Sabır Üçtür Hadisi Sıhhati ?

ImamıAzam

Yeni Üye
Üye
(Sabır üçtür: Musîbete sabır, taate, ibâdet yapmaya sabır ve günah işlememeye sabır. Musîbete sabredene, Allahü teâlâ üç yüz derece ikrâm eder. Her derece arası yerden göğe kadar mesafedir. Taate sabredene, Allahü teâlâ, altı yüz derece ihsân eder. Her derece arası, yerin dibinden, Arş’a kadardır. Günah işlememeye sabredene, Allahü teâlâ, dokuz yüz derece verir. Her derece arası, yerin dibinden Arş’ın üstüne kadardır.) [Ebu-ş-şeyh] Arkadaşlar bu hadis-i şerif bu metni ile sahih midir ? Hakikat Kitap evinin sitelerinde bu hadis-i şerif bu metni ile verilmiştir ama tam kaynak verilmemiştir bu hadisin kaynağı ve sıhhati nedir özellik ile aynı bu metin ile mi geçmektedir hadis çünkü başka kaynaklarda farklı geçiyor ?

9LNQ58.png


http://www.osman-unlu.com/makaleler.asp?ID=959&year=2012

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/orhan-karmis/82961.aspx

http://www.gavsulazam.de/turk/cesitli-konular/belalara-sabretmek.htm

http://bizimsahife.org/Rehberilmihali/Rehberilmihali/04-Ahlak/rehil_sabir.htm
 

SETR

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Bu konu mu soru mu ?
Eğer konu ise sonuç ne? Soru ise tam olarsk ne soruyorsun biraz daha açık ve net yazın anlaşılır olsun, insanlar da faydalansınlar inşAllah.
Bu arada kunfeyekun a hoşgeldiniz.
 

AhDe_VeFaLi

KF Ailesinden
Özel Üye
"Sabır üçtür. Musibete karşı sabır, taat üzerine sabır, masiyetten sabırdır. Kim musibete sabrederse ve onu Allah'tan geldiğini düşünerek güzel bir şekilde karşılarsa Allahu Teala ona üç yüz derece verir ki her bir derecenin arası yer ile gök arası kadardır. Kim itaat üzere sabrederse Allahu Teala ona altı yüz derece verir ki her bir derece arası yerin üst sınırından yedi tabaka altına kadardır. Kim masiyete sabrederse Allahu Teala ona dokuz yüz derece verir ki her bir derecenin arası yerden arşa kadardır."

- İlgili hadis rivayeti için bk. Suyutî, el-Câmiu's-Sağîr, 2/80; İbn Ebi Dünya, es-Sabru ve's-Sevâb,1/30; Kenzu’l-Ummal, h.no: 6515.

Bu hadis rivayeti zayıf olarak değerlendirilmiştir. (bk. Suyutî; a.g.y; el-Elbanî, Daifu’l-Camii’s-Sağir, h. no: 3532)

Birinci tefsir şekli, tasavvufi, batınî bir tefsir şeklidir. Hadisin açık ifadesinden bunu anlamak mümkün değildir.

Bu gibi yorumlar, insanların o andaki halet-i ruhiyeleri itibariyle kalplerine doğan manalar yönüyledir. Örneğin, ayet ve hadislerde “hakikat”ı anlatmak bakımından “amellerin cenneti” diye bir ifadeyi görmek mümkün değildir.

Bildiğimiz sekiz cennetin isimleri arasında böyle bir isim yoktur.

Ancak bir yorum olarak bazıları mecaz anlamda bunu kullanmıştır. Örneğin, “Rabbinin makamından korkan kimselere iki cennet vardır” mealindeki Rahman suresinin 46. ayetinin tefsirinde, "İki cennet" tabiri üzerinde şu görüşler ileri sürülmüştür:

a. Biri kişinin sağlam inancı için, biri de güzel ameli için...

b. Biri günahlardan sakındığı için, biri de emirlere itaat ettiği için...

c. Biri güzel amellerin karşılığı, biri de Allah'ın fazladan yaptığı ihsan olarak...

d. Biri cismanî, diğeri de ruhanî Cennet...

e. Biri Adn, biri Naim Cenneti...

f. Biri, takva sahibi insanların, biri de takvalı cinlerin gireceği Cennet. (bk. Alûsî, XXVII/116; Niyazi Beki Rahman suresinin tefsiri, ilgili yer)

- İkinci yorum şekli de hadis rivayetinin lafzi ifadesinin manası değildir. Cennetlerin bu manada kullanılması –az önce ifade edildiği üzere- hakiki değil, mecazi, tasavvufi yorumlar olarak değerlendirilmelidir. Yoksa, gerçek anlamda “ruhani” olup cismani olmayan bir cennet hakiki manasıyla ayet ve de hadislerde söz konusu değildir.

Sorularla İslamiyet
 

*Mujaahed*

KF Ailesinden
Özel Üye
DÖRDÜNCÜ SUALİNİZ: اِنَّ اللهَ مَعَ الصَّابِرِينَ de hikmet ve gaye nedir?

Elcevap: Cenâb-ı Hak, Hakîm ismi muktezası olarak, vücud-u eşyada, bir merdivenin basamakları gibi bir tertip vaz etmiş. Sabırsız adam, teennî ile hareket etmediği için, basamakları ya atlar düşer veya noksan bırakır, maksut damına çıkamaz. Onun için hırs mahrumiyete sebeptir. Sabır ise, müşkülâtın anahtarıdır ki
durub-u emsal اَلْحَرِيصُ خَاۤئِبٌ خَاسِر - وَالصَّبْرُ مِفْتَاحُ الْفَرَجِ
hükmüne geçmiştir.Demek, Cenâb-ı Hakkın inâyet ve tevfiki, sabırlı adamlarla beraberdir. Çünkü sabır üçtür:

Biri:Masiyetten kendini çekip,sabretmektir.Şu sabır takvadır;

اِنَّ اللهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ sırrına mazhar eder.

İkincisi: Musibetlere karşı sabırdır ki, tevekkül ve teslimdir.

اِنَّ اللهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ - وَاللهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ (*) şerefine mazhar ediyor.Ve sabırsızlık ise Allah’tan şikâyeti tazammun eder. Ve ef’âlini tenkit ve rahmetini ittiham ve hikmetini beğenmemek çıkar.

Evet, musibetin darbesine karşı şekvâ suretiyle elbette âciz ve zayıf insan ağlar. Fakat şekvâ Ona olmalı; Ondan olmamalı. Hazret-i Yakup Aleyhisselâmınاِنَّمَاۤ اَشْكُوا بَثِّى وَحُزْنِى اِلَى اللهِ (*) demesi gibi olmalı. Yani, musibeti Allah’a şekvâ etmeli; yoksa Allah’ı insanlara şekvâ eder gibi “Eyvah! Of!” deyip “Ben ne ettim ki bu başıma geldi?” diyerek âciz insanların rikkatini tahrik etmek zarardır, mânâsızdır.

Üçüncü sabır: İbadet üzerine sabırdır ki, şu sabır onu makam-ı mahbubiyete kadar çıkarıyor, en büyük makam olan ubûdiyet-i kâmile cânibine sevk ediyor.


23. Mektup
 
Üst