Bir Müslüman çürük malzemeden bir cami yapar ve kısa bir süre sonra cami yıkılır. Bir fasık çok sağlam malzemeden bir meyhane yapar binlerce yıl yıkılmadan ayakta kalır.
Galip olan, fasıkın davası değil kullandığı doğru vasıtalardır. Mağlup olan da, Müslüman’ın davası değil kullandığı yanlış vasıtalardır.
Haklının galip, haksızın mağlup; Müslüman’ın galip, kâfirin mağlup; kuvvetin değil de hakkın galip olduğu bir dünya hayatı beklenirken büyük çoğunlukla tersini, yani kâfirin Müslüman’a, kuvvetin hakka galip geldiğini görüyoruz.
Neden?
Bu sorunun cevabını aradığımızda Bediüzzaman Said Nursi’nin "Lemeat"* adlı eserinin satır aralarında çok önemli açılımlara ulaşıyoruz.
Müslüman olsun kâfir olsun insanların kullandıkları vesileler çok önemlidir. Bir kâfir batıl bir dava için hak ve doğru vasıtalar kullandığı zaman muvaffak olur. Bir Müslüman hak bir dava için batıl ve yanlış vasıtalar kullandığı zaman başarısız olur. Burada galip olan kâfirin davası değil kullandığı doğru vasıtalardır. Mağlup olan da Müslüman’ın davası değil kullandığı yanlış vasıtalardır.
Çürük malzemeli cami yıkılır
Sonuç olarak, davanız ve kimliğiniz ne olursa olsun, doğru vasıtalar, doğru yöntemler kullanıyorsanız başarılı olursunuz. Kişinin başarılı olması davasının doğruluğunu veya yanlışlığını gösteren bir ölçü değildir.
Bir örnek yardımıyla meseleyi daha farklı boyutlarıyla anlamaya çalışalım. Bir Müslüman, insanlara yardım etmek istiyor, ancak çalışmıyor. Sonuç: Sefalet. Bir kâfir insanları ifsat etmek istiyor ve çok çalışıyor. Sonuç: Zenginlik. Bir Müslüman çürük malzemeden bir cami yapar ve kısa bir süre sonra cami yıkılır. Bir fasık çok sağlam malzemeden bir meyhane yapar, binlerce yıl yıkılmadan ayakta kalır. Burada dikkat edilirse kişi ve maksat önemli değil, başvurulan vasıta -çürük malzeme, sağlam malzeme- sonucu etkiliyor.
Önemli olan ahiret muvaffakiyeti
Şu da bir gerçek ki; kâfirin başarısı dünya ile sınırlıdır. Önemli olan ahiretteki akıbettir ki orada hak bizzat galiptir. Bir Müslüman’a düşen en önemli görev hem dünya hem de ahiret muvaffakiyetine sebep olacak amellerde bulunmasıdır.
Bir milleti yönetirken ilim, çalışma, gayret, sanat, hürriyet, dayanışma gibi vasıtalar kullanılıyorsa ardından kalkınma gelir. Ama bir milletin cehalet, tembellik, ayrımcılık, istibdat gibi yöntemlerle idare edilmesi halinde de ardından sefalet, yoksulluk, çaresizlik kaçınılmaz olur.
Filistin’e Risale-i Nur lazım
Bu açıdan bakarak İslam âleminin bugünkü zelil ve sefil durumunu irdeleyerek, “Acaba haklılar davalarında haksız vesileler mi kullanıyor?” diye düşünmek gerek. Mesela, Filistinliler haklı davalarında haksız vesileler kullanıyor olabilir mi? Bellerine bombalar bağlayarak bazen bir otobüste bazen kalabalık bir sokakta intihar ederek çoluk çocuk, kadın yaşlı, onlarca-yüzlerce masuma zarar vermeleri ilahî rahmet yerine ilahî gazabı mı celp ediyor? Filistinliler için zafer neden gelmiyor? Acaba İsrail tarafının zulümleri Filistin halkının doğru düşünme melekesini bozacak kadar psikolojik bir bozgunluk mu yaşatıyor?
Bana öyle geliyor ki, Filistin’in kurtuluşu için Filistin’e ve Filistinliye bir an önce Risale-i Nur ulaştırılmalı.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) savaşa girerken bile ashabıyla nakaratlar halinde söylediği şu sözlerdeki ölçüleri unutmayalım: "Çocuklara, kadınlara, yaşlılara, silahsızlara dokunulmayacak. Bitkilere, hayvanlara, mabetlere zarar verilmeyecek."
Herkese yetecek mutluluk var
Üzerinde bulunduğumuz yerküre, on milyarlarca insanı hayal edemeyeceği kadar mutlu edebilecek potansiyele sahip cömert bir kucaktır. Bu kucakta herkese yetebilecek kadar refah ve saadet vardır.
Yeter ki doğru vasıtalarla, doğru yöntem ve düşüncelerle istifade etmeye çalışalım.
Risale-i Nur'dan aldığımız ders ile müspet hareket yoluyla, dâhilde asayişi muhafazayla dünya barışını sağlama yönünde gayret etmek için Nur talebelerine çokça iş düşmektedir. Unutmayalım ki ne hayırda ne de şerde Cenab-ı Hak hiçbir amelimizi karşılıksız bırakmayacaktır.
Üstad Bediüzzaman'ın deyişiyle, "Allah imhal (mühlet) eder, ihmal etmez."