Abdullah bin Mes’ud ki, Sahabe-i kiramdan,
Şöyle sual eyledi bir gün Resulullahtan:
Dedi: (Ya Resulallah, ölü kabre girince,
Ne ile karşılaşır her şeyden daha önce?)
Resul şöyle buyurdu bu sualine onun:
(Bana, bunu ilk defa sual eden sen oldun.
Dinle ya İbni Mes’ud, ölü kabre girince,
Vazifeli bir melek yanına gelir önce.
Onun adı Ruman’dır, eder ki şöyle avaz:
(Ey Abdellah, dünyada ne yaptıysan şimdi yaz!)
O der ki: (Yoktur benim ne kağıt, ne kalemim.
Mürekkebim bile yok, nasıl yazabilirim?)
Melek der ki: (Bu sözün, değildir hiç muteber.
Amellerini yazman elbette icab eder.
Kefenin kağıdındır, tükrüğün mürekkebin.
Parmakların kalemdir, yaz, ne ise amelin.)
Kefeninden bir parça koparıp ona verir.
O da, amellerini oraya yazıverir.
O kefen parçasını, alır sonra o melek,
O mevtanın boynuna asıverir dürerek.
Sonra da gayet korkunç iki melek gelirler.
Bir insan suretinde mevtaya görünürler.
Yüzleri siyah olup, yere değer saçları.
Ve gök gürlemesine, benzer konuşmaları.
Münker-Nekir denir ki, bu gelen meleklere,
Bunlar, kabir suali sorarlar ölenlere.
Ona da sorarlar ki: (Rabbin kim, dinin nedir?
Ve kimdir Peygamberin, kıblen dahi neredir?)
Saadetli kimseler, derler ki: (Rabbim Allah.
Peygamberim, hazret-i Muhammed Resulullah.
Dinim din-i islamdır, Kur’andır hem imamım.
Kıblem Kâbetullah’tır, müslümanlar ihvanım.)
Melekler tasdik edip onun dediklerini,
Derler ki: (Halas ettin elimizden kendini.)
Kabrini, yetmiş arşın büyütüp o kimsenin,
Cennetten, iki kapı açarlar onun için.
Sonra güzel kokular, nadide fesleğenler,
Getirip, mezarını güzel tezyin ederler.
Cennetin kokuları, açılan kapılardan,
Meyyitin üzerine yayılır hiç durmadan.
Hayatında yaptığı amelleri de yine,
Sevdiği bir dostunun girerek suretine,
Çok neşeli olarak, yanına geliverir.
Güzel şeyler söyleyip, onu hep eğlendirir.
Kabri nur ile dolar, onun bu gelişinde.
Ta kıyamete kadar olur neşe içinde.
Asırlar geçse bile, ona, çok kısa gelir.
Ve kıyamet kopması, ona çok sevgilidir.
KAFIRLERIN CEVABI
İtikadı bozuksa bir kimsenin mazallah,
(Rabbin kim?) sualine, diyemez (Rabbim Allah).
Melekler, bu kimseye çok şiddetli vururlar.
O anda, o kimsenin kabrine ateş dolar.
Çok kimse de vardır ki, diyemez (Dinim islam).
Bunun da itikadı değildir çünkü sağlam.
Melekler, buna dahi vururlar şiddet ile.
Onun da kabri dolar Cehennem ateşiyle.
Bazısı da (İmamım Kur’andır) diyemezler.
Çünkü Kur'an yolunda gitmezdi o kimseler.
Kimi de (Peygamberim, hazret-i Muhammed’dir).
Demek istese bile, olamaz buna kadir.
Çünkü dünyada iken, yapmıyordu sünneti.
Tam tatbik etmiyordu dini, islamiyet’i.
Kimi, (Kıblem Kâbe’dir) diye söyleyemezler.
Çünkü az yönelmişti kıbleye o kimseler.
Ve yine kâfirlere, kabirde Münker-Nekir,
Sual ettiklerinde: (Rabbin kim, dinin nedir?)
Onlar, buna (La edri), yani (Ben bilmem) derler.
O zaman kamçı ile vurur ona melekler.
Ve yine her kâfire sorar ki Münker-Nekir:
(Muhammed Resulullah hakkında fikrin nedir?)
Derler: (Ben bilmem ama, çoğundan duyar idim.
Bir şeyler söylerlerdi, ben de onu söylerdim.)
Melekler ona der ki: (Olmazsan ona tâbi,
Onun kim olduğunu bilemezsin tabii.)
Toprağa, (Sıkış!) diye emr olunur o zaman.
Ve mezar, sıkıştırır onu iki yanından
Öyle feci sıkar ki mezarı o kâfiri,
Birbirine geçer hep kaburga kemikleri.
Onlar, yattığı yerde, kıyamete kadar hep,
Çeşitli azaplarla olurlar hep muazzep.
Sonra çirkin suratlı, pis, kirli elbiseli,
Ve gayet fena kokan biri girer içeri.
Bu geleni görünce, iğrenir, nefret eder.
(Sen de nereden çıktın, yanımdan çekil git!) der.
O da der ki: (Ben senin kötü amellerinim.
Ta kıyamete kadar seninle beraberim.)
Bazısının ameli, bir (köpek) şekli alır.
Ta kıyamete kadar devam üzre ısırır.
Kimisinin ameli, olup büyük bir (yılan),
Kıyamet gününe dek, sokar onu durmadan.
Kiminin ameli de, girer (hınzır) şekline.
Ta kıyamete kadar ısırır onu yine.
Kimisinin ameli, olur koca bir (akrep).
Devamlı o kâfiri ısırır kabrinde hep...
Sevdiğin kullarının hürmetine ya Rabbi!
Bizi, mezarımızda eyleme bunlar gibi
Şöyle sual eyledi bir gün Resulullahtan:
Dedi: (Ya Resulallah, ölü kabre girince,
Ne ile karşılaşır her şeyden daha önce?)
Resul şöyle buyurdu bu sualine onun:
(Bana, bunu ilk defa sual eden sen oldun.
Dinle ya İbni Mes’ud, ölü kabre girince,
Vazifeli bir melek yanına gelir önce.
Onun adı Ruman’dır, eder ki şöyle avaz:
(Ey Abdellah, dünyada ne yaptıysan şimdi yaz!)
O der ki: (Yoktur benim ne kağıt, ne kalemim.
Mürekkebim bile yok, nasıl yazabilirim?)
Melek der ki: (Bu sözün, değildir hiç muteber.
Amellerini yazman elbette icab eder.
Kefenin kağıdındır, tükrüğün mürekkebin.
Parmakların kalemdir, yaz, ne ise amelin.)
Kefeninden bir parça koparıp ona verir.
O da, amellerini oraya yazıverir.
O kefen parçasını, alır sonra o melek,
O mevtanın boynuna asıverir dürerek.
Sonra da gayet korkunç iki melek gelirler.
Bir insan suretinde mevtaya görünürler.
Yüzleri siyah olup, yere değer saçları.
Ve gök gürlemesine, benzer konuşmaları.
Münker-Nekir denir ki, bu gelen meleklere,
Bunlar, kabir suali sorarlar ölenlere.
Ona da sorarlar ki: (Rabbin kim, dinin nedir?
Ve kimdir Peygamberin, kıblen dahi neredir?)
Saadetli kimseler, derler ki: (Rabbim Allah.
Peygamberim, hazret-i Muhammed Resulullah.
Dinim din-i islamdır, Kur’andır hem imamım.
Kıblem Kâbetullah’tır, müslümanlar ihvanım.)
Melekler tasdik edip onun dediklerini,
Derler ki: (Halas ettin elimizden kendini.)
Kabrini, yetmiş arşın büyütüp o kimsenin,
Cennetten, iki kapı açarlar onun için.
Sonra güzel kokular, nadide fesleğenler,
Getirip, mezarını güzel tezyin ederler.
Cennetin kokuları, açılan kapılardan,
Meyyitin üzerine yayılır hiç durmadan.
Hayatında yaptığı amelleri de yine,
Sevdiği bir dostunun girerek suretine,
Çok neşeli olarak, yanına geliverir.
Güzel şeyler söyleyip, onu hep eğlendirir.
Kabri nur ile dolar, onun bu gelişinde.
Ta kıyamete kadar olur neşe içinde.
Asırlar geçse bile, ona, çok kısa gelir.
Ve kıyamet kopması, ona çok sevgilidir.
KAFIRLERIN CEVABI
İtikadı bozuksa bir kimsenin mazallah,
(Rabbin kim?) sualine, diyemez (Rabbim Allah).
Melekler, bu kimseye çok şiddetli vururlar.
O anda, o kimsenin kabrine ateş dolar.
Çok kimse de vardır ki, diyemez (Dinim islam).
Bunun da itikadı değildir çünkü sağlam.
Melekler, buna dahi vururlar şiddet ile.
Onun da kabri dolar Cehennem ateşiyle.
Bazısı da (İmamım Kur’andır) diyemezler.
Çünkü Kur'an yolunda gitmezdi o kimseler.
Kimi de (Peygamberim, hazret-i Muhammed’dir).
Demek istese bile, olamaz buna kadir.
Çünkü dünyada iken, yapmıyordu sünneti.
Tam tatbik etmiyordu dini, islamiyet’i.
Kimi, (Kıblem Kâbe’dir) diye söyleyemezler.
Çünkü az yönelmişti kıbleye o kimseler.
Ve yine kâfirlere, kabirde Münker-Nekir,
Sual ettiklerinde: (Rabbin kim, dinin nedir?)
Onlar, buna (La edri), yani (Ben bilmem) derler.
O zaman kamçı ile vurur ona melekler.
Ve yine her kâfire sorar ki Münker-Nekir:
(Muhammed Resulullah hakkında fikrin nedir?)
Derler: (Ben bilmem ama, çoğundan duyar idim.
Bir şeyler söylerlerdi, ben de onu söylerdim.)
Melekler ona der ki: (Olmazsan ona tâbi,
Onun kim olduğunu bilemezsin tabii.)
Toprağa, (Sıkış!) diye emr olunur o zaman.
Ve mezar, sıkıştırır onu iki yanından
Öyle feci sıkar ki mezarı o kâfiri,
Birbirine geçer hep kaburga kemikleri.
Onlar, yattığı yerde, kıyamete kadar hep,
Çeşitli azaplarla olurlar hep muazzep.
Sonra çirkin suratlı, pis, kirli elbiseli,
Ve gayet fena kokan biri girer içeri.
Bu geleni görünce, iğrenir, nefret eder.
(Sen de nereden çıktın, yanımdan çekil git!) der.
O da der ki: (Ben senin kötü amellerinim.
Ta kıyamete kadar seninle beraberim.)
Bazısının ameli, bir (köpek) şekli alır.
Ta kıyamete kadar devam üzre ısırır.
Kimisinin ameli, olup büyük bir (yılan),
Kıyamet gününe dek, sokar onu durmadan.
Kiminin ameli de, girer (hınzır) şekline.
Ta kıyamete kadar ısırır onu yine.
Kimisinin ameli, olur koca bir (akrep).
Devamlı o kâfiri ısırır kabrinde hep...
Sevdiğin kullarının hürmetine ya Rabbi!
Bizi, mezarımızda eyleme bunlar gibi