Yaratıcıya hak dava etmek

ma'vera

Emektar
Özel Üye
Evet, mevcudatın hiçbir cihette Vâcibü’l-Vücuda karşı hakları yoktur ve hak dâvâ edemezler. Belki hakları daima şükür ve hamd ile, verdiği vücut mertebelerinin hakkını edâ etmektir. Çünkü verilen bütün vücut mertebeleri vukuattır,birer illet ister. Fakat verilmeyen mertebeler imkânâttır. İmkânât ise ademdir, hem nihayetsizdir. Ademler ise illet istemezler. Nihayetsize illet olamaz.

Meselâ madenler diyemezler: “Niçin nebâtî olmadık?” Şekvâ edemezler; belki vücud-u madenîye mazhar oldukları için, hakları Fâtırına şükrandır.

Nebâtat, “Niçin hayvan olmadım?” deyip şekvâ edemez. Belki, vücut ile beraber, hayata mazhar olduğu için, hakkı şükrandır.

Hayvan ise, “Niçin insan olmadım?” diye şikâyet edemez. Belki, hayat ve vücut ile beraber, kıymettar bir ruh cevheri ona verildiği için, onun üstündeki hakkı, şükrandır. Ve hâkezâ, kıyas et.

Ey insan-ı müştekî! Sen mâdum kalmadın, vücut nimetini giydin, hayatı tattın,câmid kalmadın, hayvan olmadın, İslâmiyet nimetini buldun, dalâlette kalmadın,sıhhat ve selâmet nimetini gördün, ve hâkezâ... Ey nankör! Daha sen nerede hak kazanıyorsun ki, Cenâb-ı Hakkın sana verdiği mahz-ı nimet olan vücut mertebelerine mukàbil şükretmeyerek, imkânât ve ademiyat nev’inde ve senin eline geçmediği ve sen lâyık olmadığın yüksek nimetlerin sana verilmediğinden, bâtıl bir hırsla Cenâb-ı Haktan şekvâ ediyorsun ve küfrân-ı nimet ediyorsun?

Acaba bir adam, minare başına çıkmak gibi âli derecatlı bir mertebeye çıksın, büyük makam bulsun, her basamakta büyük bir nimet görsün; o nimetleri verene şükretmesin ve desin: “Niçin o minareden daha yükseğine çıkamadım?” diye şekvâ ederek ağlayıp sızlasın—ne kadar haksızlık eder ve ne kadar küfrân-ı nimete düşer, ne kadar büyük divanelik eder; divaneler dahi anlar.

Ey kanaatsiz, hırslı ve iktisatsız, israflı ve haksız, şekvâlı, gafil insan! Kat’iyen bil ki,kanaat, ticaretli bir şükrandır; hırs, hasâretli bir küfrandır. Ve iktisat, nimete güzel ve menfaatli bir ihtiramdır. İsraf ise, nimete çirkin ve zararlı bir istihfaftır. Eğer aklın varsa kanaate alış ve rızaya çalış. Tahammül etmezsen, “Yâ Sabûr” de ve sabır iste, hakkına razı ol, teşekkî etme. Kimden kime şekvâ ettiğini bil, sus. Herhalde şekvâetmek istersen, nefsini Cenâb-ı Hakka şekvâ et; çünkü kusur ondadır.

(Mektûbat S:402)
Vâcibü’l-Vücud: varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah (bk. v-c-b; v-c-d)
Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)Fâtır: herşeyi benzersiz olarak, harika, üstün san’atıyla yaratan Allah (bk. f-ṭ-r)
Yâ Sabûr: ey çok sabırlı olan Allah (bk. ṣ-b-r)adem: yokluk, hiçlik
ademiyat: yokluklar, hiçliklerbâtıl: hakka uymayan
cevher: değerli şey, özcâmid: cansız
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l)derecat: dereceler
divane: akılsız, deligafil: duyarsız, sorumsuz (bk. ğ-f-l)
hasâret: zarara uğrama, ziyanhâkezâ: bunun gibi
hırs: aç gözlülükihtiram: saygı gösterme (bk. ḥ-r-m)
iktisat: tutumluluk (bk. ḳ-ṣ-d)illet: esas sebep
imkânat: olabilirlikler; varlığı ile yokluğu imkân dahilinde olanlar (bk. m-k-n)insan-ı müşteki: şikâyet eden insan
israf: savurganlık (bk. s-r-f)istihfaf: hafife alma
kanaat: Allah’ın nasip ettiği rızka razı olma, yetinmekat’iyen: kesin olarak
küfran: nankörlük (bk. k-f-r)küfrân-ı nimet: nimete karşı nankörlük (bk. k-f-r; n-a-m)
kıymettar: değerlimahz-ı nimet: nimetin tâ kendisi (bk. n-a-m)
makam: konummazhar olma: erişme, kavuşma (bk. ẓ-h-r)
mertebe: derece, makammukàbil: karşılık
mâdum: yok, hiçliğe mahkum olannebâtat: bitkiler
nebâtî: bitkiselnefis: insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden duygu (bk. n-f-s)
nev’i: tür, çeşitnihayetsiz: sonsuz
selâmet: esenlik, güven (bk. s-l-m)sıhhat: sağlık
tahammül: dayanma, katlanmateşekkî: şikâyet
vücud-u madenî: madenî varlık (bk. v-c-d)vücut: varlık (bk. v-c-d)
âli: yüceşekva: şikâyet
şükran: teşekkür etme (bk. ş-k-r)
 
Üst