لَّكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيك
وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَالْمُقِيمِينَ الصَّلاَةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكَاةَ
وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ أُوْلَئِكَ سَنُؤْتِيهِمْ أَجْرًا عَظِيمًا
Lâkinir râsihûne fîl ilmi minhum vel mu’minûne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablike vel mukîmînes salâte vel mu’tûnez zekâte vel mu’minûne billâhi vel yevmil âhir(âhiri), ulâike senu’tîhim ecren azîmâ(azîmen).
Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve
müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı
kılanlar, zekâtı verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte
onlara pek yakında büyük mükâfat vereceğiz. (Nisa: 4/162)
Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve
müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı
kılanlar, zekâtı verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte
onlara pek yakında büyük mükâfat vereceğiz. (Nisa: 4/162)