Taklid

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Kılıç takmak, bir kimsenin omuzuna kılıcın askısını yerleştirmek.

Fıkıh usulünde, bir sözü delilsiz olarak kabul etmek ya da bir kimsenin şer'i delillerden olmayan sözüyle, şer'i bir delile dayanmadan amel etmek. Dayandığı deliller bilinmeden bir müctehid veya bilginin sözüne göre amel edilmesi durumunda taklit gerçekleşmiş olur. Taklit edene mukallit denir. Fakat taklit ile ittiba karıştırılmamalıdır. İttiba, bir müctehidin ictihadını, delillerini inceleyerek benimsemedir. Hicri ikinci yüzyılın ortalarına doğru ortaya çıkan taklidin cevazı, dördüncü yüzyıldan bu yana tartışıla gelmektedir.

Teori planında taklit, ictihad konusuyla birlikte ele alınmıştır. İctihad kapısının belli bir dönemde kapandığını savunanlar taklidin vacib ve gerekli olduğunu savunurken, ictihad taraftarları, tam aksine, taklide hiçbir meşruiyet tanımamışlardır. Konuya bu iki karşıt noktadan bakanların yanısıra, konuyu kişilerin durumuna göre değerlendirme yoluna giden daha mutedil bilginler de olmuştur.

Dört mezhebten birine bağlı hukukçular taklidin caiz, hatta vacib olduğu görüşünü savunmuşlardır. Bunlar görüşlerini birçok delille desteklemeye çalışmışlardır. Bunların taklit lehine getirdikleri delillerin başlıcaları şöyle özetlenebilir:

1. Kur'an'da, "Bilmiyorsanız, zikir ehline sorun" (en-Nahl, 16/43) buyurulur. Bu ayet, bilmeyenin bilenden sormasını gerektiren bir emirdir.

2. Hz. Peygamber, başından yaralı birine guslün gerekli olduğunu söyleyerek ölümüne neden olanlar için, "... madem ki bilmiyorlar, bilenlere sorsalar ya! Cehaletin şifası sormaktır" buyurmuştur.

3. Hz. Ömer, kelale meselesinde Hz. Ebu Bekr'e uymuş ve "Ona muhalefet etmekten utanırım" demiştir. Taklit caiz olmasaydı Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir'e uymazdı.

4. Sahabe, cemaatle kılınan namazın bir bölümünü kaçırınca, önce bu bölümü kılıyor, sonra imama uyuyorlardı. Hz. Muaz ise önce imama uydu, imam selam verince, kalkıp kaçırdığı bölümü eda etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Muaz size yol gösterdi, artık öyle yapın" buyurdu.

5. Allah Teâlâ kendine, Resulune ve ulü'l-emre itaati emretmiştir, (en-Nisa, 4/59). Ulü'l-emr, yöneticiler ve bilginlerdir. Yönetici ve bilginlere itaat, verdikleri fetvayı taklitle olur.

6. Allah Teâlâ, muhacir ve ensara iyi bir şekilde ittiba edenleri övmüş, onlardan razı olduğunu bildirmiştir (et-Tevbe, 9/100). Hz. Peygamber de, "Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uysanız doğru yolu bulursunuz" buyurmuştur. Bunlar taklidin tasvibi ve övülmesi anlamına gelir.

7. Müctehid bilginler açıkça taklidin caiz olduğunu söylemişlerdir. Sözgelimi Muhammed bin el-Hasen, "Alimin daha bilgin olanı taklit olması caizdir"; İmam Şafîî de, "Bazı meselelerde Ömer'i, Osman'ı, Zeyd'i taklit ederek söylüyorum" demiştir.

8. Allah insanları çeşitli yeteneklerde yaratmış, öğrencinin hocasını, çırağın ustasını taklidini zorunlu kılmıştır. Her insanın müctehid olmasını istemesi, O'nun bu adet ve hikmetine aykırıdır.

İA.
 
Üst