Sadece Meal Okuyarak Amel Etmek Yeterli mi?

SETR

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Sadece kuran meali okumak yeterli midir?
Günümüzde sıkça karşılaşılan bir durumda bazı insanların kendi zeka ve ilimlerine güvenerek biraz da enaniyetlerine mağlup olarak, tefsir ve hadisleri dikkate almayıp sadece kuran meali okuyup onunla amel ettiklerini söylemeleridir. Sadece kuran meali okumak ve okunandan anlananla amel etmek yeterli midir diye akil insanların sormuş olduğu bu soruya daha önce sorularlaislamiyette sorulmuş ve cevaplandırılmış konulardan faydalanılarak aşağıda cevap aranacaktır inşaAllah.
 

SETR

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Mealini okuyarak anlayabildiğimiz net olan ayetlerle amel edebilir miyiz? Acaba her ayet müteşabih midir? Bazı kişiler, her ayetin göründüğünden daha farklı anlamları olduğunu söylüyor. Böyle bir düşünce Kur'an-ı Kerim'in bize apaçık rehber olamasına ters düşmez mi?

Allah yolunda yapılan en küçük bir iş ve amel bile neticesiz kalmaz. Hele Kur’an okumak gibi Kainatın en büyük bir hadisesi hiç sevapsız kalmayacaktır. Kur’an'ın yüzüne bakmak bile sevap olursa, Kur’an'ın anlamını veren bir kitabı okumak elbette sevabı vardır. Fakat Kur’an'ı aslından okumak ile mealinden okumak arasında fark vardır. Esas olan Kur’an okumayı aslından öğrenmek ve manasını anlamak içinde mealden okumaktır.

Ancak hiçbir Kur’an meali aslının yerini tutmayacağından, namazda Kur’an yerine okunmaz. Namazımızda mutlaka Kur’an-ı Kerimi aslından okumalıyız. Allah kelamı olan, Arapça olandır. Bunun yeri ve sevabı ayrıdır. Her harfine kat kat sevap verilir.

Kur'an ayetleri "muhkem" ve "müteşabih" diye ikiye ayrılmaktadır:

"Sana kitabı indiren de odur. O kitaptan bir kısmı muhkem âyetlerdir ki, onlar kitabın anasıdır; diğer bir kısmı da müteşabihattır. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak için müteşabih olanın peşine takılır da onu kendince yorumlamaya uğraşır. Oysa onların kesin yorumunu Allah’tan başkası bilemez. İlimde derinlik sahibi olanlar ise, 'Biz ona inandık; hepsi Rabbimizin katındandır.' derler. Fakat bunu ancak selim akıl sahipleri düşünüp anlar." (Al-i İmran, 3/7)

Bu ayete: “Onların yorumunu Allah’tan ve ilimde derinlik sahibi olanlardan başkası bilemez. Onlar, ‘Biz buna inandık; hepsi Rabbimizin katındandır.’ derler.” şeklinde anlam vermek de mümkündür. Buna göre müteşabih ayetlerin anlamını "ilimde derinlik sahibi olanlar" da bilir.

Muhkem: Anlamı açık, kesin, ifade ettiği mâna tek olup, açıklanması için başka delile ihtiyaç olmayan demektir. Müteşabih: Birden fazla mâna ihtimali olduğundan, anlaşılması için başka delile ihtiyaç hissettiren, mânası hakkında kesin bir hüküm verilemeyen âyettir.

Müteşabih, şibh (benzerlik) kökünden gelip mânalar birbirine benzeyip içiçe girdiğinden, şüpheye yani değişik ihtimallere yol açmayı ifade eder. İnsanın aklının, duyularının sınırlı olduğunu düşünürsek, bu konumda olan insana hitap eden ilahî kelamın müteşabihler ihtiva etmesinin kaçınılmaz olduğu açıkça ortaya çıkar. Müteşabih lafızlarla Yüce Allah, insanlara tamamını kavrayamayacakları meseleleri, teşbihlerle,muayyen bir nisbette, farklı seviyelere göre daha farklı şekilde anlaşılacak tarzda bildirir. Müteşabihlerdeki bu izafî durum, dinin değişmez gerçeklerine zarar vermez. Zira Allah sabit gerçekler olarak, biz yükümlü insanlardan istediği akaid, ibadet, ahlâk ve ahkâma dair esasları muhkem âyetlerde bildirmiştir. Müteşabihlerle ise bazı “nisbi hakîkatleri” bildirmek istemiştir.

Beşeriyetin konumu icabı, dünyada insan hayatında, mutlak hakikatlerden çok nisbî hakikatler daha fazladır. Bir kristal âvizeyi göz önüne alalım. Onun elektrik voltajı, ampullerinin gücü değişmediği halde, etrafında oturanlar, yerlerini hafifçe değiştirince, farklı renkler ve ışınlar alırlar. Bu, âvizenin taşlarının farklı açılar verecek şekilde tıraşlanmasından ileri gelir.

İşte Allah Teâla, mahdut lafızlarla, tükenmek bilmeyen mânaları, farklı seviyelerde, kıyamete kadar gelecek bütün insanlığa anlatmak, onları kitabı üzerinde düşündürmek için birçok müteşabih âyet göndermiştir. Bu kaçınılmaz durum, bir zaruretten ileri gelmiştir. Fakat unutmamak gerekir ki teşabüh ve teşbih ile olan benzetmelerde, benzetilen ile kendisine benzetilen arasında bütün yönlerden bir benzerlik aranmaz. Çeşitli yönlerden sadece biri ile olan bir benzerlik dahi, benzetmenin geçerli sayılması için yeterli sayılır. Demek ki müteşabihler hakikî müteşabih ve izâfî müteşabih kısımlarına ayrılır. Bütün çeşitlerinde, müteşabihler bir çok mânalar ifade ederler. Onun içindir ki tefsirlerde çok mânalar verilmiştir. Fakat kesin mânası, Allah’ın ilmine havale edilir.

Kur'an Meali okurken dikkat edilecek en önemli konu; inanç esaslarında ya da farz, vacip, haram gibi hükümlerde mutlaka tefsirlere ve ilgili fıkıh kitaplarına da bakmak gerekir.

kaynak: Sorularla İslamiyet
 

SETR

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Bazı insanlar sadece meal okuyarak amel etmeye çalışmaları ve mezhepleri inkar etmeleri ne kadar doğrudur?

Alimlerin Kur’an’ı tefsir edebilmenin şartları olarak saydıkları 15’ten fazla şartlarını bir kenara koyalım; Kur’an’ın dili olana Arapçayı/Arapça dil bilgisini ve belagatini bilmeden, ayetlerin manasını anlamak mümkün değildir.

Kur ayetlerinin farklı manalara ihtimali olduğu bir gerçektir. Mezhep alimlerinin farklı içtihatları, diğer bazı sebepler yanında ayetleri farklı anlamalarından kaynaklanmaktadır. Ancak bu ayetlerden çıkartılacak farklı hükümleri bilmek için yardımcı ilimler olarak bilinen tefsir, fıkıh, hadis, Arapça/belagat, Maani-bedi-beyan, fıkıh usulü, hadis ve tefsir usulü gibi bir çok ilimde mahir olmak gerekir.

Bir hadis rivayetine göre peygamberimiz şöyle buyurdu: “Kim kendi reyi ile Kur’an’ı tefsir ederse cehennemdeki yerine hazır olsun”(Tirmizi,Tefsir, 1).

Diğer bri rivayette: “Kim Kur’an’ı kendi reyi ile tefsir ederse isabet de etse hata etmiş olur”(Tirmizi, Tefsir, 1; Ebu Davud, İlim, 5)

Bunun manası şudur: Kur’an’ı tefsir etmek için önce Kur’an’ı bilmek gerekir. Çünkü Kur’an’ın bir kısmı bir kısmını tefsir etmektedir. İkinci sıradaki tefsir malzemesi Hz. Peygamberin sünnetidir. Bunu da hadis kaynaklarından öğreniyoruz. Üçüncü tefsir ilmi sahabenin ilgili ayetlere getirdikleri açıklamalardır. Dördüncü tefsir unsuru ise, bütün yönleriyle Arapça lisanını iyi bilmektir. Çünkü Kur’an Arap lisanıyla inmiştir.

Buna göre, kim bu konuları araştırmadan ve gereken bilgileri öğrenmeden, sırf kendi keyfine göre Kur’an’ı yorumlarsa -ki bu bilgisice, cahilce, ilimsiz yapılan bir tefsirdir-her şeyden önce bu kimse Kur’an’a karşı saygısızlık etmiş olur. Çünkü çok basit konularda bile işin uzmanlık yönüne dikkate den insanlar, Allah’ın kelamı konusunda bu titizliği göstermezse, Allah’ın kelamını hafife almış sayılır.

Arapça lisanının kurallarına uygun tefsirler “rey” tefsiri sayılmaz. Bu husus alimler arasında tartışmasız kabul edilmiştir. Çünkü burada “keyfe mayeşa” bir tavır yoktur. Bilakis, Kur’an’ın kendi ifadeleri doğrultusunda bir yargıya varmak vardır. Bundan anlaşılıyor ki, İslami ilimleri ve Arapçayı iyi bilmeyen kimselerin Kur’an’ı tefsir etmeleri haramdır(bk. İbn teymiye, -Aliyyul-Kari’ye göre, herhangi kesin bir bilgi, zanni de olsa nakli bir delil veya İslamın ruhuna uygun akli bir delile dayanmayan bir yorum “rey ile tefsir” anlamına gelir(bk. Tuhfetu’l-Ahvezî, 8/223).

“De ki: “Rabbim o güzel şeyleri değil, açığı ile gizlisi ile, bütün fuhşiyatı haram kılmıştır. Keza her türlü günahı, haksız tecavüzü ve kendisine tapılması hakkında Allah’ın herhangi bir delil bildirmediği bir nesneyi Allah’a şerik yapmanızı, bir de bilmediğiniz bir şeyi Allah’a mal etmenizi haram kılmıştır.”(Araf, 7/33) mealindeki ayetten bunu anlamak mümkündür.

İşin özeti şudur: Kur’an’ı tefsir etmek için gereken ilmi donanıma sahip olmayan bir kimsenin yaptığı yorumlar, indî, keyfi, rey ile tefsir olarak kabul edilir. Bunların hepsinin başında Arapça lisanını çok iyi bilmek gelir. Zira, diğer tefsir malzemeleri olan Kur’an, hadis, sahabe kavli, tabiine tefsirini bilmek için de Arapça gerekir(krş. Tuhfetu’l-Ahvezî, 8/224).

İbn Hacer’in değerlendirmesiyle, aklî, naklı ve lisanî delillerden yoksun bir yorum isabetli de olsa sahibi hatalıdır ve Allah’ın kitabına bilgisizce yaklaştığı ve yalnız kendi keyfine göre, kendi tahminlerine göre tefsire giriştiği için günahkar olur(bk. a.g.e, 8/225).

Bu bilgileri -mümkün olmamakla beraber- meal vasıtasıyla ikinci elden alıp kullanmak “ikinci el” kadar değer ifade eder ve hurdaya çıkar.

kaynak: Sorularla İslamiyet
 
Üst