT=&quot] Değerli Mü’minler![/FONT]
[FONT=&quot] İnsan zaman zaman dünyanın aldatıcı lezzet ve meşgaleleri ile kulluk bilincinden uzaklaşabilir. Her şeyin hesabını Allah’a vereceğini, ölümü, cennet ve cehennemin varlığını unutabilir. İşte ruh ve beden bütünlüğü içinde kılınan beş vakit namaz da, bu gafleti yok ederek mü’minin bilinç ve iradesini canlı tutar. Bu itibarla namaz, Allah ile olan bağımızın sürekliliğini sağlar, insana daima Allah’ı hatırlatarak kalplere sorumluluk duygusunun yerleşmesine vesile olur. [/FONT]
[FONT=&quot] Nitekim Cenab-ı Allah, Ankebût sûresi 45. ayette şöyle buyurur: [/FONT]
[FONT=&quot] “Resûlüm! Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak olan namaz, elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı bilir.”2[/FONT]
[FONT=&quot] Değerli Mü’minler! [/FONT]
[FONT=&quot] İbadet, ilahî huzura kulluğun arzı, Rabbin bize sunduğu sayısız nimetlerin şükrüdür. İbadet imanın alameti, kalbin nuru, ruhun kuvveti, malın ve bedenin temizliğidir. Mü’min bu sayede yüce Allah’ın manevî huzuruna yükselir. [/FONT]
[FONT=&quot] O halde, mü’minin miracı olan namaz ibadetine önem verelim. Onu bütün beden ve gönül varlığımızla Allah’a yönelerek huşû içinde kılalım. [/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]
[FONT=&quot]1. Buhârî, “Mevakit”, 6[/FONT]
[FONT=&quot]2. Ankebût, 29/45[/FONT]




[FONT=&quot]* Bu hutbe D.İ.B’nın Minberden Öğütler adlı kitabından derlenmiştir. [/FONT]

[FONT=&quot][/FONT]
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator

AİLEDE DEVAMLILIK ESASTIR


İLİ : ANKARA
AY-YIL : TEMMUZ - 2010
TARİH : 16/07/2010


adszcth.png



AİLEDE DEVAMLILIK ESASTIR


Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah, insanı diğer varlıklardan üstün kılmış, farklı cinslerin bir araya gelerek sevgi ve saygı temeline dayalı huzurlu aileler kurmalarını öngörmüştür. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp, aranızda sevgi ve rahmet var etmesi, Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için dersler vardır.”1 buyrulmaktadır.

Değerli Mü’minler!
Toplumu oluşturan temel yapı ailedir. Ailenin huzur ve mutluluğu, toplumun huzur ve mutluluğu demektir. Aile mutluluğunun sağlanması, eşlerin ve diğer aile fertlerinin birbirlerine sevgi, saygı ve hoşgörü çerçevesinde davranmalarına bağlıdır.

Acısıyla, tatlısıyla bir ömür boyu beraber hayat sürecek eşlerin dostluğa, karşılıklı sevgi ve saygıya herkesten daha çok ihtiyaçları olduğu açıktır. Bu gerçeğe rağmen, geçmişte olduğu gibi günümüzde de ailevî huzursuzluklar toplumun önemli bir problemini oluşturmaktadır.

Sevgi ve anlayış eksikliğinden geçimsizlik, geçimsizlikten ise kötü muamele ve şiddet doğabilmektedir. Özellikle kadınlara ve çocuklara yönelik aile içi şiddet, boşanmalara yol açmakta, parçalanmış aile fertleri toplumun problemli üyeleri haline gelmektedir.



Kıymetli Kardeşlerim!
Huzur ve mutluluk ikliminde yaşansın diye kurulan evlilik hayatı, bazı sebeplerden dolayı istenildiği gibi devam etmeyebilir. Hemen herkesin diğerinde hoşlanmayacağı bir huy bulunabilir. Bizler sadece hoşlanılmayan huyları ön plana çıkararak huzursuzluğa sebebiyet verme yerine, “Yaratılanı hoş gör Yaratandan ötürü” anlayışı ile, başta aile efradımıza ve diğer insanlara karşı hoşgörülü olmalıyız.

Zira Cenab-ı Hakk, eşlerin birbirleriyle iyi geçinmelerini, hoşlanmadıkları bazı şeylerde bile Allah’ın birçok hayır yaratmış olabileceğini2 bildirmiş, Sevgili Peygamberimiz de kişinin hanımından nefret etmemesini, zira onda hoşlanmadığı huylar yanında, hoşlandığı iyi huyların da bulunacağını3 belirtmiştir.

Aziz Mü’minler!
Her türlü gayret ve iyi niyete rağmen, evliliğin devam etmesi mümkün gözükmüyorsa; dinimiz, boşanmayı meşru kabul etmiştir. Ancak Sevgili Peygamberimiz, boşanmayı “Allah katında en sevilmeyen helal olarak”4 nitelendirmiştir. Zira boşanma, sadece eşleri ilgilendirmemekte, aynı zamanda eşlerin ailelerini ve anne-babadan kopuk bir hayata mahkûm olan çocuklarını da derinden yaralamakta ve etkilemektedir. Boşanmanın yükünü en fazla onlar çekmektedirler. Şüphesiz bir çocuk fiziksel ve psikolojik gelişimini en güzel ailesinin içinde tamamlar. O, hem annenin hem de babanın ilgisine, sevgisine, şefkatine son derece muhtaçtır. Onun ruhsal ve zihinsel açıdan sağlıklı gelişimi, her şeyden önce sıcak bir aile yuvasına sahip olmasına bağlıdır.

Parçalanmış aile çocuklarında uyum ve davranış sorunları ortaya çıkabilmekte, eğitimleri yarım kalmakta, kimi zaman sokağa ve suç ortamına itilmekte, uyuşturucuya yönelme gibi durumlar yaşanabilmektedir. Sonuçta, fert ve toplum olarak problemli bireylerle karşı karşıya kalınabilmektedir.

Muhterem Müslümanlar!
Eşler, boşanmanın dinimizde hoş karşılanmadığı bilinciyle evliliklerini karşılıklı anlayış ve hoşgörü içerisinde, sevgi ve saygı temeline dayalı olarak devam ettirme gayretinde olabilirler. Öncelikle kendilerine ve çocuklarına, sonra da çevrelerine mutlu bir aile yuvası örneği sunmalıdırlar. Boşanmaların sadece boşanan eşleri değil, öncelikle istikbalimizi emanet edeceğimiz ciğerparemiz olan çocuklarımızı, hiçde hak etmedikleri bir ortama mahkum ettiğini unutmamalıyız.


1. Rum, 30/21
2. Nisâ, 4/19
3. Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/329
4. Ebû Dâvud, “Talak”, 3

* Bu huıtbe D.İ.B’nın Minberden Öğütler adlı kitabından derlenmiştir.

 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
BERAT KANDİLİ


İLİ : ANKARA
AY-YIL : TEMMUZ - 2010
TARİH : 23/07/2010
[FONT=&quot]بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ[/FONT]
[FONT=&quot]قُلْ يَا عِبَادِىَ الَّذِينَ اَسْرَفُوا عَلَي اَنْفُسِهِمْ لاَتَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ اِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ .[/FONT]
[FONT=&quot]قَالَ رَسُولُ للَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:[/FONT]
[FONT=&quot]اِذَا كَانَتْ لَيْلَةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ [/FONT], [FONT=&quot]فَقُومُوا لَيْلَهَا وَصُومُوا نَهَارَهَا. [/FONT]


BERAT KANDİLİ

Değerli Müslümanlar!
Önümüzdeki pazartesi gününü Salı gününe bağlayan gece, mübarek Ramazan ayının müjdecisi olan Berat Kandili’dir. Günah, borç ve cezadan kurtulmak gibi anlamlara gelen berat, günahlardan arınmayı ve Yüce Allah’ın rahmet ve mağfiretine ulaşmayı ifade etmektedir.

Berat Kandili, Müslümanların, sınırsız af ve merhamet sahibi Yüce Allah’a sığınarak günahlardan arınma, ilahi lütuf ve bereketlere erişebilme fırsatını yakalayabilecekleri müstesna zaman dilimlerinden birisidir.

Bu tür gün ve geceler, dinî ve toplumsal hayatımızda ilahî af, mağfiret ve rahmet temennilerinin zirveye ulaşması, birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularının yoğun biçimde yaşanması gereken anlardır.

Bu geceler, kulluk şuur ve bilinciyle kendimizle hesaplaştığımız, hayatımıza Yüce Yaratan’ın rızası doğrultusunda yön vermeye karar verdiğimiz fırsat geceleridir.

Muhterem Kardeşlerim!
Yüce Rabbimiz, bu gecede kendisine huşû içinde yönelen kullarına rahmetini bol bol indirmekte, rızık ve şifa kapılarını sonuna kadar açarak, bizleri sınırsız ikramlarına davet etmektedir. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Şaban ayının 15.gecesini ibadetle geçirin, gündüzünde de oruç tutun. Çünkü Yüce Allah, bu gece dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve ‘Yok mu tövbe eden, tövbesini kabul edeyim! Yok mu rızık isteyen, rızık vereyim! Yok mu şifa isteyen, şifa vereyim!.. Yok mu başka isteği olan ona da istediğini vereyim.”1

Bu itibarla, Berat Gecesi’ni idrak eden herkes, Yüce Allah’ın; “...Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”2 müjdesinin farkına varmalıdır.



Bunun gereği olarak kendi özüne dönmeli, ümitlerini canlandırmalı, günah ve kusurlarından dolayı tövbe etmeli, bundan sonraki hayatını daha da güzelleştirme kararını vermelidir.

Değerli Kardeşlerim!
Kutsal geceler; iman, ibadet ve düşünce bakımından kendimizi yenilememiz, geçmişimizi muhasebe etmemiz, geleceğimizi Allah’ın rızası doğrultusunda planlama ve ümitlerimizi tazelememiz için şüphesiz büyük fırsattır. Bu tür vesilelerle, günahlarla kirlenen gönül dünyamızı temizleme gayretinde olalım.

Unutmayalım ki tövbe, kendini bulma ve bilmenin, gönlü arındırmanın en güzel yoludur. Zira Yüce Mevla, ameli her ne olursa olsun istisnasız herkesi tövbeye davet etmektedir.3

Bu sebepledir ki, sevgili Peygamberimiz sürekli tövbe-istiğfarda bulunurdu. Bizler de bu tür geceleri, ibadetin özü dualarla en güzel bir şekilde değerlendirmeli, günahlardan arınmak için Yüce Mevla’ya yalvarıp yakarmalı, tövbe ve istiğfarda bulunmalıyız.

Aziz Kardeşlerim!
Bu kandil vesilesiyle çevremize karşı olan görev ve sorumluluklarımızı hatırlayalım. Bu çerçevede ana-baba ve akrabalarımızın kandillerini tebrik ederek, hayır dualarını alalım. Dargınlık ve kırgınlıklara son vererek, kırık gönülleri tamir edelim. Fakir ve muhtaçlara imkânlarımız nispetinde yardım elimizi uzatarak, paylaşımı hayatımıza yansıtalım.

Çağın getirdiği sıkıntılarla bunalan ruhlara, manevî hayatın ihmaliyle daralan kalplere, bu gecenin bir şifa olması dileğiyle, hepinizin Berat kandilini tebrik ediyor, insanlığın barış, huzur ve saadetine, bütün mü’minlerin de arınmasına ve affına vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.



1. İbn Mâce, “İkâmetü’s-Salât”, 191
2. Zümer, 39/53
3. Nur, 24/31

* Bu huıtbe D.İ.B’nın Minberden Öğütler adlı kitabından derlenmiştir.



 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator

RAMAZAN AYINA GİRERKEN




İLİ : ANKARA
AY-YIL : AĞUSTOS - 2010
TARİH : 06/08/2010



adszele.png



RAMAZAN AYINA GİRERKEN

Değerli Mü’minler!

Nefsi terbiye eden, sabrı öğreten, nimetlerin kadrini bildiren, mağfiret ve rahmet ayı Ramazan-ı Şerifi 11 Ağustos Çarşamba günü idrak etmiş olacağız. Bizi bu günlere ulaştıran Allah’a sonsuz hamdü senalar olsun.

Peygamberimiz(s.a.s.)’in, “evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem ateşinden kurtuluş”1 olarak nitelediği Ramazan ayı, ilahi rahmetin müminlerin gönüllerini doldurduğu müstesna bir aydır. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah şöyle buyurur:

“(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin.”2

Değerli Kardeşlerim!
Ramazan bir rahmet ve mağfiret ayıdır. Bilerek ya da bilmeyerek yapmış olduğumuz günahlardan kurtulmak, arınıp tertemiz olabilmek için bulunmaz bir zaman dilimidir. Bu ayda oruç tutan müminlerin, duaları ve tevbeleri kabul edilir.

Ramazan düşenin elinden tutmak, fakir ve fukarayı, gözetmek, öksüzü, yetimi, yoksulu sevindirmek gibi kerem ve faziletlerin, yüksek ahlaki değerlerin yaşanması gereken bir aydır.



Ramazan ve bu ayı güzelleştiren, özelleştiren, pek kıymetli hale getiren oruç sayesinde, tüm İslam âleminde müstesna bir heyecan yaşanmakta, unutulan manevi değerlerimiz hatırlanmakta, körelen vicdanlarımız yeniden hayat bulmaktadır.

Ramazan-ı Şerif oruç ayıdır. Ramazan ayını oruç ve ibadetle ihya etmenin mü’minlere sağladığı faydaların en önemlisini Allah Resulü (s.a.s.) şöyle dile getiriyor: “Her kim Ramazanda farziyetine inanarak ve yalnız Allah rızasını umarak oruç tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.”3

Ramazan ayı, Kur’an ayıdır. Çünkü Kur’an-ı Kerim bu ayda, yani Kadir gecesinde nazil olmaya başlamıştır.

Bu ay, oruçlarıyla, mukabeleleriyle, iftar ve sahurlarıyla, teravihleriyle insanlara başka bir neşe, başka bir zevk veren müstesna bir aydır.


Muhterem Müslümanlar!

Teşrifleriyle bizleri şereflendiren mübarek ayı iyi değerlendirelim Gündüzleri oruç tutmakla, geceleri Teravih kılmakla, bol bol Kur’an okumakla, hayır ve hasenatta bulunmakla bu ayı ihya edelim. Kimsenin gönlünü kırmayalım. Yalan söylemekten, dedikodudan, koğuculuk ve iftiradan sakınalım.

Bu vesile ile şimdiden Ramazan ayınızı tebrik eder, bütün İslam âlemine birlik, dirlik, huzur ve saadet getirmesini Yüce Mevla’dan niyaz ederim.



Hazırlayan: Abdülkadir TOKPINAR
Sincan Müftüsü
Redaksiyon: İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu

1-İbn Huzeyme, Sahih, III, 191-192
2-Bakara Suresi 2/185
3-Buhari III/33, Müslim 1/423, Nesai III/164


 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
ZEKÂT VE YARDIMLAŞMA

İLİ : ANKARA
AY-YIL : AĞUSTOS - 2010
TARİH : 20/08/2010


adszixf.png



ZEKÂT VE YARDIMLAŞMA
Muhterem Müslümanlar!
Varlık âlemine dikkat ve ibretle bakıldığında, Yüce Allah’ın zerreden kürreye bütün canlıları, birbirine muhtaç olacak şekilde yarattığı görülür. Bunun için dinimiz, yardımlaşmayı, maddi ve manevi hayatımızı kapsayacak şekilde ele almış, insanlar arasındaki sınıf ayırımını ortadan kaldırarak, işbirliğini güçlendirmek ve sosyal adaleti gerçekleştirmek üzere, zengin Müslümanlara zekât yükümlülüğü getirmiştir.

Aziz Mü’minler !
Zekât, mâlî bir ibadet olmanınyanında, “arınma, artma, bereketlenme, yücelme ve huzur bulma”1 gibi, insânî ve ahlâkî hedefleri bulunan bir ibadettir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de; “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür.”2 buyurarak bu hususa işaret etmektedir.

Muhterem Kardeşlerim!
Zekât, sosyal hayatımız için son derece önemlidir. Zekâtın işlerlik kazanmadığı bir toplumda, sosyal huzur, birlik ve beraberlik kalmaz. Fakir ve zengin arasında, dayanışma ve yardımlaşma ortadan kalkar; sevgi ve saygı duyguları yok olur. Bu nedenle, zekât vermekten kaçmanın, vermemek için bahaneler uydurmanın ağır manevi sorumlulukları vardır.


Aziz Kardeşlerim!
Zekâtın, “zenginlerin mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak”3 olması ve Hz. Peygamberin, “mü’minleri hırs ve cimrilik konusunda uyararak, önceki toplulukların bu yüzden helâk olduklarını”4 haber vermesi, Müslümanlarda, kesintisiz hayır işleme ve dayanışma anlayışını geliştirmiştir.
İslâm dini, bir yandan yoksulları ve düşkünleri koruyup gözetmeyi öğütlerken, diğer yandan Müslümanların, yardım edilen değil, yardım eden kişi olmalarını, “Veren el alan elden üstündür.”5 prensibiyle, çalışıp kazanmaya teşvik etmiştir.

Muhterem Müslümanlar!
Bilmeliyiz ki zekât, geçici olan malı, kalıcı yapmanın en güzel yoludur. Allah rızasına uygun harcanan mal, zayi olmayacak; yalnız bu dünyada kalmayıp ebedileşecektir. Zekât ibadeti, insanlar arasında sevgi, kardeşlik ve samimiyet bağlarının güçlenmesine, nimetlerin adil paylaşımına, sosyal adalet ve dayanışmaya vesile olacaktır. Zekât, cimrilik ve kıskançlık hislerinin yok olup, cömertlik, hayırseverlik, merhamet gibi güzel huyların gelişmesine ve iyilik ehli insanların çoğalmasına yardımcı olacaktır.


Değerli Kardeşlerim!
Yüce Allah’ın bizlere emanet olarak lütfettiği malın ve mülkün sorumluluğunu bilelim. Bizim için bir arınma ve yücelme vesilesi olduğu bilinciyle zekât ibadetini en güzel şekilde yerine getirelim. Yüce Rabbimizin rızasını gözeterek vereceğimiz zekâtın, fitrenin ve yapacağımız diğer güzel amellerimizin sevaplarımızı çoğaltacağının ve malımıza bereket, hayatımıza huzur getireceğinin bilincinde olalım. Zekât vermemenin de büyük bir vebal olduğunu unutmayalım.
Hutbemi başta okuduğum hadisi şerifin mealiyle bitiriyorum: “Rabbinize karşı gelmekten sakının, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunuzu tutun, mallarınızın zekâtını verin... Rabbinizin cennetine girin.”6



Hazırlayan: Ali ÜNAL
Haymana Müftüsü
Redaksiyon: İl Hutbe Komisyonu

1-Tevbe Sûresi 9/103
2-Bakara Sûresi 2/110
3- Zariyat Sûresi 51/ 19
4-Müslim, Birr, 56,
5- Buhârî, Zekat, 18;
6-Tirmizî, Cum’a, 80​
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
İSLAMIN ÖZÜ: KELİME-İ TEVHİD


İLİ :ANKARA

AY-YIL :KASIM-2010

TARİH : 05/11/2010


87212130590913617689.jpg




İSLAMIN ÖZÜ: KELİME-İ TEVHİD



Muhterem Müslümanlar!

“Lâ iâhe illallah Muhammedür-resûlüllah sözüne, kelime-i tevhid/Allah’ı birleme sözü diyoruz. Anlamı şöyledir: “Allah’tan başka hiç bir ilah yoktur, Muhammed, Allah’ın Resûlü yani elçisidir.”

Kelime-i tevhid, İslam inancının en veciz ve en özlü bir şekilde ifadesidir. Bu söz, Allah’ın varlığına, birliğine ve Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğuna inanmayı ifade eder. Buna inanan kimse; Peygambere indirilen Kur’an-ı Kerim’e ve onun ihtiva ettiği bütün hükümlere inanır. Öyle ise kelime-i tevhidi dili ile söyleyip kalbi ile tasdik eden kimse İslam’ın bütün esaslarına inanmış olur. Kelime-i tevhid kısadır ama içeriği çok geniştir. Bu hususu Yunus Emre’miz şöyle ifade eder:

Taşdı rahmet deryası -- Gark oldu cümle âsi

Dört kitabın manası -- Lâilâhe illallah.



Aziz Kardeşlerim!

Her müslümanın üzerine hayatında en az bir defa da olsa kelime-i tevhidi veya bu anlamda olan kelime-i şehadeti söylemesi farzdır. Çünkü bu, insanın mümin olduğunun göstergesidir. Öyle ki Peygamber Efendimiz; konuşmaya başlayan çocuklarımıza dahi, kelime-i tevhidi öğretmemizi emrederek: “Çocuklarınız düzgün konuşmaya başladığı zaman onlara; “Lâilâhe illallah” demeyi öğretiniz.”1 buyurmuştur.

Değerli Müslümanlar!

Kelime-i tevhidi içtenlikle söylemek, Peygamberimiz(s.a.s.)’in şefaatine de vesiledir. Bu hususta Ebu Hüreyre (r.a.) der ki: Bir gün Hz. Peygamber’e:

“- Ya Resûlallah, kıyamet gününde insanlar içerisinde senin şefaatine en çok kim mazhar olacak?” diye sordum. Efendimiz de:


“- Ey Ebû Hüreyre! Hadis öğrenmek için sende gördüğüm aşırı düşkünlükten dolayı bu hadisi senden evvel kimsenin bana sormayacağını zaten tahmin ediyordum. Kıyamet gününde insanlar içerisinde şefaatime en çok mazhar olacak kimse, halis bir niyetle; ‘Lâilâhe illallah’ diyendir.”2 buyurdu.



Kardeşlerim!

Müslümanın ilk sözü “Lâilâhe illallah” olduğu gibi, son sözü de bu olmalıdır. Zira Peygamber Efendimiz(s.a.s.): “Kimin son sözü “la ilahe illallah” olursa cennete girer.”3 buyurmuştur.

Bu nedenledir ki geleneğimizde ölmek üzere olan kimseye kelime-i tevhid telkin edilir.

Böylece, insanın ilk sözü kelime-i tevhid olduğu gibi, son sözü de kelime-i tevhid olmuş olur. Bir şairimiz bunu ne güzel ifade etmiş:

“Özde, sözde, dilde, seste Allah bir!

Yer ettikçe can kafeste Allah bir!

Böyle geldik, böyle gitmek dileriz

İlk nefeste, son nefeste Allah bir.”

Ayrıca, zaman ve fırsat buldukça kelime-i tevhidi çokça söylemeliyiz. Bunu dilimizden hiç eksik etmemeliyiz. Peygamber Efendimiz(s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde: “İman yetmiş küsur şubedir. En faziletlisi “Lâ ilâhe illallah” sözü, en aşağı derecesi de yoldaki insanlara eziyet veren şeyleri kaldırmaktır. Hayâ da imandan bir şubedir.”4 buyurmuştur.



Muhterem Müslümanlar!

Kelime-i tevhid bir zikirdir, hem de zikirlerin en faziletlisidir. Nitekim Peygamber Efendimiz(s.a.s.): “Zikrin en faziletlisi lailahe illallah ve duanın en faziletlisi el-hamdü lillah sözüdür.”5 buyurmuştur. Başka bir hadis-i şeriflerinde de:“Ben ve benden evvel gelen bütün peygamberlerin söylediği en faziletli söz: “Lâilâhe illallahü vahdehû lâ şerike leh”6 sözüdür.” buyurmuştur.

Kelime-i tevhid öyle bir nurdur ki, insanın hem bu dünyasını, hem de ahiretini aydınlatır. Aslolan onun sadece dilimizle söylenmesi değil, aynı zamanda hayatımızı bütün yönleriyle şekillendirmesidir.

Şair ne güzel söylemiş:

İkilik yok birlik var -- Yalnız bunda dirlik var

Yalnız bundadır felah -- Lâilâhe illallah.




Hazırlayan: Dr. Durak PUSMAZ

İstanbul Haseki Eğitim Merkezi Öğretmeni

Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu





1 Nebhani, el-Fethu’l-kebır, I, 85

2 Buhari, ilim, 33, Rikak, 51

3 Ebu Davûd, Cenaiz, 1 5-16

4 Müslim, İman, 58 ; Ebu Davud, Sünnet, 14

5 İbn Mace, Edeb, 55

6 Muvatta’, Hac, 246

 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
ALLAH’A YAKINLAŞMA VESİLESİ: KURBAN

İLİ :ANKARA
AY-YIL :KASIM-2010
TARİH : 12/11/2010

94192811987089064501.jpg



ALLAH’A YAKINLAŞMA VESİLESİ: KURBAN

Muhterem Kardeşlerim!
[FONT=&quot]İnsanlık tarihiyle neredeyse yaşıt olan kurban, uygulamada farklılık arz etse de, bütün ilahi dinlerdeki ortak ibadetlerden biridir. Kur’an-ı Kerim’de: “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık.”1 buyrulmuştur. Rabbimize yakınlaşmanın, verdiği nimetlere şükretmenin, O’nun sevgisini bütün sevgilerin üstünde tutmanın ve Allah’ın emirlerine teslim olmanın bir göstergesidir kurban. Kestiğimiz kurbanlar, bize Hz. İbrahim’in sadakatini, oğlu İsmail’in teslimiyetini ve her ikisinin de kazandıkları zorlu imtihanı hatırlatmaktadır. [/FONT]
Değerli Kardeşlerim!
Kur’an-ı Kerim’de dini sembollerden biri olarak ifade edilen kurban, başlı başına bir kulluk göstergesi olarak nitelendirilmektedir.2 Yüce Rabbimiz; “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes”3“Âdemoğlu, kurban bayramı günlerinde Allah için kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmış olamaz.”4 ifadesiyle bu ibadetin önemine dikkatlerimizi çekmektedir. Bu nedenle gerekli şartları taşıyanların kurban kesmeleri, dini bir görevdir. buyurmakta, Resulullah(s.a.s.) Efendimiz de;

Aziz Kardeşlerim!
Bütün ibadetler, kulun kendini olgunlaştırması ve yüce Yaratıcısına yaklaşması gayesiyle yapılmalıdır. Kurban ibadetinin amacı da, Allah’ın rızasını kazanma ve O’nun isteğine boyun eğmedir. Bu nedenledir ki yüce Kitabımızda, kurbanın kan ve etinin değil, teslimiyet ve sadakatimizin Allah’a ulaşacağı bildirilmiştir.5 Böyle bir gaye, hayvanı, eti ve derisi için kesilmenin çok ötesinde bir yere taşıyarak, ona kurban özelliği kazandırır. Bu ibadeti yerine getiren kimseyi de, takvaya ve ‘sevilen kul’ olma üstünlüğüne ulaştırır.
Kurban ibadeti, toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutarak, aramızdaki sevgi ve dostluğun yaygınlaşıp, pekişmesini de sağlar. Gerektiğinde servetimizi paylaşabilme erdemini kazandırır. Bizi dünya malına aşırı derecede tutkunluktan kurtarır.

Kardeşlerim!
İşlerimizi iyi ve güzel yapmamızı, tüm yaratılmışlara karşı merhametli olmamızı öğütleyen yüce dinimiz, kurban kesme konusunda da aynı duyarlılıkla hareket etmemizi emretmiştir. Buna göre kurban edilecek hayvanlara eziyet edilmemeli, hayvanların kesimi mutlaka ehil kimselerce yapılmalı, kurban atıkları gelişigüzel yerlere bırakılmamalı ve çevre temizliğine özen gösterilmelidir.
Bu hususlara riayet ederek keseceğimiz kurbanlarımızın kabul olmasını yüce Rabbimizden niyaz ediyorum.



Hazırlayan: Dr. Ülfet GÖRGÜLÜ
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu

1. Hac, 22/34
2. Hac, 22/32-36
3. Kevser, 108/2
4. Tirmizi, Edahi, 1
5. Hac, 22/37

 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
ŞÜKÜR NİMETLERİ ARTIRIR



İLİ : ANKARA
AY-YIL : KASIM - 2010
TARİH : 19/11/2010

97508493943673735584.png



ŞÜKÜR NİMETLERİ ARTIRIR

Değerli Kardeşlerim!
Rabbimiz, okumuş olduğum ayet-i kerimede bize şöyle bir çağrıda bulunuyor: “Beni anın ki Ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin.”1

Muhterem Müminler!
Âlemlerin Rabbi, bizi şerefli ve mükemmel bir varlık olarak yarattı. Her birimizi, dilediği gibi şekillendirdi. Varlık âleminin sayısız nimetlerini önümüze serdi. Bizi, bütün bu nimetlerden yararlanabilecek duyu ve yeteneklerle donattı. Sonra da, hangimiz daha güzel işler yapacak diye bizi sınamak için dünyaya gönderdi. Bizler, bu dünyada birer misafir olarak bulunuyoruz. Gözümüzü çevirdiğimiz her yerde Allah'ın nimetlerini görüyoruz. Her lokmada O'nun ikramlarını tadıyor, her nefeste O'nun bize bağışladığı hayatı soluyoruz. Biliyoruz ki bütün bunlar bizim içindir. Bu gerçeği, âlemlerin Rabbi, Yüce Kitabımız Kur'an'da bize şöyle haber veriyor: “Görmedin mi: Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini Allah sizin hizmetinize verdi. Açık ve gizli nimetlerini üzerinize yağdırdı.”2

Muhterem Kardeşlerim!
[FONT=&quot] Bir an için duralım ve son birkaç saatimizi düşünelim. Bu birkaç saat içinde üzerimize yağan nimetleri şöyle bir hatırlayalım. O nimetlerden her birinin nerelerden gelip bizi bulduğunu düşünelim. O nimet, toprağın derinliklerinden çıkan bir ağacın meyvesi ise, Allah onu çeşitli evrelerden geçirerek bizim için hazırlamıştır. Eğer o, bir damla su ise, Allah onu okyanuslardan bulutlara, bulutlardan yeryüzüne indirmiş, nihayet bardağımıza kadar bizim için getirmiştir. Eğer o bir ışık ise, Allah onu göklerin derinliklerindeki [/FONT]güneşten bize göndermiştir. Yüce Rabbimizin ikramını gördükten sonra, bir bakalım, bütün benliğimizi kaplayan o şükran duygusu bizi nerelere götürecek! İşte o zaman Rabbimizin bize bağışladığı bunca nimet arasında şükretmenin ayrı bir yeri olduğunu göreceğiz. Onun içindir ki, Yüce Allah, Lokman Suresinin 12. ayetinde şöyle buyurur: “Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır.”3
Aziz Mü'minler!
Şükür; nimet, lütuf ve ihsanlarından dolayı, Rabbimize minnet ve şükran duygularımızı ifade etmektir. Şüphesiz her nimetin, bir şükrü ve beraberinde getirdiği sorumluluklar vardır. Şunu iyi bilelim ki, şükretmek sadece dille “Ya Rabbi şükür” demek değildir. Şükür, her nimeti, Allah'ın razı olacağı şekilde değerlendirmektir. Aldığımız her nefesin, hayatımızın, gençliğimizin, zenginliğimizin, ilmimizin kendine has bir şükrü vardır. Zekât ve sadaka vermek, kazandığımız helal servetin şükrüdür. Bildiğimiz hakikatleri öncelikle kendi hayatımızda tatbik etmek ve başkalarına da öğretmek, ilmin şükrüdür. Sahip olduğumuz gençlik enerjisini, hak, hakikat ve insanlığa hizmet uğrunda harcamak, gençliğin şükrüdür.

Değerli Kardeşlerim!
Şükür, nimetlerin artmasına, isyan ve nankörlük ise bu nimetlerin yok olmasına sebebiyet verir. Bu itibarla nimetlerin artışı veya yok oluşu bir anlamda bizim tutum ve davranışlarımıza bağlıdır. Nitekim Yüce Mevlamız Kuran-ı Kerim'de: “Andolsun şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.”4 buyurmak suretiyle bu hususu dile getirmektedir.

Hutbemi, Efendimiz(s.a.s)’in tavsiye ettiği bir dua ile bitirmek istiyorum: “Allahım! Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana lâyık ibadet etmek için bana yardım eyle!”5


1- Bakara 2/152.
2- Lokman, 31/20
3- Lokman, 31/12
4- İbrahim, 14/7.
5- Ebû Dâvûd, Vitir 26.
6- Bakara,2/152

Hazırlayan ve Redaksiyon:
D.İ.B. Hutbe Komisyonu​
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
HİCRET

İL : ANKARA
AY-YIL : ARALIK- 2010
TARİH : 03/12/2010

81904701959437482787.jpg


HİCRET

Değerli Müminler!
Yüce Allah, emir ve yasaklarını insanlara tebliğ etmek üzere peygamberler göndermiştir. Görevleri sadece insanları doğru yola ulaştırmak olan bu kutlu elçilerin hemen hepsi, pek çok işkence ve zulme maruz kalmışlardır. Bazısı öldürülmüş, bazısı yurtlarından göçe zorlanmış, bazıları da toplumdan soyutlanarak baskı altında tutulmuşlardır. Halbuki bu kutlu elçiler, gönderildikleri toplum için rahmet, şefkat ve sevgi kaynağı idiler. Onlara gönül kapılarını kapatan toplum, aslında insanî fazilet ve erdemlere kapısını kapatmaktaydı. Allah elçilerini bağrına basan toplumlar ise, insanî erdemlere, aydınlığa kucak açmaktaydı.

Allah elçilerinin sonuncusu, alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed de insanları, şirki ve küfrü, vahşet ve zulmü terk edip sadece Yüce Yaratana ibadete, adalete, merhamete, insanî erdemlere davet etmekteydi. Mekkeli müşrikler bütün insanlığa rahmet olarak gönderilen bu Yüce Elçi’ye akla hayale gelmedik işkence ve zulmü reva gördüler. O’na kucak açma, O’nunla insanlık onuruna yeniden ulaşma yerine; O’nu dışladılar, hayatına kastettiler. Bu ağır baskılar altında tebliğ ve davet görevini yerine getiremeyeceğini anlayan Kâinatın Efendisi, Miladi 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret etti. Bu hicret asla bir kaçış olmadığı gibi; sıradan bir göç de değildi.

Muhterem Müslümanlar!
Hicret; İslâm davasının hedefe giden yolunda bir dönüm noktasıdır. Hicret; İslam toplumunun teşkilatlanması, bir güç haline gelmesi ve çevresine kendini kabul ettirmesi sürecinin ilk adımı olmuştur. Hicret; her vesile ile birlik, beraberlik ve dayanışmayı vurgulayan İslam’ın hayat bulmasına yol açan önemli bir olaydır. Hicret; imanın maddi güç karşısında kazandığı zaferin simgesidir. Hicret, Allah rızası için; anadan, babadan, yardan, diyardan, maldan, mülkten hatta candan, evlattan vazgeçişin, ibretli ve meşakkatli kıssasıdır.

Hicret; her şeylerini Allah için, göz kırpmadan terk eden Mekkeli Muhacirler ile onları bağırlarına basan, muhtaç oldukları halde onları kendilerine tercih eden Medineli Müslümanların, Ensarın destanıdır. Bu destanda fedakârlık, kardeşlik, ahde vefa, birlik ve beraberlik, değerlerin paylaşımı, özgürlük aşkı, adalet, saygı ve hoşgörü temel konulardır. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimizin Medine'ye hicreti bu değerlerin insanlığa yeniden kazandırılması yolunda verilen mücadelenin en önemli aşamasıdır. Hicret; Allah’a ibadete, insanî erdemlere, rahmet ve medeniyete gönlünü açanların zaferi; bu değerlere kapılarını kapatanların mağlubiyetidir. Hicret; nurun hayat buluşu, karanlığın aydınlığa dönüşüdür. Bu büyük dönüşümün gerçekleşmesine katkıda bulunmuş olmanın Allah katında elbette bir mükâfatı vardır. Yüce Kitabımız Kur’an bu mükâfatı: “İman edip hicret edenlerin ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir.”[1] ayetiyle dile getirmektedir.

Aziz Kardeşlerim!
Hicreti süsleyen tablolarda çağımız insanı için alınacak birçok ibret ve ders vardır. Bencilliğin, maddeperestliğin, çıkarcılığın, adaletsizliğin tahrip ettiği insanlığın aydınlığa çıkışı; hicretle başlayan ve yeşeren insanî değerlerin, fedakârlık ve kardeşlik örneklerinin hayat bulması ile mümkündür.
Günahlarla, isyanlarla kirlenen gönül dünyamızın, kulluğa, itaate, ibadete yönelmesinin de gerçek hicret olduğunu unutmayalım.



1. Tevbe, 9/20.
2. Buhari, Sahih, İman, 4 c.1 s. 8-9;



Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 04.02.2005 tarihli hutbesidir.

 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator

[FONT=&quot]İNSAN HAKLARI VE İSLÂM[/FONT]

[FONT=&quot][/FONT]

[FONT=&quot]İLİ :ANKARA[/FONT]

[FONT=&quot]AY-YIL :ARALIK-2010[/FONT]

[FONT=&quot]TARİH : 10/12/2010[/FONT]
52238779648029598511.jpg


[FONT=&quot]İNSAN HAKLARI VE İSLÂM[/FONT]

[FONT=&quot]Muhterem Kardeşlerim![/FONT][FONT=&quot] [/FONT]

[FONT=&quot]Yüce Rabbimiz; “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.”1 buyurarak varlıkların en şereflisi kıldığı biz kullarına, vazgeçilmez ve dokunulmaz haklar vermiştir. Din, dil, ırk, cinsiyet ve sosyal statüsüne bakılmaksızın hemen her insanın yaşama, din ve düşünce özgürlüğü, özel hayatının gizliliğine saygı, adil yargılanma ve mülkiyet gibi temel hakları vardır. [/FONT]

[FONT=&quot]Genelde tüm ilahi dinlerin, özelde de İslâm’ın korumayı amaçladığı beş temel esas vardır ki, bunlar; dinin, canın, aklın, neslin ve malın korunmasıdır. Dinimizin getirdiği hükümler bu beş esasın, dolayısıyla insanların hak ve menfaatlerinin korunmasına yöneliktir.[/FONT]

[FONT=&quot]Kıymetli Kardeşlerim[/FONT][FONT=&quot]! [/FONT]

[FONT=&quot]Yüce Rabbimiz; “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır.”2 buyurarak, hayat hakkının önemine dikkat çekmektedir. Bu çerçevede soykırım ve katliamın yasak olması, savaş halinde iken bile kaçan yaralıların öldürülmemesi gerektiği, kadınlara, çocuklara ve din adamlarına dokunulmaması gibi hükümler de3 İslâm’ın hayat hakkına verdiği önemin birer yansımasıdır. [/FONT]

[FONT=&quot]Dinimiz bir taraftan insanın hayat hakkını kutsal sayıp, teminat altına alırken, öte taraftan kişilerin şahsiyetlerini ve özel hayatlarını da korumayı amaçlamıştır. Bu nedenledir ki, dedikodu, gıybet, iftira, alay etmek, kötü lakap takmak gibi insan onurunu rencide edici her türlü söz ve davranış yasaklanmıştır.4 Yine insanların birbirlerine kötü zan beslemelerinin ve gizli hallerini araştırmalarının yasaklanması,5 evlere izinsiz girilemeyeceğinin belirtilmesi6 özel hayata saygı gösterilmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır.[/FONT]

[FONT=&quot]Değerli Kardeşlerim! [/FONT]

[FONT=&quot]Bir toplumda insan haklarının hayat bulması ve gelişmesi; hukukun üstünlüğüne ve adaletin varlığına bağlıdır. Bu sebeple Kur’an-ı Kerim’de ve Resulullah Efendimizin sünnetinde adalete devamlı vurgu yapılmış, haksızlığın ve zulmün hem dünyevi cezayı hem de uhrevi azabı gerektireceği hatırlatılmıştır. Rabbimiz, adaletle muamele edilmesini isterken7, şahsi menfaat, akrabalık ve düşmanlık gibi durumların bu ilkeden sapmayı mazur göstermeyeceğini bildirmiştir.8 Ahirette adaletle hükmedileceği hakikati de ısrarla vurgulanmıştır.9 [/FONT][FONT=&quot][/FONT]

[FONT=&quot]Adaletin yakından ilgili olduğu diğer bir kavram da eşitliktir. İslâm nazarında insanlar hak ve değer bakımından eşittir. Kimsenin diğerine karşı, ırk, renk, cinsiyet ve dil bakımından bir üstünlüğü yoktur. Kur’an’a göre yegane üstünlük ölçütü takvadır.10 Peygamber Efendimiz de Veda Hutbesinde evrensel anlamda eşitlik ilkesine vurgu yaparak; “Ey insanlar! Dikkat edin, Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arab’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arab’a, kızılın siyaha, siyahın da kızıla takvadan başka bir üstünlüğü yoktur.”11 buyurmaktadır.[/FONT]

[FONT=&quot]Kardeşlerim! [/FONT]
[FONT=&quot]Kur’an ve sünnet terbiyesinde yetişmiş bir mümin, başkalarının hak ve hukukuna tecavüzde bulunamaz, kimseye eziyet edemez. Bizler de birbirimizin haklarına saygı ve riayeti dini bir görev kabul edip, Kur’an’ın ruhunu ve sünnetin örnekliğini esas alarak Yüce Rabbimizin rızasına erişmeye çalışmalıyız. Hutbemizi, Resulullah Efendimizin konunun önemine dikkat çeken şu uyarısıyla bitirelim; “Kimin üzerinde din kardeşinin namusu ya da malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmadığı kıyamet gününden önce onunla helalleşsin. Aksi takdirde kendisinin salih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktarınca sevabından alınır, hak sahibine verilir. İyilikleri yoksa, zulüm yaptığı kardeşinin günahından alınır, onun üzerine yükletilir.”12 [/FONT][FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]

[FONT=&quot]Hazırlayan: [/FONT][FONT=&quot]Dr. Ülfet GÖRGÜLÜ[/FONT]

[FONT=&quot] Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı[/FONT]

[FONT=&quot]Redaksiyon:[/FONT][FONT=&quot] D.İ.B. Hutbe Komisyonu[/FONT]

[FONT=&quot] [/FONT]

[FONT=&quot]1. İsrâ, 17/70 [/FONT]

[FONT=&quot]2. Mâide, 5/32[/FONT]

[FONT=&quot]3. Buhârî, Cihad, 147-148 [/FONT]

[FONT=&quot]4. Hucurât, 49/11 [/FONT]

[FONT=&quot]5. Hucurât, 49/12[/FONT]

[FONT=&quot]6. Nûr,24/27-28[/FONT]

[FONT=&quot]7. Nisa, 4/58[/FONT]

[FONT=&quot]8. Mâide, 5/8; Nisa, 4/135[/FONT]

[FONT=&quot]9. Yûnus, 10/54; Enbiya, 21/47[/FONT]

[FONT=&quot]10. Hucurât, 49/13[/FONT]

[FONT=&quot]11. Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 411[/FONT]

[FONT=&quot]12. Buhârî, Mezâlim, 11[/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator

MÜSLÜMANA VEFA YAKIŞIR



İLİ :ANKARA

AY-YIL :ARALIK-2010

TARİH : 24/12/2010

14655554084055824850.png



MÜSLÜMANA VEFA YAKIŞIR

Muhterem Müslümanlar!

Dinimizin emrettiği güzel davranışlardan biri de vefadır. Yüce Allah hutbemin başında okuduğum ayeti kerimede: “Ahde vefa gösterin, doğrusu verilen ahidde sorumluluk vardır.”1 buyurmaktadır Sözünde durmak, yapılan iyiliği unutmamak, haksızlık yapmamak manalarına gelen vefa, Müslümanın en belirgin özelliklerindendir. Zaten kulluk da, Allah’a karşı bir vefa borcu değil midir? Öyleyse en vefalı kimse, her şeyini borçlu olduğu Rabbini tanıyan ve O’na layıkıyla kulluk etmeye çalışan kimsedir.

Değerli Kardeşlerim!

Her konuda bize örnek olan Hz.Peygamber(s.a.s.) vefa konusunda da en güzel örneğimizdir. Efendimizin hayatı baştan sona vefa tablolarıyla doludur. Bizlere ders olması bakımından birkaç misal sunalım.

Habeş hükümdarının elçileri Hz. Peygamber (s.a.v)’in huzuruna gelmişlerdi. Efendimiz onlarla yakinen ilgilenmiş, bizzat hizmet etmişti. Bu özel ilginin sebebini de şöyle açıklamıştı: “Bunlar Habeşistan’a göç etmiş olan ashabıma yer göstermiş, ikram etmişlerdi. Şimdi ben de onlara hizmet etmek istiyorum.”

Peygamber Efendimiz(s.a.s.) kendisine destek verenleri hiçbir zaman unutmamış, her vesileyle onlara karşı kadirşinaslığını göstermiştir. En zor anlarında en yakın destekçisi olan Hatice Validemizi vefatından sonra da hep rahmetle anmış, onun akrabasıyla bile yakından ilgilenmiştir. Yine amcası Ebu Talib’in eşi Fatma Hatun’a karşı gösterdiği kadirşinaslık da göz yaşartacak kadar ibretlidir. Müslüman olduktan sonra Medine-i Münevvere’ye hicret eden bu kadın vefat ettiğinde; Efendimiz: “Anam öldü” demiş, gömleğini kefen olarak ona vermiş ve bizzat onu kendisi kabre indirmiştir. Bu ilginin sebebini soranlara ise şu karşılığı vermişti; “Ebu Talib’ten sonra bu kadıncağız kadar bana iyiliği dokunan hiç kimse yoktur... O benim anamdı. Kendi çocukları aç dururken o önce benim karnımı doyurur, saçımı tarardı.”2


Aziz Kardeşlerim!

Rasulullah’ın vefası sadece dostlara karşı değildi. O, en azılı düşmanlarına karşı bile vefalıydı. Nitekim, hicret esnasında Hz. Ali’yi geride bırakması, kendisine emanet edilen malları gerideki hasımlarına iade etmesi içindi.

Hz. Peygamber (s.a.v)’ in mektebinde yetişen ashab da vefa hususunda aynı titizliği göstermiş, ahidlerine sadık kalmışlardır. Hz. Ömer (r.a)’ın Şad b. Ebi Vakkas’a yazdığı mektup çok ilginçtir. Ömer(r.a) ın vefa hususundaki hassasiyetine bakın:

“Ahde vefada titizlik gösterin. Sözde durmak için yapılan hata helake götürmez, fakat vefasızlık hesabına yapılan hata mahveder. Vefasızlık da sizin alçalmanız, düşmanlarınızın ise yükselmesi vardır. Böylece siz zaafa uğrarsınız, düşmanlarınız ise güç kazanır. Biliniz ki; sizi Müslümanlar için utanç ve hakaret sebebi olmaktan şiddetle men ederim.”



Değerli Kardeşlerim!

Din ve dindarlığın Allah’a ve O’nun yaratıklarına karşı vefalı olmakla ilgili olduğunu hatırdan çıkarmayalım. Sosyal hayatın huzur ve güveni için yüce Rabbimizin ve Peygamber efendimiz(s.a.s.)’in bildirmiş olduğu ulvî değerlere uygun hareket edelim. Aksi halde, fert ve toplumsal yaşantımızda büyük sıkıntılarla karşılaşabiliriz.

Hutbemizi, Efendimiz(s.a.s.)’in şu hadis-i şerifiyle noktalayalım: “Kendisine güvenilmeyen kişinin imanı, vefasız kişinin de dindarlığı olgunluğa erişmemiştir.”3








Hazırlayan: Ali Rıza Temel

Haseki Eğitim Merkezi Öğretmeni

Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu





1. İsra, 17/34

2. İbn Abdilberr, İstiab. 1/369

3. el-Münzirî, et-Tergîb ve't- Terhîb, c. IV, s. 5.

 
Üst