Vehhabilerin itibar ettikleri.

kalpteniman

KF Ailesinden
Özel Üye
İbn Teymiyye’nin Râbıta ile örtüşen Görüşü:
“Sen bir şahsı Allah için seversen, doğrudan Allah’ı sevmiş olursun.
Sen o şahsı ne zaman kalbinde tasavvur etsen, Cenab-ı Hakkın sevgilisi olan birisini tasavvur etmiş olursun ve böylece onu sevmiş olursun.
Böylece senin Allah için ve Allah’a olan mahabbetin daha fazla artmış olur.
Nitekim sen ne zaman Peygamber’i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ondan önceki Peygamberleri ve onların izinden gidenleri hatırlayıp, onları kalbinde veya kafanda tasavvur etsen senin bu durumun kalbini onlara her türlü nimetleri veren Allahı sevmeye çeker götürür.

Sen bu insanları Allah için seversen, Allah’ın sevgilisi olan zatda seni Allah sevgisine çeker götürür.” Mecmûu’l Fetâvâ, c.10 s.608, birinci baskı, 1381.
“Müslümanların güzel gördükleri, Allah ka¬tında da güzeldir.
Müslümanların kötü gördüğü, Allah indinde de kötüdür.” buyurmuştur.
“Kim İslâm’da güzel bir sünnet yaparsa/bir yol açarsa, onun için o yolun ecri ve kendinden sonra onunla amel edecek olanların ecri vardır.”
Güzel bir sünnet icad etmek, yani güzel bir yol veya çığır açmak elbette mübahlar çerçevesinde düşünülebilir.
Yoksa Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Ashabının yolu zaten açılmıştı.
O yolu yeniden açmak düşünülemez.
Haram veya mekruh sahada da zaten güzel bir yol açılamaz.
O halde bu ancak mübahlar ve ruhsatlar sahasında olabilir.
Râbıtanın hiçbir delili olmasa bile, onu inkâr edenler ve şirk görenler, yasaklığına dair geçerli ve yeterli bir delil bulup getirmedikçe, tecrübelerle birçok hayırlara vasıta ve sebep olduğundan onun şu hadisin umumunun delaletiyle güzel bir amel olduğunu kabul etmeleri gerek tabiî ki sün¬neti inkar etmiyorlarsa.

Hâsılı, şu hadis, açılan güzel yeni bir çığırın sevap getiren bir amel, yani ibadet olduğunu açık bir biçimde göstermektedir. Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:

Allah (Celle Celalühü) Kitab’ında neyi helal yaptıysa, o helaldir. Neyi haram yaptıysa o haramdır.
Ne hakkında da sustu ise, o affedilmiş bir şeydir (mübahtır).
O halde Allah (Celle Celalühü)’den âfiyetini kabul ediniz.
Zira Allah (Celle Celalühü) hiçbir şeyi unutmaz. Sonra Rabbin unutan değil¬dir (unutmaz) (Meryem, 64) âyetini okudu. عن عمر بن الخطاب رضى الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "انما الاعمال بالنيات وانما لكل امرئ ما نوى"

Ömer İbn Hattab (Radiyallahu Anh)’dan rivâyete göre, Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “
Ameller(in kabulü ve sevabı) ancak niyetlere göredir ve herkes için ancak niyet ettiği vardır.” İmâm Birgivi, Tarikat-ı Muhammediyye’sinde ve Hamevi, Eşbah Şerhi’nde, şöyle diyorlar:

Mübahlarla taatler için kuvvetlenmek yahut onlara ulaşılmak kastedilirse ibadet olurlar. Yemek, uyumak, mal kazanmak ve (helal yollardan) cima etmek/cinsi ilişkide bulunmak gibi. عن عبد الله بن مسعود رضى الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "ما رأى المسلمون حسنا فهو عند الله حسن، وما رآه المسلمون سيئا فهو عند الله سيئ.

Abdullah İbn Mes’ud (Radiyallahu Anh)’dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte, Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Müslümanların güzel gördükleri, Allah katında da güzeldir.
Müslümanların kötü gördüğü, Allah indinde de kötüdür.” buyurmuştur.
Bu hadis-i şeriflerin açık beyanıyla, bu ümmetin âlimlerinin ve velilerinin güzel gördükleri şeyler Allah indinde de makbuldür. Sahâbe-i Kiram’dan bu güne kadar gelen Allah dostlarının kabul etmiş olduğu râbıtayı inkar etmek, icmâ’a karşı gelmektir. Mühim Bir Tenbih:
Hakkında aleyhte delil bulunmayan mübah bir işi, Müslümanlar güzel gördükleri için bu Allah katında da güzeldir.

En kamil, en nezih, en mütteki, en zâhid, en âbid ve en zâkir görse, mü’minler topluluğu, bir şeyi güzel görse, güzel bulsa? Şu hadis ve onun vadisindeki delillere istinaden fıkıhta Örf temeline dayanan nice hükümler vardır.
Râbıtanın hiçbir delili olmasa bu hadis dahi yeterde artar bile.

Ameller (yapılan işler) dinimize göre ya iyi, ya kötü, yahut da mübahtır.
Buna göre; İyi amelleri, iyi niyetler geçerli, sevap getiren, iyilikte dâim veya daha iyi, kötü niyetler ise ya az sevaplı, ya sevapsız, ya geçersiz yahut kötü, niyetsizlik, bizâtihi ameli geçersiz yapar.
Namaz, oruç ve benzerleri gibi.

Amelin şartı olan ameli, yani amelin amelini, sevapsız yapar.
Abdest ve gusül gibi.
Kötü işleri, kötü niyetler ya kötülükte daim yahut daha kötü yapar.
Kötü işleri, iyi niyet hiçbir zaman iyi yap¬maz.

Hatta bazen daha da kötü yapar.
Meselâ sevap olsun diye günah işlemek gibi.
Haramı ibadet maksadı ile yapmak küfürdür.
İyi niyet, kötü işleri bazen de daha az kötü yapabilir.
Domuz olduğunu zannederek adam öldürmenin günahı yoksa da diyet kul hakkı olduğu için vardır.

Kötü işleri niyetsizlik bazen olduğu halde kötü bırakır, bazen de daha hafif kötü yapar.
Ne iyi, ne kötü, yani, mübah olan bir ameli, fiilen başka kötülüklere sebep olmamak şartıyla, iyi bir niyet, iyi ve sevap getiren, yapar.
Mübah ama güzel ve kıymetli bir elbiseyi, üzerinde Allah’ın nimetinin eseri gözükmesi maksadıyla giymek, hesabından kurtulmak yahut bulunmayanları kıskandırmamak maksadıyla giymemek gibi.

Kötü bir niyet de, kötü ve günah getiren bir amel yapar.
Aynı elbiseyi, hava atmak ve böbürlenmek için giymek yahut zâhidlik ve âbidlik taslamak için giymemek gibi.
Gerçi i’tiraf etmeliyiz ki, mübahların kötü niyetlerle kötü olmaları ne kadar mümkün ve kolaysa, iyi niyetlerle iyi olmaları, o ölçüde zor, hatta bazen daha da zordur.

Zira fiilen başka kötülüklere alet olmayacakları kolay tespit edilemeyeceğinden, iyi niyet silahını mübahlarda kullanmak çoğu zaman kâr getirmediği gibi, bazen yan zarar¬larda getirebilir.
Bu silah ancak ilim sahiplerince kullanılabi¬lir. Şüphesiz ki, Allah (Celle Celalühü) günah kıldıklarının iş¬lenmesini nasıl sevmez, çirkin bulursa, (iyi ve Salih maksadlarla işlenecek olan ve bazen azimetlere vardıracak olan) ruhsatlarında işlenmesini sever.

Bu ruhsatlar, naslarla bildirilmiş olabileceği gibi, nasların lehte ve aleyhte bir şey söylememesiyle de sabit olabilir.
Hele, ibadetlere basamak ve merdiven yapıldıkları takdirde, ruhsatların mendup olacağını bilenler bilir.
Mübahların iyi niyet ve maksatlarla ibadet haline gelece¬ğini biraz önce âlimlerden öğrenmiştik.

Ruhsatlar ise mübahlıktan aşağı düşmez öyleyse vesveseleri defedecek ve Allah (Celle Celalühü)’ün zikrine sebep olacak olan Râbıta da ruhsat bile olsa, Allah (Celle Celalühü)’ün dolayısıyla sevdiği bir mendup iş olmaktan aşağı değildir.
El verir ki şu ruhsatlar netice bakımından Allah (Celle Celalühü)’ü unutturacak cinsten olmasın.
Râbıta mübahtır. Lakin vesvese ve gafletin giderilmesinde oluşturduğu tecrübe ile sâbittir.
O niyetle bu mübah işi işliyor ve maksadımıza ulaşabiliyorsak, bu iş sevap olur.

Bir çıkar da, putlara ibadet etmek, onları Allah (Celle Celalühü)’ye yaklaşmaya vesile etmektir.
Bir kimseye yapılan Râbıta da Allah (Celle Celalühü)’e yaklaşmaya bir vesiledir. Öyleyse Râbıta da Râbıta yapılana bir ibadettir, gibi bir kıyas veya benzetme yaparsa…
Bu, ikisi de yuvarlak teker gibidir, diye açlar tarafından ekmeği, tezeğe benzetmekten de öte bir şey olur. ......

EĞER DÜŞÜNMEYE BİR ŞEY DEMİYOZ DERLERSE.. ..Birini düşünmek farklı bir şey, düşünüp ondan yardım istemek, medet ummak, Allah'a yaklaşamada kıymetini vesile edinmek farklı şeylerdir.

Lütfen Allah-u Teala ile yarattıklarını eşit tutmayın! DERLERSE, BİZDE ŞÖYLE CEVAP VERİRİZ.

Bu durum istiğaze konusuna girer Buhârî ve diğer kaynaklarda zikredilen bir rivâyete göre Ebû Hureyre (r anh) Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e duyduğu hadisi şerifleri unuttuğuna dair şikâyette bulunarak, Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e şöyle der: “
Ya Rasulallah! Ben senden birçok hadis duyuyor ve unutuyorum Duyduklarımı unutmak istemiyorum ” Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunun üzerine Ebû Hureyre’ye: “Ridânı yere ser” buyurdular.

Ebû Hureyre ridâsını yere serince mübarek eliyle havada bir şeyi avuçlar gibi yaparak ridâsını atar gibi yapmış Sonra: “Ridanı giy” buyurmuşlardır Ebû Hureyre diyor ki: “Ondan sonra hiçbir şey unutmadım ” ( Buhârî, İlim kitabı, İlmi Muhafaza Etme bâbı)

Allah indinde değeri olan bir zattan bir şey istendiğinde onu yaratmasının istenmiş olmadığını herkes bilmektedir.
Bir insandan bir şey istenmesi, Allah’ın ona verdiği duâ imkanını kullanarak, istenilen şey için sebep ve aracı olması anlamına gelmektedir.
Üstelik bu rivâyette Peygamberimiz (sav), duâ etmeye İHTİYAÇ duymadan Ebû Hureyre’nin isteğine hemen karşılık vermiştir.
Dikkat edilirse Ebû Hureyre (ra) hiçbir şeyi unutmamak için Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e müracaat etmiştir Başka sahbelerden bazısı kopan kolu bazısı çıkan gözü için yardım istemiştir.
Bu Allah’tan başka hiç kimsenin veremeyeceği bir şey değil midir? Peygamberimiz sahabeyi şirkle itham etmemiştir .
Ayrıca resulullahtan isteyin şirk olmaz diye bir ayet varmı?

Hz Süleyman (Aleyhisselâm) yanındaki insan ve cinlerden oluşan topluluğa: “Aylarca uzaktaki Belkıs’ın sarayındaki tahtını bana kim getirir?”(Neml/38)diye istediğinde Allah cc onu şirkle itham etmedi.

İbni kesirin naklettiğine göre YEMAME VAKASINDA Müslimanların Şiarı…EY MUHAMMET.YETİŞ YA MUHAMMET idi ( ibn kesir : el bidaye ven nihaye 6 /324).. .

. DİKKAT .bu medet bu çağrı .Resulullahın vefatından sonra olmuş kardeşler dikkat edin Abdullah İbn Sa’d şöyle anlatıyor: “Bir kere Abdullah İbn Ömer (ra)’ın ayağı uyuştu O zaman bir adam ona en sevdiğin insanı an, dedi O da ...
“Ya Muhammed!” ..dedi.. ..(.Buhârî, Edebü’l Müfred, 448, No: 993 sh: 262 )

Sahâbelerin ve Tâbiin’in yaptıkları , istekleri ortada iken, meded ya Rasulüllah, meded ya mürşidim! diyen bir insana nasıl kâfir dersiniz?
Onları Müşriklerle ve putları ile eş tutmanız ne kadar doğru olur?

O RESULULLAH TI ONDAN İSTENİR ALLAH ONA O İMKANI VERDİ DERSENİZ ALLAH DOSTUNA O İMKANI VE GÜCÜ ALLAH VERMEZ DİYE BİR DELİLİNİZ VARMI? “
Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, ona nezdimizden bir rahmet vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim (Ledünnî ilmi) öğretmiştik ” (Kehf; 65)
Ebû Hureyre (Radıyallahu Anh) anlatıyor:
Rasulüllah Alâ bin Hadramı Bahreyne gönderdiği zaman bende onunlaydım, ilginç üç kerâmetini gördüm

1- Deniz kenarına gelince besmele çekip yürüyün dedi ve yürüdük, su develerin ayaklarının alt kısmını bile ıslatmadı.
2- Çölden geçerken suyumuz bitti Durumu bildirdik İki rek’at namaz kıldı sonra duâ etti, birdenbire yağmur yağdı.

İbn Abbas (Radiyallahu Anh)’dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki Allah(-u Teâlâ)nın, hafaza meleklerinin dışında yeryüzünde melekleri vardır ki, ağaç yapraklarından düşenleri yazarlar.
Sizin birinize çöl arazisinde bir aksaklık isabet ederse, “Ey Allah’ın kulları! (Bana) yardım edin” diye seslensin .
” [1] İmâm Nevevî şöyle demiştir Benim de aralarında bulunduğum bir cematte hayvan kaçmaya başladı Yardım isteme lafzını söyledim Benim sözümden sonra hayvanlar, o anda durdu [2] [1] İbn Hacer el-Askalânî, Muhtasar-u Zevâidi’l-Bezzâr, No: 2128, 2/420 [2] İbn Allan, el-Fütuhâtü’r-Rabbâniyye s/150-151

BİR KUDSİ HADİSTE ŞÖYLE DİYOR RESULULLAH (sav): “Her kim benim kullarımdan birine düşmanlık ederse muhakkak ben ona harp açarım Bir kulum kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili bir şeyle bana yaklaşmamıştır Kulum bana nafile ibadetleriyle de durmadan yakalaşır, nihâyet onu severim.
Kulumu sevince de onun gören gözü, işten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olurum Benden bir şey isterse onu verir, bana sığınırsa kendisini korur himayeme alırım ”[1]. Buhârî, Rikak 38: İbn Mâce, fiten 16.

Görüldüğü gibi Allah isterse istediğine olağanüstü güçler verebilir ..
.Şevkânî şöyle diyor:
Kendisine bu yüce bağışların ve güzel sıfatların ihsan edildiği bir kimseden Şeriata zıt düşmeyecek kerâmetlerin görünmesi uzak bir ihtimal değildir Çünkü veli, Allah (Celle Celalühü) duâ ettiğinde onun duâsını kabul eder istediğini kendisine verir

Velilerin çoğunda gözüken uzak mesafeleri kısa zamanda kat etme, isabetli keşifler yapma ve beşeri kuvvetlerin ekserisinin aciz kaldığı işleri başarma gibi fevkalade halleri şeytani işler ve iblisî tasarruflar olarak kabul edenler isabetli davranmamışlardır Zira bu iddia çok açık bir yanılmadır.

Çünkü duâsı kabul olunan bir velinin Allah (Celle Celalühü)’tan kendisini ulaşılması aylar süren en uzak mesafelere bir anda ulaştırmasını isteyebilir, bunun gerçekleşmesi imkansız değildir.
Hak Teala dilediği olan dilemediği olmayan, her şeye kadîr, kuvvet sahibi iken velilerden kendisine bu gibi isteklerde bulunanın duâsına icabet etmemesine ne sebep olabilir [2]. (Allah dostları tevhid yayınları sayfa 28)

Allah’ın, “işiten kulağı olurum” demesiyle veli kulların çok uzak mesafelerdeki şeyleri işitmesi, Allah’ın(Celle Celalühü) “yürüyen ayağı olurum” demesiyle bir anda çok uzak mesafelere gidip gelme gücüne sahip olamasını her iki taraf ta kabul eder.

Çünkü kudsî hadiste böyle buyurulduğunu kendi âlimleri de söylemektedirler Geriye, tartışılmakta olan; Allah dostunun uzak mesafeden bir insana yardım edip edemeyeceği meselesi kalıyor
Her Peygamber’in, yaptığı gibi bir Allah (Celle Celalühü) dostuda insanları korumak ve zor anlarında yardım etmek için Allah’dan “Ya Rabbi! Müslümanların zor anlarında, bana onlara yardım etme gücü ver” derse Allah (Celle Celalühü) bu duâyı ister kabul eder, isterse kabul etmez Ama Allah (Celle Celalühü) Kudsi bir hadiste “benden bir şey isterse” duâ ederse duâsını kabul ederim, diyor.
Bu delillere dayanarak geçmişte ve günümüzde yaşantısı Kur’ân ve sünnete uyan Allah (Celle Celalühü) dostlarının bu gibi kerâmetlerini gören, halk arasında bir çok şahitler in tesbiti ile bu kerametleri sabit olan ve bunları gören okuyan bir Müslüman niyetinde de “ilaç hastalığımı iyi etti” aslında iyi edenin Allah olduğunu bilerek bu sözü söylerken hakiki faili kastetmediği gibi,
Allah (celle celâluhu)’ın izni ile harikulade işleri yapma imkanını Allah tarafından Allah dostlarına ,verildiğine inanan bir müslüman insanların normalde yapamayacağı bir şeyi Allah dostlarından ister . ..

İSTERKEN ŞUNU BİLİR O İNSAN keramet ilmi verilen o zat o kişinin isteği için Allaha dua eder duası kabul olunursa o keramet gerçekleşip o kişinin isteği gerçekleşmiş olur müfessir Alusi ruhul meani sinde 30:25 ..

.işleri tedbir edenler hakkı içün (naziat 5 )ayetinin tefsirinde ona göre muhtemel bazı yanlış anlamlara cevap verdikden sonra şöyle diyor.
evet Allah cellacelalühü bazen dostlarından dilediklerine ölmeden evvel olduğu gibi öldükten sonrada dilediği kerameti verir. ve hak sübhanehu ve teala hastayı iğleştirir boğulmakta olanı kurtarır düşmana karşı yardım eder,yağmur yağdırır ve bunu keramet olarak verir bazende o kişiye benziyen bir suret ortaya çıkarır.ve o suret o kişinin hürmetne gunah olmayan şeylerden (Allah c.c) istelineni istiyenin istediğini yerine getirmek için yapar .
Alusunin sözü bitti ...

.İBN TEYMİYYE dedi ki: Bazı kimselerin Peygamber Efendimizden (sav) veya ümmetine mensup salih bir şahsiyetten bir şey dilemeleri ve bu dileklerinin yerine getirilmesi çok görülen bir olaydır.[10] İbn Teymiyye;
Böyle bir dileğin yerine gelmesi yanı başında duâ edilen mezarda yatan ölünün kerâmeti olarak sayılabilir.”[11]demiştir. İbn Teymiyye böyle bir dilekte bulunmayı doğru bulmamakla beraber, böyle dileklerin ALLAH’ın (Celle Celalühü) izniyle kabul olunduğunu, itiraf etmiştir.
Şeytandandır, demiyor, ÖLÜNÜN KERAMETİNDEN DİR DİYOR .

İbn Teymiyye’ye tabi olanlar şeytandandır, diyorlardı [10] İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. Trc. İbn Teymiyye Sırat-ı Mustakîm Kabir Ziyaretleri bölümü tercüme Pınar Yay. s.493, bsk 2004. [11] İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. Trc. İbn Teymiyye, Sırât-ı Mustakîm Kabir Ziyaretleri bölümü, tercüme Pınar Yay. s.494 bsk 2004.

Demek ki Allah (Celle Celalühü) insanların yapamayacağı, Allah’ın(Celle Celalühü) yapabileceği ilimleri istediğine verebilir Hızır (aleyhisselâm)’a, peygamberlere, cinlere, şeytanlara verdiği gibi insanlara da verebilir Kimse Allah’a (Celle Celâlühü) ne yapıp yapmayacağı konusunda bir sınırlandırma getiremez.

Nitekim Hz Ömer (Radıyallahu Anh)’e de binlerce kilometre uzaklıkta ki yenilmek üzere olan ordusunu ve ordudaki komutanı görüp onlara “Cebel, Cebel!” diyerek seslenip uzaktan orduya komuta ederek yardım etmiştir [1] (Beyhakî Le’lekaide Şerhus-Sünnette İbn Merde Veyh el-İsabe 2/3 İbn Kesîr Tefsir Bidaye c 7 s 1 )

Alıntıdır
 
Üst