Rızık!

ALLAH-U ALEM

KF Ailesinden
Özel Üye
İbrahim Bin Edhem Hz.lerinin arkadaşı Şakik Belhi, hayatını kazanmak için ticaret yapmaya karar verdi. Bunun için de uzaklara, başka şehirlere gitmesi gerekiyordu. Zira bulunduğu çevrede herkes onu tanıdığından bunca tanıdık içinde bu işi yapmak istemiyordu.

Ayrılmadan önce herkesin saygı gösterdiği ve kendisinin de hocası mesabesinde bulunan arkadaşı İbrahim bin Edhem’e de uğrayıp helalleşti.
Uzun zaman gelmesi beklenilmeyen Şakik Belhi çok geçmeden tekrar görünür oldu.

Bir gün İbrahim bin Ethem, onu camide görünce ‘niçin döndüğünü’ sordu. Şakik Belhi şu cevabı verdi:
– Yolculuk esnasında dinlenmek için bir ağacın gölgesine oturmuştum. Orada kör ve topal bir kuş gördüm. Kendi kendime: “Bu kuş, bu uzak diyarda yalnız başına nasıl yaşıyor, diye düşünürken az sonra ağzında yiyecek olduğu halde bir başka kuş çıka geldi. Bu olay bir-kaç kez tekrarlandı… Bu kuşa, bu ıssız yerlerde rızık veren Allah, elbette beni de rızıklandırır.”, diye düşünerek dönüp geldim.

Bunun üzerine İbrahim bin Edhem:
– Şaşarım sana ey Şakik!.. Niçin başkasının yardımıyla yaşayan bir kuş gibi olmaya razı oluyorsun? Hem kendisi için çalışan, hem de diğer düşkünlere yardıma koşan kuş gibi olmayı düşünmüyorsun?
Bu sözler üzerine Şakik Belhi mahcup olup yeniden ticarete döndü.
hline1.jpg
hline1.jpg
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
b673.gif


Evet, rızık ikidir:
Biri hakikî rızıktır ki, onunla yaşayacak. Bu âyetin hükmü ile, o rızık taahhüd-ü Rabbânî altındadır. Beşerin sû-i ihtiyarı karışmazsa, o zarurî rızkı herhalde bulabilir. Ne dinini, ne namusunu, ne izzetini feda etmeye mecbur olmaz.
İkincisi, rızk-ı mecazîdir ki, sû-i istimâlâtla hâcât-ı gayr-ı zaruriye hâcât-ı zaruriye hükmüne geçip, görenek belâsıyla tiryaki olup, terk edemiyor. İşte bu rızık taahhüd-ü Rabbânî altında olmadığı için, bu rızkı tahsil etmek, hususan bu zamanda çok pahalıdır. Başka izzetini feda edip zilleti kabul etmek, Bazen alçak insanların ayaklarını öpmek kadar mânen bir dilencilik vaziyetine düşmek, Bazen hayat-ı ebediyesinin nuru olan mukaddesât-ı diniyesini feda etmek suretiyle o bereketsiz, menhus malı alır.



Lemalar | On Dokuzuncu Lema | 146

 
Üst