Risâle-i Nurları Nasıl Okumalıyız?
Bir fuarda kitaplarımı imzalıyordum. Yaklaşık 25 yaşlarındaki bir genç “Risale-i Nur’u Okuma ve Anlama Teknikleri” isimli kitabımı imzalatıyordu.
- Risale-i Nur okuyor musun, diye sordum.- Yıllar önce biraz okumuştum. Bir şey anlamayınca bıraktım, cevabını verdi.
Kıyafetinden ve çantasından öğrenci olduğunu tahmin ettim.
- Nerede okuyorsun, dedim.
- Matematik bölümü üçüncü sınıftayım, demesin mi?
- Peki, üniversite sınavını çok mu kolay kazandın?
- Kazanmak için çok uğraştım. İki yıl dershaneye gittim ve ikinci yıl kazanabildim. Asıl istediğim mühendislikti, ama matematiği de seviyorum.
- Haklısın, Risale-i Nur’u anlamak kolay değil. Ancak bu iman ve İslâm hazinesini tanıdığımız halde okumazsan, şu soruların cevabını düşünmen gerekmeyecek mi? Yıllardır okuduğun yabancı dil, fizik, kimya ve bilhassa matematik konularını bir roman okur gibi kolay mı anladın? Risale-i Nur’un sana kazandıracağı mükemmel iman, matematiğin sana vereceğinden daha mı önemsiz ve değersiz?
Delikanlıya çok yüklenmiştim. Çok saygılı ve mütebessim hâline bakılırsa pek kırılmışa benzemiyordu. Bir şeyler öğrenmek isteyen bir tavrı vardı. Fuar sakin olduğu için bir müddet sohbet ettik. Vedalaşırken Risaleleri okumak için daha fazla zaman ayıracağını söylüyordu.
Bugüne dek şu yaşadığım olayın binlercesine şahit oldum. Neredeyse hepsinin ana fikri aynıydı: “Risale-i Nur’un kelimeleri ve üslubu çok ağır ve zor anlaşılıyor. Anlayabilmemiz için niçin sadeleştirilmiyor?”
Ne yazık ki, bu eserlerin zor anlaşıldığı konusuna hep yüzeysel yaklaşıldı. Oysaki konuya dört başı mamur baktığımızda meselenin birkaç yönü olduğunu görüyoruz.
Risale-i Nur’u anlamak için “Niçin okumalıyız ve okumakla ne kazanacağız, ne zaman, ne kadar ve nasıl okumalıyız?” sorularının cevabını vermek gerekiyor.
Niçin okumalıyız?
Dünyaya kendi irademizle gelmediğimiz gibi kendi isteğimizle de çıkmıyoruz. Rabbimiz hikmeti gereği bizi imtihana gönderiyor ve belirlediği süre içinde bizden “hakkıyla iman ve ibadet” istiyor.
Tıpkı bir binanın temeline veya bir ağacın köküne benzeyen imanımızın tam ve mükemmel olması için gece gündüz çırpınmamız şart. Zira temelsiz ev, köksüz ağaç olmadığı gibi, sağlam ve güçlü iman olmadan dinimizi yaşamamız da imkânsızdır.
Mükemmel imanı elde etmek, başta namaz olmak üzere tüm ibadetlerin ve güzel ahlâkın, Kur’anî hal ve tavırların elektrik üretim santralini kurmak gibidir. Çünkü iman tıpkı elektrik gibi bütün ibadetleri harekete geçiren güçtür. Sanki bir arabanın motoru gibidir.
Öte yandan imanımızın icmalî (toptan) değil, tafsilî (geniş ve detaylı) olması, dinimizi yaşamamız ve imanla kabre girmemiz için çok önemlidir. Bir mü’min, eğer ömrü varsa, imanını Kur’an’ın anlattığı şekilde ayrıntılarına varıncaya kadar geliştirmelidir.
Ne acı ki, günümüz Müslümanları, iman konusunda çok az bilgiye sahip oldukları gibi, “Allah’ı tanıma bilgisi” dediğimiz marifetullah konusunda da çok yetersizdir. Oysa Allah’ı, Kur’an ve hadislerde anlatılan isim, sıfat ve şuunatıyla bilmeliyiz ki, Rabbimizi tanıyabilelim.
Bir müminin en büyük gayesi, iki dünya hayatını da ışıklandıran imanını, ilmelyakin, aynelyakin ve hakkalyakin mertebelerine çıkarmak için çırpınmak olmalıdır. Çünkü, zayıf imanla geçen ömür, günahlarla dolu bir ömür olduğu gibi, ölüm anında da ebedî hayatımızı riske atabilecektir. Allah korusun, en büyük dava olan cehennemden kurtulup cenneti kazanma davasını kaybeden bir mü’min, boşa yaşamış ve her şeyini kaybetmiş demektir.
İşte Risale-i Nur, Kur’an’daki imanî ayetleri çok geniş ve detaylı bir şekilde tefsir ederek, mükemmel bir imanı kazanmamıza vesile oluyor. Uçsuz bucaksız bir okyanus olan iman tefekkürünü, bir plan, program dâhilinde ve muhteşem bir metotla yapmaya imkân veriyor. Kur’an ayetlerini aklî ve mantıkî delillerle öyle bir ispat ediyor ki, hiçbir şüpheye yer bırakmıyor.
Bunun için bu eserleri, anlayarak defalarca okumak hem bir tefekkür ibadeti, hem de imanî bir genişlik ve derinlik kazandırıyor.
Bir fuarda kitaplarımı imzalıyordum. Yaklaşık 25 yaşlarındaki bir genç “Risale-i Nur’u Okuma ve Anlama Teknikleri” isimli kitabımı imzalatıyordu.
- Risale-i Nur okuyor musun, diye sordum.- Yıllar önce biraz okumuştum. Bir şey anlamayınca bıraktım, cevabını verdi.
Kıyafetinden ve çantasından öğrenci olduğunu tahmin ettim.
- Nerede okuyorsun, dedim.
- Matematik bölümü üçüncü sınıftayım, demesin mi?
- Peki, üniversite sınavını çok mu kolay kazandın?
- Kazanmak için çok uğraştım. İki yıl dershaneye gittim ve ikinci yıl kazanabildim. Asıl istediğim mühendislikti, ama matematiği de seviyorum.
- Haklısın, Risale-i Nur’u anlamak kolay değil. Ancak bu iman ve İslâm hazinesini tanıdığımız halde okumazsan, şu soruların cevabını düşünmen gerekmeyecek mi? Yıllardır okuduğun yabancı dil, fizik, kimya ve bilhassa matematik konularını bir roman okur gibi kolay mı anladın? Risale-i Nur’un sana kazandıracağı mükemmel iman, matematiğin sana vereceğinden daha mı önemsiz ve değersiz?

Delikanlıya çok yüklenmiştim. Çok saygılı ve mütebessim hâline bakılırsa pek kırılmışa benzemiyordu. Bir şeyler öğrenmek isteyen bir tavrı vardı. Fuar sakin olduğu için bir müddet sohbet ettik. Vedalaşırken Risaleleri okumak için daha fazla zaman ayıracağını söylüyordu.
Bugüne dek şu yaşadığım olayın binlercesine şahit oldum. Neredeyse hepsinin ana fikri aynıydı: “Risale-i Nur’un kelimeleri ve üslubu çok ağır ve zor anlaşılıyor. Anlayabilmemiz için niçin sadeleştirilmiyor?”
Ne yazık ki, bu eserlerin zor anlaşıldığı konusuna hep yüzeysel yaklaşıldı. Oysaki konuya dört başı mamur baktığımızda meselenin birkaç yönü olduğunu görüyoruz.
Risale-i Nur’u anlamak için “Niçin okumalıyız ve okumakla ne kazanacağız, ne zaman, ne kadar ve nasıl okumalıyız?” sorularının cevabını vermek gerekiyor.
Niçin okumalıyız?
Dünyaya kendi irademizle gelmediğimiz gibi kendi isteğimizle de çıkmıyoruz. Rabbimiz hikmeti gereği bizi imtihana gönderiyor ve belirlediği süre içinde bizden “hakkıyla iman ve ibadet” istiyor.
Tıpkı bir binanın temeline veya bir ağacın köküne benzeyen imanımızın tam ve mükemmel olması için gece gündüz çırpınmamız şart. Zira temelsiz ev, köksüz ağaç olmadığı gibi, sağlam ve güçlü iman olmadan dinimizi yaşamamız da imkânsızdır.
Mükemmel imanı elde etmek, başta namaz olmak üzere tüm ibadetlerin ve güzel ahlâkın, Kur’anî hal ve tavırların elektrik üretim santralini kurmak gibidir. Çünkü iman tıpkı elektrik gibi bütün ibadetleri harekete geçiren güçtür. Sanki bir arabanın motoru gibidir.
Öte yandan imanımızın icmalî (toptan) değil, tafsilî (geniş ve detaylı) olması, dinimizi yaşamamız ve imanla kabre girmemiz için çok önemlidir. Bir mü’min, eğer ömrü varsa, imanını Kur’an’ın anlattığı şekilde ayrıntılarına varıncaya kadar geliştirmelidir.
Ne acı ki, günümüz Müslümanları, iman konusunda çok az bilgiye sahip oldukları gibi, “Allah’ı tanıma bilgisi” dediğimiz marifetullah konusunda da çok yetersizdir. Oysa Allah’ı, Kur’an ve hadislerde anlatılan isim, sıfat ve şuunatıyla bilmeliyiz ki, Rabbimizi tanıyabilelim.
Bir müminin en büyük gayesi, iki dünya hayatını da ışıklandıran imanını, ilmelyakin, aynelyakin ve hakkalyakin mertebelerine çıkarmak için çırpınmak olmalıdır. Çünkü, zayıf imanla geçen ömür, günahlarla dolu bir ömür olduğu gibi, ölüm anında da ebedî hayatımızı riske atabilecektir. Allah korusun, en büyük dava olan cehennemden kurtulup cenneti kazanma davasını kaybeden bir mü’min, boşa yaşamış ve her şeyini kaybetmiş demektir.
İşte Risale-i Nur, Kur’an’daki imanî ayetleri çok geniş ve detaylı bir şekilde tefsir ederek, mükemmel bir imanı kazanmamıza vesile oluyor. Uçsuz bucaksız bir okyanus olan iman tefekkürünü, bir plan, program dâhilinde ve muhteşem bir metotla yapmaya imkân veriyor. Kur’an ayetlerini aklî ve mantıkî delillerle öyle bir ispat ediyor ki, hiçbir şüpheye yer bırakmıyor.
Bunun için bu eserleri, anlayarak defalarca okumak hem bir tefekkür ibadeti, hem de imanî bir genişlik ve derinlik kazandırıyor.
