Oruç ve çocuk

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Oruç dâhil bütün farz ibadetlerin temelde üç amacı vardır: Birincisi belki de en önemlisi inancımızın gereği olarak ibadetleri emrettiği için yaparız. İkincisi bizlere verdiği sayısız nimetlere karşı ’a şükran duygularımızı ifade etmenin en güzel yolu ibadet ve duadır. Üçüncüsü ibadetleri yerine getirmek; bilgi güçlü bir irade ve disiplin gerektirdiği için kolay değildir. Farz ibadetleri yerine getirirken irade eğitimi yapmış hayatımızı disiplin altına almış oluruz. İbadetleri çocuk açısından ele aldığımızda disiplin konusu gündeme gelmektedir. Okul çağına gelmiş çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar anne-babaların çocuk eğitirken 5 ayrı tutum izlediklerini göstermektedir: 1. Aşırı baskıya dayanan otoriter tutum 2. Aşırı serbestliğe dayanan çocuk merkezli tutum 3. Tutarsız ve dengesiz tutum 4. Aşırı koruyucu ve kollayıcı tutum 5. Sevgiye dayalı güven verici hoşgörülü tutum Aşırı baskıya dayanan otoriter tutumda anne-babalar çocuğa din bilgisi verirken korkuya dayalı bir inancı aşılamaktadır. Çocuk farz ibadetlerden sorumlu olmadığı halde anne-baba ’ın kendisine ibadet etmeyenleri cehenneme atacağını söyleyerek onu ibadet yapmaya zorlamaktadır. Aşırı serbestliğe dayanan çocuk merkezli tutumda anne-babalar çocukların davranışlarına sınır koymamakta çocuk dilediği gibi hareket etmekte söz dinlememekte kural tanımamakta; yersiz ve haksız isteklerle anne-babayı bunaltan kaprisli doyumsuz egoist bir çocuk tipi ortaya çıkmaktadır. Böyle bir çocuğa ’ın emir ve yasaklarını anlatmak ibadete alıştırmak çok zordur. Tutarsız ve dengesiz tutumda anne-baba olayların akışına göre tutum takınmakta aynı davranışa karşı kimi zaman ses çıkarmazken kimi zaman ceza yoluna başvurmaktadır. Anne-babanın bu tutarsızlığı karşısında çocuk neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamamakta; kendisini anne-babanın o anki durumuna göre ayarlamaktadır.

Aşırı koruyucu ve kollayıcı tutumda anne-baba (özellikle anne) çocuğun tüm ihtiyaçlarını karşılamakta “Sen yiyemezsin ben yedireyim sen giyemezsin ben giydireyim sen çişini yapamazsın ben yaptırayım.” diyerek onu hazıra alıştırmakta; başına bir kaza gelmesin diye etrafında pervane gibi dönmektedir. Komşumuzun ilköğretim üçüncü sınıfa giden bir kızı vardı. Bu komşumuz bir Ramazan akşamı bizi iftar yemeğine davet etti. Yemekten sonra çocuktan su istedim. Annesi hemen atıldı: “O getiremez amcası ben getireyim.” Çocuk öfkeli bir ses tonuyla annesine itiraz etti: “Neden getiremeyecekmişim!” Anne çocuğu duymamış gibi davrandı gidip suyu kendisi getirdi. Sonra konu oruçtan açıldı. Annesi benim çocuk psikologu olduğumu bildiği için öğrenmek amacıyla değil benim onayımı almak amacıyla: “Amcası dedi kızımız illa da bizimle sahura kalkmak ve oruç tutmak istiyor. Kendisine daha çocuk olduğunu oruç tutmak zorunda olmadığını söyledim ama beni dinlemiyor. Oruçlu olarak okula giderse aç karnına ders dinleyemez okul başarısı düşer değil mi amcası?” Anne bu soru ile kendisini onaylamamızı bekliyordu. Aslında çocuklarıyla problem yaşayan ve bize psikolojik danışma için gelen anne-babaların çoğu kendilerinin haklı olduğunu kabul etmemizi bekler bizi kullanarak çocuğun davranışları üzerinde etkili olmak isterler. Hâlbuki yaşadıkları problem anne-babanın hatalı tutumundan ve çocukla iletişim kurarken hatalı dil kullanmalarından kaynaklanmaktadır. Ancak anne-babalara bunu anlatmamız oldukça zordur. Çocuğu eğitirken ve ibadetlere alıştırırken en ideal anne-baba tutumu sevgiye dayalı güven verici sabırlı ve hoşgörülü tutumdur. Çocuklar ibadetlerden sorumlu olmadıkları için onları namaz ve oruç gibi ibadetlere alıştırırken zorlayıcı ve katı kuralcı olmamalı eksiklerini ve yanlışlarını hoş görmeli sevgi ile yaklaşmalı yaptıklarının katında kabul edildiğini ve sevap yazıldığını söyleyerek güven vermeliyiz.

Orucun Çocuk Gelişimi Üzerinde Etkisi Okul öncesi çocuklar için en etkili öğrenme aracı taklit ve oyundur. Anne-baba tarafından sevilen ve değer verilen bir çocuk onların sözlerini davranışlarını dualarını ve ibadetlerini taklit ederek onlara benzemeye çalışır. Bunları yaparken bir oyun havası içinde hareket eder. Bu itibarla çocuğun ibadetlerinde ciddiyet aranmaz. Hepimizin çocukluk anıları içinde orucun ayrı bir yeri vardır. Yarım gün tuttuğumuz tekne oruçlarını tuttuğumuz birkaç orucu aile büyüklerine para karşılığında satmamızı yarı uykulu sahura kalkışımızı iftar saatini iple çekişimizi iftar topunun atılması ile birlikte iştahla yemeğe oturuşumuzu babamızla birlikte ilk teravih namazına gidişimizi hiç unutamayız. Aşırı şefkat göstererek daha küçüktür diye çocuklarımızın oruç tutmalarına engel olmamalıyız. Orucun çocuk kişiliği üzerinde birçok olumlu etkisi vardır. Oruç tutan bir çocuk açlık duygusuna karşı sabır göstermekte yiyebileceği halde rızası için kendisini frenlemekte böylece ’ın emir ve yasaklarına karşı bir duyarlılık kazanmaktadır. Oruç tutan bir çocuk orucun bazı kuralları olduğunu sahura kalkıldığını sahur topunun atılışı ile birlikte orucun başladığını iftar saatine kadar hiçbir şeyin yenip içilmeyeceğini oruç tutan kimsenin kötü söz ve davranışlarda bulunmayacağını kendisine sataşanlara “Ben oruçluyum!” diyeceğini talim etmekte ve öğrenmektedir. Oruç vasıtasıyla gün boyu aç ve susuz kalan bir çocuk yiyecek bulamayan ve bu yüzden aç kalan fakir insanların durumunu yaşayarak hissedecek aç insanları doyurmanın ve onlara maddi yardımda bulunmanın ne kadar hayırlı bir iş olduğunu kavrayacaktır.

Biz buna psikoloji dilinde “empati” diyoruz. Çocuklar okul çağına kadar ben-merkezci bir kişiliğe sahip oldukları için kendilerini dünyanın merkezinde görür herkesin ve her şeyin onlara hizmet etmek ve isteklerini yerine getirmek için var olduklarına inanırlar. Kendilerini başkasının yerine koymayı ve olaylara onların gözüyle bakmayı yani empati yapmayı beceremezler. Bu yüzden paylaşmayı yardımlaşmayı ve iş birliğini geç öğrenirler. Oruç tutan bir çocuk aç insanların durumunu yaşayarak anlayacak empati yapmasını erken yaşlarda öğrenecektir. Çocuklarda haz duygusu daha baskındır. İsteklerinin ve ihtiyaçlarının ertelenmesi veya yerine getirilmemesi karşısında elem duyar huysuzluk gösterirler. Maymun iştahlıdırlar. İradeleri zayıf olduğu için sabır gerektiren işlerden hoşlanmaz başladıkları işi yarım bırakırlar. Oruç denemeleri çocuk için bir çeşit irade eğitimi olduğu için oruçlarını tam gün tutmalarını beklememeli yarım gün de olsa tuttukları orucun tarafından kabul edileceğini söyleyerek yaptıkları işin önemli olduğu hissettirilmelidir. Sevilen değer verilen adam yerine konan başarıları desteklenen çocuklarda öz güven duygusu gelişir. Anne-babanın yanındaki güvenlerini ve değerlerini kaybetmemek için onların hoşlandığı davranışlarda bulunmak ve onları mutlu etmek için büyük çaba gösterirler. Taklit ve oyun şeklinde başlayan ibadetler zamanla şuurlu hale gelecek inançlı ve imanlı bir kişilik kazanacaklardır.
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Oruç dâhil bütün farz ibadetlerin temelde üç amacı vardır: Birincisi belki de en önemlisi inancımızın gereği olarak ibadetleri emrettiği için yaparız. İkincisi bizlere verdiği sayısız nimetlere karşı ’a şükran duygularımızı ifade etmenin en güzel yolu ibadet ve duadır. Üçüncüsü ibadetleri yerine getirmek; bilgi güçlü bir irade ve disiplin gerektirdiği için kolay değildir. Farz ibadetleri yerine getirirken irade eğitimi yapmış hayatımızı disiplin altına almış oluruz. İbadetleri çocuk açısından ele aldığımızda disiplin konusu gündeme gelmektedir. Okul çağına gelmiş çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar anne-babaların çocuk eğitirken 5 ayrı tutum izlediklerini göstermektedir: 1. Aşırı baskıya dayanan otoriter tutum 2. Aşırı serbestliğe dayanan çocuk merkezli tutum 3. Tutarsız ve dengesiz tutum 4. Aşırı koruyucu ve kollayıcı tutum 5. Sevgiye dayalı güven verici hoşgörülü tutum Aşırı baskıya dayanan otoriter tutumda anne-babalar çocuğa din bilgisi verirken korkuya dayalı bir inancı aşılamaktadır. Çocuk farz ibadetlerden sorumlu olmadığı halde anne-baba ’ın kendisine ibadet etmeyenleri cehenneme atacağını söyleyerek onu ibadet yapmaya zorlamaktadır. Aşırı serbestliğe dayanan çocuk merkezli tutumda anne-babalar çocukların davranışlarına sınır koymamakta çocuk dilediği gibi hareket etmekte söz dinlememekte kural tanımamakta; yersiz ve haksız isteklerle anne-babayı bunaltan kaprisli doyumsuz egoist bir çocuk tipi ortaya çıkmaktadır. Böyle bir çocuğa ’ın emir ve yasaklarını anlatmak ibadete alıştırmak çok zordur. Tutarsız ve dengesiz tutumda anne-baba olayların akışına göre tutum takınmakta aynı davranışa karşı kimi zaman ses çıkarmazken kimi zaman ceza yoluna başvurmaktadır. Anne-babanın bu tutarsızlığı karşısında çocuk neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamamakta; kendisini anne-babanın o anki durumuna göre ayarlamaktadır.

Aşırı koruyucu ve kollayıcı tutumda anne-baba (özellikle anne) çocuğun tüm ihtiyaçlarını karşılamakta “Sen yiyemezsin ben yedireyim sen giyemezsin ben giydireyim sen çişini yapamazsın ben yaptırayım.” diyerek onu hazıra alıştırmakta; başına bir kaza gelmesin diye etrafında pervane gibi dönmektedir. Komşumuzun ilköğretim üçüncü sınıfa giden bir kızı vardı. Bu komşumuz bir Ramazan akşamı bizi iftar yemeğine davet etti. Yemekten sonra çocuktan su istedim. Annesi hemen atıldı: “O getiremez amcası ben getireyim.” Çocuk öfkeli bir ses tonuyla annesine itiraz etti: “Neden getiremeyecekmişim!” Anne çocuğu duymamış gibi davrandı gidip suyu kendisi getirdi. Sonra konu oruçtan açıldı. Annesi benim çocuk psikologu olduğumu bildiği için öğrenmek amacıyla değil benim onayımı almak amacıyla: “Amcası dedi kızımız illa da bizimle sahura kalkmak ve oruç tutmak istiyor. Kendisine daha çocuk olduğunu oruç tutmak zorunda olmadığını söyledim ama beni dinlemiyor. Oruçlu olarak okula giderse aç karnına ders dinleyemez okul başarısı düşer değil mi amcası?” Anne bu soru ile kendisini onaylamamızı bekliyordu. Aslında çocuklarıyla problem yaşayan ve bize psikolojik danışma için gelen anne-babaların çoğu kendilerinin haklı olduğunu kabul etmemizi bekler bizi kullanarak çocuğun davranışları üzerinde etkili olmak isterler. Hâlbuki yaşadıkları problem anne-babanın hatalı tutumundan ve çocukla iletişim kurarken hatalı dil kullanmalarından kaynaklanmaktadır. Ancak anne-babalara bunu anlatmamız oldukça zordur. Çocuğu eğitirken ve ibadetlere alıştırırken en ideal anne-baba tutumu sevgiye dayalı güven verici sabırlı ve hoşgörülü tutumdur. Çocuklar ibadetlerden sorumlu olmadıkları için onları namaz ve oruç gibi ibadetlere alıştırırken zorlayıcı ve katı kuralcı olmamalı eksiklerini ve yanlışlarını hoş görmeli sevgi ile yaklaşmalı yaptıklarının katında kabul edildiğini ve sevap yazıldığını söyleyerek güven vermeliyiz.

Orucun Çocuk Gelişimi Üzerinde Etkisi Okul öncesi çocuklar için en etkili öğrenme aracı taklit ve oyundur. Anne-baba tarafından sevilen ve değer verilen bir çocuk onların sözlerini davranışlarını dualarını ve ibadetlerini taklit ederek onlara benzemeye çalışır. Bunları yaparken bir oyun havası içinde hareket eder. Bu itibarla çocuğun ibadetlerinde ciddiyet aranmaz. Hepimizin çocukluk anıları içinde orucun ayrı bir yeri vardır. Yarım gün tuttuğumuz tekne oruçlarını tuttuğumuz birkaç orucu aile büyüklerine para karşılığında satmamızı yarı uykulu sahura kalkışımızı iftar saatini iple çekişimizi iftar topunun atılması ile birlikte iştahla yemeğe oturuşumuzu babamızla birlikte ilk teravih namazına gidişimizi hiç unutamayız. Aşırı şefkat göstererek daha küçüktür diye çocuklarımızın oruç tutmalarına engel olmamalıyız. Orucun çocuk kişiliği üzerinde birçok olumlu etkisi vardır. Oruç tutan bir çocuk açlık duygusuna karşı sabır göstermekte yiyebileceği halde rızası için kendisini frenlemekte böylece ’ın emir ve yasaklarına karşı bir duyarlılık kazanmaktadır. Oruç tutan bir çocuk orucun bazı kuralları olduğunu sahura kalkıldığını sahur topunun atılışı ile birlikte orucun başladığını iftar saatine kadar hiçbir şeyin yenip içilmeyeceğini oruç tutan kimsenin kötü söz ve davranışlarda bulunmayacağını kendisine sataşanlara “Ben oruçluyum!” diyeceğini talim etmekte ve öğrenmektedir. Oruç vasıtasıyla gün boyu aç ve susuz kalan bir çocuk yiyecek bulamayan ve bu yüzden aç kalan fakir insanların durumunu yaşayarak hissedecek aç insanları doyurmanın ve onlara maddi yardımda bulunmanın ne kadar hayırlı bir iş olduğunu kavrayacaktır.

Biz buna psikoloji dilinde “empati” diyoruz. Çocuklar okul çağına kadar ben-merkezci bir kişiliğe sahip oldukları için kendilerini dünyanın merkezinde görür herkesin ve her şeyin onlara hizmet etmek ve isteklerini yerine getirmek için var olduklarına inanırlar. Kendilerini başkasının yerine koymayı ve olaylara onların gözüyle bakmayı yani empati yapmayı beceremezler. Bu yüzden paylaşmayı yardımlaşmayı ve iş birliğini geç öğrenirler. Oruç tutan bir çocuk aç insanların durumunu yaşayarak anlayacak empati yapmasını erken yaşlarda öğrenecektir. Çocuklarda haz duygusu daha baskındır. İsteklerinin ve ihtiyaçlarının ertelenmesi veya yerine getirilmemesi karşısında elem duyar huysuzluk gösterirler. Maymun iştahlıdırlar. İradeleri zayıf olduğu için sabır gerektiren işlerden hoşlanmaz başladıkları işi yarım bırakırlar. Oruç denemeleri çocuk için bir çeşit irade eğitimi olduğu için oruçlarını tam gün tutmalarını beklememeli yarım gün de olsa tuttukları orucun tarafından kabul edileceğini söyleyerek yaptıkları işin önemli olduğu hissettirilmelidir. Sevilen değer verilen adam yerine konan başarıları desteklenen çocuklarda öz güven duygusu gelişir. Anne-babanın yanındaki güvenlerini ve değerlerini kaybetmemek için onların hoşlandığı davranışlarda bulunmak ve onları mutlu etmek için büyük çaba gösterirler. Taklit ve oyun şeklinde başlayan ibadetler zamanla şuurlu hale gelecek inançlı ve imanlı bir kişilik kazanacaklardır.
 
Üst