Çözüldü Özgürlük en büyük sorumluluktur ile ilgili kısa yazı

Ödevci

Kıdemli Üye
Üye
Özgürlük en büyük sorumluluktur ne demektir bu cümleyi açıklayabilir misiniz? Bu konu ile ilgili de kompozisyon yazma imkanınız var mı?
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Bundan 5 yıl kadar önce Danimarka'da Jyllands Posten gazetesinde yayınlanan ve Hz. Muhammed'e yönelik hakaretemiz görüntü ve ifadelerin yer aldığı karikatürler başta İslam dünyası olmak protesto ve tepkiler gelmişti. Yine Vatikan dahil Avrupa ülkeleri ve uluslararası kurumdan dini sembollere saygı duyulması çağrısı yapılmıştı.

İslam dünyası başta Danimarkalı yetkilerden özür beklerken, karikatürler başka ülkelerde yayınlanmış ve bütün bunlar Danimarka'da olduğu gibi diğer ülkelerde de “düşünce ve ifade özgürlüğü” kapsamında savunulmuştu.

Benzer bir tartışma Türkiye'de yaşanıyor. Bir dergide yayınlanan karikatürde Cami içinde bir sütuna yazılmış “ifadeler” bizi bir kez daha aynı soru ile yüzyüze getirdi; “düşünce ve ifade özgürlüğünde sınır ne?”

Açık olan şu ki, açık hakaret, aşağılama ve şiddete yöneltme olmadıkça her türlü fikir ve düşünce açık olarak savunulabilmeli. Çünkü demokratik toplumun asgari gereği budur. Ancak bu özgürlüğün ikinci bir ölçütü de vardır ki bu da en az birincisi kadar önemlidir; bu hak kullanılırken toplumsal ahlak, örf adet ve değerlerin gözetilmesidir. Çünkü, toplumsal ahlak, örf adet ve değerler yazılı olmayan hukuk kuralları işlevi görür. Bu yüzden her türlü sanat yazılı kurallarla birlikte bu değerleri de göz önüne almak zorundadır.

HAK KULLANIMI MI HAKARET Mİ?

Bu karikatür düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılması mı yoksa hakaret olarak mı okumalıyız? Özellikle dini söylem ve sembollerin kullanılmasında sınır ne olmalıdır?

Bu soruların cevabına Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını bakarak cevap arayalım.

Bu konuda AİHM'nin iki önemli kararı var. Biri 'Handyside – Birleşik Krallık Davası', diğeri ise 'Otto Preminger Institut – Avusturya Davası'.

Handyside – Birleşik Krallık davasında, Handyside, kitabın muzır bulunduğu gerekçesi ile para cezana çarptırılması, kitabın toplatılıp imha edilmesi üzerine AİHM'ne dava açmıştır. Divan kararında; “… devlete veya halkın bir kısmına ters düşen, şoke eden ya da üzüntüye sevk edenler içinde geçerlidir” diyerek, ifade özgürlüğünün sınırını geniş bir biçimde çizmiştir.

Karikatür tartışması bağlamında AİHM'deki örnek dava Otto Preminger Institut – Avusturya davasıdır. Avusturya'nın bir kasabasında bir sinema salonu, Das Liebeskonzil adlı bir Katolik inancını hicveden bir filmi gösterime sokulmasına karar verilmiştir. Katolik Kilisesinin şikayeti üzerine, savcı, dinsel değerlerin aşağılanması suçunun işleneceği şüphesiyle, filmin gösterilmesinden üç gün önce kovuşturma başlatmış, ulusal mahkeme filme el konulması kararı vermiş ve film hiç gösterilememiştir. Sinema sahibi davayı AİHM'ne götürmüştür.

EVET YASAKLAMA MÜMKÜN…

Mahkeme komisyonu 14.01.1993 tarihli raporunda, ulusal mahkemenin verdiği kararının AİHS'nin ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

AİHM'si ise 20.09.1994 tarihli kararında, “kültürel, siyasal ve sosyal alanda her tür bilginin ve görüşlerin insanlar arasında dolaşımı olanağının temin edilmesi” vurgusunu yapmış ve filmlere el koyma işleminin, ifade özgürlüğüne bir müdahale olduğunu saptamıştır, (43. parag.). Ancak yine mahkeme, Komisyonun tersine, bu dava özelinde filmlere el konulmasının sözleşmenin 10. maddesini ihlal etmediği kararını vermiştir (56. parag.). Mahkeme haklı bir tespit ile dava içeriğiyle karar arasında direk bir ilişki kurmakta ve bu durumu sonraki paragraflarda açıklamaktadır.

Mahkeme, “... ifade özgürlüğü hakkını kullanacak olanlar bunu ödevler ve sorumluluklarla birlikte kullanmak durumundadırlar. Bunlar arasında, dinsel görüşler ve inançlar bağlamı da meşru biçimde bazı yükümlülüklerin getirilmesine yol açabilir. Örneğin, kullanılan ifade mümkün olduğu ölçüde, başkalarını küçültücü ve dolayısıyla onların haklarını ihlal eder nitelikte olmamalıdır.” der. (49. parag.) Ve burada ulusal makamlara, ifade özgürlüğüne müdahale marjı bırakmaktadır.

Bu kararda önemli nokta mahkemenin bir tarafta düşüncenin yayılması, ilgili kişilerin bu düşünceleri bilme ve öğrenme hakkını diğer tarafta başkalarının düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne ve inançlara saygı gösterilmesini değerlendirmiş olmasıdır. Yani bir tür denge arayışı söz konusudur. Mahkeme, “Avusturya mahkemesi, filmi izleyerek, içinde yer alan, Tanrıya, Meryem'e ve İsa'ya ilişkin kışkırtıcı unsurları tespit etmiştir. Avusturya makamları filme el koyma kararını verirken, bölgede dinsel barışı temin etmek ve bazı insanların dinsel inançlarına yönelik haksız saldırıya maruz kaldıkları duygusuna kapılmalarını önlemek için tasarrufta bulunmuştur. Bu noktada ulusal makamlar, o tarihte ve yerde söz konusu veriler ışığında bu tür bir önlemin gerekliliğini değerlendirmekte, uluslararası yargıcı göre daha elverişli bir pozisyondadır. Dolayısıyla bu vakada, Mahkeme, Avusturya makamlarının takdir yetkisini/payını aşmamış oldukları görüşündedir.” şeklinde görüş bildirmiştir. (56. parag.)

Yukarıda ilki kısa biçimde ikincisi ise daha geniş biçimde ele alınan iki farklı karar durmaktadır. Birinde düşünce ve ifade özgürlüğü en geniş biçimde tanımlanmış, diğerinde ise bir sınır çizilmiştir. Burada sınır çizilen karar, düşünce ve ifade özgürlüğünün toplumsal hassasiyetleri –ki bu kararda dinsel hassasiyete dikkat çekilmiştir- dikkate alarak sınırlanacağı tespiti yapılmıştır.

ÖZGÜRLÜĞÜN SINIRI NERESİ

Türkiye'deki karikatür tartışmasına da bu ikinci karar bağlamında yaklaşmak doğru olacaktır. Çünkü, karikatürlerde yer alan “ifadeler” toplumun büyük bir kısmının inancını üstelik kutsal bir mekanda resmetmesi açısından “kutsal”a saygısızlıktır ve açık bir ötekileştirmeyi ifade etmektedir. Karikatürde yer alan ifadeler ve o ifadelerin yer aldığı mekan dikkate aldığında bunun yaratacağı tepkinin bilindiği halde bu karikatürün yayımlanması açık ki, sadece düşünce ve ifade özgürlüğü açısından savunulamaz. Karikatüre verilen tepkileri toplumun muhafazakârlaşması olarak okumak öyle yorumlamak ise başlı başına bir sorundur.

Bu durumda bir kez daha özgürlüğün hangi zihniyet içinde tanımlandığı ve anlamlandırıldığına geliyoruz. Yani düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırı, başkasının özgürlüğünün başladığı gibi liberal bir tanım değil; özgürlüğü bir sorumluluk olduğunu, özgürlüğün farklılıkların hak ve özgürlüğü sahiplenerek çoğaltacağını söyleyen demokrat zihniyetin önemini ortaya koymaktadır.

Kısaca son karikatür krizini ancak demokrat bir gözle bakarak okuduğumuzda Türkiye'yi anlamış oluruz. “Liberal demokratlar” aynı sınıfta değerlendirildiği bir Türkiye ikliminde bu ayrım ne kadar anlamlı o başka bir tartışma. Ama bu önemli bir ayrım.

Yazan: Murat Aksoy
 
Üst