Zahid

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Dünyadan el-etek çekerek Allah'a yönelen, kendini O'na ibadete veren kişi. Zühd ve takva ile tanınan ilk mutasavvıflar zahid olarak anılırdı. Hz. Muhammed (s.a.s) ile ashabının hayatını örnek edinen zahidler, tasavvuf anlayışının oluşmasında önemli bir rol oynadılar. Tasavvufun sistemleşmesinden sonra, zahidlerin temsil ettiği zühd anlayışı, tasavvufun bir parçası olarak varlığını sürdürdü.

Tâbiun döneminde ortaya çıkan zahidlerin üzerinde en çok durduğu kavramlar halvet-uzlet, riyazet-mücahede, sabır, tevekkül, haşyetullah, vera, hüzün ve aşk idi. Zahidlerin anlayışında halvet ve uzlet, insanlardan ayrı, yalnız yaşamayı belirtiyordu. Riyazet ve mücahede, nefsin isteklerine karşı durmayı, onunla savaşmayı, yeme ve içme gibi tabii ihtiyaçlarını en aza indirmeyi dile getiriyordu. Sabır, Allah'ın emirlerini yerine getirmede sebat, belalara katlanmak demekti. Tevekkül, Allah'a güvenerek kimseden birşey istememeyi, verileni reddetmemeyi, ele geçeni de biriktirmemeyi belirtiyordu. Haşyetullah, Allah korkusunu; aşk, Allah'a duyulan sevgiyi dile getiriyordu. Vera ise haramların yanı sıra şüpheli şeylerle yararsız işlerden kaçınmak anlamına geliyordu. Bu kavramlar, sonraki dönemlerde farklı yorumlarla tasavvuf anlayışının temel öğelerini oluşturdular.

Hicri 3. yüzyıla kadar tasavvuf zahidler tarafından temsil edildi. Şüphesiz bu dönemin en büyük zahidleri sahabe ve tabiundandı. Fakat sonraki mutasavvıfların ilk örnekleri olan ünlü zahidler Hasan Basrî (ö. 728), İbrahim b. Edhem (ö. 777), Fudayl b. Iyaz (ö. 802), Davud Taî (ö. 781), Şakik Belhî (ö. 780), Veysel Karanî (ö. 657), Cafer-i Sadık (ö. 675), Ebu Hâşim Sufî (ö. 767), Süfyân-ı Sevrî (ö. 777), Abdullah b. Mübarek (ö. 797), Rabiatü'l-Adeviye (ö. 804) oldular (ayrıca bk. "Zühd" maddesi).

Ahmet ÖZALP
 
Üst