Bir Behzat Ç. videosu izleyerek güne başladım.
Yardımcısının, -adını unuttum- Ankaraya taşra diyene “Oğlum burası başkent başkent!! Eskiden burda deniz varmış!” repliğinin geçtiği video. Aklıma en sevdiğim Ankara şiiri geldi. Bana göre Ankarayı en iyi anlatan bir Atalay Demirci şiiri:
Seksenli yılların sonu
Doksanlı yılların başıydı
Seninle ilk karşılaşmamız
Korkmuştum senden Ankara
Çok büyük gelmiştin bana
Erkeklere bebe
kızlara gız
ve sana
Angara demeyi ben sende öğrendim.
Ve sonra birçok şeyi
Simidi mesela
En güzeli sendeymiş meğer
Meğer ben kışları boşuna sızlanmışım
Senin yanında kış
İlkbahara denkmiş Amasya da
Ayaz adını sanki senden almış gibi
Gururludur sabahları
Sen Ankara
Acımasız tarafımsın benim
Sokaklarında ıslıkdan başka bir şey çalmadığım
her sokak arasında içime ağladığım
Başkent denilen
Ama aslında başımın üstünde tepinen
Hala anlayamadığım
Büyük bir mahallesin.
Sende yaşanan her mevsim hakkını verir insana
Kışın bezdirir yazın terletir
Öyle ılıman falan olmak yok yani
Ya buz ya buhar yakışır sana
Adına çok şiir yazılan İstanbul a inat
Sakinsin çoğu zaman
Hiç düşündün mü Ankara
Senide fetheden biri olsaydı diye.
Ne garip isimleri vardır yavrularının
Mesela Şentepe
Halbuki hiç de gülmez oradakiler
Uzun, uzun binalardan oluşur adına inat
Demetevler
50 yıllıktır en az Yenimahalle
Hep sende yaşadım en fırtınalı aşklarımı
O kadar anlamlıydı ki
Hiç terk etmedim yalnızlığı
İlk girişte sana
Ne gülmüştük arkadaşlarla
Satılık yazıyordu kocaman kayalarda
Nerden bilirdim
O kayalar villa olacak yıllar sonra
Neden telaşlısın diye bu kadar
Çok düşünmüşümdür
Sonra anladım ki sen sakinsin Ankara
Asıl telaş seninle yaşamaya çalışan insanlarda
Evet
Öyle zordur ki seninle yaşamak
İlk gezdiğimde vücudunu otobüsle
Anladım ki bu yük sana ağır Ankara.
Hani her şehre bir renk vermek gerekse
Sana illaki gri düşerdi
Çünkü o zamanlar gök tıpkı yolların gibiydi
Yani anla işte be Ankara
Bir zamanlar diyorum havan çok kirliydi
Haber olurdun her sabah televizyonlara hatırlasana
Küçüktüm ben o zamanlar
Hani şu meşhur marş da olmasa
Hiç bir şey bilmiyordum hakkında
Ankara nın taşına bak gözlerimin yaşına bak
Senin taşın hala meşhur da
Gözlerde yaş kalmadı ağlayacak…
Atalay Demirci
Pencereden dışarı baktım. Havada sanki bulut yok, gökyüzü kıpırtısız ama alabildiğine gri. Gri, şehrimin rengi… Acaba başka bir şehre yakışır mı böyle gri? Ankaradan uzakta yaşayanlar için, Ankarayı yaşamayı bilmeyenler için mantıksızdır bu sevda.. Amma bir kere gönül vermişsen bu şehre alıverir içine seni. Seversin Ankarayı, içinde yaşadıkça daha çok seversin :)
Bu düşüncelerle yola çıktım, okula erken gitmem gerekiyordu. Çünkü bugün ilçe milli eğitim müdürlüğüne gidip günlerdir çevirisini yapcam diye gecelemek zorunda kaldığım raporu verecektik. Evden erken çıktım, yoldayken telefon çaldı, ve sevgili müdür yardımcım;
- Erken gelmene gerek yok, öğleden sonra gitcez. demesin mi? :S
Tabi çoktan yola çıktığım için bu telefon bir şey değiştirmedi. İyi de oldu erken gitmek :)
Hatice ve Nermin sağolsun çok eğlendim. Tabii İmran ve Sevilayın da hakkını vermek lazım.. :) Üstelik mutfak ekibiyle de aramızdaki buzları erittik. Günlerdir bitkin ve halsiz oluşuma dayanamayan aşçımız dün bir çay karışımı getirmişti, yetmeyeceğini düşünmüş olmalıki bir kavanoz dolusu daha getirmiş bugün. Uzun zamandır okulda yemek yememe yönündeki protestoma da son vermem için mutfak ekibi epey dil döktü :P Boşuna dememiş atalarımız erken kalkan yol alır diye.
Dün öğrencilerimden biri çok hastalanmıştı. Annesi ve babası çalıştığı için erken gelip alamadılar, ben de birebir ilgilenmek zorunda kaldım. Kucağıma aldım, onu yatırdım, arkadaşlarını uyardım. Tam bir şefkat abidesi oldum :P
Bunun etkisiyle sanırım, bugün üç öğrencim nazlı nazlı hasta olduklarını söylediler. Üçü de sırf yanıma sokulmak için ağlamaya çalıştı :(
Birinin hali vahimdi, annesini çağırmak zorunda kaldım. Kadıncağız geldi götürdü. Gri şehrim ayaz, hastalık mevsimidir şimdi her an :)
Dün hasta olan öğrencim beni rüyasında görmüş, ama çok üzgündü, önce anlatmak istemedi üzülürüm diye, sonra anlattı.. Hayırdır inşaAllah…
Saat üç buçuk gibi ilçeye gittik. Önce stratejik plan raporumuzu gösterdik. İlçeye kadar gitmişken geçen sene katıldığım hazırlayıcı eğitim sertifikasını da aldım. Okulumuz memurları kişinin kendisinin alması gerektiğini, başkasına verilmediğini söylediler. Halbuki ilçede sadece ismimi söyledim ve direk verdiler.
Sonra comenius için hazırladığımız raporu gösterdik. İlçedeki koordinasyon ekibindekiler baktılar ve “bunu kim yazdı?” dediler. Yardım almadan kendim yazdığımı ve çevirileri de kendim yaptığımı söyleyince çok şaşırdılar. Hatta “ben de yapsam anca bu kadar olurdu” dedi yetkili kişi :)
Nasıl sevindim anlatamam… Bu projenin en keyif aldığım anı, Bulgarın tekine azar çektiğim andı. Bol ünlemli cümlelerim karşısında; “I’m sorry, you are right, it was my fault (Üzgünüm, haklısın. Benim hatamdı.)” dedi ya, nasıl mutlu hissettim kendimi :)
Akşam eve dönerken sokak lambalarının etrafında oluşan harelere baktım. Griydi.. Anladımki buna sebep kirlilik değil, Angaramın üstüne başka renk uymaz da ondan böyledir…
Not: Uzun lafı kısası olmazmış; özetin özetidir yazdığım :)
Dipnot: Kağıt yapraklı, üzerine kalemle yazı yazabileceğim bir ajanda almak istediğimi daha önce söylemiştim, ancak kısmet olmadı :(
Yardımcısının, -adını unuttum- Ankaraya taşra diyene “Oğlum burası başkent başkent!! Eskiden burda deniz varmış!” repliğinin geçtiği video. Aklıma en sevdiğim Ankara şiiri geldi. Bana göre Ankarayı en iyi anlatan bir Atalay Demirci şiiri:
Seksenli yılların sonu
Doksanlı yılların başıydı
Seninle ilk karşılaşmamız
Korkmuştum senden Ankara
Çok büyük gelmiştin bana
Erkeklere bebe
kızlara gız
ve sana
Angara demeyi ben sende öğrendim.
Ve sonra birçok şeyi
Simidi mesela
En güzeli sendeymiş meğer
Meğer ben kışları boşuna sızlanmışım
Senin yanında kış
İlkbahara denkmiş Amasya da
Ayaz adını sanki senden almış gibi
Gururludur sabahları
Sen Ankara
Acımasız tarafımsın benim
Sokaklarında ıslıkdan başka bir şey çalmadığım
her sokak arasında içime ağladığım
Başkent denilen
Ama aslında başımın üstünde tepinen
Hala anlayamadığım
Büyük bir mahallesin.
Sende yaşanan her mevsim hakkını verir insana
Kışın bezdirir yazın terletir
Öyle ılıman falan olmak yok yani
Ya buz ya buhar yakışır sana
Adına çok şiir yazılan İstanbul a inat
Sakinsin çoğu zaman
Hiç düşündün mü Ankara
Senide fetheden biri olsaydı diye.
Ne garip isimleri vardır yavrularının
Mesela Şentepe
Halbuki hiç de gülmez oradakiler
Uzun, uzun binalardan oluşur adına inat
Demetevler
50 yıllıktır en az Yenimahalle
Hep sende yaşadım en fırtınalı aşklarımı
O kadar anlamlıydı ki
Hiç terk etmedim yalnızlığı
İlk girişte sana
Ne gülmüştük arkadaşlarla
Satılık yazıyordu kocaman kayalarda
Nerden bilirdim
O kayalar villa olacak yıllar sonra
Neden telaşlısın diye bu kadar
Çok düşünmüşümdür
Sonra anladım ki sen sakinsin Ankara
Asıl telaş seninle yaşamaya çalışan insanlarda
Evet
Öyle zordur ki seninle yaşamak
İlk gezdiğimde vücudunu otobüsle
Anladım ki bu yük sana ağır Ankara.
Hani her şehre bir renk vermek gerekse
Sana illaki gri düşerdi
Çünkü o zamanlar gök tıpkı yolların gibiydi
Yani anla işte be Ankara
Bir zamanlar diyorum havan çok kirliydi
Haber olurdun her sabah televizyonlara hatırlasana
Küçüktüm ben o zamanlar
Hani şu meşhur marş da olmasa
Hiç bir şey bilmiyordum hakkında
Ankara nın taşına bak gözlerimin yaşına bak
Senin taşın hala meşhur da
Gözlerde yaş kalmadı ağlayacak…
Atalay Demirci
Pencereden dışarı baktım. Havada sanki bulut yok, gökyüzü kıpırtısız ama alabildiğine gri. Gri, şehrimin rengi… Acaba başka bir şehre yakışır mı böyle gri? Ankaradan uzakta yaşayanlar için, Ankarayı yaşamayı bilmeyenler için mantıksızdır bu sevda.. Amma bir kere gönül vermişsen bu şehre alıverir içine seni. Seversin Ankarayı, içinde yaşadıkça daha çok seversin :)
Bu düşüncelerle yola çıktım, okula erken gitmem gerekiyordu. Çünkü bugün ilçe milli eğitim müdürlüğüne gidip günlerdir çevirisini yapcam diye gecelemek zorunda kaldığım raporu verecektik. Evden erken çıktım, yoldayken telefon çaldı, ve sevgili müdür yardımcım;
- Erken gelmene gerek yok, öğleden sonra gitcez. demesin mi? :S
Tabi çoktan yola çıktığım için bu telefon bir şey değiştirmedi. İyi de oldu erken gitmek :)
Hatice ve Nermin sağolsun çok eğlendim. Tabii İmran ve Sevilayın da hakkını vermek lazım.. :) Üstelik mutfak ekibiyle de aramızdaki buzları erittik. Günlerdir bitkin ve halsiz oluşuma dayanamayan aşçımız dün bir çay karışımı getirmişti, yetmeyeceğini düşünmüş olmalıki bir kavanoz dolusu daha getirmiş bugün. Uzun zamandır okulda yemek yememe yönündeki protestoma da son vermem için mutfak ekibi epey dil döktü :P Boşuna dememiş atalarımız erken kalkan yol alır diye.
Dün öğrencilerimden biri çok hastalanmıştı. Annesi ve babası çalıştığı için erken gelip alamadılar, ben de birebir ilgilenmek zorunda kaldım. Kucağıma aldım, onu yatırdım, arkadaşlarını uyardım. Tam bir şefkat abidesi oldum :P
Bunun etkisiyle sanırım, bugün üç öğrencim nazlı nazlı hasta olduklarını söylediler. Üçü de sırf yanıma sokulmak için ağlamaya çalıştı :(
Birinin hali vahimdi, annesini çağırmak zorunda kaldım. Kadıncağız geldi götürdü. Gri şehrim ayaz, hastalık mevsimidir şimdi her an :)
Dün hasta olan öğrencim beni rüyasında görmüş, ama çok üzgündü, önce anlatmak istemedi üzülürüm diye, sonra anlattı.. Hayırdır inşaAllah…
Saat üç buçuk gibi ilçeye gittik. Önce stratejik plan raporumuzu gösterdik. İlçeye kadar gitmişken geçen sene katıldığım hazırlayıcı eğitim sertifikasını da aldım. Okulumuz memurları kişinin kendisinin alması gerektiğini, başkasına verilmediğini söylediler. Halbuki ilçede sadece ismimi söyledim ve direk verdiler.
Sonra comenius için hazırladığımız raporu gösterdik. İlçedeki koordinasyon ekibindekiler baktılar ve “bunu kim yazdı?” dediler. Yardım almadan kendim yazdığımı ve çevirileri de kendim yaptığımı söyleyince çok şaşırdılar. Hatta “ben de yapsam anca bu kadar olurdu” dedi yetkili kişi :)
Nasıl sevindim anlatamam… Bu projenin en keyif aldığım anı, Bulgarın tekine azar çektiğim andı. Bol ünlemli cümlelerim karşısında; “I’m sorry, you are right, it was my fault (Üzgünüm, haklısın. Benim hatamdı.)” dedi ya, nasıl mutlu hissettim kendimi :)
Akşam eve dönerken sokak lambalarının etrafında oluşan harelere baktım. Griydi.. Anladımki buna sebep kirlilik değil, Angaramın üstüne başka renk uymaz da ondan böyledir…
Not: Uzun lafı kısası olmazmış; özetin özetidir yazdığım :)
Dipnot: Kağıt yapraklı, üzerine kalemle yazı yazabileceğim bir ajanda almak istediğimi daha önce söylemiştim, ancak kısmet olmadı :(