Şeytanın Hilesi: Kibir

Vuslat

Deneyimli Üye
Üye
Şeytanın Hilesi: Kibir

seytanin_hilesi__kibir.jpg


İman etmek için öncelikle insanın aklının ve şuurunun açık olması gerekir. Akıl ve şuuru örten en büyük engellerden biri ise, Kuran-ı Kerim’de iman etmeyen insanların bir özelliği olarak bildirilen kibirdir. Kibir, şeytanın en belirgin karakteridir. Kibirli insanlar her zaman en seçkin, en farklı, en güçlü, en üstün, en dikkat çeken kişi olmak isterler. Seçkinliğin, üstünlüğün ancak Allah Katında olduğunu ve Allah’ın samimi iman eden kullarına bu özellikleri nasip ettiğini kavrayamayan bu kişiler, şeytanın kibir oyununa yenilerek dünyada da ahirette de kayba uğrayanlardan olurlar.

İnsan, Yüce Rabbimiz'in yoktan var ettiği aciz bir varlıktır ve yaşamını sürdürebilmek için de sürekli ihtiyaç duyduğu birçok detay vardır. İnsanın güç yetirebildiği her şey, Allah'ın ona ihsanda bulunmasıyla ve kuvvet vermesiyle gerçekleşmektedir. Her an kendisini yaratan, var eden Cenab-ı Allah'a muhtaçtır. İnsanın bu aciz durumu, Kuran-ı Kerim'de şöyle bildirilmiştir:

“Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır.” (Fatır Suresi, 15)

Bu kadar aciz bir varlığın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını düşünmesinin, kendini yeterli görmesinin ne kadar akıl ve mantık dışı olduğu açıktır. Ancak gaflet içerisindeki bazı insanlar, “… O inkâr edenler (boş) bir gurur ve bir parçalanma içindedirler.” (Sad Suresi, 2) ayetiyle bildirildiği üzere tüm acizliklerine rağmen nefislerindeki gurur ve büyüklenme nedeniyle hayatlarının her anında kötü bir ahlak sergiler ve Allah’ı unutarak kibirlenirler. (Rabbimiz’i tenzih ederiz.) Sonuç olarak da hem bu dünyada hem de ahirette kayba uğrayanlardan olurlar. Bu gerçek, bir ayette şöyle bildirilmiştir:

“İnsanlardan kimi, hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışır-durur. Allah'ın yolundan saptırmak amacıyla 'gururla salınıp-kasılarak' (bunu yapar); dünyada onun için aşağılanma vardır, kıyamet günü de yakıcı azabı ona taddıracağız.” (Hac Suresi, 8–9)
Kibrin Kökeni Nedir?

“Enaniyet” terimi, Arapçada, "ben" anlamına gelen "ene" kelimesinden türemiştir. İnsanlarda farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Örneğin kibir bunlardan biridir. Bir insan kendisini dünyanın merkezi olarak görmeye başladığında, kısa sürede Allah'ın kendisine verdiği imkanlar ve özellikler doğrultusunda bir büyüklenme psikolojisi içine girer.

Her zaman ve her durumda kendisini en ön planda, en üstün konumda görmeye ve göstermeye başlar. Böyle sapkın bir düşünceye sahip olan kimse, Kuran-ı Kerim'de bildirildiği üzere kendisine ilahlık vasfı veriyor demektir. (Allah’ı tenzih ederiz.) Kayba uğrayanların en sakınılması gereken özelliklerinden olan kibir, birçok yanılgıya ve davranış bozukluklarına da neden olur. Bunları şöyle özetleyebiliriz:

Kibir İnsanı Allah’a Teslim Olmaktan Alıkoyar

Kibirli insanlar kendilerini çok beğendikleri ve herkesten üstün gördükleri için kendi akıllarına göre belirledikleri sözde doğrular ve prensipler doğrultusunda hareket ederler. Bu nedenle hayatlarındaki her olayın kendilerinin belirlediği bir plan doğrultusunda işlediğini sanmak gibi yanlış bir zanna kapılmışlardır. Onlara göre istek ve tutkularına ters gelen herhangi bir durum olmuşsa bunun nedeni geçmişteki tecrübesizlikleridir. Nitekim bu durumu "şimdiki aklım olsaydı" veya "keşke" gibi ifadelerle dile getirerek şu anki akıllarını beğendiklerini ima eder ve geçmişte kendilerince yaşadıkları terslikleri şimdi yapmayacaklarını varsayarlar. Oysa bu durum, onların kendi büyüklenmelerinden kaynaklanır ve Allah’ın yarattığı kadere teslim olmaktan gafil olduklarını gösterir. Kendilerini Cenab-ı Allah’a şirk koşan bu kişiler, hayatlarını kontrol etme gücünün ellerinde olmadığını ve geçmişte olduğu gibi şu anda ve gelecekte de Rabbimiz’in belirlediği kaderi yaşamakta olduklarını kabul etmek istemezler. Oysa bu içine düştükleri durum son derece küçültücü ve aşağılatıcıdır. Çünkü yeryüzünde her şeyin kendi kontrolü altında olduğunu sanarak kibirlenen bu kişiler, cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak girerler. Rabbimiz kibirli insanların içine düştükleri bu küçük düşürücü durumu bir ayette şöyle haber verir:

"Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir." (Mü'min Suresi, 60)

Kibir Hoşnut ve Kanaatkâr Olmaktan Alıkoyar

Kibir sahibi insanlar her şeyin en iyisine ve güzeline sadece kendilerinin layık olduğunu düşünürler. Eğer çevrelerindeki biri kendilerinden daha güzel, zengin veya başarılı ise bundan çok büyük bir rahatsızlık duyar hemen büyük bir kıskançlık hissine ve hırsa kapılırlar. Oysa Cenab-ı Allah kullarına tüm özelliklerden dilediği kadarını vermiştir. İnsanın bunlardan dolayı hırsa kapılması kıskançlık duyması ise son derece küçültücü bir durumdur ve o kişinin dünyaya olan büyük tutkusunun bir göstergesidir. Bu durumda kullara düşen, Cenab-ı Allah’ın diğer insanlara bahşettiği nimetleri kıskanmak yerine Rabbimiz’in kendilerine verdiği nimetleri düşünüp şükretmektir. Çünkü şükretmek, “Öyleyse Beni anın, Ben de sizi anayım; ve Bana şükredin ve nankörlük etmeyin.” (Bakara Suresi, 152) ayetiyle haber verildiği üzere Allah’ın hoşnut olacağı umulan bir ibadettir.

Kibir Gerçek Sevgiden Alıkoyar

Kibirli insanlar, Cenab-ı Allah'ın insanlara verdiği önemli bir nimet olan ve imandan kaynaklanan gerçek sevgiyi hiçbir zaman tadamazlar. Çünkü gerçek sevgi, fedakarlık gerektirir. Bu kişiler, en çok kendilerini sevdiklerinden başkaları için fedakarlık yapmayı, onları sevmeyi hiç düşünmezler. Tam aksine hep sevilen, ilgilenilen, kişisel özellikleri ön plana çıkarılıp övülen kendileri olsun isterler.

İmanda derinleşen müminler ise cennette sonsuza dek yaşayacakları gerçek sevgiyi “İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.” (Meryem Suresi, 96) ayetiyle bildirildiği üzere Cenab-ı Allah’ın izniyle dünya hayatında yaşamaya başlarlar. Yüce Allah’a, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ile birlikte tüm peygamberlere ve birbirlerine büyük bir sevgi ve sadakatle bağlıdırlar. Bu nedenle canlarıyla-mallarıyla Allah yolunda mümin kardeşlerini ve elçiyi desteklerler. Hak din ahlakının insanlar arasında yayılması için büyük bir ihlasla hareket eder, yaşadıkları sıkıntıları hiçbir zaman övünme konusu haline getirmez, insanlar arasında itibar kazanmaya çalışmazlar. Kamil iman sahipleri sergiledikleri güzel davranışları sadece Cenab-ı Allah’ın bilmesinin yeterli olacağını düşünür ve bunu Rabbimiz’in rahmetine vesile olacak bir yol olarak nitelendirirler.

Kibir Hatalı Olduğunu İtiraf Etmekten İnsanı Alıkoyar

Kibir içinde olan kişilerin bütün hareketleri ve düşünceleri, insanların gözünde değer kazanıp üstün olmaya göre ayarlıdır. Bu yüzden de enaniyete (kibire) yakalanmış olan kişiler hata yapmaktan çok korkarlar. Çünkü hata yapınca küçük düşeceklerini, insanların gözünde değer kaybedeceklerini düşünürler. Kendilerini her türlü hatadan soyutlamaya çalışırlar; hiçbir hatayı kendilerine yakıştırmaz ve kabul etmezler. Asla hata yapmayacaklarını düşündüklerinden Cenab-ı Allah’ın çok büyük bir nimet olarak verdiği tevbe etmek gibi bir ibadetten mahrum kalırlar. Yüce Allah bir Kuran-ı Kerim ayetinde bu gerçeği şöyle bildirir:

"...Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah'tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı." (Nisa Suresi, 64)

Bu kişiler kendi hatalarını görmedikleri, nefislerini eleştirmekten şiddetle kaçındıkları için kendilerini geliştirme ihtiyacı hissetmez, doğruyu ve güzeli bulamaz, kendi kurdukları küçük bir dünya içinde, hataları, eksiklikleri ve kusurlarıyla yaşamayı kabul ederek büyük bir kayba uğrarlar. Çünkü iyi ve güzel olan, kendilerini mutlu edecek, rahat ettirecek imanın güzelliklerini, - vicdanları kabul ettiği halde- sırf kibirleri nedeniyle kabul etmezler. Ancak cehennem azabını tadınca bu gurur ve kibirleri son bulur. Artık Allah'a boyun bükmüş, teslim olmuş olarak sonsuza dek yalvarırlar, ama orada kendilerine "(Azabı) Tad; çünkü sen, (kendince) üstün, onurluydun." (Duhan Suresi, 49) şeklinde seslenilir.

Kibir Güzel Söze Uymaktan Alıkoyar

Yüce Allah’ın “Sizden; hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.” (Al-i İmran Suresi,104) ayetinde bildirdiği gibi müminlere iyiliği emredip kötülükten sakındırmaları emredilmiştir. Müminler bu ayetin hükmü gereği, hatalarını gördükleri müminlere hatırlatmada bulunur ve kardeşlerinin Cenab-ı Allah’ın beğenmediği hatalı davranışlardan kurtulması için çaba gösterirler. Kibirli kişiler ise, eleştiri olarak kabul ettikleri bu durumdan hiç hoşlanmazlar. Çünkü bu ahlaktaki kişiler, her zaman kendi akıllarının daha üstün olduğunu düşünürler. Dolayısıyla da her zaman çok büyük bir kayıp içindedirler. Hak olan her türlü çağrıya kulakları tıkalı ve gözleri kapalıdır. Oysa Cenab-ı Allah "... Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır." (Yusuf Suresi, 76) ayetiyle insanları bu yanlış düşünceden sakındırmıştır.

Kibir Samimiyetten Alıkoyar

Kibirli insanlar, hiçbir zaman gerçek kişiliklerini sergilemezler. Çünkü hedefleri daima herkesin takdirini toplayacağını düşündükleri iyi insan modelini oluşturmak, bu model üzerinden insanların beğenisini kazanarak övülmektir. Bu insanlar güzel ahlaklı, takva sahibi, imanlı ve akıllı biri gibi tanınmak uğruna sürekli dikkatlidirler. Bu dikkat kendilerini sıkmalarına, bakışlarının donuklaşmasına, yüzlerinin heykel kadar duygusuz ve kaskatı olmasına yol açar ve derin imanın getirdiği gerçek samimiyeti yaşamalarına engel olur. Çünkü her an hatalarıyla, eksiklikleriyle alay konusu olmaktan korkarlar. İnsanlara karşı hep uzak ve içten pazarlıklı davranır, hem kendileri kimseye samimiyet gösteremez hem de bu uzak tutumları ile başkalarının onlara samimi davranmasına engel olurlar. Bu samimiyetsiz tutumlarını imani olgunluğa sahip müminler hemen teşhis edebildiği halde, çevrelerindeki insanlardan bir dereceye kadar saklayabilirler, fakat Cenab-ı Allah’tan asla gizleyemezler. Nitekim Rabbimiz bu kişilerin samimiyetten uzak, insanlara gösteriş olması için yaptıkları ibadetlerin geçersiz olduğunu şöyle haber verir:

"İşte (şu) namaz kılanların vay haline, Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, Onlar gösteriş yapmaktadırlar." (Ma'un Suresi, 4–6)

Kibir İmanın Önündeki En Büyük Engeldir

Aklı örten, gözleri kör eden kibir, insanları dünya ile sınırlı, övülmek, takdir edilmek üzerine kurulu son derece basit bir hayat içine hapseder. Bu insanlar sadece kendi haklarını korumaya, kendi doğrularını yaşamaya, Kuran ahlakından uzak kendi prensiplerini uygulamaya şartlanmışlardır. Bu nedenle çevrelerindeki imanlı insanların güzel ahlaklarını görmez, onları örnek almaz, dahası çevrelerinde ve dünyada yaşanan olaylarla ilgilenmezler. Oysa müminler kendilerini Cenab-ı Allah’ın hoşnut olacağını umdukları en güzel ahlak özelliklerini kazanma yolunda eğitir ve ibadetlerini eksiksiz olarak yerine getirirlerken, ezilen ve zayıf bırakılanların haklarını korumakla sorumlu olduklarının da bilincindedirler. Bu nedenle müminlerin ufku geniştir. Dünyada ezilen haksızlığa uğrayan kimsenin kalmaması için Kuran ahlakının hakim olması gerektiğini bilir ve bu amaçla büyük bir fikri mücadele verirler. Müminler yüklendikleri bu büyük sorumluluk nedeniyle kendileriyle uğraşmaktan, vesvese gibi ahiretlerine hiçbir faydası olmayacak şeytanın telkini olan düşüncelerden sıyrılır, kendilerini yalnızca Allah’a ve İslam ahlakının yayılmasına adarlar. İmanın kazandırdığı bu geniş bakış açısı ise onlara büyük bir güç, sağlam bir karakter ve heybetli bir görünüm verir. Gururlu insanların elde etmek için çaba sarf ettikleri ve asla sahip olmadıkları bu özellikler, müminlerde Cenab-ı Allah’ın dilemesiyle çok doğal bir biçimde ortaya çıkar.

Unutmamak gerekir ki kibir, imanın önündeki en büyük engeldir. Çünkü "Bizim ayetlerimize ancak onlarla kendilerine hatırlatıldığı zaman, hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve büyüklük taslamayanlar iman eder." (Secde Suresi, 15) ayetinde, imanın en açık göstergelerinden birinin büyüklük taslamaktan kaçınmak olduğu bildirilmiştir. Kuran ahlakı beraberinde Yüce Allah'a teslimiyeti, teslimiyet de insanın aczini bilmesini getirir. İşte her şeyin Allah'a ait olduğunu, kendilerinin O'na karşı eksikliklerini, acizliklerini bilen müminler, imanın getirdiği ahlak ile cömert, fedakâr, sabırlı, anlayışlı, şefkatli, merhametli, kararlı, vefalı, hoşgörülü ve bunlara benzer pek çok üstün ahlak özelliğine sahip olurlar. Allah'ın rızasını kazanma aşkı ve şevkiyle düşünce ufuklarında sürekli olarak güzellikler ve yenilikler üretirler. Allah korkularından kaynaklanan güzel ahlakları sayesinde çevrelerindeki insanlarla da son derece iyi ilişkiler ve güzel dostluklar kurarlar. Makam, mevki gibi dünyevi hırslara kapılarak bu uğurda her türlü yola başvuran insanların aksine, kıskançlık, çekişme gibi tavır bozuklukları göstermezler. Verdikleri emeğin karşılığı dünya hayatında ne olursa olsun, bundan dolayı bir sıkıntıya kapılmaz, Yüce Allah'ın rızasını ve cennetini ummanın huzur ve mutluluğunu yaşarlar. Yüce Allah imanın getirdiği güzellikleri yaşayan müminleri şöyle müjdeler:

“Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarımın arasına gir. Cennetime gir.” (Fecr Suresi, 27–30)

Enaniyet sahibi kişilerin en önemli ortak noktalarından biri, kaçınılmaz olan mutlak sonlarıdır: Cehennem. Kuran-ı Kerim'de dünya hayatında Rabbimiz’e karşı büyüklenenlerin -gizli veya açık enaniyetli olması ayırt edilmeden- nasıl bir sonla karşılaşacakları birçok ayette haber verilmiştir. Bu ayetlerden bir tanesinde şöyle buyrulmaktadır:

“Öyleyse içinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların konaklama yeri ne kötüdür.” (Nahl Suresi, 29)

Kibirlenen İnsanların Belirgin Kişilik Bozuklukları


  • Kendilerinin önemli olduğunu düşünür, başarı ve yeteneklerini abartırlar.
  • Sadece dünyaya yönelik olarak planladıkları basit hayatlarında güç, başarı, şöhret, para, fiziksel görünüm ön plandadır.
  • Karşılarındaki insanlara saygı göstermeseler de kendilerini özel ve önemli gördüklerinden hep saygı görmeyi beklerler.
  • Gurur, övgü ile beslendiğinden sürekli kendilerine iltifat edilmesi için ortam hazırlarlar.
  • Eleştiriye son derece kapalıdırlar. Eleştiriye aşağılanmış olma, öfke ve utanç duyguları ile tepki verirler.
  • Menfaatçidirler. Kişiler arası ilişkileri kendi çıkarları için kullanırlar.
  • Başkalarının ne hissettiğini, ihtiyaçlarını anlayamaz ve hissedemezler.
  • Kin, öfke, kıskançlık duyguları fazladır. Acıma, affetme gibi duyguları kendi çıkarlarına göre hisseder ve kullanırlar.
  • Hak duygusu kendilerine yöneliktir. Hep kendilerine ayrıcalık yapılması gerektiği beklentisi içindedirler.
  • Eksiklik ve aşağılık duygularını bastırmak için kendilerine güveniyor rolü yaparlar.
  • Hırslı ve doyumsuz yapıları nedeniyle rekabeti severler.
    Oysa tüm bu sayılanlar şeytanın özellikleridir. Cenab-ı Allah şeytanın taraftarlarının uğrayacağı sonu şöyle haber vermektedir:

    "Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir." (Mücadele Suresi, 19)

    Sonsuz bir azap mekanı olan cehennemden kurtuluşa vesile olan yollardan biri de, ayetlerle yapılan öğüt ve hatırlatmalardır. Bu nedenle dünyada henüz vakit varken Kuran ahlakının yaşanması için verilen her öğüt, hayra ve iyiliğe yönelik her çağrı ve eleştiri, hesap gününe karşı yapılan her uyarı, Cenab-ı Allah’ın izniyle insanların azaptan korunmasına ve cenneti kazanmasına vesile olacaktır.

    Kibirli insanlar şükretmek, sabretmek ve kanaatkar olmak gibi pek çok güzel ahlak özelliğini, kendilerini başkalarından üstün görme zaafları yüzünden yaşayamamakta ve elbette kayba uğramaktadırlar.

    Gizli Enaniyet Nedir?

    Enaniyetin, yani kendini üstün görmenin bir başka türü de gizli enaniyettir. Gizli enaniyete sahip kişiler, tavır olarak klasik enaniyetlilerden farklıdırlar. Aralarındaki en büyük fark, enaniyetli kişinin dışarıdan çok rahat fark edilebiliyor olması, fakat gizli enaniyete sahip olanların zaman zaman dışarıdan anlaşılmasının mümkün olmamasıdır.

    Bu tip enaniyet çok tehlikelidir; çünkü adeta bir buzdağı gibidir. (Görünen kısmı, dıştan anlaşılmayan kısmıyla kıyaslandığında çok küçük kalmaktadır.) Klasik enaniyetli kişilerin tavırları kolayca fark edildiği için onlardan sakınmak, önlem almak mümkündür. Ancak enaniyetlerini gizleyenlerin durumları daha farklıdır. Onların enaniyetleri geç fark edilir. Böylece onlara öğüt vermek, içinde bulundukları durumu anlatmak daha zor olur.

    Örneğin çevresinde enaniyetsiz olarak bilinen biri hata yaptığı ya da eleştiri aldığı bir anda çok öfkelenip, kontrolsüz hareketler yapabilir. Bunun sebebi hatasının diğer insanlar tarafından öğrenilmesidir; bu durum gururuna ağır gelir. Enaniyetinin o güne kadar ortaya çıkmamasının sebebi ise, çıkarları ile çatışacak bir durumun oluşmamış olmasıdır. Ancak şimdi insanların gözünde tüm prestijinin sarsıldığını düşünür ve öyle tavırlar gösterir ki içinde sakladığı bütün büyüklenme ve azgınlık hisleri meydana çıkar.

    Gizli enaniyet, ahlaki bozukluklar ile de kendini belli edebilir. Kişi kendi eksikliği ortaya çıkmasın diye yalan söyleyebilir ya da üstün konuma gelmek için başkalarının kusurlarını ortaya çıkartmaya çalışabilir. Hata yapmaktan şiddetle korkar. Bir eksikliğinin anlaşılması durumunda kendini acındırarak hatta ağlayarak şahsına gelebilecek muhtemel tepkileri uzaklaştırmaya, böylece nefsini korumaya çalışır.

    Gizli enaniyete sahip kendilerini sürekli temize çıkarmaya çalışan bu kişiler, belki bir müddet kalplerindeki gurur ve kibiri insanlardan saklayabilirler ama kalplerindekini en iyi Allah bilir ve mutlaka ortaya çıkartır. Nitekim bir ayette de bu önemli gerçek şöyle bildirilir:

    “Şüphesiz ki, Allah, onların saklı tuttuklarını ve açığa vurduklarını bilir; gerçekten O müstekbirleri sevmez.” (Nahl Suresi, 23)

    Bu makale, Yaşam Dergisi 11.Sayı (Mayıs 2009) 42. sayfada yayınlanmıştır.
 
K

kahraman terzi

Ziyaretçi
şeytanda hata etti , hz adem de hata etti
ancak şeytan hatasini kabul etmeyip kibirlendi ve cehennemin onde gideni oldu.
hz adem ise hatasini kabul edip tovbe etti yeniden cennetin onde gideni oldu.
 
Üst