Kıyamet günü haktır. Semalar, yıldızlar, yer, dağlar, denizler, hayvanlar, bitkiler, ma'denler paramparça olup yok olur. O gün semalar parçala-nır, yıldızlar dökülür, yer ve dağlar toz duman olur. Bu yok olma kaybolma işi birinci üfürüşle alakalıdır. (Sûra birinci üfürüş.) İkinci üfürüş ile kabirlerinden bütün mahlukat kalkar ve mahşere giderler. Felsefeciler semaların ve yıldızların yok edilmesine cevaz vermezler. Ezelî ve ebedî olduklarıyla hükmederler. Sonra gelenleri kendilerini islam zümresinden çıkarttı. Bazı îsîamî hükümleri de yaparlar. (Bu itikadlarıyla kafir olurlar).
Şaşılacak iş ki bazı müslümanlar, bunların bazısını müslüman zanne der­ler. Halbuki bunlar kat'î delilleri ve peygamberlerin icmasını inkar ederler. Allahu Teala;
"Güneş dürüldüğü zaman, yıldızlar döküldüğü zaman"
"Sema yarılıp Rabbisini dinleyip boyun eğdiği zaman"
"O gün sema açılıp kapı kapı olmuştur.” buyuruyor. Bu gibi misaller Kur'an'da çoktur.
Bunlar bilmezler ki sırf Kelime-i Şehadeti söylemek islamda yeterli değildir. Belki zaruretle dinde olduğu bilinen şeylerin tamamını tasdik etmek lazımdır. Küfürden sakınmak lazımdır, ki islamın tahakkuku o zaman düşünülebilir. Bunlarsız imanın olması, dikenli ağacı elle soymak-tan daha zordur. (Sadece dil ile söylemek yetmez.)
Sırat köprüsü haktır, mizan haktır, hesaba çekilmek haktır. Bunların herbirini Sadık Haberci Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) haber verdi. Bazı cahillerin nübüvvet tavrını (uslubunu) uzak görmeleri, itibardan düşüktür. Peygamberlerin karakteri aklın kavramasından uzaktır. Peygam berlerin bütün haberlerini akla tatbik edip aralarını uydurmaya çalışmak (Akılla Peygamberliğin durumunu anlamak) Peygamberliği inkar sayılır. Burda yapılacak şey, Peygamberi taklittir. Bilmezler mi Peygamberlik, aklın anlayışına muhaliftir. Belki akıl Peygamberleri taklid olmadan yüksek hedefleri elde etmeye yol bulamaz. Muhalefet etmek, anlamamaktandır. Muhalefet an­cak anladıktan sonra yapılır.
Cennet ve Cehennem mevcutturlar. Kıyamet günü bir taife hesaptan sonra cennete girer, bir taifede cehenneme girer. Cennet ehlinin sevabı ve cehennem ehlinin azabı ebedîdir, kesilmez. Kesin kat'î deliller bunu kuvvetlendirir.
Fusus kitabının yazarı (Muhyiddin A'rabi) der ki "Herkesin sonunda varacağı yer rahmet-tir. Allah'ın, rahmeti herşeyi kapladı. Kafirler için azab üç ahkab (3x80 sene) kalırlar. Sonra cehennem onlar için soğuk ve emin olur: İbrahim'e (Aleyhisselam) olduğu gibi. Allah Subhanehu vadinden dönebilir. Hiçbir kalb erbabı kafir­lerin cehennemde ebedî kalacağını söylememiştir.”
(Bu zatın görüşleri) doğrudan uzak vaki oldu. Rahmetin genişliği ve umumîliği, dünyada mü'min ve kafirlere yaygındır; Ahirette rahmetin kokusu kafirlerin burnuna ulaşamaz. Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Allah'ın rahmetinden ancak kafirler topluluğu, ümit keser."
yine şöyle buyuruyo;
"Rahmetim herşeyi kuşatmıştır onu müttekîlere ve zekatını verenlere, ayetlerimize iman edenlere yazacağım."
Sanki (Fusus kitabının yazarı) ayetin evvelini okudu, sonunu terk etti. Şu ayette;
"Allah'ın, resullere olan va'dinden döneceğini zannetmeyin."
sözden dönmenin caiz olmaması vaadı üzeredir. (Müjde haberle rinden dönmez, tehditten döner sanmayın.) Zira sırf vaadler üzere tahsis etmek caiz olmaz. Zira burdaki vaad, resullerin tasarrufları ve küffar üzere galip olmalarıdır. Bu zaten vaad (müjde) ve vaidi (tehdid)i içine alır. Resullere vaad, küffara vaîd (tehdit) tir. Bu ayet vaadden ve vaidden dönmenin yok olduğuna delalet eder. Bu ayet, bu zatın (Fusus kitabının yazarı) aleyine şahittir, lehine değil. Ayrıca vaadden dönmek, vaîdden dönmek gibi yalanı gerektirir. Çünkü bu sözün hakikati, (Allah Teala ezel-de bildiki kafirler cehennemde ebedî kalmazlar, bununla beraber bu ilminin hilafını haber verdi, onların işlerine riayet etmek için buyurdu ki; "Ebedi azabla onlara azab edeceğim” şeklinde olur.) Bu manaya izin vermekte tam bir çirkinlik vardır.
"İzzet sahibi olan Rabbin onların vasıflandırdıkları şeylerden münez-zehtir. Selam peygamberler üzerine olsun.”
Kalb erbabının, kafirlerin ebedî cehennemde kalmıyacağına icma etmesi (bu hükümde birleşmeleri), bu Şeyhin (Fusus yazarının) kendi keşiflerindendir. (Zaten) Keşifte hata ihtimali çoktur. Buna değer verilmez, hem de bu, ehli islamın icamasına muhalif olduğu durumda ( o keşfe hiç diğer verilmez.) (Mektubat-ı Rabbani 1. cilt, 266. mektubtan)
Şaşılacak iş ki bazı müslümanlar, bunların bazısını müslüman zanne der­ler. Halbuki bunlar kat'î delilleri ve peygamberlerin icmasını inkar ederler. Allahu Teala;
"Güneş dürüldüğü zaman, yıldızlar döküldüğü zaman"
"Sema yarılıp Rabbisini dinleyip boyun eğdiği zaman"
"O gün sema açılıp kapı kapı olmuştur.” buyuruyor. Bu gibi misaller Kur'an'da çoktur.
Bunlar bilmezler ki sırf Kelime-i Şehadeti söylemek islamda yeterli değildir. Belki zaruretle dinde olduğu bilinen şeylerin tamamını tasdik etmek lazımdır. Küfürden sakınmak lazımdır, ki islamın tahakkuku o zaman düşünülebilir. Bunlarsız imanın olması, dikenli ağacı elle soymak-tan daha zordur. (Sadece dil ile söylemek yetmez.)
Sırat köprüsü haktır, mizan haktır, hesaba çekilmek haktır. Bunların herbirini Sadık Haberci Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) haber verdi. Bazı cahillerin nübüvvet tavrını (uslubunu) uzak görmeleri, itibardan düşüktür. Peygamberlerin karakteri aklın kavramasından uzaktır. Peygam berlerin bütün haberlerini akla tatbik edip aralarını uydurmaya çalışmak (Akılla Peygamberliğin durumunu anlamak) Peygamberliği inkar sayılır. Burda yapılacak şey, Peygamberi taklittir. Bilmezler mi Peygamberlik, aklın anlayışına muhaliftir. Belki akıl Peygamberleri taklid olmadan yüksek hedefleri elde etmeye yol bulamaz. Muhalefet etmek, anlamamaktandır. Muhalefet an­cak anladıktan sonra yapılır.
Cennet ve Cehennem mevcutturlar. Kıyamet günü bir taife hesaptan sonra cennete girer, bir taifede cehenneme girer. Cennet ehlinin sevabı ve cehennem ehlinin azabı ebedîdir, kesilmez. Kesin kat'î deliller bunu kuvvetlendirir.
Fusus kitabının yazarı (Muhyiddin A'rabi) der ki "Herkesin sonunda varacağı yer rahmet-tir. Allah'ın, rahmeti herşeyi kapladı. Kafirler için azab üç ahkab (3x80 sene) kalırlar. Sonra cehennem onlar için soğuk ve emin olur: İbrahim'e (Aleyhisselam) olduğu gibi. Allah Subhanehu vadinden dönebilir. Hiçbir kalb erbabı kafir­lerin cehennemde ebedî kalacağını söylememiştir.”
(Bu zatın görüşleri) doğrudan uzak vaki oldu. Rahmetin genişliği ve umumîliği, dünyada mü'min ve kafirlere yaygındır; Ahirette rahmetin kokusu kafirlerin burnuna ulaşamaz. Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Allah'ın rahmetinden ancak kafirler topluluğu, ümit keser."
yine şöyle buyuruyo;
"Rahmetim herşeyi kuşatmıştır onu müttekîlere ve zekatını verenlere, ayetlerimize iman edenlere yazacağım."
Sanki (Fusus kitabının yazarı) ayetin evvelini okudu, sonunu terk etti. Şu ayette;
"Allah'ın, resullere olan va'dinden döneceğini zannetmeyin."
sözden dönmenin caiz olmaması vaadı üzeredir. (Müjde haberle rinden dönmez, tehditten döner sanmayın.) Zira sırf vaadler üzere tahsis etmek caiz olmaz. Zira burdaki vaad, resullerin tasarrufları ve küffar üzere galip olmalarıdır. Bu zaten vaad (müjde) ve vaidi (tehdid)i içine alır. Resullere vaad, küffara vaîd (tehdit) tir. Bu ayet vaadden ve vaidden dönmenin yok olduğuna delalet eder. Bu ayet, bu zatın (Fusus kitabının yazarı) aleyine şahittir, lehine değil. Ayrıca vaadden dönmek, vaîdden dönmek gibi yalanı gerektirir. Çünkü bu sözün hakikati, (Allah Teala ezel-de bildiki kafirler cehennemde ebedî kalmazlar, bununla beraber bu ilminin hilafını haber verdi, onların işlerine riayet etmek için buyurdu ki; "Ebedi azabla onlara azab edeceğim” şeklinde olur.) Bu manaya izin vermekte tam bir çirkinlik vardır.
"İzzet sahibi olan Rabbin onların vasıflandırdıkları şeylerden münez-zehtir. Selam peygamberler üzerine olsun.”
Kalb erbabının, kafirlerin ebedî cehennemde kalmıyacağına icma etmesi (bu hükümde birleşmeleri), bu Şeyhin (Fusus yazarının) kendi keşiflerindendir. (Zaten) Keşifte hata ihtimali çoktur. Buna değer verilmez, hem de bu, ehli islamın icamasına muhalif olduğu durumda ( o keşfe hiç diğer verilmez.) (Mektubat-ı Rabbani 1. cilt, 266. mektubtan)