şiir Necif Fazıl Kısakürek

_HAMZA44_

Tecrübeli
ÇİLE
Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birden bire dam.
Gök devrildi, künde üstüne künde...

Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
Dediklerin çıktı. İhtiyar bacı!
Sonsuzluk elinde bir mavi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı.

Ateşten zehrini tattım bu okun.
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum değdi burnuna(yok)un.
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı.

Bir bardak su gibi calkandı dünya;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk,
Al sana hakikat , al sana rüya!
İşte akıllılık , işte sarhoşluk!

Ensemin örsünde bir demir balyoz
Kapandım yatağa son çare diye.
Bir kanlı şafakta , bana çil horoz
Yepyeni bir dünya etti hediye.

Bu nasıl bir dünya hikayesi zor;
Mekânı bir satıh, zamanı vehim.
Bütün bir kainat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.

Nesin sen , hakikat olsan da çekil!
Yetiş körlük , yetiş takma gözde cam!
Otursun yerine , bende her şekil;
Vatanım sevgilim , dostum ve hocam!

*
*
*
*
Aylarca gezindim , yıkık ve şaşkın .
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe,
Deliler köyünden bir menzil aşkın
Her fikir içimde bir çift kelepçe.

Niçin küçülüyor eşya uzakta ?
Gözsüz görüyorum riyada, nasıl ?
Zamanın raksı ne , bir yuvarlakta?
Sonum varmış , onu öğrensem asıl ?

Bir fikir ki, sıcak yarada kezzap,
Bir fikir ki, beynin zarında sülük.
Selâm , selâm sana haşmetli azap;
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.

Yalvardım : Gösterin bilmeceme yol!
Ey yedinci kat gök, esrarını aç!
Annemin duası, düş de perde ol!
Bir asâ kes bana , ihtiyar ağaç.

Uyku, kaatillerin bile çeşmesi;
Yorgan , Allahsıza kadar sığınak
Teselli pınarı , sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak.

Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,
Sırrını ararken patlayan gülle?
Yeşil asmalarda depreniş , şehvet;
Karınca sarayı , kupkuru kelle....

Akrep , nokta nokta ruhumu sokmuş.
Mevsimden mevsime girdim böylece
Gördüm ki , ateşte cımbızda yokmuş.
Fikir çilesinden büyük işkence.

*
*
*
*

Evet her şey bende bir gizli düğüm
Ne ölüm terleri döktüm , nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
Yetişir çektiğim mesafelerden!

Ufuk bir tilkidir , kaçak ve kurnaz.
Yollar bir yumaktır, uzun dolaşık
Her gece rüyamı yazan sihirbaz,
Tutuyor önümde bir mavi ışık.

Büyücü, büyücü ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman nedir inimde ?
Camdan keskin , kıldan ince kılıcın,
Bir zehirli kıymık gibi beynimde.

Lügat , bir isim ver bana halimden ;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvaplarım tutun elimden
Aynalar söyleyin bana ben kimim?

Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Bela mimarının seçtiği arsa ;
Hayattan muhacir , eşyadan öksüz?

Ben ki toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
Bir zerreciğim ki , Arş'a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!

Ne yalanlarda var , ne hakikatta .
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış
Boşuna gezmişim yok tabiatta.
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.


*
*
*
*

Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmiş zamanın , hem geleceğin.

Açıl susam açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde maverâ dede.
Yandı sırça saray, ilahi yapı
Bin bir avizeyle uçsuz maddede.

Atomlarda cümbüş, donanma şenlik
Ve çevre çevre nur , çevre çevre nur.
İç içe mimari , iç içe benlik;
Bildim seni ey Rab , bilinmez meşhur!

Nizam köpürüyor, med vakti deniz;
Nizam köpürüyor, ta çenemde su.
Suda bir gizli yol, pırıltılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu.

Kaçır beni âhenk , al beni birlik;
Artık barınamam gölge varlıkta
Ver cüceye , onun olsun şairlik
Şimdi gözüm büyük sanatkârlıkta.

Ötelet öteler, gayemin malı;
Mesafe ekinim, zaman madenim
Gökte Samanyolu benim olmalı;
Dipsizlik gölünde, inciler benim.

Diz çök ey zorlu nefis, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem , Sonsuza varmak...
1939
 
Üst