Çocuğun gerçek annesi kim?
Ortada bir çocuk ve bu çocuğu sahiplenen iki kadın vardı. İkisi de çocuğun kendi evladı olduğunu iddia ediyordu. Hz. Davud (as) öyle bir şey teklif etti ki; gerçek annenin kim olduğu bir anda anlaşıldı.
Hz. Davud zamanında genç bir kadın, çocuğunu alıp gezmeye çıkarmıştı. Dinlenmek amacıyla yeşillik bir yer bulup oraya oturdular. Bu sırada yanlarına başka bir kadın gelmişti. O kadının da yanında bir çocuğu vardı. Çocuklar hemen hemen aynı yaştalardı. Kadınlar tanıştılar. Sonradan gelen kadın diğer kadına nazaran yaşça büyüktü ve onun ablası konumundaydı.
Aralarında konuşurlarken çocuklar da önlerinde oynuyorlardı. Bu sırada büyük kadının çocuğu çalılıkların arkasına girip gözden kaybolmuştu. Annesi bunun farkında değildi. Orada aç bir kurt vardı. Çocuğu önünde görünce ağzıyla elbisesinden kapıp onu götürdü. Kadın çocuğunun ağlamasını duyunca sesin geldiği tarafa baktı. Ancak iş işten geçmişti. Kurt çocuğu kapıp koşarak kaçıyordu. Kadın kurdun peşinden koştuysa da ona yetişmesi imkansızdı.
Genç kadın da bu duruma çok üzülmüştü. Diğer kadın kötü niyetliydi. Hemen genç kadının çocuğunu kucağına alıp, “Bu çocuk benim” dedi. Genç kadın,
- Sen ne yapıyorsun? O çocuğun benim olduğunu sen de biliyorsun. Tamam çok üzüldün, seni anlıyorum; ama benim çocuğumu almana izin veremem, dedi.
Yaşlı kadın ise,
- Nereden senin çocuğun oluyor? Bu benim çocuğum. Esas senin çocuğunu kurt alıp götürdü, deyip duruyordu.
Aralarında büyük bir tartışma başladı. Tartışma tam kavgaya dönüşecekti ki, orada bulunanlar meseleyi Davud peygambere götürmelerini söylediler. Hz. Davud adil birisiydi ve haklının hakkını teslim ederdi. Bu teklifi iki kadın da kabul etti.
Kadınlar, Hz. Davud’un huzuruna çıktılar. Büyük kadın her türlü yalanı söylemekten çekinmiyor, yeminler ediyordu. Aynı zamanda genç kadını yalancılıkla itham edip ona iftira atıyordu. Büyük kadın bununla da kalmadı Hz. Davud’u ikna edebilmek için yalancı şahitler de getirdi. Bunda muvaffak da oldu. Hz. Davud kendisine aktarılan bilgilere göre bir hüküm verdi ve çocuğunun annesinin büyük kadın olduğunu söyledi.
Genç kadın çok kötü olmuştu. Göz göre göre çocuğu elden gidiyordu. Büyük kadına şöyle bir teklifte bulundu:
- İstersen gel bir de Süleyman’a gidelim. Artık o ne derse kabulümdür.
Hz. Süleyman, Hz. Davud’un oğluydu. Büyük kadın bu fikri kabul etti. Çünkü kendisine güveniyordu. Nasıl olsa yalan ve dolanla Hz. Süleyman’ı da ikna edebilirdi.
Hz. Süleyman her iki kadını da dikkatlice dinledi. Büyük kadın hakikaten tam bir dil cambazıydı. İkna kabiliyeti çok iyiydi. Karşısındaki insanın gözünü rahatlıkla boyayabiliyordu. Çocuğun gerçek sahibi genç anne ise haklılığını savunmakta aciz kalıyordu.
Hz. Süleyman bu sırada yanındakilere şöyle dedi:
- Bana hemen bir bıçak getirin. Bu çocuğu ikiye böleceğim ve bu şekilde kadınlar arasında paylaştıracağım.
Genç anne bu hükmü duyunca anne şefkatiyle hemen ileri atılıverdi. Hz. Süleyman’ın gerçekten çocuğunu keseceğini zannetti. Çocuğunun kılına bir zarar gelmesini istemezdi. Gözyaşları içinde şunları söyledi:
- Tamam efendim. Ben iddiamdan vaz geçiyorum. Çocuğa zarar gelmesin. Yavrum yeter ki yaşasın.
Bu şekilde Hz. Süleyman, çocuğun gerçek annesinin kim olduğunu anlamıştı. Çünkü diğer kadında rahatsızlık olabilecek herhangi bir durum oluşmamıştı. Çocuğu genç anneye verdi ve iyi kalbli anne çocuğuna kavuşmuş oldu.
(Buhari, 3244, 6387; Müslim, 1720)
ALİ DEMİREL
Ortada bir çocuk ve bu çocuğu sahiplenen iki kadın vardı. İkisi de çocuğun kendi evladı olduğunu iddia ediyordu. Hz. Davud (as) öyle bir şey teklif etti ki; gerçek annenin kim olduğu bir anda anlaşıldı.
Hz. Davud zamanında genç bir kadın, çocuğunu alıp gezmeye çıkarmıştı. Dinlenmek amacıyla yeşillik bir yer bulup oraya oturdular. Bu sırada yanlarına başka bir kadın gelmişti. O kadının da yanında bir çocuğu vardı. Çocuklar hemen hemen aynı yaştalardı. Kadınlar tanıştılar. Sonradan gelen kadın diğer kadına nazaran yaşça büyüktü ve onun ablası konumundaydı.
Aralarında konuşurlarken çocuklar da önlerinde oynuyorlardı. Bu sırada büyük kadının çocuğu çalılıkların arkasına girip gözden kaybolmuştu. Annesi bunun farkında değildi. Orada aç bir kurt vardı. Çocuğu önünde görünce ağzıyla elbisesinden kapıp onu götürdü. Kadın çocuğunun ağlamasını duyunca sesin geldiği tarafa baktı. Ancak iş işten geçmişti. Kurt çocuğu kapıp koşarak kaçıyordu. Kadın kurdun peşinden koştuysa da ona yetişmesi imkansızdı.
Genç kadın da bu duruma çok üzülmüştü. Diğer kadın kötü niyetliydi. Hemen genç kadının çocuğunu kucağına alıp, “Bu çocuk benim” dedi. Genç kadın,
- Sen ne yapıyorsun? O çocuğun benim olduğunu sen de biliyorsun. Tamam çok üzüldün, seni anlıyorum; ama benim çocuğumu almana izin veremem, dedi.
Yaşlı kadın ise,
- Nereden senin çocuğun oluyor? Bu benim çocuğum. Esas senin çocuğunu kurt alıp götürdü, deyip duruyordu.
Aralarında büyük bir tartışma başladı. Tartışma tam kavgaya dönüşecekti ki, orada bulunanlar meseleyi Davud peygambere götürmelerini söylediler. Hz. Davud adil birisiydi ve haklının hakkını teslim ederdi. Bu teklifi iki kadın da kabul etti.
Kadınlar, Hz. Davud’un huzuruna çıktılar. Büyük kadın her türlü yalanı söylemekten çekinmiyor, yeminler ediyordu. Aynı zamanda genç kadını yalancılıkla itham edip ona iftira atıyordu. Büyük kadın bununla da kalmadı Hz. Davud’u ikna edebilmek için yalancı şahitler de getirdi. Bunda muvaffak da oldu. Hz. Davud kendisine aktarılan bilgilere göre bir hüküm verdi ve çocuğunun annesinin büyük kadın olduğunu söyledi.
Genç kadın çok kötü olmuştu. Göz göre göre çocuğu elden gidiyordu. Büyük kadına şöyle bir teklifte bulundu:
- İstersen gel bir de Süleyman’a gidelim. Artık o ne derse kabulümdür.
Hz. Süleyman, Hz. Davud’un oğluydu. Büyük kadın bu fikri kabul etti. Çünkü kendisine güveniyordu. Nasıl olsa yalan ve dolanla Hz. Süleyman’ı da ikna edebilirdi.
Hz. Süleyman her iki kadını da dikkatlice dinledi. Büyük kadın hakikaten tam bir dil cambazıydı. İkna kabiliyeti çok iyiydi. Karşısındaki insanın gözünü rahatlıkla boyayabiliyordu. Çocuğun gerçek sahibi genç anne ise haklılığını savunmakta aciz kalıyordu.
Hz. Süleyman bu sırada yanındakilere şöyle dedi:
- Bana hemen bir bıçak getirin. Bu çocuğu ikiye böleceğim ve bu şekilde kadınlar arasında paylaştıracağım.
Genç anne bu hükmü duyunca anne şefkatiyle hemen ileri atılıverdi. Hz. Süleyman’ın gerçekten çocuğunu keseceğini zannetti. Çocuğunun kılına bir zarar gelmesini istemezdi. Gözyaşları içinde şunları söyledi:
- Tamam efendim. Ben iddiamdan vaz geçiyorum. Çocuğa zarar gelmesin. Yavrum yeter ki yaşasın.
Bu şekilde Hz. Süleyman, çocuğun gerçek annesinin kim olduğunu anlamıştı. Çünkü diğer kadında rahatsızlık olabilecek herhangi bir durum oluşmamıştı. Çocuğu genç anneye verdi ve iyi kalbli anne çocuğuna kavuşmuş oldu.
(Buhari, 3244, 6387; Müslim, 1720)
ALİ DEMİREL